• 226
    bir kere bile alsan bu kupayı, artık uefa kupalı takımlar arasındasındır. bu değiştirilemez bir gerçektir ve rakipleri hala çamurlaştıran şeydir, kabul etmeseler de. jack nicholson'a, meryl streep'e academy award winner yani oscarlı oyuncu diyorlar. son yıllarda almasalar da o nişana sahipler. aynı hesap, seneler önce almış olsak da, biz uefa kupalı takımız. henüz meryl değiliz tabii, ama elbet bir gün tekrar alacağız kupayı.

    galatasaraylı olmak bu kupayı tekrar istemeyi gerektirir, bizim dna'mızda var. bizi diğer takımlardan ayıran özelliklerden biri, lig başarısıyla yetinmemek, avrupa'da olmayınca yarım hissetmek değil mi?

    hayat, neden olmasın (bkz: uefa avrupa ligi 2021-2022 sezonu)
    (bkz: 21 ekim 2021 lokomotif moskova galatasaray maçı)
  • 228
    maalesef 2021 yılında bize bir gömlek büyük gelen hedeftir. konferans liginde bile avrupa ligi'nden gelecek takımların haricinde roma, tottenham, hatta feyenoord derken sıkıntı yaşayabiliriz.* biz kendi içimizde ligde bir döngü içerisinde kapışıyoruz ama türk futbolu hiç olmadığı kadar geriledi.

    fatih hoca'nın bu sene avrupaya özellikle çalıştığı maçlardan belli oluyor. nereye kadar gidebileceğimizi merakla bekliyorum. hoca istediğinde neler yapabileceğini hepimiz biliyoruz. ligdeki oyunumuzla düşününce hiç hevesim yok ama hayat, neden olmasın...
  • 231
    öncelikle inna fetahna leke fethan mubina.

    bu zamana kadar ülkemizde oynanmaya çalışılan oyunun futbol olmadığını ve ligimizin uefa konferans ligi seviyesinde olduğunu düşünen biri olarak ikinci bir uefa kupası neden olmasın demeye başladım. bazı ön koşullar oluştu;

    başarıya aç ve genç bir kadromuz var. türkiye liginde moral ve motivasyonlarını katledecek bir maç yönetimiyle karşılaşsalar bile avrupa liginde çoğu otoritenin şampiyonlar ligi seviyesinde gördüğü bir gruptan namağlup ve deplasmanda gol yemeden lider olarak çıkmayı başardık.

    mükemmel ve domine bir oyun mu oynadık? hayır. fakat içerideki lokomotif maçı hariç her maç doğru oynadık. müthiş bir özgüven ve tecrübe kazandı oyuncularımız.

    uefa avrupa ligi için yeterli bir kadromuz mu var? bu da hayır. kağıt üstünde yeterli bir kadromuz yok belki. fakat başarıya aç ve özgüven kazanmaya başlamış oyuncularımızın %100ünden fazlasını vereceklerini düşünüyorum turnuvanın ilerleyen safhalarında. ayrıca araya bir transfer dönemi girecek. muhtemelen gedson transferi, sacha'nın ve omar'ın dönüşleri gücümüze güç katacaktır.

    son 16 iç ve dış oynanan birer maç + final maçı ile birlikte kupaya olan uzaklığımız sadece 7 maç. şubat ayında oynanacak playoff turunda favori olabilecek bazı takımların elenmesi ve umuyorum kura şansı ile yolun sonu ikinci bir uefa kupası olur inşallah.

    ülkenin böyle bir başarıya ihtiyacı var, yolunuz açık olsun aslanlar.
    konsantrasyon!
  • 232
    arkadaşlar öncelikle çok keyifli bir haftayı geride bıraktık. gerçekten italyadan puanla dönme zorunluluğu olan bir maçta kendimizden daha kaliteli bir kadroya karşı deplasmanda neredeyse hiç heyecanlanmadan maçı bitirdik. genel olarak baktığımızda evimizde rahat kazanacağımız lokomotif maçında rakibe 2 puan hediye edişimizi de göz önüne alırsak hakikaten çok net bir grup aşaması geçirdik. bizim gibi henüz yeni kurulmuş ve yaş ortalaması 25 civarinda gezen bir takım için muazzam bir başarı.

