fener'in kesin alacağını düşünerek fenerli arkadaşımın da ısrarı ile kadıköy'de bir kafede izlediğim, asla unutamayacağım maç. o günü biraz anlatayım..
fanatik fenerli, sezon boyunca atıştığım samimi arkadaşım beraber izleyelim diye tutturmuştu. her şey bu maça bağlı olduğu için galatasaray-kayserispor maçına oranla daha önemliydi. maçtan bir saat önce söz konusu arkadaşımla kadıköy'de buluştuk. maça kadar sürekli "kanka sence de fener alır di mi bu maçı?" diyerek sürekli benden onay almak istiyor, aldığı her onay sonrasında da kıs kıs gülüyordu. karşıdakini sinir etmek de gerçekten üstüne olmayan biriydi. tabii ben yıllardır tanıdığım için bütün zayıf noktalarını vs. fazlasıyla biliyordum. fener'in şampiyonluğunu da çoktan kabullendiğimden son derece rahattım.
neyse, hınca hınç fenerli dolu rıhtımdaki bir cafeye girdik ve maç başladı. ben bir yandan maçı izlerken diğer yandan ekranın sağ üst köşesindeki gs-ks yazısına bakıyordum. ve daha ilk yarıda galatasaray ali sami yen'de istediği sonucu yakaladı. goller geldikçe kafeden uğultular yükseliyordu. her ne kadar şampiyonluk kendi maçlarına da bağlı olsa kayseri'den medet umdukları belliydi.
denizli taraftarı adeta maçın oynanmasını istemiyormuş gibi davranıyor sahaya habire konfeti yağdırıyordu. gerçi oynanan dakikalarda fener'in de pek bir varlık gösterdiğini söylemek imkansız.
en nihayetinde ilk yarı 0-0 bitmiş, arkadaşla kafenin kapısına sigara yakmaya çıkmıştık. maç öncesi keyifli hali biraz endişeye dönüşmüştü. ve bana aynen şunları söyledi; "bak kanka fener şampiyon olursa söz sana laf atmayacağım, ama olamaz da galatasaray olursa sen de bana atma..?" belli ki stresi kaldıramıyor. tamam dedim ben de. aziz yıldırım ne yapar yapar bu maçı alır diye düşünüyordum. tabii bunları söylerken ikimiz de birbirimize güvenmiyorduk maç sonu için.
ikinci yarı başlamış, denizli gol pozisyonlarına giriyordu. içimden, bir tane atarlarsa fener siki tutabilir diye geçirirken sahneye mustafa keçeli çıktı. bir anda "golll!" diye bağırdım, bir baktım tek değilmişim, 4-5 kişi daha varmış benim gibi. geri kalan herkesin iyice sandalyelerine çöktüklerini gördüm. inanmak zor da olsa artık fener'in şampiyon olması için 2 gol gerekiyordu. ve dakikalar ilerliyordu.
sonlarına doğru denizli'nin kümede kalması için hayati önem taşıyan malatya maçının bittiğini, hem de tam da denizli'nin istediği şekilde bittiğini öğrendik. resmen artık denizli yenilse bile kümede kalıyordu ve daha oynanacak efsane 16 dakika vardı. bu sıralarda maç 1-1 oldu. fener'in golünden sonra hiç umudum kalmadı. hem eşitlik olmuş, hem denizli'nin kümede kalması garanti olmuş hem de daha 16 dakika vardı.
ama işin rengi öyle değildi. denizlispor defansı dayanıyor veya fener'in forvetleri beceremiyordu bir türlü gol atmayı. artık kafedeki fenerliler stresin doruk noktasına çıkıp "ulan ligde kaldınız işte yeter, ne sıkıyosunuz bu kadar" şeklinde sportmence cümleler kurmaya başlamışlardı. artık son 16 dakikanın da son dakikaları oynanıyordu. benim de maçın başındaki o rahat halimden eser yoktu. fenerlilerle birlikte ben de tırnaklarımı yemeye başlamıştım. herkes maçı nedensiz bir şekilde ayakta izlemeye başladı. oturarak konforlu izlenecek maçı, farkında olmadan ayakta izliyorduk resmen. artık son dakikaya girilmiş, resmen mucize gerçekleşiyor, şampiyonluk geliyordu. baktım arkadaşım kapının oraya doğru gitmiş oradan izliyor maçı, arkamda iki tane kız hem ağlıyor hem küfür ediyordu. allahım o son dakika, nası bir son dakikaydı. kafede herkes anormal hareketler yapıyordu. bir sürü insanın ağlaması ile son düdük duyuldu. bir an elim ayağıma dolaştı. arkadaşım uçmuştu bile. öylesi samimi arkadaşım sonuca dayanamamış kendini yok etmişti adeta. bu kadar tuhaf bir atmosfer de bağıramadım doya doya ama içimde bir volkan vardı adeta. hemen kafeden dışarı attım kendimi. boğadan aşşağıya doğru şampiyonluk kutlamaları için aldıkları meşaleleri ellerinde patlayan kalabalık bir grup geliyordu. sonucu hazmedememişler galatasaraylı arıyorlardı dövmek için.
artık kadıköy değildi olmam gereken yer, taksime gitmem gerekiyordu. taksim otobüsüne attım kendimi hemen. o saatte nasıl bir kalabalık otobüs. belli ki galatasaray'lılar doldurmuştu otobüsü taksim kutlaması için. fakat kadıköy'den çıkana kadar taksim ve m.köy'e giden bütün otobüsler taşlandı ezikler tarafından. her atılan taşta şoför gitmiyor bekletiyordu bizi tutanak falan için. 1 saat sonra anca çıkabildik kadıköy'den ve artık boğaz köprüsü yoluna girilmişti. ve bir anda güzergahtaki bütün araçlardan galatasaray bayrağı çıktı. sanki anlaşmışcasına aynı anda bayraklar ve kornalar... gerçekten müthiş bir görüntüydü.
gerisi malum, taksim'de galatasaraylı arkadaşlarımla buluşup, bir efes alıp şunları söylemeye başladık,
- cimbom şampiyon! kartal kupayı! fener yine aldı babayııı...!!!!!!!!!!!
(bkz:
cadde ağladı bee)