1999-00 UEFA Kupası Yarı Final Rövanş Maçı
22:00 Elland Road
2 - 2
  • 51
    bütün sülalem fenerli benim. annem fenerli, babam fenerli, amcalarımın alayı fenerli, kuzenlerim desen alayı ibne fenerli (kuzenimsiniz ama kusura kalmayın fenerlisiniz)* yani şöyle söyleyeyim aziz yıldırım'ın ailesinde bu kadar fenerli arasan bulamazsın.

    neyse konumuza gelelim tam da bu maçın oynandığı vakit o aralar henüz kdz.ereğlideyiz izmir'e taşınmamışız. akraba ziyaretine gittik fakat ben gitmeden önce babamdan söz almıştım. dedim ki: ''baba bak maç başlamadan kalkalım lütfen'' diye babam da ''tamam kalkarız merak etme'' dedi. toplanıldı evde sohbet gırla gidiyor derken maç saati geldi çattı. babamı ilk başta dürtmelerle uyarırken hadi kalkalım gibisinden en son kendimi suratına dirsek darbeleri atarken buldum**. babam döndü kulağıma dedi ki: ''boşver maçı kalkamayız ayıp olur halanlara'' cümlesini bitirir bitirmez arabaya koştum. açtım radyoyu heyecanla arıyorum maçı yayınlayacak kanalı ama yok ereğli'de kepez diye bir yer vardı oraya henüz radyo istasyonu bile kurulmamış ben nerden bileyim. spiker maç öncesinde anlatıyor ama ben buraya duyduklarımı aktarıyorum: '' evvet sevgili cak cuk cik cek cük hakan şük cuk jak jib jeb ''. allahım kan beynime sıçradı bir türlü düzeltemiyorum. 24 yaşında olan ben o gün 14 yaşındaydım. baktım araba altımda anahtar elimde kim tutar beni. bastım gittim şehir merkezine kahvenin önüne bir park edişim ve o arabadan inişim var yeminle şimdi öyle züppe biri denk gelse sabaha kadar döverim. bacak kadar çocuk arabayla kahvenin önüne çekip maç izlemeye geliyor olaya bak hele.

    ve işte bütün sıkıntılar dertler o an aklımda dönüp dolaşan ne varsa bir düdükle geçti gitti. o an benim için hagi vardı, hakan vardı, hemşerim ergün vardı sadece. zaten az buçuk rahat çıktığımız maçta gayet iyi oynayıp elemiştik. kahvedeki cimbomlu abimiz hemen maç bitiminde bütün kahveye çay ısmarladı keyif çayımızı içtik ve kalktım.

    gecenin bir yarısı olmuş babam aradı. bağıra bağıra ''neredesin sen?'' dedi ben de ''söz vermiştin götürmedin ben de kendim geldim'' diyerek ergen postamı da koydum. çoktan eve dönmüşlerdi. benimde dönme vaktim gelmişti. atladım arabaya eve doğru yol aldım. ama ne güzel ki trafik çevirmesine yakalandım. adamlar da ne akıl varsa koskoca konvoyun olduğu caddeyi çevirmişler alkol kontrolü yapıyorlardı. beni çevirdiler bir baktılar daha ufacık minicik bebe geçmiş direksiyon başına. ehliyet, ruhsat alayım gibi sorulara verdiğim ''ehliyet yok da ruhsat tam abi'' cevabımı hayatım boyunca unutamam. en nihayetinde ehliyetsizlikten ceza, 18 yaş altı olduğu için bir de hapis cezasını paraya çevirme mi ne öyle bir zottirik bişey ödemiştik. karakoldan çıkarken babamın bana öldürecek gibi bakışları arasında bindik arabaya eve dönerken yan arabadan sarkan cimbom bayrağını görünce bir baktım çıkmışlar cama bağırıyorlar açtım camı çıkardım belime kadar kendimi dışarı ''rerererarara gassaray gassaray cimbombom'' diye bağırmaya başladım. sonra eve döndük.

