• 34
    https://gss.gs/6X9.jpg

    sınavdan çıkıp * aileye haber verilmeden gidilen şampiyonluk maçıdır. tek başına gittiğim bu deplasmanda tribünü buldum ama aman yarabbi o ne kalabalık. sıraya kaynak yapmak falan hiç benlik değil. bir sıraya girdim bekliyorum. o sırada kapalı bir kapıya doğru çocuklarıyla gelen amcaların gittiğini gördüm ben de takıldım peşlerine. stat görevlisi bu kapıdan içeri giriş yok olmaz dese de amcalarla beraber çocuklarla bittik tükendik elimizde bilet var bedava al demiyoruz ki falan diyerekten bilet kontrolü yapıldı ve içeriye girdim. maç bitti şampiyon olduk. dönerken babam aradı. mutluluktan arıyor sandım.
    "lan maça mı gittin sen?" dedi. cevap veremeden "tv de gördüm seni ağlıyordun" diyince gık diyemedim. * üstümdeki monta kadar saydı adam.
    (u: oğluma gelecekte okuması için not (:) yani ailenizden gizli iş yapmayın.
  • 13
    hakkında çok güzel ve değişik anılarımın olduğu maç. yıl 2002 ve benim maçlara gitmem babam tarafından yasaklanmış hatta aynı sezon babamın uyarısına rağmen gittiğim bir göztepe maçı yüzünden babamdan dayak yemişliğim bile var ama ben dinler miyim hiç? bu maça gideceğim dedim arkadaş. kralı gelse yolumdan döndüremez beni. kafama koymuşum yani. peki nasıl gideceğim?

    abdurrahim albayrak mart ayında yapılan seçimde yöneticilikten ayrılmış olmasına rağmen sağolsun ali sami yen stadı'nın önünden kaldıracağı altur turizm'e ait eski püskü 302 mercedes otobüslerden oluşan konvoyla taraftarı izmit'e götüreceğini söyledi. ben de kaçış planını hazırladım hemen; dışarı çıkıyorum deyip maça kaçmak. yaş daha 15 ve ben evden kaçıp tek başıma deplasman maçına gideceğim. bütün hazırlıklarımı yaptım ve maç gününü beklemeye koyuldum. pazar sabahı hazırlandım ve kimseye çaktırmadan evden çıkacakken kapıda babama yakalandım. nereye gidiyosun sözü ile birden afallasam da kendimi toparlayıp hiç. dışarı çıkıyorum alışveriş merkezine gidip dolaşacağım dedim ve tam o sırada kıyafetimin içine sakladığım galatasaray atkım pat diye yere düştü. o an benim için film koptu ve tüh gidemiyorum maça diye düşündüm. babamın ''gir ulan eve'' demesini beklerken bir atkıya, bir bana bakan bizim ihtiyar ''geç kalma sakın'' dedi ve kapıyı kapadı. en önemli engeli aşmıştım. bundan sonrası vız gelirdi artık.

    mecidiyeköy'e geldiğimde altur turizm'e ait sarı kırmızı mercedesleri gördüm ve heyecanım daha da arttı. stadın gişelerinden kocaelispor'un bastırdığı 80'li yıllardan kalma gibi duran makbuza benzer maç biletini aldıktan sonra tekrar otobüslere yöneldim ve kalkış saatini beklemeye başladım. derken o an geldi ve otobüslerin kapıları açıldı. ben kalabalığın arasında bir şekilde o otobüse bindim. otobüse adımımı atarken aklıma birden gece eve döndüğümde babamdan yiyeceğim dayak geldi. varsın yiyelim dedim. ne önemi vardıki. hayatımda ilk kez galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan edeceği bir maça gidecektim hem de deplasmanda diyip bindim sarı kırmızı renkli eski mercedes'e.

