• 426
    bütün gece uyumayıp bilet kovaladığım maç.
    kaç tane sazan.avi yaşadım bilemezsiniz.
    menşın atmadığım adam kalmamıştı bilet dağıtılan heştekte.
    en nihayetinde sevgilim* kombine buldu bana.
    evet benim bütün gece yapamadığımı yarım saat içinde yapmıştı valla.
    benim için her haliyle enteresan bi maç oldu anlayacağınız.
    ayrıca sneijder'ın golüne sevindiğim gibi başka bir gole sevindiğimi hatırlamıyorum.
    o kadar statta derbi izledim bolca derbi golüne rast geldim ama hiçbirinde böyle sevinmemiştim.

    değişikliği açısından yüz yılda bir denk gelecek olan bir maçtı ve o da bize denk geldi işte.
    torunlara anlatıp durmayan bizden değildir bunu da diyeyim :(
  • 427
    "acaba alırlar mı lan girebilir miyiz" korkusuyla okul çıkışı sırtımda 50 ton çantayla gittiğim maçtır benim için.

    okuldan metro istasyonuna kadar zaten ayaklarımıza yeterince su girmişti, ama asıl banyoyu metro çıkışından stada girene kadar yaptık. hasta olduk, okula gidemedik ama değdi mi değdi, hayatımda gittiğim en güzel maç oldu. geriye güzel hatıralar kaldı *
  • 428
    yemişim devamsızlığını deyip dersten çıkıp küçükpark kafelerinden birinde yola yakın tv'ye uzak da olsa yerimizi bulup maçı beklemeye başlamıştık. gerek arkadaşların fanatik olmaması, gerek gündüz gözüyle şampiyonlar ligi izlemenin sürrealist bir durum olması, gerekse zeminin saçma sapan çamurlu bir zemin olması, maçın havasına bir türlü sokmadı beni.

    arkamda yağan kar*, önümde galatasaray, maçın son 20 dakikasına girerken "artık gol atmamız lazım" diye düşünmeye başlamıştık. umutlar yavaş yavaş tükenmeye başlarken malum gol geldi ve bütün küçükpark zıpladı. golün sevincini yaşadıktan 1 dakika sonra fark ettim ki koltuğum altımda değil. yola fırlamış. maçın havasına daha doğru düzgün giremeden golün ve galibiyetin, coşkusunu ve sevincini yaşamıştım.

    sonraları aklıma bi fikir geldi ve şöyle bir naçizane video yapmıştım.
    http://www.youtube.com/watch?v=cXcEo-o8K4k

    bir topun bir düzlemin ardına geçmesinin, asla sadece bir topun bir düzlemin ardına geçmesi olmadığını gösteren maçtır.
  • 431
    hem 10 aralık hem kutsal 11 aralık 2013 günü oradaydım ancak bu maçtaki taraftar 26 şubat 2014 galatasaray chelsea maçındaki taraftardan daha iyi değildi. 11.12.13 taraftarını özel yapan karıyla kışıyla liselisi, işten kaçanı kısacası müşteri değil galatasaray sevdasıyla gelen adamların oluşturduğu bütünlük ve asla bir daha göremeyeceğimiz galibiyetti.
  • 433
    ali sami yen'den izlemenin nasip olduğu son maçtır benim için. gala sözlükte arkasira nickli abimizle anlaşarak kombinesini aldım ve büyük bir iştahla saat 1 gibi stad yoluna koyuldum. her yer kar, stadın önü ana baba günü adeta. o karışıklıkta 45 dakika sonra falan* stada girmeyi başardım. tugay'ı, taffarel'i tribüne çağırmamız efsane anlardı. neyse sonra maç başladı. sıkıcı bir maç oluyordu ve 2 taraf da sabaha kadar oynasa gol atamayacak gibiydi. işte tam maç bitiyor derken wesley ortaya çıktı ve bir anda golü atarak bizi tanımadığımız ancak kalbimizin aynı renkler için attığı bir sürü insanla kucaklaştırdı. maç bittiğinde bizden mutlusu olamazdı dünya üzerinde. çok güzel bir gündü.