    evde yediğim tokatların sayısını inanın hatırlamıyorum. ama leeds'e attığımız tokadın sevincinden yediğim tokatların acısını hissetmedim.
  • 52
    çok güzel bir perşembe akşamı idi. maç yine şifreliydi. o zamanlar 10 yaşında bir çocuktum hep alışmıştım zaferlere. bu maçta ise nedense maçtan önce yaşanan olaylar nedeniyle tedirginlik vardı aklımda.maçı radyodan dinliyorduk daha dakikayı hatırlayamıyorum ilk dakikalar olması lazımdı. radyoda ki kişi birden ''penaltıyı verdi,penaltıyı verdi,kırkbin ingiliz önünde penaltıyı verdi.''dedi. sevinç çığlıkları yükseldi biranda evin içinde.topun başına geçecek isimi duyunca zaten 1-0 öne geçtik diye düşündüm.saolsun hagi beni yanıltmadı.maçın gerilim dozu inanılmaz yüksekti ama tek hatırladığım hakan şükürün hayatı boyunca attığı en güzel golü burada attığıydı.maçın bitiş düdüğüyle birlikte caddeye çıkıp eğlenmemiz hayatımın en güzel yıllarını yaşattı bana 1997-2001 galatasarayı bana.o gecede benim için çok özeldi. saolasın galatasarayım,teşekkürler fatihin aslanları...
  • 53
    holiganların da ağlayıp zırlamasıyla, uefa'nın yaptığı o... çocukluğu*, tarihte ilk kez yaşanmıştır.

    ilk kez bir takımın taraftarlarına kendi insiyatifleri ile stadyumda maç izleme yasağı koyulmuştur. uefa daha önce maçların bir takımın seyircisiyle ya da seyircisiz oynanması kararlarını, rakip takımların anlaşıp başvurması üzerine almıştır. galatasaray spor kulübü'ne ayrılan 1750 biletin, ivedilikle (?!) cenevre'ye gönderilmesi istenmiştir. galatasaray spor kulübü, basın mensupları da dahil olmak üzere bu maça 80 kişilik bir kafile ile gitmiştir.

    maç mı ?
    fazla söze gerek yok, 11 sene olmuş ve hala unutmadık, unutmayacağız!

    http://www.youtube.com/watch?v=EiMwPnUCR_A

    (bkz: tarihte bugün)
  • 54
    donemin milletvekillerinden birinin oglundan duyduguma gore bir grup millet vekili* ve bir grup basin mensubu bu maca giderler. leeds unitedli taraftarlarin onunden sira halinde yurutulerek maci seyredicekleri yere goturulmusler. hakan sukurun golunden sonra vekillerden biri turk bayragi acinca ortalik karismis. taraftarin ofkeli bakislari icinde gotum gotum izlenen sonu gururla biten bir mac olarak tarihe gecmistir. ah ulan ah bu maca canli kanli yerinde sahit olmak vardi.

    eskilerden gelsin ozaman; *
  • 58
    --- efsane ---
    pas yerden
    hagi neffis döndü yine
    hakan kaçtı
    hakan'a iyi bir pas
    hakan şükür açı biraz dar ama
    hakan gitti
    hakan sıyrılacak
    hakan bir çalım daha, çerçeveyi gördü
    hakan vurdu
    goool gool gool gol gol gol gol

    kim attı kral attı
    hemde leeds'de
    elland road'da
    ingiltere'de kralın imzası bu
    kralın imzası
    hagi hagi muhteşem bir pas
    kral gidiyor
    kral gole gidiyor
    kral düzeltiyor
    ikinciyi düzeltiyor
    üçüncüde çakıyor
    çivi gibi çakıyor.
    --- efsane ---

    (bkz: hakan şükür)
    (bkz: gheorghe hagi)

    http://www.youtube.com/watch?v=RsYYUIKg9cM
  • 64
    hiç unutmam o günü. maç cine-5 deydi şifreliydi o günler de cine-5 :) radyodan maçı açmıştık ses radyodan geliyordu karıncalanmış 1 şekilde tv den maçı takip etmeye çalışıyordum:) hakan şükürün golünü sanki hd yayın varmış gibi net 1 şekilde gördüm o karıncalı yayında. 2 3 kere vur artık vur artık dedim, kral bekledi bekledi tam zamanında kalecinin uzanamayacağı köşeye topu bıraktı gol geldi ve finale çıktık.
  • 65
    fatih terim bu maçtan önce leeds united'ın kendi sahasında oynadığı maçı murat beyazıt ile birlikte yerinde takip etmiştir.

    bununla birlikte galatasaary futbol takımını bu maçta 15 sas* komandosundan oluşan bir ekip korumuştur. ilgilenenler varsa türk sas komandoları dünyanın en özel birlikleridir.

    ayrıca galatasaray futbol takımı bu maçtan önce sahaya siyah forma, siyah şort, siyah konç üçlüsüyle çıkmış, ölen leeds united taraftarları için sahaya çiçekler bırakılmıştır.