    hayatımdaki en zevkli yolculuklardan birini yaparak marşlarla, şarkılarla izmit'e geldik. maçın başlamasına daha çok vakit olmasına rağmen bize ayrılan tribünde inanılmaz bir kuyruk oluşmuştu şimdiden. en az 2-3 saat ayakta bekleyerek bir şekilde stada girdim. tribün tamamen dolmuştu. iğne atsan yere düşmesini bırak nefes alıp verecek yer bile kalmamıştı. zar zor skor tabelasının olduğu bölüme çıktım ve yerimi aldım. bu sırada evdekiler geldi aklıma. maça gideceğimi söylememiştim onlara ve o dönem cep telefonum da yoktu. eve haber veremiyordum. benim eve gelmediğim her saat babamın sinirini daha da arttıyordur diye düşünürken karşılaşmanın ilk düdüğü geldi. hepinizin bildiği gibi maçı hasan şaş ve radu niculescu'nun golleriyle 2-0 alarak 3. yıldızın sahibi olduk. çektiğim o kadar çileye değmişti. galatasaray'ım şampiyondu ve ben buna canlı şahit oluyordum. büyük bir medya baskısıyla geçirdiğimiz sezonu liderlikle bitirmeyi garantilemiştik.

    dönüş yolunu hatırlamıyorum bile ama eve geldiğimde saat gece 12'yi geçiyordu büyük ihtimalle. işte o an evde sinirli bir şekilde beni bekleyen babam aklıma geldi. zili çaldım, kapı açıldı ve istemeyerek de olsa merdivenleri çıkmaya başladım. o 2 dakika bana 2 saat gibi geldi. derken bizim kapıya geldim ve babamla gözgöze geldim. korkudan arada 5-6 basamak bıraktım ve durdum. o sırada babamla aramızda ömrüm boyunca unutamayacağım şöyle ilginç bir diyalog yaşandı.

    babam: nerdeydin?
    ben: maça gittim
    babam: ben sana gitmeyeceksin demedim mi lan?
    ben: dedin
    babam: niye gittin?

    dedi ve içeri girdi. ben yavaş adımlarla açık kapıdan içeri baktım, evin boş koridorunu gördüm. girsem mi girmesem mi diye düşünürken kendimi evde buldum. beklentimin aksine babamdan herhangi bir tepki almadım. adam pes etmişti ve odasına gitmişti. ben de odama çekildim ve yatağıma uzandım o an ne kadar yorulduğumu anladım ama olsundu. galatasaray'ım şampiyon olmuştu. cimbom'a canım feda dedim ve başımı yastığa koyup hayatımın belki de en huzurlu uykularından birini uyudum.

    bu da böyle bir anımdı. normalde anlatmazdım ama sözlükteki güzel ortamı görünce birden yazıverdim içimdekileri.
  • 35
    1989 doğumlu bir galatasaray taraftarı olarak ilk gördüğüm olmasa da, bilinçle baştan sona takip edip de yaşadığım ilk şampiyonluğun geldiği maç. fifa 2002 dünya kupası sebebiyle ligimiz mayıs başında bitmişti o sezon. bu yüzden 33. hafta maçı olmasına rağmen nisan ayına denk gelmiştir. bu da yıllar sonra fenerbahçelilerin "mayıslar sizin olsun biz nisan'da da şampiyonuz" temalı fenerbahçe kırmak üzereyken tanımlanan rekorlar çalışmasına kontra olmasına sebep olmuştu. gerçi adamlar da 31. hafta'dan şampiyonluk ilan etmişti ama...