    ancak üzücü olan bir nokta var ki basın tıklanmayı ve izlenmeyi arttırmak için "havada 2000 yılı kokusu var" propagandasına çok erken başladı. fatih hocaya herkes aynı soruyla gittikçe hoca da "bir hayalimiz var" söylemini bir çok röportajda yinelemek durumuna kaldı. ben kendisinin şu aşamada bunu sürekli konuşmaktan keyif aldığını düşünmüyorum şahsen.

    başarılı olduğumuzu inkar etmiyoruz tabi. son 32 yerine son 16 turuna kalmak inanılmaz bir eşik atlamadır. mart ayında hala bir perşembe gecesi maç yapacak olmak inanılmaz keyifli. 1 tur geçmemiz halinde içinde "final" kelimesi barındıran turlara çıkmaya başlayacağız. son 32 turunda bir çok güçlü takımın birbirini kırma ihtimali de tabii ki mevcut. tüm bunlar birleşince paralel evrenlerin birinde belki de o kupanın kulpundan tutuyoruzdur kim bilir? ancak henüz kupada barçadan dortmunda kadar hakikaten herhangi bir iki ayaklı mücadelede elenmesi neredeyse imkansız olan takımlar var. oynadığımız oyunla belki biraz zor gol yeriz ama çok da zor gol atarız. mohamedin bozulan ritmi ve hızlı hücumlarda doğru karar verme oranının düşüklüğü, diagnenin gol pozisyonu anlamında ekmeğini taştan çıkaramayan bir ceza sahası oyuncusu olması, halilin zaten gol konusunda acemi olmasi gibi ciddi bir forvet problemimiz var. kanat oyuncularına baktığımızda top oynamak için hiç bir motivasyonu kalmamış feghouli ve papatya falı gibi yoluna devam eden morutan var. ben şu kadroda uefa için söylüyorum her maçta keremin yanında yeterli görmesem de babelin oynayacağını düşünüyorum çünkü takımda başarı kavramıyla motive olan bir kaç oyuncudan biri babel. kerem ve babel ikilisi önlerinde bahsettiğim yarım forvetlerle birlikte barçaya gol atabilir mi? işte bu hikayeyi gözümde canlandırdığımda hiç de asarız keseriz diyemiyorum.

    savunma bloğumuzun çok sağlam olduğunu, ortasahaya hazır bir gedson gelmesi halinde uefa standartlarında olabileceğini söyleyebilirim. ancak bizim bahsedilen hayallere göz kırpabilmemiz için ileri 3 hücum oyuncusundan ciddi verim almamız şart. maç olur yarım pozisyondan çıkardığın bir golle turu koparırsın, ama bizim takımın turu koparacak golü atması için önce 5 tane harcaması âdetimiz oldu. bu tip bir hücumcu grubuyla büyük başarılar elde etmek bana kalırsa imkansıza yakın. ben aylar önce de söylemiştim. çeyrek final bu takım için başarıdır. yarı final rüyadır. final ve kupa ise neredeyse mucize. bir mucizenin peşine düşmek hepimiz için çok keyifli. heyecanlıyız. ancak bu sene varacağımız yerin hayalinden ziyade yolculuktan keyif alacağımız yılda olduğumuzu unutmayalım. belki bir kac yıl sonra kupanın kulpuna uzanacak gücümüz olur ancak bu sene için çeyrek final görmek hepimizi sabahlara kadar sevinecek derecede tatmin etmeli. bu sonuca burun kıvırmak hem takımın hem de bizlerin motivasyonunu bozacaktır.

    yanlış hayallere kapılmadan, gerçekçi olmalı ve bu seneki başarımızın tadını çıkarmalıyız. yanlış beklenti herkesi yaralar.

    ben bu seneden razıyım, şimdiye kadarki mutluluk bile beni tatmin etti. üzerine bir adım bile atsak demeyin keyfime.

    ne demiş şair;
    "kuş ölür sen uçuşu hatırla."

