ultras/movement'in maç onbiri
1- kuruluş amacı "türk olmayan takımları yenmek" olan galatasaray için avrupa arenası her zaman ayrı bir heyecandır, ayrı bir motivasyon kaynağıdır. hele ki uefa'nin oluşumunu sağladığı şampiyonlar ligine memleketin ilk giriş yapan takımı ve en fazla katılım yapan kulübü olması, galatasaray için şampiyonlar ligini çok daha özel kılmaktadır. bir senelik "ara"dan sonra dün gece tony britten'ın 1992 senesinden düzenlediği şampiyonlar ligi müziği ali sami yen'de çalınca tüyleri diken diken olmayan, göz yaşı akmayan galatasaray taraftarı yoktur herhalde. durum böyle olunca da, parçalıyı giyen topçulara da tecrübelisi, tecrübesizi bu his sirayet etti ki, galatasaray konuk ettiği lokomotiv moskova karşısında fırtına gibi oyuna başladı. kimsenin umurunda değildi mariano'nun yerine linnes'in olması, stoperde donk'un bulunması ya da belhanda'nın tekrar formasına kavuşmuş olması...bir yandan tribünün coşkusu, bir yandan galatasaraylı oyuncuların iştahı birleşince ruslar daha ne oldu demeden, kalelerinde golü görüverdiler. emre akbaba geliştirdiği atakta sol kanattaki garry rodrigues'i gördü, o da artık klasik hale gelen "dripling"i ile ceza sahasına girer girmez vurdu ve açılışı yaptı takımı adına. golün coşkusuyla beraber özellikle n'diaye'nin enerji kattığı "fatih'in aslanları" yüklendikçe yüklendiler rakip kaleye de emre akbaba'yla, garry rodrigues'le ve eren'le çok da net pozisyonlarda farkı açamadılar. galatasaray golleri kaçırdıkça, rakip takım da zamanla ortama ayak uydurunca oyunda da dengeyi buldu semin'in öğrencileri ve özellikle 25. dakikadan sonra fernandes'in de kendini göstermesiyle muslera'nın üzerine etkili gelmeye başladılar da bereket farfan gününde değildi...
ikinci devre de rus ekibi kaldığı yerden oyuna devam etti, galatasaray'ı savunmaya yapmaya zorladı ve topu ayağında tutarak savunma arkasına forvetlerini kaçırmaya çalıştı. dikkatliydi sarı kırmızılı savunmacılar da, galatasaray'ın işi değildi rakibi beklemek, yoktu hamurunda "korkak" oyun oynamak, 56'da n'diaye'nin "yeter artık" dercesine uzun mesafeden çektiği ve guilhermme'nin son anda kurtardığı şut, galatasaray için de tekrar rakip kaleye yüklenmenin sinyali gibiydi. sahanın etkisizlerinden belhanda'nın oynadığı sürece yaptığı iki "güzel" hareketten birinde rus ekibinin kalecisi son anda topu çelerken, ikincisinde de açtığı barajdaki boşluktan eren farkı arttıran golü atıyordu. iki farklı geriye düşen lokomotiv takımı gol için muslera'nın kalesine geldikçe, garry rodrigues'in arzuladığı boş alanlar ortaya çıkıyor, bizim "speedy gonzales" de ağır savunmacıları peşine takıp, tozu dumana karıştırıyordu. o dakikalarda galatasaray'ın 3-4-5. golleri bulması işten değilken, pozisyonlar cömertçe harcanıyordu. zevk alıyordu topçular oynadıkları oyundan ve "bencillik" yapmak da haklarıydı, garry boştaki takımdaşına vermiyor, n'diaye rahat pozisyonda arkadaşı beklerken kaleyi yokluyordu. yine gelişen hızlı atakta bu kez henry onyekuru "kendisi bitirmek istemedi" kafasını kaldırdı ve boş durumdaki emre'yi görünce, guilhermme penaltı yapmak zorunda kaldı. taraftar yine muslera'yı istedi de topun başına geçen selçuk skoru belirleyen golü atıverdi.
hayatta her şey mükemmel olmaz, mutlaka bir ekşimsi tat kalır ağızlarda, n'diaye'nin de bitime dakikalar kala gördüğü kırmızı kart canımızı sıksa da, hiç birşey gecemizi bozamazdı. fatih'in aslanları "nevizade geceleri" eşliğinde kutluyordu zaferlerini...
2- galatasaray'ın en büyük gücü taraftarıdır. ali sami yen yıllarında rakiplere cehennemi yaşatıyordu sarı-kırmızılı sevdalılar mecidiyeköy'de de yeni stadyuma taşınma ile birlikte alışma süreci olsun, taraftar profilinin değişmesi olsun eski etkinliğinden çok uzaktaydı. fatih terim'in takımın başına gelişi ile birlikte tribünlerde yaşanan sinerji, enerji olarak takıma mükemmel bir şekilde yansıyor. dün gece de mabed gelin evi gibi süslenmişti, özellikle geçmiş yıllardan hatıra pankartlar tekrardan gün yüzüne çıkmıştı, "your nightmare is back", "welcome to ali sami yen hell", "return of the king"... ve santrayla birlikte başlayan tezahurat ve ıslıklar sahadaki futbolcular üzerinde o kadar etkiliydi ki galatasaray sanki 12 kişi oynuyordu. hiç mi susmadılar? sustular da, oyunu o kadar iyi izlediler ki tribündekiler, ne zaman takımın onlara ihtiyacı oldu, tekrar ortaya çıkarak "gücüne güç kattılar" sahadaki topçuların... ve skor elde edildikten sonra "avrupa avrupa duy sesimizi" tezahüratı bizi geçmişe götürürken, nevizade geceleri ile "adanmış hayatlara" selam çakmayı da ihmal etmediler.