    son olarak ilk maçta ölen leeds taraftarları maç günü toprağa verilmiştir.
  • 67
    hayatım ile ilgili ilk hatırladığım an. kendi filmimin başladığı sahne. bütün aile bizdeydi ve zaten dedemin ölümünden başka hiç bir zaman aileyi o kadar kalabalık görmemiştim. 5 yaşına bile tam basmamışım ama her şeyi hatırlıyorum. hafızamın hep iyi olduğunu söylerlerdi. haklılarmış. neyse sahneye geri dönerim. ha evet, maç başladı. babam nasıl gergin üzerinden 13 sene geçmiş halen dün gibi hatırlıyorum. annem sinirli baya, dayılarım politik olmanın da verdiği karaktere uygun, maçın ingiliz halkı için önemini, istanbulda yaşanan olayları tartışıyorlar, kuzenlerim benden biraz büyük, 10-11 yaşındaki çocuk nasıl futbol hakkında konuşursa - örneğin; abi,ilk maçı almışız tur bizim, rahat olun- öyle konuşuyorlar. ama benim o çocuk aklımla bildiğim bir şey var. bir insanın bir insanı öldürmenin kötü bir şey olduğu. diyorum ya, ilk hatırladığım şey o maç, harbi öyle. mesela ben ilk maçın skorunu, olaylarını bilmiyorum. ama evdeki ahalinin konuşmasından duymuşum, oynayacağımız takımın taraftarlarıyla kötü olaylar olmuş. çocuk aklıyla değerlendirdiğinde zaten olaylar ya kötüdür ya iyidir. ve insanları öldürmek kötüdür. ve karşı taraf bize karşı çok hırslı olacağını, bize karşı ellerinden gelenden daha fazlasını sergileyeceklerini basit kelimelerle anlayabiliyorum ve hissedebiliyorum.

    ve maç benim için tekrar başladı. dakikalar geçiyor, babam başta olmak üzere ailede büyük bir gerginlik var, ingiltereninin o zaman ki en iyi takımlarından biri, 2 ölen taraftar, üstüne bir de türk takımı, zaten adamlar bizi oldum olası sevmiyorlar. yani tüm türkiye gergin ama ben değil, yani gerginliği henüz kavrayamamışım ben o zamanlar. sadece çerezleri yiyip, meyve suyu içiyorum. bazen de işte cimbom! cimbom! diye bağırıyorum. olayımın özeti bu. neyse maça tekrar dönelim

    arif kaçırdı. o anı nasıl anlatacağımı düşünemiyorum, babam kızgın, dayılarım bulunduğu ciddi adam modundan çıkmış, bağırıyorlar, sövüyorlar. zaten onları bir daha o kadar kızgın görmemiştim. arif'i sorumsuzlukla suçluyorlar v.s. falan. o zaman korkuyu da hissettim babamlar bir anda öyle bağırınca ee o ufacık halimle tırsmışım. annem aldı odama götürdü. sonra bana olayı tatlı tatlı özetleyip tekrar içeri geçtik. zaten annem canım yandığında hep benim yaramı dindirir. neyse maça devam edelim.

    penaltı oldu ama sanki milli piyango çıkmış gibi bağırıyor bizimkiler, sevincide öğrendim orda o an ben. bende cimbom diyip sevimlilik yapıp reyting peşindeyim. "o" tabikide attı golü. babam beni kucağına aldı, sarılıyor. ben yine cimbom diyip reyting peşinde...

    ee tabi klasik amerikan filmi bu, işler kötü gidecek muhakkak.. golü yedik. babam elindeki bardağı fırlattı, dayım çekirdek tabağını attı camdan. zaten karşı apartmandakiler alışkınmış bizim daireden bir şeyler atılmasına, ben atarmışım annem öyle söyledi. o zaman neden bu kadar sinirlendiklerini anlamıyordum, iyice şaşkınlaşmıştım o an. neyse maça devam edelim, ortam gergin, skor 1-1

    taffarel kurtardı ya o pozisyonu. "tanrının eli" dedi bir hayli politik olan büyük dayım. ve o tanrının elinin hikayesini ben daha sonra öğrenecektim. ve o tanrının elini de,bu tanrının elinide çok sevecektim.ki bu "tanrının eli" çok değil 27 gün sonra başka bir kahramanlık hikayesini yazacaktı. bu pozisyondan biraz sonra taffarel yine kurtarmıştı. ilk hatırladığım çocukluk kahramanım taffarel olmuştu.

    "o" o çalımı attı ya. sanırım bu dünya tarihinde gördüğümde kendimi en çok mutlu hissetiğim anlardan biriydi . çalımı attığında babam ayaklanmıştı ve ayağının dibindeki su şisesi devrilmişti, parkelerimiz kaliteli değildi ve o suyun dökülmesini kimse o çalımdan fark etmediği için parkemiz şişmişti ve yenilemek zorunda kalmıştık. (bunu biraz büyüyünce babam anlatmıştı). "o'nun" attığı çalımda kalmıştık en son. ha evet, o çalımı attı, babam kalktı, su döküldü, ben bağırmaya başladım yine reyting için cimbom diye. çocuğum işte ama bu sefer yemedi. çünkü "o" öyle bir pas atmıştı ki, kral öyle bir vurmuştu ki kalecinin uzanamayacağı köşeye 5 yaşındaki bütün çocuklar gelip sevimlilik yapsa, yemezdi yani. o zaman 5 yaşındaki bütün çocuklarından daha önemli şeyler olduğunu da anlamıştım. o ikisi benim çocukluğumun ikinci ve üçüncü kahramanları olmuştu. gol oldu, bütün sülale beni sırtına alıyor, - ee tabi şimdiki gibi ağır da değilim-, sarılıyor, seviyor falan. ben de durdum mu cimbooom !! gooool diyip reytingi tavan yaptırdım. ama ailecek nasıl mutluyuz, en mutlu biziz o an bana göre. tüm türkiye öyleydi ama 5 yaşındaki bir çocuk o an tüm türkiyeyi nasıl bilsin..

    sonra taffarel bir kaç kurtarış daha yaptı, bir gol daha yedik ama bunlar artık pek önemli değildi. zaman lehimize işliyordu. o an zaman kavramını da öğrenmiştim. ve filmin mutlu sonla biteceği neredeyse kesindi. gerginlikler minimum düzeye inmiş, evde neşeli bir hal vardı. maç bitti. o an biri çarptı gözüme, sevinçli ve gururlu duruyordu. cips yediğim için yağlanmış parmaklarımla televizyonda gördüğüm adamı göstermiştim. babama onun kim olduğunu sorup sormadığımı tam hatırlamıyorum ama cevabını o günden beri hiç unutmadım. o adam, fatih terim'in ta kendisiydi. işte o an hayatımdaki dördüncü kahramanı belirlemiştim. burada diğer oyuncularımıza saygısızlık yapıyorum zannedilmesin, ama bu 4 isim bir başka gelmişti benim gözüme. belki ilk öğrendiğim şeyleri onlardan öğrendiğim içindir, bilmiyorum ama öyleydi işte.

    ve film mutlu sonla bitiyordu. hayatımdaki ilk hatırladığım anım böyleydi. 4 kahramanım oldu benim o gün. sevinci öğrendim, zaferi, gururu, 5 yaşındaki çocuk sevimliliğinden öte şeylerin olduğunu, ingiltere deplasmanının zor olduğunu, hagi'nin dünyanın en iyilerinden biri olduğunu, hakan şükür'ün kral olduğunu, taffarel'in tanrı'nın diğer ellerinden biri olduğunu öğrendim, çivi gibi çakmak deyimini de öğrendim haliyle. o gün benim galatasaraylı olduğum gündür. aslında film tam olarak bitmiyordu aksine yeni başlıyordu. çünkü ben o gün galatasaray'ı öğrenmiştim !
  • 68
    benim gözümde hakan şükür'ün kariyeri boyunca attığı en güzel ve en önemli goldür bu maçta attığı gol.

    --- alıntı ---
    pas yerden
    hagi neffis döndü yine (u: zaten ustad söylemiş de golü bir daha izleyin ve saha görüşü,çabuk karar vermek neymiş bir kere daha görün,şimdilerde sneijder'de bazen görüyoruz.)
    hakan kaçtı (u: hakan burada inanılmaz bir koşu yapar, fizik olarak maksimum olduğu zamanlara denk gelir, bayağı patlamalı bir hızı vardı.)
    hakan'a iyi bir pas
    hakan şükür açı biraz dar ama *
    hakan gitti *
    hakan sıyrılacak *
    hakan bir çalım daha, çerçeveyi gördü (u: hakan 2 leedsli'yi bellerini de kırmak suretiyle çalımlar ve topu bayağı dışarı çeker ne oluyor lan amk demeye kalmadan da)
    hakan vurdu (u: kral vurur topa top öyle sert ve öyle bir yere gitmiştir ki kalecinin kurtarma ihtimali yoktur, belki de atabileceği en iyi yere atmıştır kral ve artık bu iş bitmiştir.)
    goool gool gool gol gol gol gol

    kim attı kral attı
    hem de leeds'de (u: tüm stadı susturan bu gol bünyede final heyecanını yaşatmaya başlamıştı bile, bekle bizi kopanhag bekle bizi parken)
    elland road'da
    ingiltere'de kralın imzası bu
    kralın imzası
    hagi hagi muhteşem bir pas
    kral gidiyor
    kral gole gidiyor
    kral düzeltiyor
    ikinciyi düzeltiyor
    üçüncüde çakıyor
    çivi gibi çakıyor.

