• 12
    t24 de mehmet demirkol denilen şahsa gereken cevabı vermiştir.

    --- alıntı ---
    mehmet demirkol'un beyhude hande sümertaş çırpınışı
    mehmet demirkol'un bugün yaptığı açıklama, kendini bu işten sıyırmaya çalışmaktan başka bir şey değil

    fransız-iranlı gazeteci freidoune sahebjam'ın "la femme lapidée" isimli eserinden uyarlanan "soraya'yı taşlamak" filminde, başka bir kadınla evlenmek isteyen kocasının boşanma isteğini kabul etmeyen soraya'nın başına gelenler anlatılır. türlü yalanlar ve iftiralarla, yalancı tanıkların zina yaptığı haberlerinin yayılmasıyla, soraya şeriat hükümlerine göre, masumiyetini ispat etmek zorundadır. fakat kadı da dahil olmak üzere herkes yalancı şahittir ve masumiyetini kanıtlamasının hiçbir yolu olmadığı için taşlanma anını bekler. köy halkı el arabalarıyla taş toplar. onların arasında çocukları da vardır. soraya'ya son sözü sorulduğunda, sadece "sizin komşunuzum, sizin kızınızım, sizin annenizim, bunu nasıl yaparsınız bana" diye sorar. ilk taşı atanlar iftira sahipleridir. sonra babası gelir taş atmaya, kızının suratının tam ortasına; çocukları da taşlar. ve köy halkı devam eder...

    mehmet demirkol, görevi "farklı ülkelerden yayın satın alıp, satmak" olan bein sports medya hakları direktörü hande sümertaş için, socrates dergi'nin youtube kanalında "hande sümertaş'ın galatasaray'da çalışırken kupalarla futbolcuların önünde pozlar verirsen, o anda çalıştığım camiama kendimi beğendireceğim diye sınırları aşarsan, daha sonra problem yaşayacağın kesindir" sözleriyle, ilk taşı atan isim oldu.

    mehmet demirkol'un bu sözlerinin ardından bazı "gazeteciler" ve kulüpler tarafından fonlanan sosyal medya hesaplarında hande sümertaş hedef tahtasına oturtuldu. ligin daha yarısına bile gelinmemişken, ihalenin kime bırakılacağını şimdiden belirleyen isimse mehmet demirkol'dan başkası değil.

    bugün yarım yamalak sözlerle yazdığı açıklamada, "bir profesyonelin mesleki davranış ve angajmanlarını eleştirmek ya da durum tespiti yapmak benim işim" dese de, işin gittiği noktayı anlamış olsa gerek, "eleştiri sınırlarının dışında hoyratça davranan herkese sesleniyorum. kendinize gelin! suç işlediğinizin farkına varın." ifadelerini kullandı.

    mehmet demirkol, bir profesyonelin mesleki davranış ve angajmanlarını eleştirmenin işi olduğunu düşünüyor ama ne hikmetse türkiye futbol federasyonu (tff) başkanı nihat özdemir'in daha önce hangi kulüpte ikinci başkanlık yaptığını hiç hatırlamıyor ya da tff birinci başkan vekili servet yardımcı'nın fenerbahçe kongre üyesi olduğundan da söz etmiyor.

    demirkol, merkez hakem kurulu başkanı serdar tatlı'nın, spor yazarı görünümlü holigan rıdvan dilmen tarafından göreve getirildiği konusunda da sessizliğini koruyor.

    tff'nin yönetimi fenerbahçe'nin geçmiş yönetimlerinden gelen isimlere emanet. profesyonel futbol disiplin kurulu, tahkim kurulu'nda fenerbahçeli isimlerden geçilmiyor, galatasaray'a verilen ceza 19.05'te açıklanıyor ama bugün futbolda yaşanan olumsuzlukların sebebi, sadece bir profesyonel olan hande sümertaş'a (!) ait.

    insanları geçmişlerinden ötürü yargılayacaksak, sürekli geçmişi hatırlatacaksak, o listeye hande sümertaş'ın kupalı pozundan önce başka şeyler girer, ama terbiyemiz buna izin vermez. kaldı ki, koca ligin, işi sadece alım-satım olan profesyonel tarafından dizayn edildiğini düşünmek, çok açık ve net şekilde akıl fukaralığı ya da onulmaz bir holiganlıktan başka bir şey değildir.

    mehmet demirkol'un bugün yaptığı açıklama, kendini bu işten sıyırmaya çalışmaktan başka bir şey değil. tıpkı soraya'nın babası gibi, tıpkı soraya'ya iftira atanlar gibi ilk taşı atan, o oldu. iş tehdit savurmalara gelince de, sorumlu bir "gazeteci" olduğunu hatırlayıverdi.

    bir grup ligin daha ilk haftalarından itibaren salyalarını akıta akıta sağa sola saldırmaya başladı. ülke hazır hukuksuzluktan yanıp tutuşuyorken, bastırılmış holiganlıklarını rahatça sergiliyor.

    nasılsa, ülkedeki yegâne suç "cumhurbaşkanına hakaret" olmuşken, rahat rahat yalan da söylüyorlar, keseli pigme sıçanından ödünç aldıkları beyinleriyle algı da oluşturmaya çalışıyorlar. bu ligin sonu gelir mi, gelmez mi bilinmez ama bu ülkede "futbol"dan ekmek yiyip, utanmazca insanları hedef tahtasına oturtanların aynaya bakmaya utandıklarına şüphe götürmez bir gerçek.

    --- alıntı ---
  • 18
    https://t24.com.tr/...gunu-biliyordu,29216

    metin sipahioğlu'nun 1996-2000 yılları arasında kazanılan şampiyonluklar ve fettullahçılar ile ilgili çok güzel bir yazı yazmış.

    (bkz: futbolda fetö yapılanması davası)

    edit: kimse milleti aptal yerine koymasın. benim nazarımda dün sessiz kalan, destek çıkan, yardımcı olan bugün herkes suçludur.
  • 15
    (bkz: siz hepiniz ben tek)

    hande sümertaş'ın linç edilmesine giden süreçtemehmet demirkol isimli tetikçiye gereken cevabı vermiş olan spor yazarı.

    ilgili yazı esas itibariyle tam bir teşhir yazısıdır.

    çamur at izi kalsın mottosunun düstur edildiği, gözünün üstünde kaş var denilerek kişi hak ve hürriyetinin hiçe sayıldığı, aymazlık ceketinin sırtlara yapıştığı bir dönemde çok yerinde bir çıkış olarak yorumlanmalı bu yazı.

    ellerine, kalemine, yüreğine sağlık...

    ilgili yazı: https://t24.com.tr/...rtas-cirpinisi,28979

    edit: link eklendi.
  • 20
    sporu yüceltmeye çalışan bir kalem sahibi. bu yüzden de tanınmıyor ve ilgi de görmüyor. horoza horoz diyen bir kardeşimiz. kim biliyor fener' in sayılmasını istediği şampiyonluklar kaç günde alınmış diye?
    fenerlilerin bile haberi yok.
    biri 20 diğeri 14 günde. hıyar bile yetişmez 20 günde ama fener şampiyon olmuş.
    açık ifade ediyorum 14 günde 4 takım yenip şampiyonluk isteyeceğime 14 sene şampiyonluk görmem.
    zaten göremedim de.
  • 50
    basında galatasarayın hakkını en çok savunan adam olmasına karşın, sözlükte bile yeterince ilgi görememesinin sebebini çok merak ediyorum.

    bu adamı her gün destekleyip yüceltmemiz gerekirken daha başlığındaki entry sayısı 50. uğur denen zerzevatın binler...

    taraftar olarak kime destek olmamız gerektiğinin daha çok farkına varmamız lazım.

    https://t24.com.tr/...5339#google_vignette
  • 32
    https://gss.gs/bZu

    helal olsun. elden ele yayalım.

    --- alıntı ---

    ihsan kalkavanlar, fi yapılar çok da uzak bir tarih değil

    demirören'in basın toplantısında "kulüp tarihinin en önemli işini yapıyoruz" diye allayıp pullaması arşivlerde duruyor
    türkiye'de son birkaç yıldan bu yana ortaya çıkan "transfer çalımları" neredeyse her başarısızlığa perde oluyor, yönetimler sportif başarısızlıklarını bu "çalımlar" sayesinde unutturabiliyor.

    son transfer çalımı, geçtiğimiz sezon galatasaray'da kiralık olarak forma giyen milot rachica'nın beşiktaş'a transferiyle yaşandı. siyah-beyazlı kulüp, norwich city'nin kosovalı futbolcusuna imza attırarak, galatasaray'a "gedson fernandes"ten sonra bir büyük "başarı" daha elde etti.

    ancak olayın "çalım" olmasından daha çok, beşiktaş'ın transferi duyurduğu video gündem oldu. zira beşiktaş kulübü resmi twitter (x) adresinden paylaştığı videoada, fetö'nun 10 yıl önce rams park'ta gerçekleştirmiş olduğu türkçe olimpiyatları'nın görüntüsünden bir kesit yer aldı. videonun yayınlanmasının ardından galatasaray başkanı dursun özbek, özür beklediklerini açıklarken, beşiktaş kulübü ise yaptığı açıklamada, videonun kasıt içermediğini duyurdu. açıklamada galatasaray yönetimi'ne aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi.

    iş tam bu noktada spor kulüplerinin fetö olan ilişkisine dayanıyor. yıllardan bu yana sürdürülen ezberle hakan şükür ve arif erdem isimlerinden yola çıkarak, fetö'nün galatasaray'a destek verdiği, birtakım başarıların o sayede elde edildiğine yönelik yorumlar, açıklamalar yapılıyor. galatasaray kulübü'nün bugüne dek, bunlar hakkında en ufak bir girişimde bulunmamasının, yaşananlara çanak tuttuğunu söylemek mümkün.

    türk silahlı kuvvetleri'ne 43 yıl önce sızmaya başlayan bir terör örgütünün spora da girmemesi düşünülemezdi elbette. herkes spor-fetö ilişkisinde hakan şükür ismine odaklanırken, aslında daha çok daha önceleri görev yapan, süleyman seba'nın 16 yıllık başkanlığı boyunca ikinci başkan, futbol şube sorumluluğu ve genel kaptanlık yapan ihsan kalkavan ismi kimsenin aklına gelmiyor. güya seba'nın "parasız yönetici ilkesi"nden vazgeçmesiyle yönetimine aldığı ihsan kalkavan, birkaç kez istifa etmesine rağmen, yönetimin vazgeçilmez isimlerinden biri olur. hoş, hiçbir zaman çok istediği başkanlık görevine de gelemez.

    ihsan kalkavan'ın ismini kimse anmıyor
    dönemin spor medyasını takip edenler iyi hatırlar, ihsan kalkavan, kulüp başkanından daha çok yer alır basında. sürekli "barış, kardeşlik" mesajları verir, magazin programlarının bile vazgeçilmeziydi. galatasaray futbol takımının futbolcusunun ismini sürekli zikredenler, ne hikmetse hiçbir zaman ihsan kalkavan'ı anmaz. oysa futbol camiasında, hakan şükür'den çok daha önce bulunmuş ve daha etkili bir konumda yer almıştır.

    beşiktaş asbaşkanı ihsan kalkavan ve dönemin fenerbahçe yöneticisi ömer çavuşoğlu
    dönemin başbakanı tayyip erdoğan'ın "ne istediniz de vermedik" ve konum açısından "fethullah gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymet"ti açıklaması, fetö denen örgütün, bulunduğu konumu iyi açıklıyor. bunu söyleyenin, dönemin adalet bakanı bekir bozdağ olduğu düşünülünce, dönemin nasıl bir seyir izlediğine dair net görüntü oluşabilir.

    fi yapı'lar, güllüoğulları çok da uzak bir tarih değil
    zaten tam da o sebepten ötürü, fetö soruşturması kapsamında tüm mal varlığına el konan fi yapı, 6,5 milyon dolar karşılığında iki yıllığına inönü stadı'nın ismini alıyor, terör örgütü üyesi olmaktan tutuklanan faruk güllü'nün sahibi olduğu tatlı firması beşiktaş kadın basketbol takımı ana sponsoru oluyor. bu tarihler öyle çok çok uzak değil, dönemin beşiktaş başkanı yıldırım demirören'in basın toplantısında "kulüp tarihinin en önemli işini yapıyoruz" diye allayıp pullaması, fiyapı yönetim kurulu başkanı fikret inan'a "artık beşiktaşlısınız diyebiliriz" açıklaması arşivlerde duruyor. isterseniz, rahatça bulabilirsiniz.

    sözü geçen videoda bulunan, gülen için dönemin başbakanının "bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz" çağrıları yapılan tamamen propaganda amaçlı bir organizasyon olan türkçe olimpiyatları'na platin sponsor olanları yazmaya gerek yok, muhtemelen bilmeyen kalmamıştır.

    o vakitler, itibarı 10 numaraydı, hakkında olumsuz kitap yazar içeri tıkılıyor, iktidara yakın durmak ve şirin görünmek isteyen, övgülere doyamıyordu.

    meriç müldür, habertürk'teki arşivini iyi okusun
    tüm bunlar ortadayken, ucuz ve bayağı bir biçimde galatasaray'a fetö'cü imasında bulunmak komik oluyor. daha komiği bunu beşiktaş jimnastik kulübü iletişim direktörü meriç müldür tarafından yapılıyor olması.

    kendisi fetö'nün itibarı geçerliyken, iktidar tarafından "hocaefendiye fetö diyemezsin" şeklinde cansiperane savunulurken, türkiye futbol federasyonu başkanlığı için hakan şükür güzellemesi yapıyordu. bugün artık devir değiştiğinde ne söylediğinizin o açıdan bir önemi kalmıyor. ama ilgilenenler, kendisinin habertürk dönemindeki yazılarına bir göz gezdirebilir. söz uçuyor ve yazı kalıyor haliyle.

    kendisinin, beşiktaş'ın şampiyonlar ligi tarihine geçen 8-0'lık liverpool yenilgisiyle dalga geçmesi, beşiktaş'ın kaşındığına yönelik paylaşımlarını hatırlatıp, böyle bir isimle çalışmayı kendisine yediren bir yönetime da lafımız yok elbette. çünkü her kayığa binen, her küreği çeken, kullanışlı insanlar son yıllarda daha fazla rağbet görüyor.

    herkesin kapısının önünü süpürmesi gerek
    ülke futbolu türlü çeşitli rezillik gördü; şike, ırkçılık, gazetecilere sipariş haber yaptırmak, holiganlık, saldırıya uğrayan takım otobüsleri vs vs.

    bu rezaletleri sosyal medyada yaşı 25'i geçmeyen, eğitimden uzaklaştırılmış, sosyal güdüleri yok olmuş, sadece basit yaşama güdüsüyle hareket edenlere yedirebilirsiniz ancak, biraz tarih bilen, geçmişi yaşamış kimseye kolay kolay yediremezsiniz.

    herkesin kapısının önünü iyice süpürmesi gerekir, o kapı önlerinde ne rezaletler yaşandı, ne artıklar birikti. deprem döneminde insanlar enkaz altındayken, puan yağmacılığı yapıp, kıytırık bir transferle had bildirmeye çalışmak, tenhana özür dileyip, kalabalıkta kabadayılık yapmayı kendine yakıştıran, böyle devam etsin. ancak bilinmeli ki, bu tip olaylar zaten hassas olan toplumsal barışın altına döşenmiş dinamitlerdir. hiçbir kulüp başarısızlığını, toplumun hassas noktalarına basarak örtmeye çalışmasın. yıkılırsa, herkesin üstüne yıkılır.

    kimse sonuna kadar kendini suçlayamaz, mutlaka başkalarını da işin içine katması gerekir ki, vicdanını rahatlatabilsin. şimdi vicdanınız rahatsa, o vicdansız temaşanıza devam edin.

    --- alıntı ---
  • 46
    https://t24.com.tr/...aya-calismasin,44055

    köşe yazısının en can alıcı bölümü:

    --- alıntı ---

    şiddete karşıysanız ali koç'a neden sesinizi çıkartmadınız?
    çok değil, bundan daha birkaç ay önce, fenerbahçe başkanı ali koç, “bir gün bizden biri federasyona gidip birini tokatladı diye bir haber çıkarsa hiç şaşırmayın. bu hakemleri her yerde takip edin, her yerde nefesinizi enselerinde hissettirin” diye bir açıklama yaptı. bugün yeri göğü inletenler, o gün tek kelime etmedi. kimse "siz ne diyorsunuz?" sorusunu yöneltmedi. trollere "başkanım" diye gülücük saçanlar, o gün sessizliğe büründü.

    daha da kötüsü, bu açıklamanın ardından bu ülkede hakem dövüldü bir başkan tarafından. o başkan, kulüpler birliği toplantısına veda için gittiğinde sarmaş dolaş pozlar verildi. hakem ziyaretinden önce, kendisi ziyaret etmeye çalışıldı.

    madem şiddete bu kadar karşıydı herkes, trabzon ve trabzonspor analizleri yapanlar, ali koç'un sözlerine neden itiraz etmedi?

    --- alıntı ---
  • 10
    selçuk inan'ın rakı olayı ve doğan grubu'nun fatih terim ve galatasaray'a açtığı savaşı muhteşem bir şekilde kaleme almış gazeteci.

    --- alıntı ---

    yakalanan selçuk inan değil, sizin rezil gazeteciliğiniz...

    hayat bazen ilginç ve bir o kadar da garip hâl alıyor. öyle zamanlar oluyor ki, aslında kızdığınız, öfkelendiğiniz ve çok da sevmediğiniz insanları savunma ihtiyacını hissediyorsunuz. o ihtiyacı, “asgari insanlık” olarak adlandırıyorum uzun zamandır. zira asgari insanlıktan uzaklaştığım her gün, vücudum keskin çelik tellerle örülü metrobüs kalabalığında insanlara sürte sürte yürümek gibi geliyor bana. ve bunun hepimize emredildiği şu ortamda, reddetmek tek çıkar yol olarak kalıyor.

    doğan yayın holding, bir süreden bu yana fatih terim’e karşı kılıçlarını kuşanmış, zaman zaman belinden çıkarıp darbeler vasıtasıyla bir savaşın içinde. bu savaşı eski bir kaleci üstünden yürütüp, bazı yancı kalemlerle de sürdürüyorlar. aslında adını bile anımsamak istemediğimiz ancak ne yazık ki tarihe eski başkan olarak geçecek ‘medyanın sevgilisi’ dursun özbek’in seçim yenilgisinden sonra ise bu savaş aleni olarak galatasaray üstünden yapılmaya devam ediyor.

    4 aydır futbolcuların paralarını ödemeyen dursun özbek yönetimi değilmiş de, seçimi yeni kazanmış mustafa cengiz yönetiminin suçuymuşcasına yapılıyor haberler, yorumlar. sorunları mustafa cengiz mi, yoksa galatasaray tarihinin en vasıfsız başkanı dursun özbek’i mi çok seviyorlar, orası koca bir muamma.

    dün akşam ise, hürriyet gazetesinin internet ve twitter sayfasında, galatasaray kaptanı selçuk inan’ın ‘rakı’ içerken çekilmiş bir fotoğrafı “selçuk inan fena yakalandı. rakı...” başlığıyla yayınlandı.

    haberin sunuş tarzı öylesine çirkin ki, sanki birilerine, “bakın galatasaray takımının kaptanı rakı içiyor” diye işaret ediliyor. bu işaret “ben yapmadım miki yaptı” sevimliliğinde değil ama inanılmaz çirkin, tepeden tırnağa taraflı ve akit gazeteciliği tavrında iğrenç.

    http://gss.gs/vxU.jpg

    doğan yayın holding bünyesinde çalışan arkadaşlara tavsiyem; işe girişte size verilen doğan yayın ilkeleri’nin 6. maddesinin a ve b bendini okuyun. hiçe saydığınız bir kişinin özel yaşamına, hangi şartlarda saygı duymanız gerektiğini öğrenin.

    yaptığı bir haberden ötürü hedef gösterilmiş, iki kez basılmış, camları kırılmış, çalışanlarının hayatı tehlikeye girmiş bir kuruma; o iki geceyi de orada yaşayan biri olarak söylüyorum, bir futbolcuyu rakı içtiği için hedef göstermek yakışmıyor. yapılan haber ve sunuş tarzı, 13 şubat 2006 tarihli, dönemin anadolu’da vakit gazetesinin attığı “işte o üyeler” manşetinden bir farkı yok. bu yaptığınızın üstünü, “selçuk inan’ın fotoğrafı sosyal medyayı salladı” başlığıyla değiştirerek de örtemezsiniz.

    http://gss.gs/vQg.jpg

    savaşınız kiminleyse; puslu ve karanlık sokaklarda sotaya yatan sokak serserileri gibi değil, elinizdeki gücü de kullanarak açıkça, mertçe yapın. ama bunu, kaleci eskileriyle değil, kendiniz gerçekleştirin ve savaşınızı galatasaray’ı alet ederek gerçekleştirmekten vazgeçin.

    acı olan şu; hırsızlığı, yolsuzluğu, şikeyi, adaletsizliği yazamayan insanlar, meslek onurlarını rakı masasında bırakıp, kendilerini halen gazeteci olarak adlandırıyor. belki de, bugünün doğru gazeteciliği, sabun köpüğü işler yapıp, rakı içeni, şarap kadehi tutanı jurnallemektir.

    fakat dikkat edin, gün gelir hürriyet binasınının o güzel bahçesinde yayılıp, kurdurduğunuz masalarda içtiğiniz rakılarınızı yudumlayamayacağınız zamanlar da gelebilir. böyle de tehlikeli bir oyun bu. çünkü yakalanan selçuk inan değil, sizin rezil gazeteciliğiniz.

    schopenhauer’in dediği gibi, “onur kazanılmamalı, sadece kaybetmemek yeter.”

    http://t24.com.tr/...azeteciliginiz,19048

    --- alıntı ---
  • 11
    t24 gazetesinde fatih terim ile ilgili bir yazı yazmış.
    --- alıntı ---

    büyük bir insanlık sınavından geçiyoruz, hem de her yönüyle. bir tarafıyla herkesi zorunlu olarak ehlileştiren bir yanı da var. hemen her gün gazetelerde, televizyonlarda bir sağlık emekçisinin şiddete uğradığı ülkede bu durum, kimsenin bile umrunda olmazken, şimdi onları ayakta alkışlıyoruz, desteklerimizi sunuyoruz. oysa birkaç ay öncesine kadar; doktorların maaşının çok yüksek olduğunu söyleyenden tutun da, "oh olsun" diyene kadar her türden insanlık dışı düşünceye rastlıyorduk. içinden geçtiğimiz tünelse çok kez karanlığa çıkıyor.

    galatasaray teknik direktörü fatih terim, 23 mart tarihinde attığı bir tweetle, yeni tip koronavirüs testinin pozitif çıktığını açıkladı. galatasaraylı taraftarlar hem üzgün, hem kızgındı. zira fatih terim, liglerin ertelenmesini isteyen bir açıklama yapmış ve isyan etmişti. 'özerk' görünümlü ama iktidara son derece göbekten bağlı türkiye futbol federasyonu, defalarca liglerin ertelenmeyeceğini açıkladı. hatta konu öylesi bir krize büründü ki, liglerin ertelenmesi gerektiğini belirten tff başkan vekili ve icra kurulu üyesi erdal bahçıvan görevinden istifa etti. "ertelemeye gerek yok, seyircisiz oynanacak" diyen başkan nihat özdemir ve ekürisi servet yardımcı'nın hâlâ görevde olması ise türkiye klasiği olarak yerini aldı.

    türkiye'de her konuda olduğu gibi siyaset karar verdi ve ligler ertelendi ertelenmesine ama bu konuda ilk bayrak açan kişi fatih terim'e de virüs bulaşmış oldu.

    dünyada 500 bini aşkın insanın muzdarip olduğu ve on binlerce ölümün yaşandığı bu hastalığın terim'de çıkmasıyla, birileri 'bayram sevinci' yaşamaya başladı. 'umarım geberir' diyenden, şarap açıp kutlayanına kadar pek çok normal görünümlü nevrotik tipleme ortalığa salındı. üstelik bunlar arasında kendilerine 'gazeteci' diyen bir avuç zavallı da var.

    elbette kimse fatih terim'i sevmek zorunda değil, hoşlanmayabilirsiniz de, ama bu adam, bu denli nefreti kazanmak için ne yaptı acaba? ölmesi istenecek boyutta bir nefreti kazanmak için fatih terim'in suçu nedir? takımına kazandırdığı başarılar, kupalar, şampiyonluklar, bu beddualar için yeterli mi? böylesine bir nefreti kazanmak herkese nasip olmaz (!), sadece bu yüzden bile fatih terim tebriği hak ediyor.

    türkiye'de son yıllarda çokça yaşanan bir tavır aslında bu. ölesiye sevmek ve ölesiye nefret etmek arasında hiçbir çizgi yok. bize iğnenin ucundan çıkan bir ilaç gibi yavaş yavaş zerk edildi. bir gün uyanıp baktığımızda hepimiz bir kutbun ucunda bulduk kendimizi. hemen her konuyu, bu eksende tartışmaya ve konuşamamaya başladık. ya nadal'ı sevdik, ya federer'den nefret ettik, ya messi'yi sevmedik, ya ronaldo'ya taptık. bir süre sonra konunun ne olduğunun önemi kalmadı.

    fatih terim'e karşı olan nefret ve sevgi de aynı şekilde tezahür ediyor. sportif olarak eleştirmeye kalktığınızda, karşınızda fatih terim'den bağımsız 'terim duvarı' beliriyor.

    tam da bu yüzden, fatih terim için söylenenlerin arkasından, bir sürek avı başlatıldı. fatih terim hakkında tüm yazılanlar bulundu ve kanunen suç olduğu halde telefonları, adresleri paylaşılmaya başlandı sosyal medyada, ölüm tehditleri havada uçuştu. herkesin birbirini 'özgürce' ölümle tehdit ettiği, yasaların suç saydığı eylemleri yapabildiği bir ülkeyi yarattığı için siyasal iktidara teşekkür etmek gerekir. çünkü devletin görevlileri, barış isteyen akademisyenler için 'kanınızda yıkanacağız' diyen mafyalarla uğraşmak yerine, "bugün cumhurbaşkanımıza kim hakaret etti de, onu bulalım, yıldızlı aferinimizi alalım" diye uğraşıyor.

    'insanlık' denen olgu, bu topraklardan hızla kaçıyor, geriye kalanlarla nasıl bir ülkede yaşanabilir, bilinmez. fakat şu kesin ki; hastalıklı fikirlerle donanmış bu insan görünümlü canlılarla yaşamak istemeyen çok sayıda 'insan' da var.

    ancak ve ancak hastalıklı fikirlerle var olabilen zavallılar gürûhu için kötü haber, arkanızdan sizi hatırlayacak birkaç kişi bulabilirseniz mutlu olun. bir kızılderili atasözünde dediği gibi; "doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et."

    size bayram olmayacak, bunu bilin.

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın