1
türk futbolunda, belkide gelmiş geçmiş türk futbolcu sayısından sonra en fazla yer bulmuş gruptur. 80lerin sonlarına kadar başka bir ülkeden yabancı futbolcu gelmezdi. şimdinin afrikalı futbolcularıydı.
futbolcu yetiştirme konusunda eski yugoslavya dünyanın sayılı ülkelerinden biriydi. kulüp ve milli takımları uluslararası turnuvalarda başarılı sonuçlar alırdı.
bunların içinde çok iyileri olduğu gibi genellikle vasat oyuncular vardı. o zamanlar türk futbolu açıkçası çok gerideydi. hem oyuncu kalitesi açısından hem tesis açısından. ilk çim idman sahası 80lerin başında bursaspor tarafından vakıfköy'de yaptırıldığında bir devrim olarak nitelenmişti. elbette bursaspor'a bu aklı veren bir yugoslav olan abdullah gegiç'di.
galatasaray'ın ilk çim sahaya kavuşması jupp derwall* sayesinde olmuştu. derwall'in takımın başına geçme şartlarından biri de çim sahaydı. dönemin başkanı ali uras, ekilen tohumları kuşlar yemesin diye tüfeğiyle sahada beklediğini 100 yıllık sevda dvdsinde anlatır.
bununla beraber türkiye'nin parası yoktu. döviz bulundurmak yasaktı. öyle ki; turistlerle çalışan kapalıçarşı esnafı, her akşam aldıkları dolar ve markları bankaya yatırmak zorundaydı, yakalanırlarsa hapis cezası vardı. yabancı sigara bulundurmak da ceza sebebiydi. erşan kuneri'nin kent var marlboro var dedikten sonra tebrik-tebrik değil tevkifdir o- edilmesi bu sebeptendi.
yugolar ucuzdu. prekazi, simoviç, kajganiç, ivançeviç, çelebiç*, hociç, sejdic gibi çok başarılıları geldiği gibi, büyük çoğunluğu kötüydü aslında. ama abdurrahman çelebi olurlardı burada.
mesela bir lukovcan vardı fenerbahçe kalecisi. bir kaç sene oynadı fenerde. o kadar kötü bir kaleciydi ki, inanamazsınız. hani hayrettin veya haydar diyoruz ya, onlardan kat kat kötüydü. senede 2 maç süper oynardı. elbette galatasaray maçlarında. bu sayede kalırdı hep takımda. hiç eldivensiz görülmediği için bir parmağının eksik olduğu bile söylenirdi.
bütün takımlarda vardı yugo. futbolcu simsarları* bulup getirirlerdi futbolcuyu, anadolu takımlarına tabiri caizse çakarlardı.
mesela sakaryaspor'un kalecisi vardı, ibrahimoviç. refleksleri müthiş olmakla birlikte futboldan hiç anlamazdı, öyle abuk sabuk goller yerdi ki.
şöyle bir hikaye anlatılır hakkında : bir gün bir simsar yugoslavyada futbolcu ararken bir kır kahvesinde mola vermiş. kağıt oynanan bir masada ne zaman bir kağıt masadan düşecek olsa bu ibrahimoviç şak diye yakalarmış havada. öyle kaleci olarak gelmiş derlerdi sakaryaspor'a. şehir efsanesi mi, büyük ihtimalle. ancak oyuncuları görünce inanmak daha kolaydı bunlara.
kemal sunal'ın filmlerinde çok işlenmiştir bu konu. bilmemne vuyoviç olarak kulübe gelir, ben var çok gol atmak der paraları kapardı. hatta bir filmde iyice abartıp yüzüne ayakkabı boyası sürüp brezilyalı diye satılmıştı. yoksa aydemir akbaş mıydı?
galatasaray, abramczik'i getirdiğinde herkes şok olmuştu. alman milli takımında oynamış bir futbolcu transferi mi, uçmuş mu bu galatasaray.
evet uçmuştu cimbom, zaten o günlerden sonra pek tutan da olmadı.
* *
futbolcu yetiştirme konusunda eski yugoslavya dünyanın sayılı ülkelerinden biriydi. kulüp ve milli takımları uluslararası turnuvalarda başarılı sonuçlar alırdı.
bunların içinde çok iyileri olduğu gibi genellikle vasat oyuncular vardı. o zamanlar türk futbolu açıkçası çok gerideydi. hem oyuncu kalitesi açısından hem tesis açısından. ilk çim idman sahası 80lerin başında bursaspor tarafından vakıfköy'de yaptırıldığında bir devrim olarak nitelenmişti. elbette bursaspor'a bu aklı veren bir yugoslav olan abdullah gegiç'di.
galatasaray'ın ilk çim sahaya kavuşması jupp derwall* sayesinde olmuştu. derwall'in takımın başına geçme şartlarından biri de çim sahaydı. dönemin başkanı ali uras, ekilen tohumları kuşlar yemesin diye tüfeğiyle sahada beklediğini 100 yıllık sevda dvdsinde anlatır.
bununla beraber türkiye'nin parası yoktu. döviz bulundurmak yasaktı. öyle ki; turistlerle çalışan kapalıçarşı esnafı, her akşam aldıkları dolar ve markları bankaya yatırmak zorundaydı, yakalanırlarsa hapis cezası vardı. yabancı sigara bulundurmak da ceza sebebiydi. erşan kuneri'nin kent var marlboro var dedikten sonra tebrik-tebrik değil tevkifdir o- edilmesi bu sebeptendi.
yugolar ucuzdu. prekazi, simoviç, kajganiç, ivançeviç, çelebiç*, hociç, sejdic gibi çok başarılıları geldiği gibi, büyük çoğunluğu kötüydü aslında. ama abdurrahman çelebi olurlardı burada.
mesela bir lukovcan vardı fenerbahçe kalecisi. bir kaç sene oynadı fenerde. o kadar kötü bir kaleciydi ki, inanamazsınız. hani hayrettin veya haydar diyoruz ya, onlardan kat kat kötüydü. senede 2 maç süper oynardı. elbette galatasaray maçlarında. bu sayede kalırdı hep takımda. hiç eldivensiz görülmediği için bir parmağının eksik olduğu bile söylenirdi.
bütün takımlarda vardı yugo. futbolcu simsarları* bulup getirirlerdi futbolcuyu, anadolu takımlarına tabiri caizse çakarlardı.
mesela sakaryaspor'un kalecisi vardı, ibrahimoviç. refleksleri müthiş olmakla birlikte futboldan hiç anlamazdı, öyle abuk sabuk goller yerdi ki.
şöyle bir hikaye anlatılır hakkında : bir gün bir simsar yugoslavyada futbolcu ararken bir kır kahvesinde mola vermiş. kağıt oynanan bir masada ne zaman bir kağıt masadan düşecek olsa bu ibrahimoviç şak diye yakalarmış havada. öyle kaleci olarak gelmiş derlerdi sakaryaspor'a. şehir efsanesi mi, büyük ihtimalle. ancak oyuncuları görünce inanmak daha kolaydı bunlara.
kemal sunal'ın filmlerinde çok işlenmiştir bu konu. bilmemne vuyoviç olarak kulübe gelir, ben var çok gol atmak der paraları kapardı. hatta bir filmde iyice abartıp yüzüne ayakkabı boyası sürüp brezilyalı diye satılmıştı. yoksa aydemir akbaş mıydı?
galatasaray, abramczik'i getirdiğinde herkes şok olmuştu. alman milli takımında oynamış bir futbolcu transferi mi, uçmuş mu bu galatasaray.
evet uçmuştu cimbom, zaten o günlerden sonra pek tutan da olmadı.
* *