48
hakkında benim de birkaç şey söylemek istediğim durum. öncelikle şundan başlayalım: burada suçun çok azı bu çocuklarda olabilir zira çok detayına girmesek dahi basit bir çıkarım yapabiliriz: bir ortamdaki ayrı bireylerin %99'u da başarısızsa sıkıntı bireylerde değil sistemdedir. bu zaten çok acayip bir analiz değil. ülkenin durumunu da tek tek anlatamaya gerek yok. bu çocukların yetiştirilme tarzı, beslenmesi ve sporcu hayatı yaşayıp yaşamaması gibi. dolayısıyla sen bu çocukları ''avrupa'da yaşıtları dana gibiyken bunlar çocuk gibi görünüyor.'' diye suçlayamazsın zira avrupa'daki beslenme kalitesinin çeyreği kadar bile beslenmedikleri bariz. bunun da sebebi belli. neyse. bunlar en üst perdeden genel tablo yorumları. biraz da detaylara inelim.
her şeyden önce ülke olarak altyapıya bakışımız tamamen ama tamamen sıkıntılı. biz altyapıdan ne beklediğimizi de ne beklememiz gerektiğini de bilmiyoruz. en taze örnek arda güler. arda güler, bir altyapı meyvesi değildir. arda turan gibi, sergen yalçın gibi. arda'nın kariyeri bilinmez ama çok net bir gerçek var: allah vergisi yetenek. yani bu adamlar zaten topçu doğuyor, öyle de gidiyor. eğer en üst seviyede tutunmak isterse çalışıyor, etrafındakilerden öğreniyor ve zaten adını tarihe yazdırıp futbolu bırakıyor. bunu yapmayanlar da ''kendine yazık etti'' türküsü eşliğinde bir kariyer yaşıyor. galatasaray'ın, fenerbahçe'nin veya barcelona'nın hedefi altyapıdan arda turan, arda güler veya messi çıkarmak olmamalı. zira bunu yapmak bir altyapının elinde olmadığı gibi altyapının görevi de değil. beklenti de bu olmamalı. wenger mi demişti hatırlamıyorum ''genç takımdakilere messi izletmeyi doğru bulmuyorum çünkü onun yaptıklarını sadece o yapabilir.'' diye. galatasaray için hedef şu olmalı: ozan kabak, yunus akgün, emin bayram.
a) direkt kendi 11'ine koyabileceğin veya avrupa'ya satarak para kazabileceğin
b) kendi rotasyonunda katkı alabileceğin veya süper lig'de iyi işler yapabilecek futbolcular.
galatasaray altyapısı bunları standart hale getirebilirse benim için başarılıdır. yoksa 1 tane messi çıkarıp 300 milyona rekor bedelle ihraç etse dahi benim için bir altyapı kriteri olamaz. dolayısıyla biz de beklentileri buna göre ayarlamalıyız. bizde ise tam tersi bir durum var. ya göklere çıkartıyoruz ya da yerin dibine sokuyoruz özel bir futbolcu değil diye. tamamen farazi konuşacağım. baran aksaka hazırlık maçında yanına al ver yapıyor ''oo müthiş topçu, harika yetenek, bin yıldır as oyuncu gibi'' deniyor. hemen ilk sıkıntılı maçta ''baran niye oynamıyor?'' deniyor. baran biraz kötü oynayınca da ''çocuk gibi, bundan bir şey olmaz'' deniyor. sözlükte bile bundan tonlarca örnek bulurum. bugün nerede olduğunu bilmediğimiz adamların ilk sayfalarda messi gibi övüldüğü bir sürü örnek. kaldı ki çat diye kadroya girip fark yaratan özel adamlar dünyada kaç tane çıkıyor ki bizde nasıl çıksın sürekli? bunun ihtimali sıklığı ne kadar olabilir yani?
sen eğer standart olarak üst düzeyde bir altyapı katkısı almak istiyorsan bunun tek yolu var aslında: oyun felsefesi. a takım aynı oyunu oynayacak, alt yaşlarda da aynı oyun ve oyuncu profilleri oluşturulacak ki adam a takımda forma giydiğinde sudan çıkmış balığa dönmesin. hollanda ekolü yani. en üste geldiğinde, en alttan beri bildiği oyunu oynayacak çocuk. tabii ki diğer tecrübeli futbolculara eklemlenerek. 2008-2012 ''girenin çıkanın fark etmediği'' barcelona gibi. tabii orada çok üst düzey bir takım olduğu için beni bile o oyuna dahil edebilirdi o ayrı. bu arada bizim için tek yolu var çünkü biz ana karnında acayip topçular çıkaran brezilya, arjantin olmadığımız ya da tekniğiyle, zihinsel özellikleriyle fark yaratamasa da fiziksel özellikleriyle fark yaratabilen bir ülke olmadığımız için. bugün ispanya, italya boşuna benzer oyuncu profillerine benzer oyunları oynatmıyor. biz böyle bir şey yapıyor muyuz? tabii ki hayır. o zaman işte altyapıdan piyango bekliyorsun.
