resim
Zvjezdan Misimović
Görev:Teknik Heyet Sorumlusu
Takım:Bosna
Yaş:42
Uyruk:Bosna-Hersek
  • 1501
    tadı damakta bile kalmayan oyuncuydu. ne umutlarla gelmişti oysa. karpaty lviv bozgunu sonrası derin bir hayalkırıklığı yaşayan taraftarı uyutma transferiydi. kelimenin tam anlamıyla son dakkada (31.08.2010 18:46:40) yapılmıştı. bonservisine 7 milyon euro ödenmişti yanılmıyorsam. kendisine ödenecek para da şöyleydi:

    "profesyonel oyuncu zvjezdan misimovic için vfl wolfsburg ile vadeli transfer anlaşması imzalanmış olup
    - 2010-2011 sezonunda 2.500.000 avro,
    - 2011-2012 sezonunda 2.500.000 avro,
    - 2012-13 sezonunda 2.000.000 avro ödenecektir.

    misimovic ile yapılan dört yıllık kontrat süresince oyuncuya yıllık 2.100.000 avro sabit transfer ücreti ve 10.000 avro maç başı ücreti ödenecektir."

    kısaca toplam sabit maliyet: 7 milyon euro (bonservis) + 8.4 milyon euro (futbolcunun parası) = 15.4 milyon euro

    adnanlar o dönemde yaptıkları bu kontratla galatasaray kulübünün ırzına geçiyorlardı. taraftar da son gün transfer heyecanı içindeydi. son gün misimovic ve insua gelmişti ne de olsa. federico değildi belki ama insua insua'ydı. üstelik liverpool etiketine sahipti.

    bu fahiş maliyetin kulüpte kalmaması, galatasaray'ın yenilen bu boktan sonra boka daha az bulanması için misimovic'e alenen mobbing uygulandı. sakız makız hikayeleri, şişmanlığıyla aşağılanıp türkiye'den kaçarcasına gitmesi sağlanmak istendi. nitekim istenen de oldu. misimovic'e ödenen tazminatı ise yazmadım bile.

    edit: favci ve c prekazi'nin uyarılarına göre rakamları düzelttim.
  • 1502
    avrupa liglerini izledigim zaman, oynayan oyunculari genellikle alici gozle izlemem ya da gorduklerimi galatasarayda cok hayal etmem. bu konuda benim adima istisna 3 futbolcu vardir, inanilmaz begenip de takimimiza gelmesini cok istedigim. misimovic birinci siramdadir. wolfsburgda oynadigi donemde inanilmaz begenirdim kendisini ve o zamanlar populer olan haginin yerini dolduracak 10 numara tanimina kendisini cok yakistirirdim.

    geldiginde de inanilmaz sevinmistim. ancak geldigi donem galatasarayimizin oynamaya calistigi 4-3-3 sistemine tabi ki uyum saglayamadi zira kendisi net eski tip bir forvet arkasiydi. sonrasinda hagi geldi takimin basina ve kendisini kanatta vs oynatti. nitekim bekledigimiz performansi kendisinden bir turlu alamadik. ancak ben bu konuda en az sucun kendisinde oldugunu dusunuyorum zira oynadigi maclarda ciddi anlamda elinden geleni yapti. yani onu kanatta oynatmak bence nasil anlatsam abdul kader keitayi 8 numara oynatmak ya da pirloyu kanada atmak fln gibiydi. yani yapi olarak buna uygun degildi.

    sonrasinda adam da mutsuz oldu, kovar gibi elimizden cikardik.