3- şampiyonlar ligi müziği... dinlerken bizi geçmişe götüren, hagi'yi kapalıya doğru koşarken, tugay'ı herta deplasmanında attığı golden sonra sevinirken, ümit davala'yı milan kalecisini terse yatırırken, jardel'i casillas'ı çaresiz bırakırken, suat'ı juventus'a türk cehennemini öğretirken, ali sami yen'de havaya konfetiler uçuşurken hatırlatan o büyülü beste... peki sözleri ne diyor, bu bestenin, buyurun:
ceux sont les meilleures équipes - onlar en iyi takımlar (fransızca)
sie sind die allerbesten mannschaften - onlar en iyi takımlar (almanca)
the main event!- büyük etkinlik (ingilizce)
die meister - futbolun efendileri (almanca)
die besten - futbolun en iyileri (almanca)
les meilleurs équipes - en büyük takımlar (fransızca)
the champions! - onlar birer şampiyon (ingilizce)
une grande réunion - büyük bir topluluk (fransızca)
eine große sportliche veranstaltung - büyük bir spor olayı (almanca)
the main event! - büyük etkinlik (ingilizce)
ils sont les meilleurs - onlar en iyisidirler (fransızca)
sie sind die besten - onlar en iyiler (almanca)
these are the champions! - bunlar şampiyonlar! (ingilizce)
4- sezon başlarken galatasaray'ın üç stoperi var, stoper transferi lazım diyenlere fatih terim "benim kadrom derin" dercesine her maç savunma hattını değişik oyunculardan oluşturuyor. üç gün önce serdar aziz'in partneri genç ozan'dı ama dün gece savunmaya donk görevlendirilmişti. maçın başlarında uyumlu gözüktü bu ikili, hatta donk'un ayağına hakim olması ve oyun başlatması takımı adına olumlu katkı sağlarken, rusların galatasaray'ın üstüne geldiği dakikalarda hollandalının özellikle hava toplarında etkisizliği savunmayı zor durumda bıraktı. o anlarda bazen savunma bekleri, bazen de serdar kademeye gelerek tehlikelerin fazla büyümesini önlediler. eren'in golü sonrası fatih terim; maicon'u da savunma hattına dahil ederek skoru korumak adına yaptığı hamle ile rusların gol yollarını da kapamış oldu. ryan donk'un hem savunma hem de orta sahada oynayabilir olması, hocanın elinde bir joker gibi kendisinin forma şansını arttırırken, ben maicon-serdar aziz ikilisinin hala galatasaray'ın ilk akla gelecek stoperleri olması gerektiğini düşünüyorum...
5- fatih terim'in elinde bir belhanda var ki, atsan atılmaz, satsan satılmaz. dursun özbek yönetiminin sneijder'in satışını taraftar gözünde meşrulaştırmak için 8 milyon euro ödeyerek dinamo kiev'den aldıkları oyuncu, bal yapmaz arı gibi sahada dolaşıp duruyor, takıma katkıdan çok zarar veriyor. geçen sene bölgesinde bir alternatifi olmadığı için "gazla, "pohpohlamayla" hoca belhanda'yı oynatmaya çalışıyordu ama bu sene emre akbaba'nın transferi ile faslının alternatifi de yaratılmış oldu. buna rağmen fatih terim, belhanda'yı ilk şampiyonlar ligi maçında sahaya sürdü. "hocanın bir bildiği vardır" deyip, susuyoruz da, keşke belhanda da "bu hoca bana şans veriyor, yüzünü kara çıkartmayayım" deyip mücadele etse, ama nerdeee? forvetteki eren kendi ceza sahasına kadar adam kovalarken, belhanda ise rakiplere eskortluk yapıyor, top kapmak için ayak dahi uzatmıyor. bırakın yararlı olmayı, tüm arkadaşları hücümda yerleşmişken, çalım deneyip, top kaptırıyor ve kendi savunmasını zor durumda bırakıyor. n'diaye'nin ilk sarı kartını hatırlayalım... yine de şeytan tüyü var bu "elemanda", berbat oynadığı maçta eren'e golü attıran oyuncu oldu. serbest vuruş esnasında rus savunmasının en kenarında yer alıp, eren topa vurmadan "sessizce" boşaltıverdi o koridoru...
fatih terim'in belhanda ile ilgili uzun vadeli düşünceleri olduğunu düşünmüyorum ama 8 milyona alınan bir adamı da 2-3e vermek istemiyor yönetim haklı olarak, biraz parlatıp, şu günlerde araplara ya da ocak transfer döneminde 7-8e satıp kurtulmak niyetindeler...
