9
bir milattır 19 mayıs 2007. bu seneki iki kadıköy deplasmanında adam gibi ağırlanmamızın nedenidir. aşağıda, hıncal uluç'un 19 mayıs 2007'deki olaylı fenerbahçe maçı sonrası yazdıkları var. onun da altında benim o tarihte yazdıklarım. gece gece o maç aklıma geldi de sinirlendim, bari tarihe bir not düşelim.
büyük ihanet
ali sami yen stadı'nda son yılların en büyük olaylarından birisi yaşandı. niye bu noktaya gelindi?
kime, neye tepki olduğu beni hiç ilgilendirmiyor. beni ilgilendiren bir şey var: türk spor tarihinin en kötü gecesi yaşandı. ben hıncal uluç, galatasaraylı olduğumdan utandım. 19 mayıs 2007 gecesinden bu yana 'ben galatasaraylıyım' diyemiyorum.
19 mayıs; tarihe dikkat edin... kurtuluş savaşı'nın başladığı tarih. atatürk'ün gençliğe armağan ettiği, atatürk'ün spor günü ilan ettiği gün türk gençliğinin yaptığı gösteriye bak. böyle bir ihanet olabilir mi? kendilerine ihanet, galatasaray'a ihanet, cumhuriyet'e ihanet, atatürk'e ihanet... bu sahneleri sarkozy'yi alsa avrupa televizyonlarında yayınlatsa ve "işte görüntüler. avrupa birliği'ne bunları almıyorum ben. haksız mıyım?" dese, ne diyecekler; biz ne diyeceğiz? böyle bir şey olamaz... ve her şeyiyle belli ki hazırlanmış bir olay. bireysel, münferit bir olay değil. maçta, elimde suyumu içerken, sahada bir şey olur, aniden sinirlenirim, fırlatırım. münferit olay budur. fırlatmamam lazım ama fırlatırım. insanlık bu. maçta sahaya herhangi bir şey atılmasını gerektiren en ufak bir olay yok. olay fenerbahçeli futbolcunun çizgiye yanaşması. ve bir tribün boşalıyor. öbür çizgiye başka bir fenerli futbolcu yanaşıyor, o tribün boşalıyor. su şişeleri oraya taşınmış. istanbul'da 'emniyet müdürü' diye bir şey varsa, celalettin cerrah biraz sorumluluk duyuyorsa soruşturma açar. bu tertibi yapanları ortaya çıkarır ve teşhir eder.
tertip olduğu açik
bir maça kaç şişe su gider? adam başı 5 şişe su gitmez. 3 kişiye 1 su düşer. böyledir satış rakamları... o kadar su nasıl geldi stada, kadar meşale nasıl geldi, o kadar bomba nasıl geldi? o meşaleler, o bombalar polisten geçemez. 2 bin 500 polis var o gün görevli orada... 2 bin 500... demek ki bir gece evvelden stada sokuldu. bir gece evvelden stada sokulan pankartlar var özhan canaydın aleyhine; özhan canaydın polisle işbirliği yapıyor, o pankartları temizlettiriyor. onları buluyorlar da bombalar, meşaleler niye bulunmuyor? bu nasıl bir iştir? bir tertip olduğu açık... tekrar söylüyorum: bu tertibi celalettin cerrah ortaya çıkarmalı. sorumlu, yükümlü... o bombalar, o meşaleler ve onca su o stada nasıl girdi? bunların elebaşıları kim? galatasaray ancak böyle üzerindeki lekeyi kaldırır. bu elebaşıları ortaya çıkararak. bu tertibi hazırlayanları belirleyerek... nereden bakarsan bak; utanç. binlerce galatasaraylıdan utanıyorum, 2 bin 500 polisten utanmıyor muyum? sahada 2 bin 500 polis varken, bu olaylar oluyorsa, polis ne işe yarar birisi bana anlatsın!.. o zaman gönderme kardeşim. gönderme... galatasaray-fenerbahçe maçı bu... bütün türkiye, televizyonun başında. polisi bütün türkiye'ye bu kadar aciz, bu kadar beceriksiz, bu kadar yeteneksiz göstermeye hakkın var mı? istanbul valisi, "1 mayıs'ta taksim'e adam sokmayacaksınız" dedi diye orada karısıyla yemek yiyen vatandaşı tokatlayan, biber gazı sıkan polis nerede? aynı polis değil mi bunlar? aynı cerrah'ın polisleri değil mi? burada nasıl zavallı oluyorlar, süt dökmüş kedi gibi... sahaya sıralar, koltuklar kırılıp atılırken, futbolcuların yaşamı tehlikeye girerken... lugano gösterdi; 'bu gırtlağını keser adamın' diye. ya zavallı hakem... onu oraya 'hakem' diye çıkarmaya utanmadılar mı? maçın daha 5. dakikasında çal düdüğü, in aşağıya... nasıl içeri girince süt dökmüş kediye döndü tribünler!.. atabildiler mi bir daha!.. tribündeki adam bakıyor ki polisin zavallı, hakemin zavallı istediğini yapıyor.
küme düşürürüm
bu ülkede spor niye yapılıyor? bir zavallı federasyon, bir zavallı polis, bir zavallı hakemler, bir zavallı taraftar... niye oynanıyor o zaman? profesyonel ceza kurulunun, galatasaray'a tarihte görülmemiş bir ceza vermesi lazım... öyle 3 maç, 5 maç değil... ben federasyon olsam galatasaray'ı küme düşürürüm. benim kafamdaki ceza bu... içimi rahatlatacak, galatasaraylı olmaktan utanmamı önleyecek ceza bu... juventus nasıl buldu cezasını, biz de buluruz. böyle bir cezayı federasyon veremez. pfdk'nın, bütün yönetmelikleri tarayıp, en ağır cezayı vermeli. türker arslan'ın tahkim kurulu, o cezayı kuşa çevirmek için bekliyor. galatasaray, tahkim'e gidecek, pfdk 5 maç ceza verirse, tahkim onu 3'e indirecek ve tarafsız sahaya alacak. federasyon da tarafsız sahayı izmir ilan edip, galatasaray'ı ödüllendirecek. ali sami yen'de 3 bin kişiye oynayacaklarına halkapınar'da 70 bin kişiye oynayacaklar, ceplerine de paralarını koyacaklar.
yazıdaki popülizme, tutarsızlığa, benzetmelerin yersizliğine ve ölçüsüz abartıya değinmeden geçiyorum, atatürk'e ihanet diyor adam! buyur hıncal bey, atatürk'ün bursa söylevi; 19 mayıs 2007'de yaşananlarla tamamen örtüşüyor. olayları çarpıtıp yaşananlara gereğinden fazla pay biçmeye çalışmıyorum. tabii ki bambaşka bir şey hakkında bu nutuk fakat mantık aynı mantık. türk genci yerine galatasaraylı; cumnhuriyet yerine galatasaray, hatta türk futbolu; polis, jandarma, ordu yerine federasyon dediğimizde cumartesi günüyle ilgili biraz olsun bir şeyler anlatıyor mu?
"türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydu mu, 'bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. hemen araya girecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, 'demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!' onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, ismet paşa'ya ve meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, 'ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' işte benim anladığım türk genci ve türk gençliği!''
6 şubat 1933 / bursa atatürk köşkü
galatasaray, türk futbolunu kirletenlere gereken cevabı vermiştir. göreceksiniz hıncal bey, cumartesi gecesi türk futbolu için kara bir leke değil; tersine türk futbolundaki kirlerin arınmasının, bir şeylerin olumlu yönde değişiminin başlangıcı olacaktır. varsın bize 17 maç ceza versinler, umrumda değil. ama cumartesi geceki tepkinin muhattapları, bundan sonra istediği gibi at koşturamayacağı mesajını almıştır. ha bir muhattap daha var, dışımızdan biri hani, o mesaj algılama kapasitesine sahip değil ama o bizim iç mevzumuz, ayrı konu...
