beni zevkten dört köşe eden karşılaşmadır efendim.
ülke futbolunu, ülke puanını umursamam, s*kimde de değil açıkçası. bizim şampiyonlar ligi maçı öncemiz beşiktaş ve fenerbahçe tribünleri 'chelsea' pankartı açarken ülke puanı yoktu değil mi? bu mantık dünya'nın her yerinde böyledir. atletico madrid, real madrid'in avrupa maçlarındaki olası başarısızlığından mutlu olur; aynı şekilde everton taraftarı liverpool'un başarısızlığını ister, olası başarısızlıkta sevinir. bizim ülkemize has bir durum değil bu yani. hem fenerbahçe'nin hem beşiktaş'ın avrupa maçlarında destekçisi olmuyorum ben, olmak istesem bile olamam çünkü karşı taraftan da bunu görmüyorum. benim takımım avrupa maçından galibiyet ile döndüğünde beşiktaşlı ve fenerbahçeliler'in sevindiğini görmedim. bilakis üzgünlerdi, bir çekememezlik, bir kıskançlık vardı.
ayrıca beşiktaş taraftarının dünya'ya dönmesine de yardımcı oldu bu maç. kendi sahasında 4-1 yenilen takımlarının kiev deplasmanında turla döneceğine bile inançları vardı. takımına inanmak güzel bir şeydir tabii. fakat 2-3 yıldız transferi ile olmaz bu iş abicim. tecrübeyle sabit, (bkz:
galatasaray'ın 2009-2010 sezonu). ayakları şimdi yere basıyordur biraz daha beşiktaşlılar'ın. uefa'da mücadele ettikleri gruptan çıktıktan sonra ''bizim avrupa'mız var'' diye avutuyorlardı kendilerini. halbuki o grupta tek gerçek rakip porto'ydu, zaten porto'nun arkasında 2. olarak çıktılar. dinamo kiev ile eşleştikten sonra da bu turu cepte olarak görüp manchester city maçının hesaplarını yapmaya başlamışlardır.
özetle bu maç ile birlikte beşiktaş'ın maskesi de bir kez daha düşmüştür. artık schuster'in ve beşiktaş takımı'nın medya ve basın tarafından yerden yere vurulma süreci de başlamıştır.
ne demişler, ''yüksekten uçmayacaksın, düşünce çok canın yanar.'' bucaspor'a 5 attıktan sonra şampiyonuz, 17 maçı da kazanırız demek kolay. kafadan atmak bedava sonuçta. ama 1 haftada 12 gol yemek de bu taraftar için tam bir hayalkırıklığı...