    (bkz: 27 nisan 2014 fenerbahçe çaykur rizespor maçı)

    o sezonun efsane beyaz formasıyla çıkmıştık bu maça. ki maçtan 2 gün önce sanırım, "replika"sını almıştım bir yerlerden. korsan formanın suç olmasına ramak kalmış dönemlerdi hala. mağazanın sahibi istersen 3 yıldız takayım öyle giy demişti. nasıl olacak ki falan derken baskı makinesinin kapağını kaldırıp şehirdeki ultraslan uni'ler için bastırdığı tshirtlerden birini göstermişti.

    bu arada geçmiş formaları satmaya başlamıştı ya bizim mağaza, bana sorsalar hangi formayı bassak diye o sezonun beyaz formasını isterdim. bu da öyle bir kişisel manyaklık...

    neyse... o sezon biraz enteresan bir sezondu. iç sahada 17/17 yapıp 51 puan toplamıştık ama deplasman fobisi denen olayı iliklerimize kadar yaşıyorduk. bu sayede de sezon boyunca asla puan farkını açamamıştık.

    mart ayının son hafta sonuna denk gelen 29. haftada aslında şampiyonluğu verme ihtimalimiz bile belirmişti. 30 mart 2002 diyarbakırspor galatasaray maçı'ndan golsüz beraberlikle döndük. bir gün sonra fenerbahçe gençlerbirliği deplasmanındaydı. o dönem üç büyükler için ankara deplasman sayılmaz dönemiydi. 4 sene üst üste galatasaray şampiyonluğu sonrası bir önceki sene bir şekilde şampiyon olan fenerbahçe de seri yakalamak istiyordu. kadıköyvari ortamda oynana maçta son dakikalara 1-0 fenerbahçe üstünlüğüyle girilmesine rağmen 89. dakikada ahmet hassan'ın kafa golü skora dengeyi getirirken hevesi kursağında kalan spor kulübü geleneğinin bir nevi temellerinin atılmasına sebep olmuştu...

    bir maçı eksik olsa da puan puana girilen haftayı aldığımız beraberliğe rağmen puan puana bitirmeyi başardık. ancak son 8 deplasman maçında galibiyet alamamış bir takımdık. o hafta içi erteleme maçında trabzon, haftasonu da samsun deplasmanına çıkacaktık. bu da herşeye rağmen fenerbahçe hatta beşiktaş'ın şampiyonluk umutlarını koruyabilmelerine sebep oluyordu. o iki deplasmanı da kazasız atlattık. sonra kağıt üzerinde deplasman olsa da tamamen galatasaray taraftarı önünde oynanan maçta istanbulspor'u da gereğini yaparak temizce mağlup ettik.

    bu maçtan bir önceki hafta ki ligin 32. haftasına denk gelir, rakip ali sami yen'de ankaragücü idi. çok değil 1 sezon önce oynanan 13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı vardı. çanta dolusu teşvik primi yine soyunma odasına indi mi, ankaragücü teknik direktörü boş a4 kağıda çaycısından forvetine kadar herkesin adını yazıp parayı dağıtmayı düşündü mü bilinmez ama bir şekilde o maçı da atlattık. hatta fenerbahçe'nin her ihtimale karşın sahaya götüne kadar her yerinde yıldız olan formayla çıktığı maçla aynı saatte oynanmıştı bu müsabaka...

    son iki haftaya 3 puan önde giriyorduk ve ikili averajda öndeydik. yapılması gereken tek şey kocaelispor'u mağlup etmekti. o sezon 16 deplasmanda 6 galibiyet çıkarabilmiş oluşumuz dosta inceden bir titreme, rakiplere ise umut saçıyordu. üstelik rakip kocaelispor her ne kadar ligde puan cetvelinin ikinci yarısında olsa da ay başında beşiktaş'ı 4-0 ile paralayarak türkiye kupasını kaldırmıştı.

    ilk şampiyonluğunu yaşamaya hazırlanan ultraslan'ın abdürrahim albayrak himayelerinde ve sponsorluğunda yaptığı organizasyon ile ismetpaşa stadının bir kale arkası hıncahınç sarı-kırmızı idi. o maça heyecanlı bir ergen ya da "üni" olarak gitmiş şimdilerin kelli felli nice insanında eminim ki güzel anektodlar vardır o yolculuk hakkında.

    30 dakikaya yakın çok çok geniş bir özeti var aşağıda. ordan bakıp bakıp anlatmak yersiz. ancak maçın başlarında hasan şaş'ın ceza sahası yayında son adam tarafından yaka paça indirilişi var ki özette de yer aldı doğal olarak. "deplasman fobisi" ve "bir ay önce beşiktaş'ı dörtlemiş kocaeli" yükünün yanında bir de "hakem"i ekletmişti genç yüreklerimize. neyse ki hata yapmadan tertemiz bir skorla işimizi görmüştük. 2 ay sonra dünya yıldızı olacak olan canımız kelimiz hasan şaş'ımız ve en sevdiğimiz yedek radu niculescu'nun iki devrenin sonunda attığı birer golle maçı 2-0 kazandık. takım hemen formaları sıyırıp kırmızı üzerine sarı üç yıldızlı tshirtleriyle poz verirken ben de hayatımın ilk şampiyonluk turu için yola çıkmıştım babamla birlikte...

    yıllar yılı hakan şükür'ün kahrını çeken, her daim ikinci adam rolünü yerinmeden üstlenen, kariyerinin son demlerinde mecburiyetten birinci forvet olan ve golleri sıralayan arif erdem'den bahsetmeden olmaz. krallık yarışındaki bir futbolcu olmasına rağmen ünvanı bir kenara bırakıp en iyi bildiği işi yapmış, iki asistle kilidi çözen isim olmuştur. arada gerçekten kötü vurup kaçırdığı penaltı bir kenara, özellikle ikinci golde topu niculescu'ya çıkarması gerçekten alkışlanacak bir olaydı.

    nitekim takım vefa borcunu ertesi hafta yozgatspor maçında arif'i gol kralı yapmaya çalışarak ödemiş, gel gelelim arif tüm arifliğini sergileyerek 2 golde kalıp ancak gol krallığına ortak olabilmişti.

    https://www.youtube.com/watch?v=eKq-ybn8Irs

    o değil de bu kanalı kapatmasalar bari ya, çocukluğumuzu açıp izleriz arada...

    aylar sonra gelen edit: kapatmışlar...
  • 36
    tribün gözü ile bakıldığında akıllarda kalan bazı detayları paylaşayım,

    -kaç otobüs bilmiyorum ama izmit girişinde en arkadan çekilen bir fotoda resmen 2 tane s harfi oluşturmuştu konvoy.işgal kuvvetleri gibiydik, gerçi o sezon ki deplasman karnemizden ötürü "er ryan ı kurtarmak" filmindeki ilk çıkarma sahnesinde, askerlerin henüz tekneden inmeden evvel ki ruh halini de taşımıyor değildik.

    -kocaelispor da iki hafta önce türkiye kupasını aldığı için, maçtan önce ve sonra onlarda şampiyonluk turu attı. yani öyle bir ortam vardı ki her iki takım da tribünde şampiyonluk kutladı :)

    - maç öncesi kocaeli tribünü(hodri meydan) maratonun ortasında polisle dakikalarca kapıştı. biber gazı henüz envantere yeni girmişti ama orada kullanılmadı(envantere girdiğini nerden biliyorsun derseniz, olaylı meşhur göztepe deplasmanında mevzular esnasında tatmıştık ilk defa:) koltuklar, davullar, kalkanlar havada uçuşmuştu.

    -herhalde bir orduya yetecek kadar meşale, torpil ve 80-90 lardaki şampiyonluk maçlarının olmazsa olmazı sis bombası vardı stoklarda. bunların yakılması için ise "korkma ölmez sendeki bu taraftarlar" bestesi 2.yarının başı ile söylenmye başlanmış, her mısra sonunda 65 diye bağırılarak, bunların yakılacağı dakikanın 65.dk olduğu bir bakıma anons edilmiştir.

    - 65 te ortalık iyice şenlenmiştir

    -maç sonu, şampiyonluk, üç yıldız vb derken tribünden bir anda başlayan" reis yol ver otobüsler caddeye" bestesi çığ gibi büyümüş, ciddi ciddi konuşulur hale gelmişti. karar doğru veya yanlış onu burada tartışmam ama caddeye gidilmemiştir istanbul dönüşü. o kadar otobüs caddeye inse zaten başından sonuna kapanırdı ve kimsede uzun yıllar cadde bizim diye yalandan maç günü dahi olsa konuşamazdı.
  • 20
    yüzbaşım işlem tamam.
    görev verildi;geçen yıl kaybedilen emanet, verilen yıldız geri alınacak. avrupa'da daha büyük takımlarla kahramanca çarpışılacak, galatasaray efsanesi dilden dile dolaşmaya devam edilecekti.
    anlaşıldı komutanım; ve savaş başladı. kora kor burun buruna. bir cenapta yıllardır şampiyonluğa aç beşiktaş, bir cenapta uzun yıllardır şampiyon olamamış, galatasaray'a yetişmeye çabalayan, rezil, ezik ağzından salyalar akan kudurmuş fenerbahçe. içeride daha da beteri, komutana korkak, bezirgan çingene diye, takıma ömür biçen, yenilmesini beter olmasını bekleyen fularlı, monşer, entel medyayı kontrol eden tetikçiler, stada girmesi yasak olanlar.
    ahval ve şerait böyleydi komutanım. ama inananlar, terketmeyenler ve asla terketmeyecek olanlar hep tribünlerdeydi. ligte 34 haftanın 30 unu önde götürerek bitirdik işi. şampiyonlar liginde italyan'ların ünlü mağrur roma'sını, lazio'sunu eledik. çeyrek finalden ofsay golle döndük barca'ya kan kusturduk sami yen'de. efsane ümit burnun'dan sibirya bozkırlarına yayıldı.
    yüzbaşım takım 8 şehit(hagi,popescu,taffarel,jardel,okan,emre,ümit,hakanünsal) 1 hain(fatih akyel) 3 gazi(sergen,b.akın,m.sözkesen) ve kalan sağlarla ve de her hafta desibel desibel gırtlaklarını parçalayan taraftarıyla emaneti ali sami yen'e geri getirdi.
    bir nişandı, göğsüme takacağım, mehtaplı gecelerde yüzümü onurla gururla göğe çevirdiğimde, kırmızı hareli sarı yıldızı seyredeceğim. ve ömrüm ne kadar vefa ederse seni seveceğim. benden sonrakilere miras bırakacağım.
    avrupa göklerine bir takım yıldızı bırakmıştık. sarı kırmızılı uefa-süper kupa şampiyonu namlı takım yıldızını. şimdi de yanlarına yenilerini gönderiyoruz. sonsuza dek parlayadursunlar. hasan yıldızı, bülent yıldızı, arif yıldızı, mondragon yıldızı, perez, viktoria,florkin yıldızı, vedat yıldızı, ayhan yıldızı, ümit karan yıldızı...lucescu yıldızı
    yüzbaşım vukuatsız görevi tamamladık. hazroldayım, esas duruştayım, sarhoşum, yıldızların altındayım.

    not; bu yazı maçtan hemen sonra yazılmıştır, sözlük henüz ana rahminde bile değilken.
  • 26
    bu maci bi kafenin ust katinda ablamin dogum gununu kutlarken izlemistim. maci izleyen bi cocuk surekli ablami kesiyodu. cocugun bakislarini yakalamak icin ona bakmaktan maci izleyememistim neredeyse. bir kac gun sonra veledi internet kafede counter strike oynarken gormustum. beni hatirlamisti ve kulakligini takip usulca oyununa devam etmisti.

    iste bu da boyle bir anim be birader :(

    (bkz: tarihte bugün)
    (bkz: )
App Store'dan indirin Google Play'den alın