tabii altyapı iyi demiyorum ben. bir sürü eksiği olduğu bariz ama altyapı sadece altyapı olarak değerlendirilemez. senin mesela oyuncu izleme ağın nedir? dünyanın nerelerine bakıyorsun yetenekli çocuklar için? dünyayı bırak, türkiye’nin bile her yerine kanca atabiliyor musun? kaldı ki sadece ülke içinde de rakiplerin var. üstüne biz kendimizi kandırsak da öyle futbolcu fabrikası falan bir ülke değiliz. dünyada çok az ülke öyle zaten. meyve sebzenin bir yerde yetişmesi gibi bir şey bu. yani diyorum ki üstteki sıkıntılara ek olarak senin zaten oyuncu havuzun da dar. sen 3 tane bilet almışsın ona piyango bekliyorsun. bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de sen ülkenin en kazanmaya odaklı, en rasyonel ve çabuk aksiyon alan kulübüsün. yani başkana sabredilmiyor başarısızlıkta. genç adamlara nasıl sabredeceksin? kimse kendini kandırmasın. ''şampiyon olamadık ama topçu çıkardık'' demez kimse 2. olduğumuzda. 96-00 takımı dahi şampiyon ola ola ilerlemiş. yoksa kimse kimsenin gözünün yaşına bakmazdı yani.
buradaki en basit çözümlerden biri beklentiyi düşürmek. çıkan her topçuya uçup kaçacak gözüyle bakmamak, wonderkid gözüyle bakmamak. her sene 1 tane yunus akgün gibi rotasyonda gayet verim alabildiğimiz adam çıkarsak süper. 22/23 sezonunda yunus ve emin gayet verimli oldular rotasyonda. ''bunla yetinelim'' demiyorum ama bazen de memnun olmayı bilmek lazım. her yıl böyle çıksa keşke topçularımız. yoksa altyapıdaki her topçuyu wonderkid zannedip çok yüksek şeyler beklersek, daha hiçbir şey yapmadan şımartırsak işler kötü gittiğinde de ilk iş o zirveden yere düşürmek oluyor. daha soğukkanlı ve daha makul beklentilerle bakmak lazım gençlere.
her şeyden önce ülke olarak altyapıya bakışımız tamamen ama tamamen sıkıntılı. biz altyapıdan ne beklediğimizi de ne beklememiz gerektiğini de bilmiyoruz. en taze örnek arda güler. arda güler, bir altyapı meyvesi değildir. arda turan gibi, sergen yalçın gibi. arda'nın kariyeri bilinmez ama çok net bir gerçek var: allah vergisi yetenek. yani bu adamlar zaten topçu doğuyor, öyle de gidiyor. eğer en üst seviyede tutunmak isterse çalışıyor, etrafındakilerden öğreniyor ve zaten adını tarihe yazdırıp futbolu bırakıyor. bunu yapmayanlar da ''kendine yazık etti'' türküsü eşliğinde bir kariyer yaşıyor. galatasaray'ın, fenerbahçe'nin veya barcelona'nın hedefi altyapıdan arda turan, arda güler veya messi çıkarmak olmamalı. zira bunu yapmak bir altyapının elinde olmadığı gibi altyapının görevi de değil. beklenti de bu olmamalı. wenger mi demişti hatırlamıyorum ''genç takımdakilere messi izletmeyi doğru bulmuyorum çünkü onun yaptıklarını sadece o yapabilir.'' diye. galatasaray için hedef şu olmalı: ozan kabak, yunus akgün, emin bayram.
a) direkt kendi 11'ine koyabileceğin veya avrupa'ya satarak para kazabileceğin
b) kendi rotasyonunda katkı alabileceğin veya süper lig'de iyi işler yapabilecek futbolcular.