    dip not: oteki gozumun kaldigi futbolcular (bkz: baros) ve (bkz: handanovic). baros icin tekrar yazmaya gerek yok, kendisi cek cumhuriyeti milli takimi ile inanilmaz performanslar gosteriyordu. handanovici ise udinese zamanlarinda takip ediyordum. henuz muslera takima gelmemisti. tam olarak mac alan kaleci idi kendisi ve kendisini takimda gormeyi inanilmaz istiyordum, ancak muslera geldi ve kendisine olan ilgim bitti.
  • 1508
    wolfsburg yıllarında özenerek izlediğim futbolculardan biriydi. çok yanlış zamanda geldi. kendisinin performansı hayal kırıklığı. ancak takım başlı başında 10-11 sezonunda dökülüyordu. baros ve kewell'ın sakatlıkları da eklenince kara günler bitmek bilmedi. bana o günleri hatırlatan biri şimdi. yine de o dönem içinde düşününce, bedeli 8.5 milyon € olsa da yanlış transfer değildi. geçmişe bakınca yanlıştı diyebiliyoruz. diğer transferler baştan sona faciaydı. adnan polat'ın transfer dehası adnan sezginle birleşince; bogdan stancu 5 milyon €, lorik cana 4.5 milyon €, yekta kurtuluş 3.75 milyon €* pino 3 milyon €, culio 2 milyon €* bedelle kadromuza katıldı. yaklaşık 27 milyon € harcayıp bu kadar berbat kadro kurmak büyük marifet gerçekten. ne günlerden geçmişiz.
  • 1510
    gelmesini dört gözle beklediklerimizden, geldiğinde heyecanlandırangillerden, fakat hayal kırıklığıyla dolu kısa bir süreç sonrası kaybolup giden bir dönemin yıldız futbolcusu. beklentiler ne kadar yüksek olursa, gerçeklikler bir o kadar uzak oluyor maalesef. hagi ile aralarındaki problem elbette düşündürücü lakin takımın kötü gittiği bir dönemde, takım olma ve yeniden doğma gibi bir ruhla başlamak isteyen efsanemiz, belki de ondaki bu isteği göremediği için bir anlık öfkeyle kadro dışı bıraktı. sonuçta misimovic de iz bırakamadan takımdan ayrıldı maalesef.
  • 1511
    ilk kadro dışı kaldığı dönemlerde hagi’yi haksız bulmuş biri olarak misimoviçin bizden sonraki kariyerine baktığımda hagi’yi haklı bulduğum isim. bizden sonra gittiği eciş bücüş takımlarda dahi performans gösterememesi hagi’nin bu ismi neden yolladığını kanıtlar nitelikte. belli ki kafasında futbolu bitirmişti. biliyoruz ki hagi işine saygı göstermeyen isim kendi oğlu olsa bile acımayan bir karakter.
  • 1518
    bu arkadaşı, franck ribery ve jorge felipe ile birlikte 'içimde ukde kalanlar' kategorisine kafadan sokabilirim. müthiş bir oyun görüşü ve duran top kullanma özelliği vardı. oldukça soğukkanlıydı. çok ağırdı, beli pek dönmezdi ama o kadar çabuk karar verip o kadar çabuk uygulardı ki, çabuk çabuk olmasına gerek de kalmazdı. stil olarak, zinedine zidane'ı andırırdı bana.

    tabii bu saydıklarım galatasaray performansı üzerine değil, wolsfburg günlerinden kalmadır. çünkü bizdeyken bu meziyetlerini hiç gösteremedi. transfer sürecini de çok iyi hatırlıyorum. schalke 04 çok istekliydi misimoviç'in transferi konusunda. fakat wolsfburg kendine rakip olarak gördüğü bir diğer bundesliga ekibi yerine bize transferine onay vermiş, fakat bosnalı oyuncu tercihinin schalke olduğunu söylemişti. sanırım ücreti arttırıp bir şekilde ikna edildi ve zorlama şekilde geldi buraya. zaten hali ve tavırlarından, burada mutlu olmadığı da çok belliydi.