    --- alıntı ---

    31 yaşındayım, ankara'da büyüdüğüm için maçlara pek gidemezdik ama yaşımın yettiğince galatasaray'ın avrupa kupası maçlarının tamamına yakınını izlemişimdir. bu maçtan daha fazla gerildiğim bir atmosfer olmadı. baskıyı ben bile televizyon karşısında o kadar çok hissetmişken, bakın heyecan demiyorum baskı, böyle kanın çekilmesinden bahsediyorum, o statta hagi önderliğinde galatasaray tarih yazmıştır.
  • 71
    dün akşam oturup tekrardan maç öncesiyle beraber 90 dakikasını seyrettiğim maç. öncelikle maçın kahramanı net olarak taffarel. daha skor 0-0 iken karşı karşıya bir kurtarış yapan, olağanüstü refleksleri ve pozisyon bilgisiyle kale dibinden gelen ters toplara müthiş hamleler yapan, leeds taraftarıyla birlikte takımımızı kale sahamıza hapsetmişken bizi kurtaran kişi olmuştur. yediğimiz iki golden ilki son derece gereksiz bir korner (ergun penbe yaptırmış, siki sağolsun) ile bülent korkmaz'ın kendi kalesine efsane bir şut çektiği pozisyonda taffarel'in, bence arsenal maçındaki henry'nin kafasını kurtarmasından dahi daha zor bir pozisyonda topu kornere çelmesiyle gelmiş. maçta bizim adımıza en kötü oynayan isim şüphesiz emre belözoğlu, ki kendisi ilk goldeki penaltının hazırlayıcısı. skor 2-1 lehimizeyken ve kewell (haksız bir şekilde) golden 30 saniye sonra oyundan atılmışken dünya'nın en gereksiz kırmızısını görmüş tosun. fakat performansı en kötü olan kim derseniz açık ara bülent korkmaz. ilk maçta da sektirdiği bir topla yüzde binlik gol pozisyonu veren kaptan bu maçta da ateşle oynamış. neyse ki ergun, taffarel, popescu, capone falan imdada yetişmişler. hagi muhteşem klasıyla takımımızı rahatlatan isim olurken, hakan şükür ileride resmen tek başına savaşmış. ilk yarı önemli bir fırsattan da faydalanamayan arif çok etkili olurken belözoğlu'nun kırmızısı sonrası ikinci yarı yerini küçük hakan'a bırakmış. maçın içinde onlarca hikaye var. ama hiçbir şey finale çıkmamızdan daha mühim değil.

    bu arada son ve gereksiz bir not:
    "hanginizin var böyle şanlı tarihi?
    kim oynadı yarı finali?
    okan hakan'la, süper taraftarınla
    cimbom final yakışır sana" tezahüratı yanılmıyorsam "okan, hakan"la bölümü itibariyle 92-93 sezonunda söylenmeye başlandı. bizi o bize yakışan finale çıkaran bu maçın santrası da okan ve hakan tarafından yapılmıştır. bilemiyorum bu bir tesadüf mü zira galatasaray'da santrada görmeye alıştığımız isimler hakan ile arif erdemdi. bu maçta takımımız böyle bir şeyi bilinçli mi yaptı diye sormak isterdim bu oyuncularımıza.
  • 73
    bu maçta çoğu kişi hagi'nin muhteşem çalımı ve pasını hakan şükür'ün golünü, hagi'nin penaltısını hatırlıyordur. şimdi benden sizlere tavsiye hagi'ye bir kez daha aşık olmak isteyen herkes bu maçı tekrar izlesin ve hagi'ye dikkat etsin hagi'nin en iyi oynadığı ve şov yaptığı maçtır bu. çalımları, pasları, hareketleri aldığı sorumluluk vs.

    bu yüzden ben bu maça hagi'nin en iyi oynadığı maç diyorum.

    maçın tamamı

    https://www.youtube.com/watch?v=63L-MGdlsjg

    maçın geniş özeti

    https://www.youtube.com/watch?v=2pX56kq1nBs
App Store'dan indirin Google Play'den alın