    biz bu sene uçuştan keyif almaya bakalım...
  • 233
    2000 yılında müzemize götürdüğümüz kupa.
    sonradan çok hayalini kurduk. michael skibbe, frank rijkaard, lincoln, kewell, baros'lu takım, bülent korkmaz için acaba uefa'yı alıp yeni fatih terim olur mu beklentimiz, uefa finalinin kadıköy'de oynanacağı sene kurduğumuz hayaller, bordeaux maçında gelen son dakika golüyle galiba olacak hissi, hamburg maçıyla çok büyük bir depresyonun içine düşmemiz.
    galatasaray absürtlüklerin takımıdır. yıllarca kadıköy deplasmanındaki seriyi bitirmek için uğraştık. kimler kimler geldi geçti. lincoln, keita, drogba, elano, baros, sneijder, hiçbiri galibiyet göremedi.
    galibiyeti getiren orta saha ise ömer bayram, seri ve belhanda'ydı.
    şimdi çok eleştirilen bir başkan ve haksız yere aşağılanan bir teknik direktör var.
    ligde küme düşmemeye oynarken, uefa'da namağlup bir takım var.
    bence uefa şampiyonluğu için tüm absürtlükler tamamlanmış durumda. hayat neden olmasın...
  • 236
    müzemizde gururla sergilediğimiz kupamız. biz daha iyisini yapana kadar türkiye'deki hiç bir rakibimizin alamayacağı kupadır.

    o günler dün gibi aklımda... 17 mayıs sabahı lise son sınıftayım sınıfça pikniğe gitmişiz. akşama sözleştik maç beraber izlenecek. işin garip tarafı topluluktaki tek cimbomlu benim. arkadaşın evinde izlemiştik. 37 ekran karasal yayın. ekran karıncalı biz de o kadar heyecanlıyız. içimiz kıpır kıpır.

    maçı anlatmaya gerek yok. ah arif ah, ah hagi ah... ahlar vahlar arasında penaltılar. koyu fenerli arkadaşım son penaltının atılması ile beraber üzerinde sadece boxerı olacak şekilde soyunmuş biz çıkmışız sokaklara...o an naısl oldu bilmiyorum dorsesinde davul zurna olan bir kamyonete bindik sonra meydandayız. patlatılan fıçı biraların haddi hesabı yok. biz ise sesimizin son zerresine kadar bağırıyoruz.

    bize bugünleri yaşattığın için sen hep varo galatasaray!!!
  • 238
    neden bilmem içimden bir ses seneye bu kupayı tekrar kazanacağımızı söylüyor. şampiyonlar ligini özledik. gidebildiğimiz yere kadar gitmek isteriz. 99 depreminden sonra memleketin üstüne çöken o karamsar havanın bir nebze dağılmasında kazandığımız uefa kupasının payı yadsınamaz. o yüzden çok severim bu kupayı. gelecek sene olmazsa da bir gün mutlaka tekrar kavuşacağız.
  • 245
    şampiyonlar liginde gruptan çıkmak vs 3. olup uefa'ya gitmek başlığını görünce uefa kupasına şahitlik eden bir orta okul talebesinin yaşadıklarını, hissettiklerini anlatayım istedim. peşinen şunu belirteyim, bu versustaki gibi bir tercih yoktu o zamanlar ve yine olmamalı. biraz hayatın akışına kendini bırakmak ve hayatın getireceklerine odaklanmak en doğrusu.

    uefa kupasına giden yol aslında 28 eylül 1999 chelsea galatasaray maçı ile başlamıştı. fırtına gibi girdiğimiz, topun çizgiyi geçmesine rağmen gol kararı verilmeyen pozisyon belki de koca sezonun kırılma anıydı. sonrasında tafi’nin kırmızı kartla atılması derken, ingiltere’den hüsranla dönmek zorunda kalmıştık. kabullenmesi zor bir sonuçtu ama istanbul’daki maç için de umutla karışık öfke ve hırs damarlarımıza zerk olmuştu bir kere.

    asıl yıkıcı olan 20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçıydı. o kadar da iyi değiliz galiba düşüncelerini beraberinde getiren 5-0'lık bir sonuç ve ben dahil birçoğumuzun gardını düşüren maç...

