tezahürat olayından zerre anlamayan, hatta genellikle nefret eden adamların sırf başkasının borusu ötmesin diye "set"e çıkıp tezahüratları yönlendirdiği muhteşem örgüt. özellikle futbol branşında son 10 yılda tribünün kazandırdığı maç sayısı iki elin parmaklarını geçmez muhtemelen. amatör branşlarda belki biraz daha fazladır. hele bunun içinden derbi/avrupa maçları gibi şehir dışından kitlesel katılımın yoğunlaştığı maçları da çıkarırsak geriye ne kaldığı muammadır.
bu dönemde
siksin sizi didier drogba ve
beşiktaş ananı sikmeye geldik gibi nadide eserler(!) haricinde kaç tane tezahürat çıkarabildiğimize bakmak lazım. elano'lu, keita'lı, mor formalı dönemde epey tutan bir "sen var ya sen" vardı ki o da aslında var olan bir şarkıydı. yerli yersiz her yerde söylenince boku çıkmıştı. bütün bunların haricinde bir tek
nevizade geceleri var. o da kimsenin sikinde olmayan bir türkiye kupası eleme grubu maçına istanbul'dan yola çıkıp yarı yolda rakiplerin aldığı sonuçtan dolayı üst tur şansının kalmayıp son maçın formaliteye döndüğü haberinin geldiği bir "serçe"nin içinde son halini almıştır. hikayesiyle, arka planıyla, sözleriyle 10 numara bir tezahürattı. gel gelelim tribünden ziyade sokakta, deplasman yolunda falan söylenebilecek kıvamdaydı. maç sonlarının ritüeli haline geldi uzunca bir dönemdir.
zaten ne olduysa bu tezahürattan sonra oldu. bu tezahüratla yakın zamanlarda bir beşiktaş taraftarının gitarla çalıp internete verdiği, tribünde de yaygınlaşan hatta televizyonlarda da sık sık bahsedilen "sen benim her gece efkarım" ile birlikte herkes kendi arabesk tezahüratını yaratma sevdasına düştü. son 6-7 yıllık dönemde 3 büyük tribün de bu tezahüratların bir benzerini üretmeye çalışıp durdu. 2011-2012 sezonunda çıkan "şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden" bu ekolden gelip söylenebilecek kıvamda olan nadir eserlerden oldu.
burhan felek senfoni orkestrası'nın söylerken pogo yapılan nadide eseri "en çok sana yakışıyor" son zamanların ümit veren yegane tribünsel çalışması olarak öne çıktı. o da malum sebeplerden(!) dolayı burhan felek dışında bir yerde bir türlü söylettirilmiyor. eurocup şampiyonluğunun hitlerinden olan "teker teker geçiyoruz turları" bile 2009'dan kalma.
bu konuda çalışılmıyor demek haksızlık olur. elbette birşeyler üretilmeye çalışılıyor, deneniyor. ama olmuyor, olamıyor. olana da bir şekilde engel olunuyor. tek tornadan çıkmış, içeriği hep aynı kelimelerin yerleri değiştirilerek hazırlanmışcasına tezahüratlarla iş kotarılmaya çalışılınca patlıyor. katılım belli bir kitleyince sınırlandırılınca iş galatasaray ve futbol ile ilgisi liseden mezun olan bir grup ihtiyarın galatasaray'ı yönetmeye çalışması kadar salakça sonuçlar doğuruyor. tayfa harici kitleler karşılığında güveninizi kaybeder, söylenmesi gereken şeylere değil de kendi söylemek istediklerinize meğil etmeye zorlarsanız yalnız kalmanız kaçınılmazdır. bu da uzun vadede kısır ve performans anlamında düşük bir tribüne götürür ki bu döngüyü de derbi ya da avrupa kupası gibi her yerden iştahla gelen bir kitlenin toplandığı maçlar dışında kırmak imkansız olur. o da ya bilindik milli marşlarla ya da 10-15 yıllık tezahüratlarla olur.