galatasaray altyapısı bunları standart hale getirebilirse benim için başarılıdır. yoksa 1 tane messi çıkarıp 300 milyona rekor bedelle ihraç etse dahi benim için bir altyapı kriteri olamaz. dolayısıyla biz de beklentileri buna göre ayarlamalıyız. bizde ise tam tersi bir durum var. ya göklere çıkartıyoruz ya da yerin dibine sokuyoruz özel bir futbolcu değil diye. tamamen farazi konuşacağım. baran aksaka hazırlık maçında yanına al ver yapıyor ''oo müthiş topçu, harika yetenek, bin yıldır as oyuncu gibi'' deniyor. hemen ilk sıkıntılı maçta ''baran niye oynamıyor?'' deniyor. baran biraz kötü oynayınca da ''çocuk gibi, bundan bir şey olmaz'' deniyor. sözlükte bile bundan tonlarca örnek bulurum. bugün nerede olduğunu bilmediğimiz adamların ilk sayfalarda messi gibi övüldüğü bir sürü örnek. kaldı ki çat diye kadroya girip fark yaratan özel adamlar dünyada kaç tane çıkıyor ki bizde nasıl çıksın sürekli? bunun ihtimali sıklığı ne kadar olabilir yani?
sen eğer standart olarak üst düzeyde bir altyapı katkısı almak istiyorsan bunun tek yolu var aslında: oyun felsefesi. a takım aynı oyunu oynayacak, alt yaşlarda da aynı oyun ve oyuncu profilleri oluşturulacak ki adam a takımda forma giydiğinde sudan çıkmış balığa dönmesin. hollanda ekolü yani. en üste geldiğinde, en alttan beri bildiği oyunu oynayacak çocuk. tabii ki diğer tecrübeli futbolculara eklemlenerek. 2008-2012 ''girenin çıkanın fark etmediği'' barcelona gibi. tabii orada çok üst düzey bir takım olduğu için beni bile o oyuna dahil edebilirdi o ayrı. bu arada bizim için tek yolu var çünkü biz ana karnında acayip topçular çıkaran brezilya, arjantin olmadığımız ya da tekniğiyle, zihinsel özellikleriyle fark yaratamasa da fiziksel özellikleriyle fark yaratabilen bir ülke olmadığımız için. bugün ispanya, italya boşuna benzer oyuncu profillerine benzer oyunları oynatmıyor. biz böyle bir şey yapıyor muyuz? tabii ki hayır. o zaman işte altyapıdan piyango bekliyorsun.
tabii altyapı iyi demiyorum ben. bir sürü eksiği olduğu bariz ama altyapı sadece altyapı olarak değerlendirilemez. senin mesela oyuncu izleme ağın nedir? dünyanın nerelerine bakıyorsun yetenekli çocuklar için? dünyayı bırak, türkiye’nin bile her yerine kanca atabiliyor musun? kaldı ki sadece ülke içinde de rakiplerin var. üstüne biz kendimizi kandırsak da öyle futbolcu fabrikası falan bir ülke değiliz. dünyada çok az ülke öyle zaten. meyve sebzenin bir yerde yetişmesi gibi bir şey bu. yani diyorum ki üstteki sıkıntılara ek olarak senin zaten oyuncu havuzun da dar. sen 3 tane bilet almışsın ona piyango bekliyorsun. bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de sen ülkenin en kazanmaya odaklı, en rasyonel ve çabuk aksiyon alan kulübüsün. yani başkana sabredilmiyor başarısızlıkta. genç adamlara nasıl sabredeceksin? kimse kendini kandırmasın. ''şampiyon olamadık ama topçu çıkardık'' demez kimse 2. olduğumuzda. 96-00 takımı dahi şampiyon ola ola ilerlemiş. yoksa kimse kimsenin gözünün yaşına bakmazdı yani.
buradaki en basit çözümlerden biri beklentiyi düşürmek. çıkan her topçuya uçup kaçacak gözüyle bakmamak, wonderkid gözüyle bakmamak. her sene 1 tane yunus akgün gibi rotasyonda gayet verim alabildiğimiz adam çıkarsak süper. 22/23 sezonunda yunus ve emin gayet verimli oldular rotasyonda. ''bunla yetinelim'' demiyorum ama bazen de memnun olmayı bilmek lazım. her yıl böyle çıksa keşke topçularımız. yoksa altyapıdaki her topçuyu wonderkid zannedip çok yüksek şeyler beklersek, daha hiçbir şey yapmadan şımartırsak işler kötü gittiğinde de ilk iş o zirveden yere düşürmek oluyor. daha soğukkanlı ve daha makul beklentilerle bakmak lazım gençlere.