1989 doğumlu bir galatasaray taraftarı olarak ilk gördüğüm olmasa da, bilinçle baştan sona takip edip de yaşadığım ilk şampiyonluğun geldiği maç. fifa 2002 dünya kupası sebebiyle ligimiz mayıs başında bitmişti o sezon. bu yüzden 33. hafta maçı olmasına rağmen nisan ayına denk gelmiştir. bu da yıllar sonra fenerbahçelilerin "mayıslar sizin olsun biz nisan'da da şampiyonuz" temalı
fenerbahçe kırmak üzereyken tanımlanan rekorlar çalışmasına kontra olmasına sebep olmuştu. gerçi adamlar da 31. hafta'dan şampiyonluk ilan etmişti ama...
(bkz:
27 nisan 2014 fenerbahçe çaykur rizespor maçı)
o sezonun efsane beyaz formasıyla çıkmıştık bu maça. ki maçtan 2 gün önce sanırım, "replika"sını almıştım bir yerlerden. korsan formanın suç olmasına ramak kalmış dönemlerdi hala. mağazanın sahibi istersen 3 yıldız takayım öyle giy demişti. nasıl olacak ki falan derken baskı makinesinin kapağını kaldırıp şehirdeki ultraslan uni'ler için bastırdığı tshirtlerden birini göstermişti.
bu arada geçmiş formaları satmaya başlamıştı ya bizim mağaza, bana sorsalar hangi formayı bassak diye o sezonun beyaz formasını isterdim. bu da öyle bir kişisel manyaklık...
neyse... o sezon biraz enteresan bir sezondu. iç sahada 17/17 yapıp 51 puan toplamıştık ama
deplasman fobisi denen olayı iliklerimize kadar yaşıyorduk. bu sayede de sezon boyunca asla puan farkını açamamıştık.
mart ayının son hafta sonuna denk gelen 29. haftada aslında şampiyonluğu verme ihtimalimiz bile belirmişti.
30 mart 2002 diyarbakırspor galatasaray maçı'ndan golsüz beraberlikle döndük. bir gün sonra fenerbahçe gençlerbirliği deplasmanındaydı. o dönem üç büyükler için ankara deplasman sayılmaz dönemiydi. 4 sene üst üste galatasaray şampiyonluğu sonrası bir önceki sene bir şekilde şampiyon olan fenerbahçe de seri yakalamak istiyordu. kadıköyvari ortamda oynana maçta son dakikalara 1-0 fenerbahçe üstünlüğüyle girilmesine rağmen 89. dakikada ahmet hassan'ın kafa golü skora dengeyi getirirken
hevesi kursağında kalan spor kulübü geleneğinin bir nevi temellerinin atılmasına sebep olmuştu...
bir maçı eksik olsa da puan puana girilen haftayı aldığımız beraberliğe rağmen puan puana bitirmeyi başardık. ancak son 8 deplasman maçında galibiyet alamamış bir takımdık. o hafta içi erteleme maçında trabzon, haftasonu da samsun deplasmanına çıkacaktık. bu da herşeye rağmen fenerbahçe hatta beşiktaş'ın şampiyonluk umutlarını koruyabilmelerine sebep oluyordu. o iki deplasmanı da kazasız atlattık. sonra kağıt üzerinde deplasman olsa da tamamen galatasaray taraftarı önünde oynanan maçta istanbulspor'u da gereğini yaparak temizce mağlup ettik.
bu maçtan bir önceki hafta ki ligin 32. haftasına denk gelir, rakip ali sami yen'de ankaragücü idi. çok değil 1 sezon önce oynanan
13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı vardı. çanta dolusu teşvik primi yine soyunma odasına indi mi, ankaragücü teknik direktörü boş a4 kağıda çaycısından forvetine kadar herkesin adını yazıp parayı dağıtmayı düşündü mü bilinmez ama bir şekilde o maçı da atlattık. hatta fenerbahçe'nin her ihtimale karşın sahaya götüne kadar her yerinde yıldız olan formayla çıktığı maçla aynı saatte oynanmıştı bu müsabaka...
son iki haftaya 3 puan önde giriyorduk ve ikili averajda öndeydik. yapılması gereken tek şey kocaelispor'u mağlup etmekti. o sezon 16 deplasmanda 6 galibiyet çıkarabilmiş oluşumuz dosta inceden bir titreme, rakiplere ise umut saçıyordu. üstelik rakip kocaelispor her ne kadar ligde puan cetvelinin ikinci yarısında olsa da ay başında beşiktaş'ı 4-0 ile paralayarak
türkiye kupasını kaldırmıştı.
ilk şampiyonluğunu yaşamaya hazırlanan ultraslan'ın
abdürrahim albayrak himayelerinde ve sponsorluğunda yaptığı organizasyon ile
ismetpaşa stadının bir kale arkası hıncahınç sarı-kırmızı idi. o maça heyecanlı bir ergen ya da "üni" olarak gitmiş şimdilerin kelli felli nice insanında eminim ki güzel anektodlar vardır o yolculuk hakkında.
30 dakikaya yakın çok çok geniş bir özeti var aşağıda. ordan bakıp bakıp anlatmak yersiz. ancak maçın başlarında hasan şaş'ın ceza sahası yayında son adam tarafından yaka paça indirilişi var ki özette de yer aldı doğal olarak. "deplasman fobisi" ve "bir ay önce beşiktaş'ı dörtlemiş kocaeli" yükünün yanında bir de "hakem"i ekletmişti genç yüreklerimize. neyse ki hata yapmadan tertemiz bir skorla işimizi görmüştük. 2 ay sonra dünya yıldızı olacak olan canımız kelimiz hasan şaş'ımız ve en sevdiğimiz yedek
radu niculescu'nun iki devrenin sonunda attığı birer golle maçı 2-0 kazandık. takım hemen formaları sıyırıp kırmızı üzerine sarı üç yıldızlı tshirtleriyle poz verirken ben de hayatımın ilk şampiyonluk turu için yola çıkmıştım babamla birlikte...
yıllar yılı hakan şükür'ün kahrını çeken, her daim ikinci adam rolünü yerinmeden üstlenen, kariyerinin son demlerinde mecburiyetten birinci forvet olan ve golleri sıralayan
arif erdem'den bahsetmeden olmaz. krallık yarışındaki bir futbolcu olmasına rağmen ünvanı bir kenara bırakıp en iyi bildiği işi yapmış, iki asistle kilidi çözen isim olmuştur. arada gerçekten kötü vurup kaçırdığı penaltı bir kenara, özellikle ikinci golde topu niculescu'ya çıkarması gerçekten alkışlanacak bir olaydı.
nitekim takım vefa borcunu ertesi hafta yozgatspor maçında arif'i gol kralı yapmaya çalışarak ödemiş, gel gelelim arif tüm arifliğini sergileyerek 2 golde kalıp ancak gol krallığına ortak olabilmişti.
https://www.youtube.com/watch?v=eKq-ybn8Irs o değil de bu kanalı kapatmasalar bari ya, çocukluğumuzu açıp izleriz arada...
aylar sonra gelen edit: kapatmışlar...