2010'lu ve hatta 2020'li yılların türkiye'si için pek de hoş olmayan bir profile sahip olan eski başkanımız.
2000'li yılların başında "galatasaray'a yeni bir yönetim modeli vaadediyorum" diye ortamlarda görünmeye başlamıştı. ne olduğunu tam hatırlamadığım ama başkanlığa aday olabilmesi için geçirmesi gereken bir 10 yıllık süre vardı ve onu doldurmaya devam ediyordu o günlerde. özhan canaydın dönemi adı verilen zifiri karanlıkta debeleniyorduk oysa ki o günlerde...
arada 100. yıl belgesellerine maddi anlamda katkı koymuştu, belgesellerin açılış sahnesinde "ünal aysal'ın büyük galatasaray taraftarına armağanı" ibaresi yer almıştı. türk telekom arena'nın açılışındaki protesto hadisesi sonrası "hepsini tek tek tespit edeceğiz" diyen adnan polat'a genel kurulun cevabı ibra etmeme olunca yapılan seçimi kazanıp başkan olmuştu.
başkanlığı döneminde futbolda, hatta basketbol hatta ve hatta voleybolda çok büyük profilli kadrolar kuruldu. tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren futbol takımı doğrudan
üçüncü fatih terim dönemine geçti. erkek basketbol takımı 23 sene sonra lig şampiyonu oldu, kadınlarda 15 sene sonra lig şampiyonluğu gelirken euroleague kupası fenerbahçe'ye karşı kazanıldı.
bunların hepsi maliyetli işlerdi. kendi hesabı da galatasaray'ın elindeki gayrımenkul varlıkların projelendirilerek elde edilecek gelirle mali durumu dengelemekti. seçim programında kaba hatlarıyla bu şekilde yer alan ekonomik plana onay veren genel kurul sıra yetki vermeye gelince su koyvermiş, kendisi de 2 kere istediği yetkiyi alamayınca görevi bırakmıştır.
kupalar gelirken "büyük başkan" diye tempo tutup daha sonra ünal aysal'ı yarı yolda bırakan genel kurul, adamı kaçırttıktan sonra da arkasından "hırsız" ve "galatasaray'ı batırdı" diye teneke çalmıştır. "ünal aysal dönemi borçları" diye ortamlarda bahsedilen meblağların vebali ünal aysal'dan ziyade başkanın en başından beri bahsettiği gayrımenkul konusunda yetkiyi vermeyip kaba tabirle pandik atan genel kurulundur.
aynı genel kurul zamanında selahattin beyazıt'ı riva'dan aldığı arsadan dolayı "galatasaray'ı kandırıyor" diyerek davulla zurnayla indirip 40 sene sonra riva'dan gelen parayla kulübün götü kurtulunca olayı kendine mal etmeyi başarmıştır...
ama en başta dediğim gibi, 2010'lu hatta 2020'li yılların türkiye'si için pek de hoş olmayan bir başkan profiline sahipti...
zengindi, vizyon sahibiydi, profili yüksekti ve en önemlisi mal varlığı yurt dışındaydı...
sırf bu sebepten gezi parkı olayları sonrasındaki süreçte twitter kapanınca takımı twitter hesabı yazan tshirtlerle ısındırmaya çıkarmak ya da
17 haziran duruşu gibi salvoları çekinmeden yapabiliyordu. bu da bu ülke, bu ülke siyaseti ve bu ülkenin futbol ailesi için hiç hoş olmayan bir özellikti...
bir yanda 3 temmuz'u yaşayan fenerbahçe, diğer tarafta tesislerin önündeki demir kapıya kadar herşeyi demirören'e ipotek etmiş beşiktaş, diğer tarafta da gaza basıp gitmekte olan ünal aysal ve galatasaray...
üstüne bir de galatasaray'ın sahip olduğu gayrımenkuller üzerinde siyasi iradenin elde etmek ya da ettirmek istediği bir rant vardı. galatasaray genel kurulunun bu yetkiyi ünal aysal'a vermesiyle ortaya çıkacak proje hem galatasaray'ı ekonomik anlamda bir 20-30 sene ileri atacak, hem de bazı odakların oralardan elde edeceği rantı tatlı bir hayale çevirecekti...
işte genel kurul biraz kendi geleneği, çokça da bu dış baskıyla gerekli yetkiyi ünal aysal'a vermedi. o yetkinin verilmemesi ekonomik planlarını çalışamaz hale getirdi ve sonunda başkanlığı bıraktı. tabi bırakırken de arkasında kabarık bir tablo bıraktı...
üçüncü fatih terim döneminin bitişi ise benim futbolu takip ettiğim 20 yılda, bu ülke futbolunda basın-yayın eliyle yapılmış en aşağılık müdahaledir. 2 aya yakın süre boyunca her saat başı bıkmadan usanmadan hem hocaya hem başkana mikrofon tutup bu konuyu soranlar, hocanın demediği şeyleri başkana başkanın demediği şeyleri hocaya üfürenler, televizyonlarda 24 saat bu konuyu eşeleyenler, gazetelerde her gün bıkmadan usanmadan olmayan bir olayı yazanlar...
azimle sıçan betonu deler hesabı amaçlarına ulaştılar ve sonunda gerçek bir kriz çıkararak hocanın gitmesiyle sonuçlanan olaylar yaşandı...
hocanın gidişi hem saha içi hem de saha dışında büyük bir darbe vurdu. kamuoyu ikiye bölünürken başkana bol keseden sallamak isteyenlere uygun ortam ve hatta destek sağladı. artan eleştirilere bir de gayrımenkul yetkisinin yine reddedilmesi eklenince başkanlığının üçüncü yılında görevi bıraktı ünal aysal...
galatasaray genel kurulu da emanetçi iki başkanın ardından
dursun aydın özbek'e başkanlık koltuğunu teslim etmiş, ünal aysal'a vermediği yetkileri bu abimize gözü kapalı vermiştir. bu abimiz de birilerinin istediği projelerle ceplerine istedikleri rantı sokturmuş, arada da zaten ekonomik bir sorun yaşayan kulübün elinde avucunda kalanı da çar çur etmiştir.
eğer
mustafa cengiz yönetimi elini taşın altına koyup o dönemde ortaya çıkmasa, görevi aldıktan sonra memleketin her tarafıyla bürokratik açıdan alttan alarak eğilip bükülmese, uefa ile müzakerelerde neredeyse tarih yazmasaydı; bugün 3 büyük arasında en iyi maddi duruma ve özgürlüğe sahip olan galatasaray, ali koç'un cebinden verdiği 60 milyon euro parayla borcu ancak 550 milyon euro seviyesine inmiş fenerbahçe'den daha da beter ve umutsuz bir halde olacaktı.
bunun müsebbibi de ünal aysal'dan ziyade ona kazık atıp ekonomik programını yarıda bırakan, ona ver(e)mediği yetkiyi 1 yıl geçmeden dursun özbek gibi bir başkana veren genel kurul olacaktı...