    takımı sahaya en son ruh, karakter koyarken işte o maçta gördüm. sonra görmedim...
  • 437
    ilk 85 dakika, iki güne yayılan "acaba olur mu" dedirten umutsuz bir bekleyiş...
    86. dakika, iki sihirli dokunuşla gelen bir mucize.
    sonraki 8 dakika, galatasaraylıların ömründe geçmeyen malum 16 dakikanın yarısı gibi zaman.
    ve maç sonu...
    gerçek bir rüya ama zafer sarhoşluğunda hatırlanmayan anlar...
    birbirini tanımayan taraftarların sarmaş dolaş olması, mancini'nin conte'ye alaycı sırıtışı, drogba'nın diz çökmüş halde taraftarı selamlayışı, sneijder'in çocuklar gibi sevinerek kar üzerinde götüyle kayışı...
    son olarak ercan taner'den gelsin: aslan aslan gibi oynadı, aslanlar gibi oynadı. hadi güle güle juventus, arrivederci...
  • 443
    ne güzel günümüzdün sen bizim 11 aralık 2013

    10 aralık 2013 akşamı galatasaray'lı arkadaşlar ile bakü'de evde toplanıyoruz. hatırladığım kadarı ile takım o dönem pek iyi oynamıyor daha doğrusu baya bir dengesiz o yüzden bi kaç arkadaşta ilk yarıyı izler kaçarız havası var. bir de 2 saat öndeyiz ya türkiye'den yarın iş var, hoş bana komaz da. neyse. maç başlıyor votka doldur, şunun sesini aç, aha kar gibi bişey başladı derken saha bir anda bembeyaz oluyor. ne yalan söleyim o akşam benim de içimde bir karamsarlık var inceden kendime dahi itiraf edemediğim ama bastırıyorum şeytanı bir yandan. sus lan diyorum galatasaray bu ne yapacağı hiç belli olmaz. kar dolu fırtına derken hakem maçı iptal ediyor. herseybitmedi ile birbirimize bakıyoruz anlamsızca. 17 senelik arkadaşlığımızda farklı ülklerde kaldığımız zamanlar hariç her şampiyonlar ligi kurasını ve avrupa maçını yan yana izlemişizdir nerdeyse. ilk defa ertelenen bir şampiyonlar ligi maçı yaşıyoruz ve gece ertesi güne dair tahminlerimizi konuşarak zıbarıyoruz.

    günlerden 11 aralık. işteyim. maçın oğlen 15:00 te olacağı kesinleşiyor.herseybitmedi ile kısa bi tel konuşması. yapacak bir şey yok. bu maçı beraber izleyemicez farklı projelerde çalıştığımız için. garip bi heyecan var içimde. sanki bir gece evvel oynasak kazanamıcaz o yüzden detanrı bizim almamızı istediği için mikaili devreye soktu düşüncesi kafamdan cıkmıyor. bakü saati ile 17:00 de başlayacak olan maçı büyük bir heyecanla beklemeye başlıyorum.

    maçın başlamasına 10 dakka falan var. ofiste kendi sistemimi kurmusum. star'ın internet sitesinden takip edeceğim maçı. reklamlar var net gayet akıcı. sorun yok. gidip bi çay alıyorum kendime bir geliyorum ki bağlantı sıçmış. bağlanamıyorum. maç başlıyor falan ama ben yokum piyasada. oraya git buraya koş napcaz derken ıt şefinin odasına gidiyorum. o da galatasaray'lı. baktım link arıyor. hadi olm bulun sunu derken bi acıyoruz ilk yarı 0-0 bitmiş. devre arasında buna bi cozum bulmak lazım diyorum bu boyle olmaz ve hemen düzenekler linkler ayarlanıyor. cay sigara derken 2. yarı başlıyor başlıyor başlamasına da nette ki sorun aynı. ekranda donmalar linkte kapanmalar bişeyler.. piç olma yolunda ilerliyor maç. it şefi bakıyor yüzüme sen ofisine git diyor. ben toplantı odasına kuracam maçı orda izlicez gizli gizli diyor. herkes ofiste hee. zor iş. tamam diyorum koşarak ofisime gidip haber beklemeye başlıyorum.