6- galatasaray, lokomotiv'i 3 farklı yenerken, bir çok ikili mücadelede bir paf takım oyuncusu gibi "cılız" gözükse de emre akbaba, üç golün içinde de yer alan oyuncu oldu. öncelikle garry'nin golünde topla buluştuğunda belhanda kendisine geriye pas atmasını işaret etse de, emre onu dinlemedi cesur davranıp rakip ceza sahası üzerine hareket etti ve sol taraftaki rodrigues'i topla buluşturdu. eren'in attığı jeneriklik serbest vuruşu kazandıran oyuncu olurken, maçın uzatma dakikalarında sonradan oyuna giren henry kadar enerjik bir şekilde kendi yarı sahasından rakip ceza sahasına kadar koşu yaparak penaltıyı aran isim oldu emre akbaba... ilk şampiyonlar ligi maçı olduğu için heyecanı yüzünden, hal ve tavırlarından anlaşılıyordu, iki defa kafayla tabelayı değiştirme şansını cömertçe geri tepti de önümüzdeki maçlarda telafisini yapacaktır.
7- n'diaye... maçın adamı badou n'diaye... büyük umutlarla gittiği premier ligde aradığını bulamayınca galatasaray'a döndü siyahi topçu. amacı da şampiyonlar liginde oynayacağı oyun ile kendisini beğenmeyenlere kalitesini göstermekti. hedef maçta da harika oynadı, rakiplere top göstermedi, mücadele etti, çabaladı ve formanın hakkını en fazla veren oyuncu oldu. "kontrolsüz güç, güç değildir" derler ya, son dakikalarda hiç gereği yokken ikinci sarı kartı gördü ve porto deplasmanında takımını yalnız bırakmak durumunda kaldı...
8- eren derdiyok, golleri seriye mi bağladı acaba? gomis sonrası golcüsüz kaldık diye hayıflanan galatasaray taraftarına fatih terim yine kendi içinden pırıl pırıl bir golcü sundu. ben eren'in gol atmasından ziyade yaptığı mücadeleye odaklanıyorum, rakiple boğuşmasına, hava toplarını almasına ve kendi ceza sahasına kadar rakip oyuncuları kovalamasına hayranım. futbolun tanrıları da çalışanı seviyor, top bir şekilde eren'in gol atabileceği bölgeye geliyor ve gurbetçi topçu şansı geri tepmiyor. kafa gollerini, volelerini ve rövoşetalarını bilirdik eren'in de serbest atış kullandığını bilmezdik. idmanlarda free-kick de çalışıyormuş, çabasının ödülünü de almış oldu...
9- bulgaristan'da patates tarlası gibi zeminlerde levski sofya forması ile top oynarken hiç aklına gelir miydi acaba garry rodrigues'in şampiyonlar liginde tozu dumana katacağı... üç gün evvel sanki kasımpaşa maçı bitip evine gitmemiş gibi, garry kaldığı yerden devam etti lokomotiv karşısında. mustafa cengiz ve ekibi geçtiğimiz günlerde sözleşme şartlarında düzenleme yapmışlar 7 numaralı topçunun ve durduk yere böyle bir hareketi neden yaptıkları konusunda tenkit almışlardır. dün gösterdiği performans ile rodrigues değerini kat be kat arttırdı ve yönetimin ne kadar akıllı bir iş yaptığı ortaya çıktı. bir gol attı başarılı kanat oyuncusu belki ama biraz daha şanslı olsa, biraz daha becerikli olsa messi'den sonra gecenin ikinci hattrick yapan oyuncusu olabilirdi...
10- "knock... knock... guess, who is back?" demişti fatih terim, göztepe maçı bitiminde kazanılan 21. şampiyonluktan sonra... kimin geri döndüğünü avrupa'ya göstermiş oldu hoca. bu seviyelerin adamı, burada olmaktan hoşlanıyor, bu duyguyu ve hırsı oyuncularına da "enjekte" etmesini iyi biliyor.
11- sosyal medyada tribün videolarını incelerken denk geldim 417. bloğun gökhan kırdar'ın "yerine sevemem" şarkısını tezahürat biçimine dönüştürmelerine. gençliğimizin şarkısıydı da, hiç bu kadar etkili sözleri olduğunu bilmiyordum. şarkıcı bunu muhtemelen sevdiğine yazmıştır da sözlerin hedefinin galatasaray olduğunu düşününce, ne kadar da manidar diyor insan...
senden uzakta hep bir şeyler eksik
gönlümde derman yok, inan bir nefeslik
ne bir avuntu, ne de biraz ümit
ne yaptın bana, nedir bu sessizlik
içimde bir şey acıyor sen gelince aklıma her şeyi
yerine sevemem, yerine sevemem
razıyım yapayalnız tükensin yıllarım ama
yerine sevemem, yerine sevemem
olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim her şeyi
kaynak ve foto ile videolar için link:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...komotiv-moskova.html