    ama performans alınamamasını sadece buna bağlamıyorum. kötü dizayn edilmiş bir takıma geldi misimoviç. takım içi roller net değildi. bazı pozisyonlarda üst düzey isimler varken diğer bir kaç pozisyonda ikinci lig seviyedeki oyuncular oynuyordu. ama belki de hepsinden önce misimoviç'i transfer edenler, wolsfburg'da nasıl bir kurgunun parçası olduğunu, alman takımının hangi düzende oynadığını ıskalamışlardı. alman ekibinde, 4-4-2, tek ön liberolu baklava düzenine yakın bir dizilim hakimdi. arkada usta bir süpürücü olan ve misimoviç'in sınırlı koşu kapasitesini süspanse eden brezilyalı josue oynarken, hemen önünde de iki adet bir doksanlık, deplase olan, yerden ve havadan, her türlü sırtı dönük oynayabilen ve gol vuruşları da olan santraforlar edin dzeko ve grafite ile birlikte oynuyor oluşu, misimoviç gibi servis edici, pas alışverişiyle oyuna katılımı artan bir on numara için hayati önem taşıyordu. bir sezonda, sırf bu ikisinin toplamda 50 küsür gol atmasına ön ayak olmuştu. belki de, dünya üzerinde, onun için olabilecek en ideal futbol ortamı o günkü wolsfburg'du. fakat burada, tek santraforlu bir oyun anlayışı içinde, tek santraforda, aslında hiç bir zaman tek santrafor oynayamayacak ve oynamaması gereken milan baros olunca, misimoviç gibi bir oyuncunun da doğal olarak hiç bir etkinliği olmuyor.

    o döneme dair her şeyimiz o kadar plansız ve programsızdı ki, baros, elano, misimoviç, meira, gio dos santos gibi üst düzey oyunculardan neredeyse hiç verim alamadık. çevresine yerleştirdiğimiz tamamlayıcı rolde olmayan ve yetersiz oyuncular yüzünden. çok yazık oldu.
  • 1520
    kendisi takıma transferin son günleri katılmasına ve hatırladığım kadarıyla wolsfburg ile çok iyi bir kamp dönemi geçirmemesine rağmen yapılan testlerde en güçlü oyunculardan çıkmıştı. kaynak: http://spor.haber7.com/...-guclu-ikinci-oyuncu

    takım zaten önceki sezona göre güç kaybetmiş, bolca ya tutarsa transferi yapılmış toplama bir kadro görünümündeydi. bir de iyi antrenman yapılmayıp, maç öncesi kamplar da kaldırılınca tamamen ne olduğu belirsiz bir takım haline bürünmüştü. garip bir detay da yaz transfer döneminde adnan polat "5 transfer yapacağız" deyip, yaz aylarında serbest bıraktığı harry kewell ile sözleşme uzatınca yeni transfer saymıştı.*

    misimovic için böyle bir takıma rastgelmek şanssızlıktı ama bir sezon sonraki takımda oynasa her şey çok farklı olur muydu pek emin değilim. talisca gibi sonuca etki edebilen bir oyuncu profiliydi ve maçlar kazandırabilirdi belki ama bizden sonraki kariyerinde de eski çizgisine hiç yaklaşamadı.
  • 1521
    6 ay falan oynadı oynadığı dönemde de bana nzonzi kadar ağır hantal bir oyuncu izlenimi bıraktı. ne bir ara pasını gördük ne de bi sutunu. keita'yi para lazım diye 8 milyona satip bunu son dakika 8 milyona almak da o dönem yaşadığımız akıl tutulmalarindan bir tanesiydi. kendisi hakkında son yazılan entryleri hayretle okudum. çünkü takımımızda gran katkısı olmayan adamı aslında olabilirdi diye övmek taraftar olarak futbolcuyu geçmişiyle degerlendirdigimizi kanıtlıyor.

    bi 10 yıl sonra nzonzi de ovulebilir gayet aslında sans verilse olurdu diye. iyi oyuncu demiyorum ama jose rodriguez bile nzonzi'den daha fazla katkı verdi bu takıma. en azından para kazandırdı.
  • 1522
    galatasaray tarihinin en enteresan transferlerinden biri.

    karpaty lviv faziası sonrası adnan sezgin ve saz arkadaşları apar topar bu kardeşimizi getirmişti. aslında ağustos ayı başından beri görüşmeler devam ediyordu ama ne takımı ne de bu arkadaşımız pek gönüllü değildi. ancak lige 2 mağlubiyetle başlayıp hemen üzerine bahsi geçen hezimet yaşanıp şampiyonluk hasretinin üç seneye çıkacağı gerçeği daha ağustos ayında kendini hissettirince apar topar ikna edilmişti bu arkadaşımız. kuvvetle muhtemel pazarlıkta fiyat yükseltilmişti ve abdül kader keita'dan gelen paranın neredeyse tamamı wolfsburg'a gitmişti. bonus olarak cimbom'da insua sesleri geyiğine nazire yapılırcasına bahsi geçen insua değil emiliano insua kiralanmıştı liverpool'dan...

    o sezonun ilk resmi maçı sami yen'de oynanan belgrad maçıydı. 80. dakikasına 2-0 önde girdiğimiz maçı güç bela 2-2 bitirebilmiştik. rövanşta 2-0 öne geçtikten sonra ev sahibinin golü gelmiş, 40-70 dakikalar arası ecel terleri döktükten sonra 3-1'i bulduktan sonra rakip işi bırakınca 5-1'le krizi atlatmıştık. bu maçtan 10 gün sonra sivas deplasmanında lige mağlubiyetle girmiştik. hafta arası sami yen'de rakip karpaty lviv'di. ilk yarıyı 2-0 geride kapattıktan sonra baros'un golleriyle güç bela 2-2'yi bulmuştuk. hafta sonunda geçen sezonun şampiyonu bursaspor da 2-0'la güle oynaya ali sami yen'den çıkmıştı. rüya gibi başlayıp kabusa dönen sezonun ardından olabilecek en kötü senaryoydu. bu maçtan 4 gün sonra lviv deplasmanına çıkan takımın turu bırakması, üstelik 90. dakikada golü atıp turu kazara da olsa geçtik derken uzatmanın uzatmasında yenen basit bir golle kaybetmesi bardağı taşıran son damla olmuştu.

    keita gibi sol kanadı domine eden bir oyuncu sırf bonservis bedeli için satılmıştı. mehmet topal da süpriz bir transferle 6 milyon euro karşılığında valencia'ya gitmişti. iki oyuncudan gelen 14 milyon euro karşılığında pek elle tutulur bir takviye de yapılamamıştı. monaco'dan kanat forvet juan pablo pino, sunderland'dan stoperimsi lorik cana; aşağı yukarı mehmet topal'dan gelen bonservis parası maliyetine transfer edilmişti. serdar özkan, mehmet battal, ali turan, çağlar birinci gibi bir dolu "ya tutarsa" transferi bedelsiz gerçekleşmişti. pek hatırlanmasa da arada musa çağıran için 1 milyon euro ödenmişti altay'a... öylesine geçen transfer dönemi üzerine ilk bir ay fazia şeklinde geçince transfer döneminin kapanmasına ve milli maç arasına birkaç gün kala işte biraz da taraftarı sakinleştirme refleksiyle apar topar bu transfer gerçekleşmişti.

    enteresan bir adamdı aslında. 2008-2009'da tarihinin ilk şampiyonluğunu yaşayan wolfsburg'da adını duyurmuştu. kendisi gibi bosna hersek vatandaşı olan edin dzeko ve brezilyalı grafite ile takımı sırtlayan üç isimden biriydi. enteresan bir sezonun ardından şampiyonluğa ulaşmıştı wolfsburg. 34 maçta sadece 69 puan toplayıp şampiyon olmuşlardı. iç sahada topladıkları 49 puanın yanına berbat deplasman performanslarıyla ekledikleri 20 puan şampiyonluğa yetmişti. attıkları 80 golün 54'ünü grafite-dzeko ikilisi atmıştı. misimovic ise 7 golle takımın en skorer üçüncü oyuncusuydu ama tam 20 asist yapmıştı.

    ertesi sezon wolfsburg için işler o kadar iyi gitmedi. ligin yanına avrupa mücadelesi de eklenince sadece 50 puan toplayabildiler. ilk kez çıktıkları şampiyonlar liginde beşiktaş'ı geçip grubu 3. bitirerek avrupa ligine geçtiler ve 2 turu geçip çeyrek finale kadar gittiler. dzeko-grafite-misimovic üçlüsüne obafemi martins eklenmişti. bu dörtlü ligde takımın 65 golünün 49'unu üretti. misimovic 10 gol 15 asistle bitirdi bundesliga sezonunu. avrupa kupalarında da 2 gol 4 asist daha yazdı istatistiklerine.

    bosna hersek mili takımı da tarihinin önemli jenerasyonlarından birini yakalamıştı. mismimovic-dzeko ortaklığının yanı sıra asmir begovic, damir mirvic, sejad salihovic ve senijad ibricic gibi pek çok isimle önemli bir kadro toparlanmıştı. misimovic o kadro sebebiyle de istim üstündeydi.

    wolfsburg takımı taşıyan bu üçlüyü elden çıkarmak istemiyordu haklı olarak. ancak piyasaya yeni çıkmış bir takım olmasından ötürü diğer takımların da iştahı kabarıyordu. galatasaray da "ya tutarsa" diyerek şansını deneyen kulüplerden biri olarak dahil oldu bu denkleme. edin dzeko pek yanına yaklaşabileceğimiz bir oyuncu değildi maddiyattan dolayı. grafite için belki şartlar zorlanabilirdi ama onunla da 2007 yazında le mans'tayken bir temas olmuştu. bu üçlüden tek "oluru olan" isim misimovic'ti.

    çok da tat vermeyen hazırlık dönemi sonrası sezonun çok da iyi geçmeyeceği ortaya çıktıkça gündeme gelen bir isimdi. ağustos ayı kriz halinde geçip tepkiler yükselmeye başladıkça yönetimin biraz da kendi elini güçlendirip ortalığı sakineştirmek üzere bitirdiği bir transfer oldu. ederinin üstünde bir fiyat, maaş vs. ile biraz da zorlama yapıldı bu transfer. hem kamuoyundaki genel imajı, hem de istatistikleriyle taraftarı sakinleştirmeye yetmişti...

    nitekim transferi açıklandıktan sonraki gün oynanan eskişehir deplasmanında 3-1 kazanarak 3. haftada puan ve galibiyetle buluşmuştu takım. milli takım arasından sonraki üç maçta galibiyet serisi gelince kriz bir parça aşılmıştı. ancak önce karabük deplasmanında alınan mağlubiyet, dönüşte iç sahada ankaragücü'ne karşı alınan 4-2'lik mağlubiyet sonrası ipler kopmuştu. 8 haftada liderden yenen 8 puan fark bir tarafa, sırf "kadıköy sonrası hoca kovdular" dedirtmemek için frank rijkaard gönderilmişti. bu süreçte 4-3-3'ün ilk üçünün en sağdaki olarak yer bulmuştu kendine. rijkaard'ın rotasyon ile arayış arasında giden kadro sirüklasyonu içinde 4 maçta değişmeyen nadir isimlerdendi. sahadaki formasyon 4-3-3 olsa da aslında oynadığımız futbol 4-5-1'e dönüyordu sık sık. misimovic'in de orta sahada kanattan ziyade kesici bir göbek oyuncusu gibi oynaması gerekiyordu çoğu zaman. haliyle de asıl bildiği işleri yapamıyordu...

    iki gözümüzün çiçeği gheorghe hagi'nin "galatasaray ne zaman kötü ben burda" diyerek illallah çekeceği dönemin ilk maçı malum deplasmandı. türk futbolunun yazılı olmayan kurallarından biri gereği teknik direktör değiştiren takm kendini aşmış, fenerbahçe'nin kadıköy'deki 10 maçlık galibiyet serisini bitirmiştik golsüz beraberlikle bozulurken pino'nun çizgiden çıkarılan topu ise tarihteki yerini almıştı. bu maçta kariyerinde hiç oynamadığı sol kanada atmıştı hagi onu ve pek varlık gösteremeyince 55. dakikada barış özbek ile değiştirmişti. ertesi hafta yine sol kanatta oynadığı maçta antalyaspor'u güç bela 2-1 yenerken servet'in kafayla attığı ilk golde asist misimovic'in ayağından gelmişti. galatasaray 4-3-3'ten 4-5-1'e doğru dönerken misimovic de hiç oynamadığı sol açık pozisyonuna düşüyordu. kabus gibi geçen trabzonspor maçında aksayınca 60. dakikada yerini kewell'a bıraktı. çok sonradan ortaya çıkacak rivayete göre devre arasında hagi misimovic'i "bok gibi oynuyorsun" diyerek fırçalamış, misimovic de "ben sol kanat oynamayı bilmiyorum. oynamamı istiyorsan bana öğretmen gerekiyor" diye cevap vermişti.

    galatasaray'daki son maçı ise tıpkı trabzonspor maçı gibi 2-0 kaybettiğimiz 14 kasım 2010 galatasaray manisaspor maçı oldu. geçen hafta trabzon'da yaşanan olaydan sonra yedek başlamıştı. 1-0 geride girdiğimiz altmışlı dakikalarda ali turan'ın yerine oyuna girerken kumandan hagi defanstan bir oyuncu eksiltip ön tarafa takviye yapmayı planlamıştı. daha doğru dürüst topla buluşmadan maç 2-0 oldu.

    maçtan sonra misimovic eleştirilerinin odağında oyuna girmek üzereyken hagi'den son taktikleri alırken ağzında sakızla çok da ciddiye almayan görüntüsü vardı. üzerine hagi tarafından kadro dışı bırakıldığı haberi gelince "takım kaybederken keyfini bozmayan, hocasını ciddiye almayan futbolcu" etiketi kolayca yapıştırıldı üzerine. kasım ayının ortasında ligde 6 mağlubiyeti bulmuş olan galatasaray'da herkes boy hedefiydi zaten ama hem yönetimin elini rahatlamak için yapılmış bir transfer olması, hem maliyeti hem de beklentilerin büyüklüğünden dolayı yaşanan hayalkırıklığı sebebiyle kamuoyunun tepkisini çekmesi kolay oldu...

    işin aslı misimovic wolfsburg'da tam olarak amc pozisyonundaydı. hücumda 4-3-3, defansta 4-3-1-2 gibilerinden bir formasyon vardı. çift forvet dzeko ve grafite ile adeta voltranı kurmuşlardı. yetenek olarak, istatistik olarak takımın en dominant üç karakteriydiler. hücum organizasyonunda kendileri çalıp oynuyorlardı.

    galatasaray ise barcelona ekolünden gelen total futbol ve 4-3-3'ü deniyordu. 4-3-3'ün ileri üçlüsünde tek forvet ve iki hücumcu kanat oyuncusu vardı. ortadaki üçlünün ise daha gösterişsiz ama efektif bir pas oyunu oynaması, yeri geldiğinde defansif işler de yapması gerekiyordu. ancak türk futbolcusunun genel mentalitesi ve ligin oyun yapısı gereği 4-1-2-2-1 gibi saçma bir oyun yapısına dönüşüyordu. en öndeki 1 normal şartlarda milan baros'du. sakatlık problemleri sebebiyle yedek olarak kolombiyalı pino gelmişti. forvete yakın olan ikilide arda turan, elano blumer, harry kewell gibi bir rotasyon vardı. bu rotasyona girse bile diş geçirme ihtimali yoktu. üstelik grafite-dzeko ikilisinin karıştırdığı ceza sahasına top atan ya da yaratılan boşluktan içeri dalan bir konumdaydı. burda ise ceza sahasına yaklaşarak dengeyi bozması gereken bir pozisyona girecekti.

    geride ise literatüre bam üçlüsü olarak giren ekip vardı. bu üçlü de mentalitesi gereği biri defansif orta saha oynamaya çalışırken, diğer ikisi de 3 ya da 4'lü rakip orta sahayla boğuşmaya çalışıp kendini acayip zor bir konuma sokuyordu. bu üçlü rotasyonun önce sağında sonra solunda oynamak zorunda kaldı. zaten çok da gönüllü gelmediği kulüpte hem o yıldız statüsünü, hem de saha içindeki dominant rolünü kaybetti. bu yapıda zaten wolfsburg günlerindeki gibi performans göstermesi imkansızdı. rijkaard'ın gidişiyle galatasaray 4-3-3'den 4-5-1 hatta 4-2-3-1'e dönüyordu. bu formasyon bariz bir oyun kurucu mevki yaratacaksa bile arda hatta elano'dan sonra düşünülecekti bu pozisyonda. arda sahadayken liderlik yapması da düşünülemezdi zaten...

    takımında çok iyi istatistikleri olan ancak biraz dikkatli bakınca çok da doğru olmadığı kolayca tahmin edilebilen bir transferdi. hagi'nin yabancı oyuncularla iletişimde sorunlar yaşadığı o dönem sıkça yazılmıştı. üzerine bu tartışma da yaşanınca üstü erken çizildi. 18 takım 3 puanlı sistemde en kötü sezonunu yaşayan galatasaray'da fazla kalamadı. telaşla, sırf yönetimin eli biraz rahatlasın diye 8,5 milyon euro bonservis parası ödenerek getirilmişti. yedekten hatta bench arkasındaki özel tribünden dışarı çıkamayacağı belli olunca bu sefer de "sırf elimizde kalmasın" telaşıyla 4,5 milyon euro gibi bir bedelle rusya'ya gitmişti ordaki transfer döneminin son günü olan 1 mart'ta...

    uzun lafın kısası sırasıyla mario jardel, mbaye diagne, armindo tue na bangna bruma, younes belhanda ve nordin amrabat'tan sonra galatasaray tarihinin en pahalı 6. transferidir. bu "title"a karşılık sadece 8 maçta forma giyip 1(bir) asist yapmıştır. satışından gelen parayı düştüğümüzde bile sahada kaldığı her bir dakika 6163 euro'ya mal olmuştur. sadece yönetimin elini birkaç aylığına rahatlatmak, taraftardan gelen istifa seslerini bastırmak uğruna yapılmış yanlış bir transferdi. hocanın oynatmaya çalıştığı sistemde fark yaratacak ender oyunculardan birini para kazanmak için gönderip ondan alınan bonservisten fazlasının yatırılması ise tam bir skandaldı...

    galatasaray sonrası iki sene dinamo moskova forması giydi ya da giymeye çalıştı. ordan çin ligine geçip bir lig şampiyonluğu yaşadı. orda bir süre ara verdikten sonra çin ikinci liginde geri dönmeyi denediyse de yaşı 35 olmuştu. "artık tatil zamanı" diyerek 2017 yılında kariyerini sonlandırdı. wolfsburg bir daha şampiyon olamadı. edin dzeko ertesi sene city'e gitti. 44 yıl sonra gelen şampiyonluğu yaşadı, toplamda 5 kupa gördü. oradan roma'ya geçti. grafite de bir sene daha kaldıktan sonra parayı seçip arabistan ligine gitti. ordan sonra ülkesine döndüyse de dikiş tutturamadı. misimovic'ten birkaç ay sonra o da futbolu bıraktı.

    şimdilerde belki de geriye dönüp sorulsa "başlarım parasına" deyip o ağustos günü önüne gelen sözleşmeyi imzalamamayı tercih ederdi, kim bilir?
  • 1523
    galatasaray tarihinin en büyük hayalkırıklıklarından biridir. hatta ilk beşe oynar. bu adamı bize transfer olmadan önce takip ediyordum. wolfsburg maçlarını kaçırmazdım hatta. dzeko ve grafite ile birlikte kurdukları voltran onları şampiyon, kendisini ise asist kralı yaptı.2008-2009 bundesliga sezonunun en iyi futbolcusuydu belki de .

    aradan çok bir süre geçmeden bize geldi . beklentilerimiz çoktu. ancak arkasını doldurabilecek bir orta saha oyuncusı alınamadı. hatta o dönem için gereksiz bir transferdi bile denilebilir. elano o bölgede dururken alınacak isim toparlayıcı bir orta saha oyuncusu olmalıydı.sonuç olarak ne elano, ne de misimovic bize yar oldu.üzücü.
  • 1524
    bu adamın bendeki intibası zaten yollanmak üzere getirildiği oldu hep. hagi istememiş, kadro dışı bırakmış, sakız varmış falan hikaye. iki adnan bey bu adamı karpaty lviv'e elendikten sonra aldı. hatta yanılmıyorsam sezonun ilk bir iki maçı da oynanmıştı ve 0 çekilirken tribünlerde yollanan abdul kader keita'nın adı yankılanmaya başlamıştı. misimovic bu süreçte rijkaard ve taraftarın ağzına çalınan bir parça baldı. uzun süre achille emana adı falan geçti hatta önce.

    yollanmak üzere gelme olayı da şöyle olabilir. rijkaard'ın gideceği daha sezon başlamadan atılan ''yolcudur abbas'' manşetlerinden belliydi. adnan polat ve adnan sezgin hagi'yi getirirken ''bu adamı yollayacağız ki sana takımını kurmak için bütçe açılsın'' demiş olabilir. yanlış anlaşılmasın hagi'ye bir suçlamam falan yok. hagi'nin yerinde kim olsa muhtemelen buna evet derdi; çünkü kadro gerçekten berbattı ve çok bölgede takviye şarttı. ertesi sene imparator darma duman etti zaten o kadroyu ekleme yapmak yerine.

    dediğim gibi daha geldiğinde yollanması düşünülüyor olabilir. ek olarak performansı, isteksizliği ve iddia edilen disiplinsizliği, commandante hagi gibi bir disiplin abidesinin nezninde transfer dönemi gelmeden kadro dışına atılmasına neden olmuş da olabilir.

    özetle sadece bir düşünce benimki. bu intibanın oluşma sebebi de önce lincoln sonra da keita yollandıktan sonra ''hoca kadroya almam dedi mecbur yolladık'' açıklamalarıydı. hatta satış süreci söylemlerinin aradaki paralelliği tam olarak; ''hoca istemiyor kardeşim ne yapalım?'' dikkat çekici. neyse ya allah o dönemleri ve dursun özbek dönemlerini bir daha yaşatmasın.

    olan gheorghe hagi'ye oldu. gerçekten o dönemin berbat şartlarında getirilip de sonra o ağır lafları yemeyi hak etmedi hagi. zaten bir röportajında ''hadi abi hadi 2. dönemde de mi suç bendeymiş?'' tarzı gülerek bir lafı vardı. gerçekten disiplinsiz, umursamaz ve kanser bir kadroydu misimovic'in kısa süre de olsa yer aldığı kadro.

    ertesi sene imparator fatih terim gelip o kadroyu darma dağın etti de galatasaray özüne döndü. o isteksiz kadrodan felipe melo - ujfalusi - elmander- engin baytar gibi sahada maç için kavga eden adamlara sıçramak kolay kolay her takımın becereceği her hocanın altından kalkacağı iş de değil. galatasaray ve fatih terim bu yüzden çok yakışıyorlar.
App Store'dan indirin Google Play'den alın