    iki chelsea mağlubiyeti sonrası anlık bir hata, telafisi olmayan bir son demekti. hem de 6 gün içinde toparlanarak almanya deplasmanına gitmek zorundaydık (bkz: 26 ekim 1999 hertha berlin galatasaray maçı). neyse ki zoru kolaya çevirebildik ve en önemlisi gruptaki son maç için inanılmaz bir sinerji yarattı imparator. almanlara, milan’ı da yenip uefa kupasında devam edeceğiz, size de şampiyonlar liginde başarılar derken çoktan herkesi kenetlemişti. chelsea maçları sonrası bir kıvılcım beklerken, almanya’dan alev alıp dönüyorduk.

    sonrası bildiğimiz 3-2’lik milan maçı. evet herkesin dile getirdiği gibi 2-1 gerideyken, bir an olsun elenebileceğimiz ihtimali aklımıza gelmedi. bunun baş mimarı da o gece, ali sami yen’i tıka basa dolduran taraftarlardır. sanki maç sonucu tek alternatifliydi ve bir mucize olacaktı. oldu da...bu epik son bile birçoğumuz için yeterli olabilecekken, bazılarımıza yetmemiş. sağolsun. bunu da final maçından önceki konuşmasından öğrendik yıllar sonra. “sonuna kadar gideriz, gidersiniz.”

    hiç dillendirilmeyen ama bence en zor eşleşmelerden biri bologna eşleşmesiydi. kağıt üstünde en rahat olması beklenen rakipken, her iki maçın son dakikaları geçmek bilmedi. o zamanları düşününce idrak edebildik einstein’ın nasıl parlak bir zeka olduğunu. bu maçla ilgili hatırımda kalan, bitiş düdüğüyle birlikte kendinden geçen iki arkadaşın, aynı sırada oturan 8-10 kişilik bir grubu domino taşı gibi devirmesiyle ortalık karışacak diye beklerken, sevince hep birlikte yerde devam edilmesi, herkesi yıkan yaşça küçük arkadaşın havaya fırlatılması gibi absürd bir enerji boşalmasına sebep olan eşleşmedir bu eşleşme.

    sıradaki rakip dortmund’du ve bir kaç sene önce şampiyonlar ligini kazanmıştı. kadro olarak eski gücünde olmadığını bilsek de rakibin ismi ürkütüyordu. stadla ilk bağlantı yapıldığında sanki bir yanılmasa içindeydik. tamam gurbetçilerin maça geleceğini tahmin ediyorduk ama her taraf sarı-kırmızı ya da kırmızı-beyazdı. organize olmadan bu kadar organize başka bir taraftar harekatı var mıdır bilmiyorum. komşularının, arkadaşlarının kombinelerini tek maçlığına satın alan gurbetçilerimiz bize hiç yabancılık çektirmediler. türkiye sizinle gurur duyuyor diyebilmek ve bir türk takımını izleyebilmek için önemli maddi fedakarlık yapan yurttaşlarımız neyse ki evlerine mutlu dönüyorlardı. hafızam beni yanıltmıyorsa bu maç sonrası bir gurbetçi vatandaşımız gözleri dolu ama gururla yarın işe başımız dik gideceğiz, yıllarca bizle dalga geçtiler şimdi biz dalga geçeceğiz onlarla demişti. o günkü atmosferin en sade ve en samimi itirafıydı söyledikleri. dortmund galibiyeti ve turu kolaylamanın yanında ertesi gün gurbette işe başı dik gidecek milyonlarca insanımız için de sevindik o gece. ikinci maçı da rakibi uyutarak bitirdik.

    uefa kupasında son sekiz takım arasındaydık artık. mallorca bir sene önce ligi üçüncü sırada bitirmiş ve kadrosunda eto’o, tristan, ibagaza, lauren, stankovic falan var. kalede de bizim leo franco*. 16 mart 2000 real mallorca galatasaray maçını hayatımda ilk defa deneyimleyeceğim projektör vasıtasıyla izleyecektik. bembeyaz bir duvar ve sadece projektör ışığının olduğu zifiri karanlık büyük bir toplantı odası. tüplü televizyon ve sigara dumanından göz gözü görmeyen kahvehanelerden sonra aşırı nezih bir ortam. hayır ortam nezih olsa n’olur, yayın yok. sürekli birileri gidip geliyor anlık maç görüntüsünü alıyoruz ama tekrar yayın gidiyordu. ilk yarıyı izleyemeden bitirdik, bu anlık görüntülerden de maçın skorunu takip etmeye çalışıyoruz. en son yataktan kaldırıp bir amcayı getirmişler. hayatı boyunca almadığı hayır duasını almıştır o gece. ikinci yarı başında yayın geldi. bir anda tufan gürültü...çoluğu çocuğu, yaşlısı, ergeni herkes sandalyelerin üstünde, 15-20 dakika önce attığımız ama bizim haberimiz olmayan gole seviniyoruz. hayatımda yaşadığım saçmalıklarda ilk üçe girer bu gol sevinci. tam oturduk yerleşiyoruz, arka sıralardan beyler oturalım sesleri yükselmeye başladı, şakkadanak ikiyi bulduk. yine ortalık toz duman, kıyamet. iki, üç, dört goller geldikçe keyifler yükseldi. ulan ne kova kaleciymiş, eto’o bitmiş* muhabbetleri arasında turu cebimize koyduk. bir hafta sonraki rövanş her ne kadar yavan geçse de dortmund maçının aksine bu sefer kazanıyorduk.

    yarı final diye bir yerdeyiz. dört tane takım kalmış, biri biziz. insan garipsiyor. lens var onu istiyoruz, arsenal’le finalde karşılaşalım, üst üste iki ingiliz zorlar falan diyoruz kendi aramızda. kuralar çekildi, leeds geldi. fişek gibi takım. üstüne bir de istanbul’daki olaylar. tatsız tuzsuz bir ilk maç ama neticede 2-0’lık tertemiz bir galibiyet. ikinci maç için her akşam ana haberleri takipteyiz. ilk günkü gerginlik aynı seviyede, belki de artarak devam ediyor ve gram yumaşama yok ingilizlerde. ilk maç öncesi olaylar olmasa çok daha rahat edebileceğimiz eşleşme, hayat memat meselesine döndü. üstüne ikinci maç da baya sıkıntılı başladı, baskıyla birlikte sahada dayak yiyoruz ama kimsenin sesi çıkmıyor. es kaza araya bir tane sıkıştırsalar, tüm stat üstümüze çullanacak. allahtan hagimiz vardı. hani o hadi koçum, hadi aslanım, hadi koçum var ya? işte o maç bu maç (bkz: 20 nisan 2000 leeds united galatasaray maçı). hagi’nin golü sonrası bence takım da biz de rahatladık. ingilizler de artık buradan dönmeyeceğini kabullendi ve ilk defa bir türk takımı finale çıkıyordu.

    hiç bilmediğimiz, hiç tecrübe etmediğimiz bir yerdeyiz. rüya desen değil, bir yandan da gerçek olamayacak kadar güzel. ikinci leeds maçından sonra neredeyse 1 aylık bir boşluk var. türkiye ligi, türkiye kupası falan umrumuzda değil. henry’i, bergkamp’ı, overmars’ı nasıl durdururuz, vieira’yı nasıl geçeriz diye düşünüyoruz. sonra daha suker, kanu falan var diyoruz. oynadığım ilk menajerlik oyununda yaptığım, ilk kariyer arsenal olduğu için kadroya aşırı hakimim. keşke olmasam. oyunda da gerçek hayatta da akıyor takım. kendimce zayıf halka parlour, dixon, keown, adams falan diyorum. arsenalle yaptığım ilk icraat sağ bek ve sağ açık almak olduğu için. 17 mayıs yaklaştıkça, üç günlük mizah, spor, magazin tüm malzemeyi tüketiyoruz ama daha günü yeni yarılamışız. ana gündemimiz tabi arsenal. abi final de büyük başarı falan goy goyu dönse de eminim herkesin kafada o kupanın kaldırıldığı anı ölümsüzleştirme isteği var. o hazzı yaşama isteği diğer bütün duygulara baskın geliyor ve endişelenmene fırsat vermiyor. arada diyarbakır’da türkiye kupası maçı oynuyoruz. bizim gibi futbolcuların da pek umrunda değil. ama fatih hoca durumunda farkında. maç gününe kadar nasıl geldik, nasıl sabredebildik inanın bilmiyorum. maç saatine kadar ne yaptık onu da bilmiyorum. bir tek ilk düdükle birlikte içimi inanılmaz bir korku kapladığını hatırlıyorum. kupayı kazanma hazzı falan dedim ya, yalanmış. bildiğin kendimizi kandırıyomuşuz. topu her kaybettiğimizde şimdi yicez işte hissi üstesinden gelmesi çok zor bir his ve bütün maç devam etti. üstüne maç uzadı, hagi atıldı iyice yay gibi olduk. maç oynanırken kimseden çıt çıkmıyor. mahallede sıfır gürültü. bence herkes benim gibi ha yedik ha yiyoruz diye izliyor maçı. taa ki tafi’nin henry’nin altı pastan kafa vuruşunu çıkarana kadar. ve o an gelen bir rahatlama hissi. düşününce aşırı saçma ama insan tutunacak bir dal, uzanacak bir el ararken, o el 55 ekran televizyondan geliveriyor. 55 inç değil yanlış olmasın. neyse hakem fazla riske girmeyip maçı bitirdi.

    bir sonraki rahatlama item’ı olarak yazı-turayı kazanmak ve bizimkilerin olduğu kaleyi seçmek var. bu da tamam. penaltı atışları başlayacak ve topun başına ilk kemik ergün geliyor. aldığım bütün rahatlama item’larını buyur kardeşim diyerek iade ediyorum ve sol ayaklı adama penaltı mı attırılır diyorum içimden. kesin kaçırdı totemleri arasında sakince gereğini yapıyor buz adam. bi bakıyorum suker hareketleniyor ergün’den sonra. arka planda iki solağın peş peşe iki penaltıyı gole çevirme olasılığını hesaplamaya çalışırken, sağolsun direğe nişanlayıveriyor suker abimiz. biz gerginiz ama penaltıcılarımız rahat. topun çizgiyi geçtiğine emin olduğum ana kadar hep ya kaçırırsak korkusu...arsenal’in üçüncü penaltıcısı vieira. o gün öyle çirkef top oynamıştı ki kamera açısına girdiği gibi çirkef herif kaçıracaksın diye bağırmaya başlıyorum. vieira’nın penaltıyı kaçıracağına tafi dahil herkesten daha çok inanmış olabilirim. yine de sevinmek için direkten dönen topun sahada en azından bir kez olsun sekmesini bekliyorum. son penaltı, popescu. bir kez daha neden hagi diyorum içimden. şimdi sen olsan...o ara, yıllar önceki bir sohbette stoperler risk almaz, iyi penaltı atar konuşmaları geliyor aklıma. belki o sohbet hiç olmadı bilmiyorum. ama benle birlikte eminim milyonlarca insanın böylesine umut kırıntılarına ihtiyacı vardı o seri penaltı atışlarında. popescu’nun da dediği gibi küçücük bir kale ve kocaman bir kaleci. sonrasında sahaya koşan bizimkilerle birlikte yere yığılıp kalan ben. tüm sokakta yankılanan cim bom bom sesleri ve darbukacı abi. senden de razıyız kral. kendimi dışarı atıp kalabalığa karışmak için yalvarıyorum resmen. “hadi” diye bir ses duyuyorum ama kimden geldiği zerre umurumda değil. tek bir kelimenin bir insanı nasıl sevinçten uçurabildiğine halen şaşırıyorum o anı her hatırladığımda. abartısız her yer düğün evi gibi, karnaval yeri gibi. cumhuriyet meydanı’na gitmeye imkan yok ama can bu çekiyor.

    ertesi gün okul var malumunuz. bir de ders öncesi törende açtığımız galatasaray bayrağı. mikrofondaki her kimse artık, açılan bayrağa kayıtsız kalamayıp, uefa kupası şampiyonu galatasaray’ı tebrik ediyor ve sınıfa gidiyoruz, rererere rararara eşliğinde...

    sanıyorum uyumadan geçirdiğim ilk gecem, 2000 yılında 17 mayısı 18 mayısa bağlayan gece. büyük birşey başardığımızın farkındaydık ama bu başarının ne denli büyük olduğunu yıllar geçtikçe idrak edebildik. sanki o gece daha çok sevinmeliydik, ne yaptıysak çok daha fazlasını yapmalıydık. eksik kaldık. aynı eksikliği yaşadığını düşündüğüm erden timur neyse ki bunu kapatmak için var gücüyle çalışıyor.

    sözü fazla uzattık, son olarak diyeceğim odur ki; çocukluk aşkımsın...
  • 246
    23/24 sezonunda galatasaray'ın tekrar almak için, en azından final oynamak için büyük şansı olan kupa.
    önümüzde iki büyük engel var. birincisi şampiyonlar ligi'nde içerdeki kophenag maçını kazanmamız gerekiyor, ikincisi de bu maçı kazandıktan sonra şampiyonlar ligi guruplarında 2. değil 3. olmamız gerekiyor. zira bu takımın şampiyonlar ligi guruplarından çıkacak gücü de var.

    eğer kapağı uefa kupasına atarsak o noktadan sonra en kötü ihtimal ile yarı final oynayacağımızı düşünüyorum.

    fakat icardi ve torreira'nın sakatlık yaşamaması lazım.
  • 247
    eski formatta * kupayı en çok italyan takımları kazanmış. * onları ingiliz ve alman takımları takip etmiş. * ispanyol takımları ise 38 sezonda sadece 5 kez kazanmışlar. * bu ülkeleri 2şer kez ile isveç ve rusya takip ediyor. belçika, portekiz, ukrayna ve türk takımları ise bu kupaya birer kez uzandılar.

    yeni formatta * ise 14 sezonda 9 kez kazanmış ispanyollar. * * ingilizler 3 *, almanlar ve portekizliler 1 kez * kazanmışlar.

    bu sezon * ispanyollardan sadece villareal son 16 turundan devam ediyor. sevilla ucl'de grubunda 4. oldu, betis ise uel c grubunu 3. tamamladı.

    son 22 sezonda türk takımları en fazla yarı final oynayabildiler. * *

    https://gss.gs/Qxw.png

    22 mayıs 2024 tarihinde dublin'de oynanacak finalde şanlı bayrağımızı dalgalandırmak çok güzel olur. euro 2024 öncesi kerem aktürkoğlu, abdülkerim bardakcı, barış alper yılmaz, berkan kutlu ve kaan ayhan'ın ellerinde bu kupanın yükseldiğini görmeyi çok istiyorum.

    https://gss.gs/mBC.jpg

    https://gss.gs/cMU.jpg

    maç * sonrası edit: ne yazık ki elendik. :/ bu sezon olmasa da o kupa bir gün tekrardan müzemize gelecek…
  • 248
    liam noel'le kavga edip dünyanın en çok takdir edilen grubu oasis'i dağıttığında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. birbirinden nefret eden iki kardeş. iki manchester city taraftarı. city'nin en iyi zamanlarında birbirine küfür edip kaçmaktan başka bir şey yapmadı.

    definitely maybe'de slide away, columbia gibi şarkılarla suratımıza suyu çarpıp uyanın ahmaklar diyen grup kendi egosundan dağılıp yıllarca sessizliğe büründü. imkansızdı, biz unutmaya başlarken bir yaz akşamı liam haberi verdi; "we are back"

    galatasaray da hafiften hissetirmeye başladı, bir parti öncesi hareketliliği var takımda. live forever mi yoksa champagne supernova mı bilmiyorum, bir anthem çalıyor kulüpte. arkasında durup sonunu görmemiz gerekiyor.

    sonunda beni oasis'le tanıştıran rock'n roll star çalsın, blur'u yenip aldığımız müzik ödülü olsun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın