• 629
    çok uzun zamandır bekliyordum burada yazar olabilmeyi, içimden geçen de yazar olduğumda önce bu başlığa uğramaktı çünkü ucundan da olsa z kuşağından sayılabilecek bir galatasaray taraftarı olarak bu maçın bizde yeri çok ayrıdır, biz eski dönemlerimizi uefa kupasını ve süper kupayı sadece videolardan izledik.

    o gün dershaneye gitmemiş, biletim olmamasına rağmen küçücük bir duyumla stadın kapısına dayanmıştım, beş dakika sonra gelsem içeri alınmayacaktım ama şans ya geçtiğim gişeden sonra kale arkasındaydım, yine şans eseri dünyanın en harika on numaralarından birinin golüne haykırırken, üst kattan aşağı düşmekten beni yukarı çeken renktaşlar sayesinde kurtulmuştum.

    belki de avrupa kupalarında oynadığımız son muazzam maçtı, orada olmaktan mutlu olduğum kadar şuan burada sözlükte olmaktan ve bunu şans eseri öğrenmiş olmaktan da mutluyum, nicelerine...
  • 633
    mesai başında izlerken gol diye bağırdığım maç.

    kurumsal bir firmada ama henüz aday çalışan durumundayım. iş başında çalışıyorum aksatma falan da yok görevi ama bi yandan da merak içinde maçı takip ediyorum. görev başında maç izlediğime mi, gol olduğunda yüksek sesle bağırmama mı yanayım.

    tabii etraftan kim attı soruları gelip sevinç paylaşılınca daha da güzel oluyor. aksi durumda maaşa zam işe son.
  • 639
    liseyi yatılı okudum, o gün okulun bulunduğu ilde de aşırı kar nedeniyle vali okulları bir günlük tatil etmişti. o gün muhtemelen öğleye dek uyumuştum. maçı en fazla 20 metrekare bir odada, 72 ekran bile olmayan tüplü bir televizyonda 25 30 kişi izlemiştik.

    8 yıl geçmiş, lise bitti, üni bitti. hayatta olumlu giden pek şey yok, böyle 2-3 haftada bir, galatasaray biraz tebessüm ettiriyor o kadar.

    soğuk ve karlı bir günde oynanmış maç.
  • 640
    çok değil, oynandığı tarihten 11-12 sene kadar eski bir tarihte olsa, ünal aysal’ın ön ayak olduğu unutulmaz maçlar belgeselinde en beğenilenlerden olacak, hikayesi ayrı, maç içindeki senaryosu ayrı, golü atan dünyanın en güzel 10 numaralarından birisinin ayrı güzel olduğu maç.

    şu tarihteki istanbul soğuğu, karı, kışı, ayazı, üşünülen, titrenen hava > yılın 365 günündeki tüm günlerin havası. sneijder koyunca sanki birkaç dakikalığına cennete şöyle bir uğrayıp gelmiştik.

    ayrıca tarih itibariyle sondan üçüncü şampiyonlar ligi galibiyetimizdir. bu maçtan sonra bir tek 15-16 benfica ve 18-19 lokomotiv’i yenebildik.

    yenilerini yaşamak temennisiyle. sneijder sana da aşk olsun, gittin gideli öyle bir özlem oldu ki, yerine ne biri gelebildi, ne de sen yerine başkasını koyabildin. muhtemelen sneijder gibi özel bir 10 numara kolay kolay bulamayacağız. ekonomik durumlar sıkıntılı. düzelince de muhtemelen futbolda 10 numaralar tedavülden kalkmış olacak.
  • 641
    lisans eğitimimin üçüncü yılındaydım sanırım ertesi güne ertelenen maça epey bozulmuştum dersten çıkıp apar topar eve geçerken markete uğradım markette maç açıktı dakika 82 0-0'dı skor koşarak eve girdim maçı açtım 10 saniye geçmedi belki wesley sneijder'ın juventus'a attığı gol'e şahit oldum. hayatımın en berbat yılıydı ve o günlerde yine galatasaray yüzümü güldürmüştü. bu anı beni pek hüzünlendirdi. cemil meriç'in dediği gibi "acılar hatıralaşınca güzelleşir" başından sonuna hayatımın kontrolünü yitirdiğim bir yıldı şimdi bakınca o yıldan arda kalan yalnızca galatasaray
  • 644
    ertelenen maçtan sonra gerek televizyonda gerek sosyal medyada ultraslan ve bazı yetkili/yetkisiz kimseler biletleri olmayanların da içeriye girebileceğini, stadın boş kalmayacağını açık açık olmasa da ima ederek söylemişlerdi. ben de bu umutla yola çıktım ve sefaköy metrobüs durağından metrobüse bindim.

    metrobüste iki tane arkadaşımla karşılaştım ve onların da maça gideceğini öğrendiğimde şok oldum. "ne var bunda şaşıracak?" diye düşünmüş olabilirsiniz ama bu arkadaşlarımdan birisi beşiktaşlı diğeri fenerbahçeli! "ben neyse de siz nereye gidiyorsunuz olm, her yer kar kıyamet?" dediğimde beşiktaşlı olan arkadaşımın verdiği cevabı ömrüm boyunca unutamam. "canlı canlı bir şampiyonlar ligi maçı izleyelim dedik olm."

    yenibosna'da inip metroya geçtim. o sırada kalabalıktan ve göz gözü görmemesinden arkadaşlarımı kaybettim. metroya bindiğimde üzerinde galatasaray montlu, bereli, atkılı insanlarla göz göze gelmeye çalışıyordum. ve gözlerinden anladığım kadarıyla çoğunun da bir önceki günkü ertelenen maç için biletleri yoktu. metro hattındaki aksaklık nedeniyle seyrantepe'den bir önceki durak olan sanayi mahallesi'nde indim ve stada doğru yürümeye başladım.

    havada fena bir tipi, yerde de bir metre kar var. stada kadar geldiğimde botlarımın içinin kar dolduğunu ve ayaklarımın sudan hem donduğunu hem de buruştuğunu hissedebiliyordum. stada geldiğimde meşhur kenetlenin başka galatasaray yok fotoğrafının https://gss.gs/Aq1.jpg çekildiği bir atmosfer vardı turnikelerde. bir şekilde kalabalığı atlattım ancak karşıma bu sefer polis barikatı çıktı.

    kol kola girmiş onlarca polis stada girişi kapatmışlardı. bileti olmayan kimseyi almıyorlardı. bu arada yarıda kalan maç başlamıştı ve stattan gelen uğultu sesleri içimi ısıtmaya yetiyordu. polis barikatının önünde gözüme kestirdiğim mülayim tipli bir polis memuruna derdimi anlattım, tabi kolpa bir şekilde çünkü biletim yok. :) bir süre bazı yalanlar sıktıktan sonra (abi arkadaşım ileride bak, arkanda, bana el sallıyor, biletim onda vs.) polis de sanırım dayanamadı ve "siktir git" dercesine yanındaki polisin kolunu bıraktı ve bana yol açtı. inanılmaz mutlu olmuştum çünkü umudum çok azalmıştı. işin kötüsü içeri giremezsem maçın kalanını da herhangi bir yerde izleme imkanım yoktu. eğilerek barikatın arasında koşarak geçtim ve giriş kapısına doğru koştum.

    içeri girdiğimde bir an önce maça yetişme derdindeydim zira yarıda kalan maçın 65. dakikasına doğru gelmişti. dolayısıyla tribün seçme gibi bir lüksüm de yoktu, zaten umrumda da değildi. ilk bulduğum yere kendimi attım ve doğu üst tribünde güney tribünlerine yakın bir bölgede kendime yer buldum. çok şanslıymışım ki gol de tam önümde oldu. golden sonra ortalık öyle bir karıştı ki; golden önce beraber küfrettiğimiz, offlayıp puffladığımız adamlar golden sonraki sevinçten sonra artık yanımda değillerdi. :) ya benim yerim değişti ya da onların, tam bilemiyorum.