ekşisözlük'te falan da aynı şey. gazetelerde, her yerde... nefret ettim galatasaraylılıktan soğuduklarını söyleyenlerden. yahu hadi anlıyorum abartılmış diyenleri; hak vermiyorum ama anlayabiliyorum en azından kıyısından köşesinden.
fakat sen kimsin galatasaray'dan utanıyorsun? neymiş efendim, soğumuş. sokağa baksınlar yahu, sanki her şey rayında gidiyor da maçta sahaya iki koltuk atınca rezillik oluyor. tamamen popülizm, tamamen -artistlik değil- artizlik. iki kız düşer belki mantalitesi seziyorum ben bunda, başka türlüsüne inanmıyorum, inanamıyorum.
ben tam tersine uzun zamandır ilk kez gurur duydum taraftarımla. taraftar grubuyla çok farklı çizgide görürüm kendimi, dün her şeyi bıraktık bir kenara, birlik olduk. her şeyi kenara bıraktık dün zaten; hiçbir kuvvet bana dün yaptıklarımı yaptıramaz zannederdim, şiddete ve annelerin karıştığı küfre sonuna kadar karşıyım derdim -halâ derim- fakat bunun iki istisnası varmış demek. neyse, sözün kısası hiçbir zaman dünkü kadar yoğun duygu karmaşası yaşamamıştım;
fenerbahçe'ye, yönetimine, medyasına, şakşakçılarına duyduğum nefret,
canaydın ve yönetimine duyduğum sonsuz öfke,
tek yürek, tek yumruk olabildiğimiz için hissettiğim gurur,
yıllardır kadıköy'de yaşatılanların hesabını en iyi şekilde sormaya çalışmanın verdiği hırs,
müthiş kareografiyi görmenin yaşattığı büyüklük,
sonunda bir şeylerin karşılığını verebildiğimiz, anlaşılsın yahut anlaşılmasın, mesajı gereken yere ulaştırdığımız için hissettiğim mutluluk,
''ulan şu maçı şurdan çevirir miyiz?''in heyecanı,
çevirememenin üzüntüsü,
polisin haksız muamelesine karşı duyduğum kin...
ağladım ulan ben dün maçta ilk defa! aslanım emre aşık'ın maç sonundaki halini görünce ağladım! tek eksik olan korkuydu dün. ve tabii ki utanç! utanacak hiçbir şeyimiz yok bizim. haydi yok demeyelim; necati'ye saldıranlardan, fatih gökşen'e şişe atanlardan, psv maçında sahaya girenlerden, lig maçında sahaya çakı atanlardan, tribünü tekellerinde görenlerden utanıyorum ben; fakat dün utanılacak hiçbir şey yapmadı galatasaray taraftarı. utanması gereken işi bu raddeye getirenlerdir; biz efendice bekliyoruz yıllardır.
benim asıl hayret ettiğim, asıl nefret ettiğim durum; bu utanç nağmelerini seslendirenlerin, başarıları çenelerini kapamak bilmezcesine sahiplenip, güzel zamanlarda gururlu bir şekilde kendilerini 'hasta galatasaraylı' olarak görürken; galatasaraylı'nın zor zamanlarında sıcacık koltuklarından, hiçbir halt bilmeden, 'utanmaksızın' sallamaları.
asıl utanmaları gereken bu ikiyüzlülükleriyken, neymiş efendim, galatasaraylı olmaktan utanıyorlarmış. şimdi utanıyorsan, yarın bu takım şampiyon olduğunda da artistlik yapmayacaksın. şimdi galatasaraylılık'tan utanıyorsan, yarın da işine gelince 'ben galatasaraylı'yım.' demeyeceksin, çeneni kapayıp oturacaksın.
'kavga'yı sahiplenemiyorsan, başarıyı da sahiplenemezsin, izin vermem, vermeyiz.
ben de dün galatasaraylılıktan utananlarla aynı takımın taraftarı olmaktan utanıyorum. oportunizm, popülizm; başka bir şey değil.
o kadar.
atahana sevgilerle,