    anan aşağa baban yukarı derken telefon geliyor maçı açtık toplantı odasına gel diye. koşarak gidiyorum. şantiyenin hemen her departmanından galatasaray aşkı ile yanıp tutuşan 10-12 kadar insan doluşmuşlar içeri. toplantı odası da fiyakalı hee. yerler halı, koskocaman bir cam sehpa, geniş deri koltuklar, 123241 ekran plazma bir şantiyeye göre fazla lüks ve pek taraftar profiline uygun değil yani. halıya bağdaş kuruyorum izlemeye başlıyorum. bi kaç atak yapıyoruz drogba vuruyor buffon yerden çıkarıyor falan hepten gaza geliyorum.bu arada saat 18:00 e yaklasıyor servisler kalkacak. kaçırırsak bir sonraki servis 20:00 de. çokta şeyimde değil servis mervis. bir kaç kişi servise yetişmek için çıkıyor derken proje müdürü giriyor içeri. kimsenin umrunda değil herkes maça konsantre. o da kenardan izlemeye başlıyor maçı bir beşiktaşlı olarak heyecanla.

    dakikalar 85 i gosterirken zor zeminde giden topu selcuk umut'a itiyor. umut'ta ceza sahasına doğru dolduruyor. kara bişey çıkıyor o çamur deryasının içinden havaya doğru aha diyorum drogba indirdi, top kalenin sağ çaprazına doğru iniyor ahaaa diyorum içimden sneijder'e indiii.. o saniye ve saliseler içinde acaba gol olur mu, topu nereye vurur, lan gol olsun be diye düşünürken şino topu öyle bir yere gönderiyor ki.. topun direğe vurup içeri girmesi ile anırarak haykırarak kükreyerek kalkıyorum ayağa. kimseyi opecek, kimseye sarılarak sevincimi yaşayacak durumda değilim. at gibi koşasım ayı gibi yerlerde yuvarlanasım var çünkü. toplantı salonunda sağa sola delice koşuyorum goool diye bağırarak anırarak.. kaç tur attım naptım en ufak bi fikrim yok en sonunda gelip kendimi tv önüne halıya taklalar atarak bırakıyorum. baya baya yuvarlanıyorum yanlamasına gözüm bir şey görmeksizin. tv'den galatasaray'ımızın golu diye bir ses geliyor kendime gelir gibi oluyorum bir bakıyorum proje müdürü bana odaklanmış. :( kaçırıyorum gözlerimi. herkes mutlu herkes sevinçli ama benim gibi yapan yok çok belli bakışlardan. bozuntuya vermeden son düdüğü bekliyorum ve maç bitiyor. yavaşça boşaltıyoruz toplantı salonunu. o kadar mutluyum ki kimi arayacığımı kime mesaj atacağımı şaşırmış bir halde otoparka çıkıyorum cuğaramı tutturmeye.

    maç sonu goygoyumuz başlıyor. zebra boğazlayan aslan fotoları, şikecilerin bizden çektikleri gırgırları havada uçuşurken içerden biri geliyor. popescu4 diyor olm proje müdürü seni sordu kim bu manyak dedi diyor. yapacak bişey yok olm diyorum 85 te juventusa gol atmışız en zor gruplardan birinden çıkmışız napacaktım amk diyorum sessiz sakin yanımdakilere mi sarılcaktım. he valla hıaamıaa haklısın diyor goygoya devam ediyoruz ve 20:00 ye kadar servisleri bekleyip akşam maçın kutlamasını yapmak üzere herseybitmedi ile rendevulaşıp allahım gooool nidaları ile fiskimizi yudumlayarak kutlamamızı yapıyoruz.

    hayatımın en güzel en özel günlerinden biridir 11 aralık 2013. en az bir 12 mayıs 2012 kadar, bir 14 mayıs 2006 kadar, bir 17 mayıs 2000 kadar özeldir benim için.
  • 446
    hayatımda ilk ve çok büyük ihtimalle de son kez gün ışığında statta şampiyonlar ligi maçı izlememe vesile olmuş karşılaşma.
    gün ortası olması, çalışıyor olmam ve aynı akşam başka bir organizasyona gidecek olmam sebebiyle son ana kadar gitmeyi planlamadığım, ancak yine o ana kadar "maça gitmeyeceğim" diyen 5 arkadaşımın 4'ünün son anda "hadi gidelim" gazıyla patrondan flaş izin alıp gitmiştim maça. iyi ki de gitmişim, hayatımın en güzel anılarından biri olarak yerini aldı.
    bir de tabii (bkz: allah'ım gol)
  • 447
    güzel hikayelere konu olan efsane maç.

    benim öyle güzel bir hikayem yok. 10 aralık gecesi bile maçın oynanacağı saat belli değildi. ama konuşulan saatler benim mesai saatlerime denk geldiği için küfür ede ede uyudum. sözlükte maça gidin çağrıları gırla ama benim öyle bir şansım yok hatta tv'den bile izleme şansım yoktu. 5'ten sonra maçın oynanması için dua ettim. maçın 15.00'te oynanacağı haberi gelince plan yapmaya başladım, bu maçı nasıl izlesem diye? çünkü herkes gibi benim de içimde 'bu maçı alıcaz' hissiyatı oluşmaya başladı.

    radyodan dinlemeye karar verdik iş arkadaşlarıyla. onlar fenerli ama avrupada türk takımlarını destekleyenlerden. radyodan da en son hangi maçı dinlediğimi hatırlamıyorum. tv'den izlemekle radyodan dinlemek çok farklı. birşey görmediğinden dolayı spiker'in ses tonuna göre heyecan kat sayın artıyor yada düşüyor. şükür ki ilk yarı bitti, heyecandan öteki tarafa gidecektim nerdeyse. ikinci yarıyı radyodan dinleyemezdim. iş arkadaşlarım da yüzümdeki endişe ve heyecanı farketmiş olacaklar ki 'sen git izle maçı, sonra gel. biz seni idare ederiz' dediler sağolsunlar. ben de galatasaray atkımı takıp koştura koştura ev yemekleri yapan tanıdık bir abinin lokantasına girdim. maç izlediğim mekanı kes :(

    ikinci yarı ortada geçti. drogba'nın şutu var, onun haricinde pozisyonumuz yok, onların da aynı şekilde. kafamda acabalar dönüp duruken işte 'o an' sneijder yazdı golü. golle beraber havaya uçtum ama ortam gol sevinci yaşamaya müsait olmadığından tam da istediğim gibi sevinemedim. içim kıpır kıpır maç bitse de kendimi dışarı atsam derdindeyim. juve'nin frikiğine bakamadım. son düdükle birlikte koşarak dışarı attım kendimi. o soğuk havaya rağmen ateş bastı beni atkıyı gururla açtım ve iş yerine doğru yol aldım. arkadaşlar beni alkışlıyorlar. golü ben atmışım gibi :) onlarda radyodan dinlemiş ben gittikten sonra.

    çok güzel ve özel bir gündü. şu anda bile aklıma geliiyor ve ağzım kulaklarıma varıyor deyim yerindeyse.

    nice böyle zaferler dileğiyle.
  • 449
    bende de ilginç bir hikayesi vardır. evimde hasta hasta yatarken gelen bir telefon: ''kanka çabuk hazırlan kombinemin biri boşa çıktı.'' hemen bir heyecan hazırlandım ama maçın başlamasına 1 saatten biraz fazla bir süre var ve yer istanbul malum. metrobüse bindim duraklar arttıkça galatasaray atkılı formalı insanları görmek heyecanımın daha da artırıyordu. okulunu asan gençler, işini gücünü bırakan insanlar hep birlikte maça yetişmeye çalışıyorduk.

    stada giden metroyu bilirsiniz, yetişmek için öyle bir bindik ki ayakta olduğum halde tutunmama gerek yoktu. güç bela indik ilk gişelerden zar zor geçtik, ikinci gişelerde polisin şerefsizliği ile karşılaştık. maç başlamıştı ve biz hala dışarıdaydık içeri bir an önce girmek isteye taraftarın üzerine biber gazı sıkıyorlardı. kontakt lenslerim olduğu için biraz geri durdum sonra yüklenen bir grubu görünce biz de daldık arkadaşla. yine o gün gidenler bilir stadın önü eriyen kardan dolayı rezaletti daha maça girmeden perişan olmuştuk.

    neyse stada girdik bizim girmemizle ilk yarının bitmesi bir oldu. çok şükür o dakikaya kadar bir gol yememiştik ve umudum hala vardı. devre arasında ders kitaplarını getirmiş liseli kardeşlerimizi görünce geleceğe dair biraz da olsa umudum vardı, böyle taraftarımız olduğu sürece sırtımız yere gelmeyecekti. velhasıl kelam ikinci yarı başladı. stephan lichtsteinerin gözümüzün önünde yaptığı şerefsizliklere dayanamayan bazı kişiler sahaya kar topu attı, ceza yememek adına hemen kestiler tabii. dakikalar ileriliyor gol gelmiyordu. teves, llorente gibi her an işi bitirebilecek oyuncuların hücuma kalktığını görmek ömrümden ömür götürüyordu. derken tam da umutların artık tükenmeye yaklaşıldığı anda sneijder şapkadan çıkan tavşan misali usta bir vuruşla buffon'u avladı. arkadaşım ile birbirimize sarılarak gool diye bağırıyorduk. çevremizdekilerin de bizden aşağı kalır yanı yoktu. ama asıl dert şimdi başlıyordu. 1 puan juventus'u üst tura taşıyacaktı ve maçın bitmesine daha uzatmalar hariç 5 dakika vardı. o zaman nasıl geçti herkes için hâlâ onu düşünürüm ama benim için bitmek bilmedi. ağzımdan düşmeyen tek laf ''yeter hoca bitir şu maçı''ydı. derken maç bitti ama tribünün bir oh çekişi vardı ki ömrüm boyunca unutmayacağım.

    dönüş ayrı bir çileydi ama böyle bir galibiyetten sonra hiçbir şey mutluluğumu bozamazdı. ve o günün 1. yıl dönümünde tekrardan hatırlamak, sebepsiz bir tebessüme neden oluyor bende.

    bize yaşattığın duyguların tarifi yok şanlı galatasaray, en kısa zamanda o günlere dönmemiz umuduyla.
  • 450
    drogba ve sneijder'e aynı anda sahip olan bir takımın neler yapabileceğin kısa özetidir. top drogba'nın kafasındayken sneijder'in olduğu yere ve topun düşeceği yere yaptığı depara dikkatli bakmak lazım. kaç futbolcumuz şu topu indirebiliyor veya kaçı topun düştüğü yerde olabiliyor. o koşu futbolu bilen adam koşusu arkadaş bize böyle adam lazım. türkiye için konuşmuyorum tabiki. burda öyle yada böyle şampiyon olursun. bizim hedefimiz avrupa ise; ki öyle. büyük futbolcu elzem şart.
    günün anlam ve önemi için; (bkz: hadi güle güle, juventus arriverderci!)
App Store'dan indirin Google Play'den alın