    geri dönüş yolunu inanın hatırlamıyorum. tek derdim eve gelip maçın özetini izleyip o harika golü tekrar izlemekti. maçtan aklımda kalan nadir şeylerden biri carlos tevez adlı insan azmanının o iğrenç zeminde bile tank gibi mücadele etmesiydi, diğeri ise tam karşımdaki batı tribününde kick gazprom out of the arctic yazılı bi greenpeace pankartının açılmasıydı. https://gss.gs/FYt.jpg

    ayrıca sony ericsson k790i telefonumla birkaç fotoğraf çekebilmiştim ama neredeyse hepsi o telefonda kaldı ve muhtemelen tarihe karıştı. belki bir gün bulabilirim bir şekilde. neyse ki o günün hatırası için iki fotoğrafı bir kolaj programında birleştirip paylaşmıştım. onu da buraya atayım madem. instagram'dan ekran görüntüsü olarak aldığım için kalite çok düşük ama olsun hayatımda çektiğim en güzel fotoğraflardan ikisi bunlar. * https://gss.gs/Yio.jpg

    son olarak tanım: hayatımda orada olduğum için kendimi en şanslı hissettiğim anlara sahne olmuş maç.
  • 645
    bir kış günü içimizi ısıtan maç olmuştu.

    21:45'e yaklaşık 3 saat kala televizyon odasına elektrikli soba götürmüş ve maç saatine kadar ısınması için bekletmiştim. maç saati geldiğinde de sıcacık odaya gitmiş ve maçı büyük bir heyecanla seyrederken, yarım saat geçtikten sonra yoğun kar yağışı nedeniyle bir sonraki güne ertelenmesiyle, maç sırasında yemek için getirdiğim ama maç öncesi bitirdiğim cipsleri ve bisküvileri koyduğum tabağı, yanındaki bardaklarla birlikte yıkayıp yatmıştım. günlerce geçmek bilmeyen heyecan, bir sonraki güne de taştığı için hoşnut değildim ama işte yine de yattım; yatmak zorundaydım çünkü bir sonraki gün okul vardı.

    bizim şehirde de o günün akşamında başlayan yağmur, ta 3 gün devam etmişti. en sevdiğim hava eşliğinde okula giderken, bir yandan da maçın kritiğini yapıyordum kafamda. ders sırasında, tenefüste falan kendi kendime kadrolar kurardım. kurduğum her kadroda da umut bulut vardı çünkü rakibe pres yapsın da, rakip gelişigüzel vursun ve tehlike sonlanmadan bitsin kafasındaydım. bu arada zamanda geçmiyor ha. 1 saat sanki 1 günmüş gibi geliyor ve acayip sinir bozuyordu. neyse 14:20'de dağıldıktan sonra normalde yürüyerek gittiğim eve, sırf maça yetişmek için dolmuşla gitmiştim. e yağmurlu hava olduğu içinde adam 1 dakika sürüyor, 2 dakika yolcu alıyor, 2 dakika kırmızı ışıkta bekliyor. ulan dedim sensariylakirmizi6 senin taktiğini seveyim. şoför her durduğunda direksiyondan tutun frenlere kadar ilginç küfürler ediyordum. hiç öyle emekçi falan demeyin cidden haklıydım. ulan arkada yer kalmamış ama sen hala kalkıp "arğaa basamağa çığalımmm" dersen o küfrü hak edersin. neyse işte maç 30. dakikadan falan başladığı için eve geldiğimde ilk 10 dakikayı kaçırmıştım. elbise değiştir, elini yüzünü yıka derken(normalde hemen maça bakacaktım ama fırça yedim) ilk yarıyı komple kaçırdım. ikinci yarı başlamadan gittim sobayı yanıma aldım ve maça büyük bir zevkle baktım. dakikalar 85'i falan gösterirken "drogba indirdii sneijder gooollllll, allah'ım goooollll" sesi ne güzeldi be. gerçi ben o sesi sonradan duydum çünkü gol geldiği anda öyle bir fırladım ki, ayağım sobaya değdi ve sobanın suyu full ayağıma döküldü. vız gelir tabi olum hayırdır? neyse işte juventus santraya başladı ve başladım dua etmeye. pek dua bilmediğim için sürekli tur bindiriyordum kendime. arada da "allah'ım şu turu geçelim ne olur allah'ım" demeyi de ihmal etmezdim. yalnız kevser suresini neden okuduğumu da halen daha anlamış değilim. nasıl bir kafaysa alakasız bir yerden dua okumuşum. öyle veya böyle turu geçtik ve derin bir oh çektim, çektik. gün boyu yayınlanan spor programları, röportajlar falan ne güzel geliyordu insana. hele gökhan zan'ın "biz şampiyonlar ligi takımıyız. boğulacaksak da büyük denizde boğulalım." cümlesi bambaşkaydı be.

    uzun lafı kısası, kar kış demeden maça giden taraftar ve 2 günün sonunda tamamlanan maçtan sonra galip gelip tur atlamamız sayesinde bu maç tarihi bir maç oldu. çünkü tarihi biz yazarız, başkaları da sadece okur.
  • 646
    maç ertelenince tanıdığım boşta olan ne kadar galatasaraylı arkadaşım varsa maça gitmesi için telkinde bulundum. "biletiniz olmasa bile girersiniz". "bu maçla ilgili hislerim yoğun". "gitmezseniz pişman olursunuz" gibi bir sürü argüman ile onları ikna etmeye çalıştım. o gün için en büyük pişmanlığım iş yerinden izin alıp o maça gitmemiş olmamdı. maç için bilet bulamamıştım. ama ertesi gün bir şekilde girebilirdim. iş yeri ile ilgili sıkıntılarım. eşim ile beraber aynı yerde çalışıyor olmam. beni engellemişti. ama bir 15 gün sonra işten ayrıldım.

    maç günü elime fanatik fenerbahçeli kuzenimin bir videosu geçti. galatasaraylı olan ikizine galatasaray maçı ile ilgili bir iddia da bulunuyordu. tabi wesley sneijderin romantik filmlerin kavuşma sahnelerinde olduğu gibi ağır çekimde kaleye süzülen şutu ile birlikte gelen zafer anı muhteşemdi. fenerli kuzen sözünü tutmadı. ama bir video ile kendisine gereken cevabı verdim. (u: https://www.youtube.com/watch?v=z3GrR2V6Fe4 )
  • 647
    yakın tarihimizdeki en efsane maçlardandır ve skor olarak 1-0 bitmiş olmasına rağmen hikaye olarak çok zengindir. maçın oynanmaya başladığı 10 aralık günü itü maslak kampüsünde bir halı saha maçından çıkmıştım ve metroda sanayi mahallesi durağında maça giden taraftarlarımızı gördüğümde maça gidemiyor oluşuma çok üzülmüştüm. maçın tehir edilmesinden sonraki gün biletsiz taraftarların da maça alınacağını duyunca itü maçka kampüsünden apar topar stada yetişmiştim. önceki gün halı saha'da gözlüğümün kırılmış olması nedeniyle sahada olup bitenleri göremesem de hissettirdikleri ile inanılmaz bir maçtı*.
  • 650
    o zamanlar lise ikideyim. maç ertesi güne ertelenmiş. bünyede bir aksiyon var, o gün okul var ama benim o okuldan kaçmam lazım. ama lisenin haylaz çocuğuyuz, ilk 3 haftadan devamsızlığı bitirmişiz. müdürle ayrı, müdür yardımcısı ile ayrı ters olmuşuz. şans o gün gaziantep’te yıllar sonra o kadar çok kar yağıyor, yerler kapanıyor. ama okullar tatil değil, biz okuldayız. kantine indim, kantinciye dedim televizyon falan ne varsa star tv’yi aç abi, bu artık ölüm kalım meselesi. müdürün talimatı var, açamam diyor. devamsızlıkta dolmuş. gerçekten dedim ki, bugün o gün yok yazacak hoca yok yazsın, gaziantep’te öyle bir kar var ki bata çıka dolmuşa ulaşıyorum, bir şekilde eve varıyorum, heyecanla anne televizyonu aç diyorum star tv’yi açıyor, 5 ya da 6 dakika sonra televizyondan bir ses geliyor “sneijder allahımmmmmm golll…” ben o gün o evi yıktım, ama stadyumda olupta o gole sevinen renktaşlarım illa ki vardır. hepinize selam olsun, galatasaray bizim en büyük ve tek aşkımız, ağladık güldük beter dahi olsa galatasaray dedik ve iyi ki dedik. hayatımı değiştiren maçtır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın