19 yıl önce bugün taksim'deki
ceylan intercontinental otel'in toplantı salonunda "yeni oluşum" başlığı ile düzenlenen toplantıda kurulan tribün oluşumu.
https://gss.gs/lCF.jpg ilk toplantının ismen davetli sayısı 53 kişiydi. aslında ilk denemeleri
kadıköylü aslanlar ya da
aslanlar olarak bilinen grup ile yapılmıştı. istanbul tribünlerinde cenk dönemi 1995'teki barış ile bitmiş, son esintileri de 2000'lere geçiş ile durulmuştu. iyi niyetli, temiz, okumuş, görmüş geçirmiş insanların da içinde olabileceği organizasyonların kurulması artık zaruri hale gelmişti. daha doğrusu kombine tarzı uygulamalar ile türk stadları bu tarz insanların da girebileceği yerler haline gelmişti.
aslanlar ile denenen şey buydu. seksenli yılların pek çok tribüncüsünün de dahil olmasına rağmen aslanlar macerası pek hoş olmayan şekilde bitti. tek tik forma, bando, bayrak, pankart gibi modern anlayışla görselliğe de önem veren işler yapmışlardı. ama tayfa ile bilerek ya da bilmeden güç savaşına girmeleri onların sonunu hazırladı.
türk stadlarındaki gelişmeye paralel olarak galatasaray tribünü de kendini geliştiriyordu aslında bir yandan. yetmişli yılların sonunda inönü stadında galatasaray'ın ilk kemik tribünü oluşmaya başlamıştı. 1986'da ali sami yen'in nihai olarak açılmasıyla bu gelenek
kapalı üst'e geçti. yetmişli yılların geleneği seksenlere taşıdı tribünü. meşhur 14 sene şampiyonluk görmeyen nesil buydu aslında.
seksenli yıllardaki galatasaray tribünü 14 senelik hasretin bitmesi ve üzerine seksenlerin sonunda gelen avrupa zaferlerinin dinamizminden destek buldu. mecidiyeköy'e geçmenin sağladığı el ayak alışmasıyla hem nicelik hem de nitelik anlamında artış vardı.
doksanlı yıllar televizyon etkisiyle kör topal da olsa bilgi edinme çağlarıydı. bunun yanında galatasaray'ın avrupa'nın gediklisi olduğu yıllardı, bizzat yerinde gidip görmek şansı vardı galatasaray tribününün, en azından bir kısmının... 1991'de meşaleyi türkiye stadlarında ilk defa yakan galatasaray tribünüydü. bir şampiyonluk maçında sarı-kırmızı kartonlarla koreografi yapan galatasaray tribünüydü. 1999'da daha hiçbir grup yokken kapalı tribünde onlarca sopalı pankartı açan galatasaray tribünüydü. eğitim durumlarına ve statülerine aldırmadan bu işleri kovalayan, belli bir yergi görgü sahibi insanların ön ayak olduğu konulardı bunlar hep. bu bilgi akışı, tribün için kafa patlatma olayı hep vardı...
ancak doksanlarda galatasaray ligi domine edip avrupa'yı da sallamaya başlayınca, 2000'de avrupa kupası gelince, işin içine bir de bilet geliri vb. gibi değişen ekonomik unsurlar girince stada seyir için giden kişi sayısı artmaya başladı. bu da tribünlerin performans anlamında düşmesine sebep oldu. hatta bilet fiyatları artınca bir dönem stadın boş kaldığı da oldu. herkes mesela milan maçını anlatır, real madrid maçında ışıklar sönmüştü der belki ama onun dışında özellikle uefa senesinde tribünün aldığı bir maç yoktur istanbul'da.
işte yetmişlerin sonunda seksenlerin başında tribünde yer almış kimselerin ön ayak olmasıyla aslanlar isimli grubun kurulmasındaki amaç tribünlere bir hareket getirmekti. bu amigoluk için tribünde maç öncesi el kaldırma usulü ile oylama yapılan bir gelenekten geliyorlardı. hayat da 15 sene önce durduğu yerde durmuyordu. sebahattin şirin ve yılmaz tutuş gibi o dönemin gençleri artık tribüne hükmeder olmuştu. nitekim yolu açan bir deneme olsa da meşhur elde silahla kovalanma efsanesine kadar gitti o işin sonu...
doksanlardan ikibinlere geçerken işte galatasaray tribünlerinin temel sorunları bunlardı. internet çağıyla birlikte mesafeler iyice kısalmıştı ve artık stada her yerden insan gidip gelmeye başlamıştı. daha doğrusu türkiye'nin falanca bir ilinden kalkıp maç günü stadın önüne gittiğin zaman cebinde paran varsa içeri girmen garanti olmuştu artık. maça girebilmek kolaylaştıkça gelen insan çeşitliliği artmıştı. bu da o eski gelenklerin aktarılmasını zorlaştıran bir durumdu.
işte bu görgülü bilgili, maddi durumu iyi, statüsüne bakmadan tribün kovalayan ve tribün için kafa patlatan adamlar için bir şeyler yapmak artık zaruri idi. "yeni oluşum" toplantısına giden sürecin arka planı böyleydi. rahmetli alpaslan dikmen, ebru-banu kılıçoğlu kardeşler, barış
*-bülent
* timurlenk kardeşler, suat ateşdağlı, mehmet şenol o gün orda olan 53 kişinin en bilindik simaları idi. benzer statüde olan bu 53 insan gidişatı önceden görüp teşhisi de koyarak bu oluşumun temellerini attılar o akşam. "tayfa"yı temsilen de sebahattin şirin ve yılmaz tutuş katıldı o toplantıya. bu işlerin tayfaya rağmen olamayacağı da işte aslanlar ile tecrübe edilmişti.
3 şubat'ta yapılması kararlaştırılan bir sonraki toplantıya kadar bu oluşum kulaktan kulağa yayılarak "kapalının ortası" diye anılan kendine has kitleye ulaşmıştı aslında. dernek statüsü kazanılması zaten o dönemki idarenin de tribünlere dair yaptığı tasarruflardan ve dayatmalardan biriydi. derneğin adı genç galatasaraylılar derneği oldu, ama oluşuma ayrı bir isim verilmesi kararlaştırıldı. bunun için o toplantıda yapılan oylama sonucunda gala's ismini geçen ve alp özgör'ün önerisi olan ultraslan ismi koyuldu.
bu isimle yapılan ilk etkinlik de
14 şubat 2001 galatasaray deportivo maçı'ndaki
only you koreografisi oldu. sonra ultraslan ismi kulaktan kulağa ve internet ortamında yayıldı. açılan forumlarda diğer iller ve ülkeler ile irtibat kuruldu ve bugün bildiğimiz organizasyon şemasına ulaştı. dernek yanılmıyorsam 6 kasım 2002'deki maçtan sonra yönetimle yaşanan problemler sonrası lağvedildi. ultraslan ise büyümeye ve yayılmaya devam etti. şu an için herhangi bir galatasaray takımı herhangi bir ülkede herhangi bir branşta maça çıkacağı zaman ultraslan pankartlı birilerinin orda olacağı bir yapılanmaya sahiptir.
münferit taraftarlarla ilişkisi ise aslında başlangıçta dışlamamaya yönelik olsa da zaman içinde sıkıntılar yaşanmaya başlamıştır. 2007'deki sulu derbide kapalının adeta kendini feda etmesi sonrası pek çok ismin el ayak çekmesi, bu süreç sonrası çıkan alt grupların 2010 yılında tamamen tasfiye edilip bir daha alt gruplara müsade edilmemesi ve son olarak passolig uygulaması bu süreçte yaşanan 4 farklı kırılma olarak sayılabilir. her bir kırılmada biraz daha despotlaşmış, hem yaşanmışlıklar hem de alttan genel nesillerin yaklaşımı ile bağlar biraz daha kopmuştur...