449
bende de ilginç bir hikayesi vardır. evimde hasta hasta yatarken gelen bir telefon: ''kanka çabuk hazırlan kombinemin biri boşa çıktı.'' hemen bir heyecan hazırlandım ama maçın başlamasına 1 saatten biraz fazla bir süre var ve yer istanbul malum. metrobüse bindim duraklar arttıkça galatasaray atkılı formalı insanları görmek heyecanımın daha da artırıyordu. okulunu asan gençler, işini gücünü bırakan insanlar hep birlikte maça yetişmeye çalışıyorduk.
stada giden metroyu bilirsiniz, yetişmek için öyle bir bindik ki ayakta olduğum halde tutunmama gerek yoktu. güç bela indik ilk gişelerden zar zor geçtik, ikinci gişelerde polisin şerefsizliği ile karşılaştık. maç başlamıştı ve biz hala dışarıdaydık içeri bir an önce girmek isteye taraftarın üzerine biber gazı sıkıyorlardı. kontakt lenslerim olduğu için biraz geri durdum sonra yüklenen bir grubu görünce biz de daldık arkadaşla. yine o gün gidenler bilir stadın önü eriyen kardan dolayı rezaletti daha maça girmeden perişan olmuştuk.
neyse stada girdik bizim girmemizle ilk yarının bitmesi bir oldu. çok şükür o dakikaya kadar bir gol yememiştik ve umudum hala vardı. devre arasında ders kitaplarını getirmiş liseli kardeşlerimizi görünce geleceğe dair biraz da olsa umudum vardı, böyle taraftarımız olduğu sürece sırtımız yere gelmeyecekti. velhasıl kelam ikinci yarı başladı. stephan lichtsteinerin gözümüzün önünde yaptığı şerefsizliklere dayanamayan bazı kişiler sahaya kar topu attı, ceza yememek adına hemen kestiler tabii. dakikalar ileriliyor gol gelmiyordu. teves, llorente gibi her an işi bitirebilecek oyuncuların hücuma kalktığını görmek ömrümden ömür götürüyordu. derken tam da umutların artık tükenmeye yaklaşıldığı anda sneijder şapkadan çıkan tavşan misali usta bir vuruşla buffon'u avladı. arkadaşım ile birbirimize sarılarak gool diye bağırıyorduk. çevremizdekilerin de bizden aşağı kalır yanı yoktu. ama asıl dert şimdi başlıyordu. 1 puan juventus'u üst tura taşıyacaktı ve maçın bitmesine daha uzatmalar hariç 5 dakika vardı. o zaman nasıl geçti herkes için hâlâ onu düşünürüm ama benim için bitmek bilmedi. ağzımdan düşmeyen tek laf ''yeter hoca bitir şu maçı''ydı. derken maç bitti ama tribünün bir oh çekişi vardı ki ömrüm boyunca unutmayacağım.
dönüş ayrı bir çileydi ama böyle bir galibiyetten sonra hiçbir şey mutluluğumu bozamazdı. ve o günün 1. yıl dönümünde tekrardan hatırlamak, sebepsiz bir tebessüme neden oluyor bende.
bize yaşattığın duyguların tarifi yok şanlı galatasaray, en kısa zamanda o günlere dönmemiz umuduyla.
stada giden metroyu bilirsiniz, yetişmek için öyle bir bindik ki ayakta olduğum halde tutunmama gerek yoktu. güç bela indik ilk gişelerden zar zor geçtik, ikinci gişelerde polisin şerefsizliği ile karşılaştık. maç başlamıştı ve biz hala dışarıdaydık içeri bir an önce girmek isteye taraftarın üzerine biber gazı sıkıyorlardı. kontakt lenslerim olduğu için biraz geri durdum sonra yüklenen bir grubu görünce biz de daldık arkadaşla. yine o gün gidenler bilir stadın önü eriyen kardan dolayı rezaletti daha maça girmeden perişan olmuştuk.
neyse stada girdik bizim girmemizle ilk yarının bitmesi bir oldu. çok şükür o dakikaya kadar bir gol yememiştik ve umudum hala vardı. devre arasında ders kitaplarını getirmiş liseli kardeşlerimizi görünce geleceğe dair biraz da olsa umudum vardı, böyle taraftarımız olduğu sürece sırtımız yere gelmeyecekti. velhasıl kelam ikinci yarı başladı. stephan lichtsteinerin gözümüzün önünde yaptığı şerefsizliklere dayanamayan bazı kişiler sahaya kar topu attı, ceza yememek adına hemen kestiler tabii. dakikalar ileriliyor gol gelmiyordu. teves, llorente gibi her an işi bitirebilecek oyuncuların hücuma kalktığını görmek ömrümden ömür götürüyordu. derken tam da umutların artık tükenmeye yaklaşıldığı anda sneijder şapkadan çıkan tavşan misali usta bir vuruşla buffon'u avladı. arkadaşım ile birbirimize sarılarak gool diye bağırıyorduk. çevremizdekilerin de bizden aşağı kalır yanı yoktu. ama asıl dert şimdi başlıyordu. 1 puan juventus'u üst tura taşıyacaktı ve maçın bitmesine daha uzatmalar hariç 5 dakika vardı. o zaman nasıl geçti herkes için hâlâ onu düşünürüm ama benim için bitmek bilmedi. ağzımdan düşmeyen tek laf ''yeter hoca bitir şu maçı''ydı. derken maç bitti ama tribünün bir oh çekişi vardı ki ömrüm boyunca unutmayacağım.
dönüş ayrı bir çileydi ama böyle bir galibiyetten sonra hiçbir şey mutluluğumu bozamazdı. ve o günün 1. yıl dönümünde tekrardan hatırlamak, sebepsiz bir tebessüme neden oluyor bende.
bize yaşattığın duyguların tarifi yok şanlı galatasaray, en kısa zamanda o günlere dönmemiz umuduyla.