• 12
    eğer siyasiler spora karışıyorsa, biz spor severler de siyasete karışmalıyız. herkesin gözü önünde olan, herkesin seyrettiği spor dalında bile bunu yapanlar kim bilir kapalı kapılar arkasında neler yapıyorlardır. spordan yola çıkarak, bu yolda haksızlık yapan herkese karşı durmalı, onların anladığı dilden konuşmalıyız.

    bence trabzon halkının en büyük hatası bu oldu. her seçimde 70% oy verdiler haklarını yiyenlere. onlar verdikçe daha çok aldılar ve şuan da suçlu trabzonspor oldu. çünkü kumpas yaptılar. :)

    biz taraftar olarak siyasete karışmayız dedikçe onlar bizim alanımıza giriyorlar. buna dur demeliyiz. yok zaten demezsek iki sene sonra futbolla alakası olmayan bireyler oluruz.
  • 13
    benim hatırladığım ilk örneği derin devletle bağı olan süleyman seba döneminde bjk'nin sürekli kollanması. aynı dönemlerde bjk'li semra özal'ın hakemler üzerindeki etkisinin alenen görülmesi, bilinmesi.
    fb'nin kuruluş yıllarından beri iktidara yanlaması ise belki de bir tez konusu. ittihat ve terakkici başkanlar, şükrü saraçoğlu'nun başkanlık yapması, menderesli, demirelli yıllarda demokrat partili işadamları, 28 şubat döneminde emekli paşaların, uğur dündar'ın yönetimde yer alması, akp iktidarında akpli yandaş işadamlarının yönetimde aldıkları görevler vs.. adeta siyaset spora değil spor siyasete karışıyor fener cephesinde.
  • 14
    hani avukat ali güvenç kiraz, yaptığımız her transfere müdahale edildiğinden söz etti ve şimdi bu başlık açıldı ya, herkes gelecek bu başlığa yazacak, sinirleneceğiz, artık kanaya kanaya çürümüş dişimizi tekrar sıkacağız ya...

    bu işlerin böyle yürümemesi gerekiyor, çünkü biz onursuz insanlar değiliz. bizleri şerefsiz insanlar yerine koyup bütün bu olanlara sanki bir tiyatro sahnesindeymiş gibi hayat verenlerle bizim bir davamız olmalı.

    dünyada futbol sporunu tutkuyla takip eden herhangi bir taraftarın, herhangi bir çevre için korkuya sebep olması düşünülemez, ancak galatasaray gibi, kültürel olarak memlekette bulunmayan bir rengi ve onun tonlarını memlekete kazandıran bir kulübün taraftarından korkmaksızın bu bokları yiyorlarsa eğer, bizim de burada yazmaktan başla çarelerimiz olmalıdır.

    sosyal medya çok fazla işe yaradı —yaramaması gerektiği kadar fazla işe yaradı. bu ülkede yapılan hukuksuzluklara karşı biriktirdiği stresi yazıyla çiziyle atmaktan çürüyüp kokuştu bu toplum. hak ve hukuk sosyal medyada değil; burası, acının, kanın, gözyaşının ve zaferin olmadığı, sadece kavramların yaşadığı, kullanışlı bir zindan. artık birilerinin adalete saygı duyması gerekmiyor mu? cevap 1600 yıl öncesinden geliyor:

    “... adalete saygı gösterilmezse krallıklar, büyük haydut çetelerinden başka nedir ki? aynı şekilde, haydut çeteleri de küçücük devletler değilse nedir? çete de bir reisin emrine tabi, toplumsal bir sözleşmeye bağlı bir insan topluluğudur ve ganimet, önceden belirlenmiş bir hukuk uyarınca paylaşılır. eğer çete yoldan çıkmış insanların katılımıyla büyüyerek topraklar ele geçirir, yerleşimler oluşturur, şehirleri işgal eder ve halklara boyun eğdirirse açgözlülüğü azalacağından değil, cezasız kalmanın verdiği güvenlik hissinden dolayı, kendisine yakıştırılan ‘krallık’ adını gerçekten de açıkça hak etmiş olur. bir zamanlar yakalanan bir deniz haydutu, büyük iskender’e zarafet ve hakikatle cevap vermiştir. kral ona denizleri talan etme fikrinin aklına nasıl geldiğini sormuştur. haydut pervasızca meydan okuyarak şu karşılığı vermiştir: ‘senin aklına bütün dünyayı talan etme fikri nasıl geldiyse öyle geldi; ama ben ufacık bir gemiyle talan ettiğim için bana haydut derler sen büyük bir donanmayla talan ettiğin için sana imparator derler.’”

    (aziz augustinus, “de civitate dei”, iv)

    post scriptum: bu arada sözlüğün ana saikleriyle pek ilgisi olmasa da, “de civitate dei” (tanrının şehri) adlı değerli eser, nedendir bilinmez, henüz türkçe’ye çevrilmemiştir.
  • 10
    gerçekleşmiş ve etkisini hala sürdürmekte olan durumdur. peki ama siyasetin futbolun iliklerine kadar işlemesinin başlangıcı olan sürecin ilk adımı nerede atılmıştı? şöyle biraz arşivleri taramaya ve bizi bugün bıkkınlık verme noktasına getiren bütün olayların temelini incelemeye karar verdim. ve ortaya bu yazı çıkmış oldu.

    amacım kesinlikle siyaset yapmak değil. zaten bu yazıyı okuyanlar bu yazının sadece yaşanmış olayları kronolojik olarak bütünleştirmekten başka bir içeriği olmadığını anlayacaklardır.

    16 yıl önceye giderek başlıyor hikayemiz...

    22-23 temmuz 2004'te olağan genel kurulda tff başkanı seçimi yapılacaktır. gençlerbirliği kulübü başkanı ilhan cavcav, 28 haziran 2004’de futbol federasyonu başkanı haluk ulusoy’un yasadaki yeni düzenlemeye göre yeniden başkan olamayacağını söyler.

    3 temmuz 2004 tarihinde ulusoy’un adaylığını istemeyen kulüpler, uefa tahkim kurulu asbaşkanı levent bıçakcı’ya teklif götürür. şenes erzik döneminde futbol federasyonu hukuk kurulu’nda yer alan, yıllardır uefa tahkim kurulu üyeliği yaptıktan sonra asbaşkanlık görevine gelen bıçakcı’nın adaylığına, avrupa futbolundaki büyük etkisi ve lobi gücü dolayısıyla dönemin spordan sorumlu devlet bakanı mehmet ali şahin’in de onay verdiği belirtilmektedir. iddialara göre, dönemin dışişleri bakanı abdullah gül ve beşiktaş kulübü asbaşkanı murat aksu, aday olması yönünde bıçakcı’ya teklif götürür.

    levent bıçakcı adının ortaya atılması, haluk ulusoy’u rahatsız eder. "adaylıktan çekilmem söz konusu değil. bazı gruplar, yönetim kurulu için bana birkaç isim önerdi. ben kabul etmeyince de, adaylığımı engellemek için spekülasyonlar yapılmaya başlandı. devletime ve hükümetime saygım sonsuz. ancak, federasyon seçimlerinin politize edilmesi beni çok üzüyor" diyerek futbolun içine siyaset bulaşıyor anlamına gelecek bir değerlendirme yapar.

    levent bıçakçı, 12 temmuz 2004’de türkiye spor yazarları derneği’nin (tsyd) levent’teki merkezinde düzenlediği basın toplantısında türk futboluna istikrar, objektiflik, saydamlık ve güven getirmek için tff başkanlığına aday olduğunu açıklar.

    fenerbahçe kulübü ikinci başkanı ve basın sözcüsü nihat özdemir "fenerbahçe kulübü olarak genel kurulda levent bıçakcı’yı destekliyoruz." açıklamasını yapar. galatasaray kulübü ikinci başkanı ve futbol şube sorumlusu ergün gürsoy "yönetim kurulu olarak henüz net bir karar vermedik. ancak genel tavrımız haluk ulusoy’dan yana" der. beşiktaş kulübü basın sözcüsü reha muhtar da "başkanımızın daha önce haluk ulusoy’a verilmiş sözü var." diyerek bıçakçı'ya mesafeli yaklaşır.

    14 temmuz 2004’de futbol federasyonu seçimleri öncesi gelişmeleri değerlendirmek amacıyla organize ettiği toplantıdan önce basın mensuplarının sorularını yanıtlayan ali şen, levent bıçakcı’nın başkan adaylığı için "şimdi bıçakcı’nın, başbakan recep tayyip erdoğan’ın adayı olduğunu söylüyorlar. ancak kesinlikle bıçakcı, erdoğan’ın adayı değildir. başbakanın adını kimse kullanmasın" der. ali şen'in durduk yerde böyle bir çıkış yapma gereği duyması kafaları karıştırır.

    sebebi anlaşılamayan bir şekilde haluk ulusoy 19 temmuz 2004’de futbol federasyonu olağan genel kurulu’nda başkanlığa yeniden aday olmayacağını açıklar.

    futbol federasyonu’nun seçimli genel kurulunda 192 delegeden, 109’unun oyunu alan levent bıçakcı, futbolun yeni patronu olur. bu şekilde 2004 temmuz'unda haluk ulusoy, federasyon başkanlığına yeniden adayı olmayınca, levent bıçakcı-hasan doğan yönetimi, siyasetin desteğiyle başa gelmiş olur.

    levent bıçakçı’nın yönetim kurulu listesinde hasan doğan, mahmut özgener, şekip mosturoğlu, davut dişli ve göksel gümüşdağ gibi isimler bulunmaktadır.

    2005 yılının sonlarında türk milli takımı dünya kupasına gidemeyince ve isviçre maçının rövanşında* çok büyük olaylar çıkınca, fedarasyon başkanı levent bıçakçı tüm eleştiri oklarının hedefi haline gelir. tff başkanı bıçakçı, özellikle ersun yanal'ın mili takıma getirilmesi ve başarısız sonuçlara rağmen onu kovmamak için iş işten geçinceye kadar beklemesi yüzünden dünya kupasına katılım fırsatının kaçırıldığı konusunda yoğun biçimde eleştirilmektedir. oysa o günlerde herkesin kabullendiği üzere aslında tff'yi de başkan levent bıçakçı değil, başkanvekili hasan doğan yönetmektedir.

    olaylı isviçre maçından kısa bir süre sonra levent bıçakçı görevi bırakacağını açıklar. seçim tarihi de 19 ocak 2006 olarak belirlenir.

    o günlerde de iktidar partisi akp, meclise yeni bir kanun teklifi sunar. hazırlanan kanun teklifine göre türkiye futbol federasyonu başkanı olabilmek için "en az üniversite mezunu olmak" şartı getiriliyordu. kanun teklifi ana muhalefet partisi chp'nin yoğun itirazlarına rağmen, iktidar partisinin sayısal çoğunluğu nedeniyle tbmm'den geçer.

    fakat chp, hazırlanan kanun teklifinin anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle anayasa mahkemesi'ne başvurup kanun hakkında iptal davası açar.

    bu sırada başbakan'dan onay alan ayhan bermek listesine hasan doğan'ı da ekleyerek futbol federasyonu başkanlığı'na adaylığını açıklar.

    diğer yanda ise federasyon başkan adaylığı için istanbul'da bir zirve yapılır. kulüpler birliği ve galatasaray başkanı özhan canaydın, beşiktaş başkanı yıldırım demirören ve eski tff başkanı haluk ulusoy'un katıldığı ve 6 saat süren toplantıda adaylığı "federasyon başkanı üniversite mezunu olmalı yasası" ile engellenen haluk ulusoy, anayasa mahkemesi’nin bu yasayı iptal edeceğine inandığı için aday olabileceğini düşündüğünü belirtir.

    futbol federasyonu başkanlığı'na adaylığını açıklayan ayhan bermek, 19-20 ocak 2006 tarihlerinde yapılacak olağanüstü genel kurulda seçilme şansının yüksek olduğunu, genel kurul delegelerinin sonuçlandıracağını söyler. bermek, yönetim kurulu listesinde hasan doğan, mahmut özgener, şekip mosturoğlu, davut dişli ve göksel gümüşdağ gibi isimleri dahil etmiştir.

    yılbaşı tatilinin bitmesinden sonra 5 ocak 2006'da, federasyon başkanı olacak kişinin üniversite mezunu olmasını şart koşan kanuna chp'nin yaptığı itirazı görüşen anayasa mahkemesi, "futbol federasyonu başkanlığı için üniversite mezunu olma'' şartını arayan yasa hükmünü iptal eder ve yürürlüğünü durdurur. bu kararla, başkan adaylığı için adı geçen lise mezunu haluk ulusoy'a adaylık yolu açılmış olur.

    ulusoy 6 ocak 2006’da türkiye spor yazarları derneği’nin levent’deki merkezinde bir basın toplantısı düzenleyerek, adaylığını kısıtlayan yasal düzenlemenin anayasa mahkemesinin kararı ile ortadan kalktığını ifade ederek, “huzurunuzda türk yargısına minnetlerimi sunuyorum. ülkemizin bir hukuk devleti olduğunun güzel bir örneği olmuştur. özgürlükleri güçlendiren iyi bir uygulama olmuştur. sayıları milyonlarla ifade edilen üniversite mezunu olmayan herkesin önü açılmıştır. demokrasinin sade insanların rejimi olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır” der.

    tff başkanı seçimi öncesinde en belirleyici kurum haline gelen kulüpler birliği toplantısından fenerbahçe dışındaki 17 kulübün konsensüsüyle "haluk ulusoy yeniden başkan olsun" kararı çıkar. yaşanan bu gelişme sonrası haluk ulusoy, özellikle galatasaray ve beşiktaş’ın kendisinden yana tavır koymasının ardından tff başkanlığına aday olduğunu açıklar.

    14 ocak 2006’da başbakanlık sözcüsü akif beki, başbakan recep tayyip erdoğan’ın özerk kuruluşların iç işleyişlerine müdahale etmeme prensibine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bağlı kalmayı sürdüreceğini bildirir.

    bir süre sonra siyasetin futbolun iliklerine kadar işlediği ayan beyan ortaya çıkar... haluk ulusoy'u istemeyen akp hükümetinin, tff başkanlığı seçimlerinde tüm gücüyle ayhan bermek'i desteklediği ve tff seçimlerine hasan doğan aracılığı ile müdahale ettiği gazetelere yansır. 2004 temmuz'unda haluk ulusoy, federasyon başkanlığına yeniden adayı olmayınca, levent bıçakcı-hasan doğan yönetimi, siyasetin desteğiyle başa gelmiştir. şimdiyse ayhan bermek-hasan doğan üzerinden tff’ye egemen olmak isteyen hükümete karşı ana muhalefet partisi chp’nin anayasa mahkemesi üzerinden haluk ulusoy’un önünü açmasıyla futbola bütünüyle siyaset bulaşmış oluyordu. bu, karanlık bir devrin başlangıcıydı aslında. futbolda bir daha asla siyasetsiz bir dönem olmayacaktı…

    spordan sorumlu devlet bakanı m. ali şahin 16 ocak 2006’da ntv’ye yaptığı açıklamada, haluk ulusoy ile herhangi bir şahsi problemi olmadığını belirterek, “tüm adaylar benim için saygıdeğerdir, ancak sayın ulusoy’un 7.5 yıllık başkanlığı döneminin son 3 yılıyla ilgili başbakanlık teftiş kurulu’nun 400 küsur sayfalık bir teftiş raporu var” diye konuşur.

    ulusoy, devlet bakanı mehmet ali şahin’in kendisine açıkça tavır alması nedeniyle yaşanan son gelişmeler için ilginç bir yorum yaparak içinde bulunduğu durum ile van yüzüncü yıl üniversitesi rektörü yücel aşkın’ın yaşadığı olaylar arasında paralellik kurar: “beni de rektör yücel aşkın gibi linç etmek istiyorlar" der.

    aynı tarihte "haluk ulusoy’un destekçisi, siyasi iradeyle bağlantı noktası” olarak anılan melih gökçek şunları söylüyordur "evet, ulusoy’u destekliyorum. futbola başkan olmasını da istiyorum ama hiçbir şekilde siyasi bağlantı sağlamam, bu işe siyaseti sokmam mümkün değil. bu nedenle sayın başbakan’a gitmem, bu işlere girip kendisiyle ters düşmem de mümkün değil."

    tff seçiminin hemen öncesinde, 18 ocak 2006’da, isviçre’de yaşayan avukat mustafa bakraç, fifa başkanı joseph blatter’e gönderdiği şikayet dilekçesinde, türkiye’de futbolda en zor seçimin olacağını ve bunun sebebinin de seçimlere siyasetin karışmasından kaynaklandığını ifade ederek, federasyon delegelerine baskı yapıldığını, bunun da hukuk devletine karşı, demokrasi ve fifa kurallarına aykırı bir seçim olacağı görüşlerine yer verir.

    futbol federasyonu seçimlerine 5 gün kala sessizliğini koruyan fenerbahçe, sürpriz yapıp ayhan bermek’i destekleme kararı alır. seçimden sonra, başbakan recep tayyip erdoğan'ın isteği üzerine fenerbahçe kulübü'nün ayhan bermek'e oy verdiği' ortaya çıkar.

    ulusoy'un adaylığından rahatsız olduğu bilinen ve genel kurul’da divan başkanlığı yapmak istemediğini açıklayan gaziantepspor kulübü başkanı celal doğan, bu kararında ısrar edince, genel kurul daha önce açıklandığı gibi saat 11.00’de başlayamaz. daha sonra devlet bakanı ve başbakan yardımcısı mehmet ali şahin tarafından ikna edilen celal doğan, divan kurulu başkanlığı yapmayı kabul eder.

    19 ocak 2006’da yapılan seçimlerde başkanlık yarışını haluk ulusoy kazanır. genel kurulda başkanlık için yarışan iki adaydan haluk ulusoy, 211 geçerli oydan 109'unu, ayhan bermek ise 102'sini alır. ulusoy, seçimin ertesi günü görevi levent bıçakcı'dan devralır.

    haluk ulusoy’un yeniden futbol federasyonu başkanı seçilmesinin hemen ardından bakan mehmet ali şahin’den ültimatom gelir. spordan sorumlu devlet bakanı mehmet ali şahin, tff yasası’nın 31. maddesinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak başbakanlık teftiş kurulu’ndan federasyon başkanlığına seçilen haluk ulusoy hakkında mütalaa isteyeceğini, mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağını kaydeder. ulusoy’u görevden alma yetkisi bulunmadığını belirten şahin, tff genel kurulu’nu olağanüstü kongreye davet edeceğini söyler.

    meclis genel kurulu’nda gündem dışı söz alan chp istanbul milletvekili berhan şimşek, hükümeti tff seçimlerine müdahele etmekle suçlayarak, bu sürecin “futbola hizmet etme süreci değil, futbola hükmetme süreci” olduğunu kaydeder. şimşek, bakan mehmet ali şahin’i de istifaya çağırır.

    anap grup başkanvekili süleyman sarıbaş ise özerk, bağımsız kurullara hükümetin karışmaması gerektiğini ifade eder.

    muhalefetin eleştirilerine yanıt vermek için kürsüye gelen bakan şahin, istifa etmeyeceğini belirterek "ulusoy’un aday olmaması gerektiğini söylerken temiz toplum, temiz spor adına bir davranışta bulundum ve bundan da asla pişman değilim" der.

    en başta melih gökçek, nuri albayrak ve yıldırım demirören, ulusoy’un seçilmesi için inanılmaz bir mücadele vermişlerdir. devlet bakanı şahin’in ulusoy aleyhindeki demeçleri, özerk futbolu savunan delegelerden tepki görmüş ve bu açıklamalara kızanlar, ulusoy’a oy vermiştir. iktidarın ayhan bermek’i desteklediği imajı da büyük tepki çekmiştir. bermek'in yaptığı listeyle siyasilerden kopamadığı açıkça görülmüştür ve listesini başbakan erdoğan’a yakınlığıyla bilinen işadamları hasan doğan ve cihan kamer ile birlikte yapması da ona seçimi kaybettiren unusurlardan olmuştur.

    seçim bitmiş, yorgan gitmiştir ama kavga bitmemiştir. futbol federasyonu seçimleri öncesi ismi sık sık gündeme gelen eski başkanvekili hasan doğan, telegol'e verdiği röportajda federasyon seçimlerini trabzonspor kulübü başkanı nuri albayrak ve ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek’in etkilediğini ileri sürer ve bermek'in akp'nin, ulusoy'un da chp'nin adayı olduğu düşüncesinin yanlış olduğunu vurgular. doğan, "onların desteği olmasa ulusoy kazanamazdı. futbol federasyonu bu 2 kişinin kontrolüne geçmiştir. yorumlar iktidarın ulusoy’a karşı kaybettiğini söylüyor. peki o zaman gökçek ve albayrak chp’ye mi geçti?" der. ayrıca "ak parti topyekün bir tavır koysa haluk ulusoy kazanamazdı. gökçek’in anayasa mahkemesi’nden kararın çıkmasında bile etkili olduğuna inanıyorum. haluk ulusoy diyet borcu ile iktidar olmuştur. bu federasyon haziran’da gider" açıklamasında bulunur.

    aynı programa kendi isteğiyle telefonla bağlanan ankaraspor’un onursal başkanı melih gökçek ise hasan doğan’ı ağır bir dille eleştirerek "hasan doğan seçildikten sonra diyet borcu mu ödedi? beş kişilik bir grupta, yeni yönetimde olması gerektiğini söyledim. kendisi de bana aynen 'bugün veya yarın yapılacak seçimde, hiçbir yönetimin içerisinde yer almayacağımı defalarca dile getirdim. eğer seçime girersem, bunu basın mensuplarına izah edemem cevabını' verdi. ama hasan doğan böyle söylemesine rağmen diğer adayın listesinden seçime girdi" der.

    ilginçtir yani yaşananlar. melih gökçek ve chp ulusoy'u destekliyordur. akp ve eski chp gaziantap belediye başkanı olan celal doğan bermek'i destekliyordur. cidden inanılmazdır. spor iliklerine kadar siyasete gömülmeye başlamıştır...

    aradan 2 yıla yakın bir süre geçer. bu yıllarda iktidar ve tff arasındaki anlaşmazlıklar ise bitmez.

    12 ekim 2007'de tff başkanı haluk ulusoy görev süresi dolduktan sonra bir daha asla aday olmayacağını ama erken seçime de gidilmeyeceğini açıklar.

    17 ocak 2008'de futbol federasyonu olağan genel kurulu’ndan seçim kararı çıkar. kurula katılan üyeler "erken seçim yapılsın mı yapılmasın mı?" konulu oylamada 241 delegeden 192’si evet, 48’i de hayır oyu kullanır. buna göre 14-15 şubat tarihlerinde delegeler, federasyon başkanı ve yönetim kurulu üyelerini seçmek üzere yeniden sandık başına gideceklerdir.

    seçime gidilmesi için açık tavrı olan spordan sorumlu devlet bakanı murat başesgioğlu, delegelerden seçime gidilmesi için oy vermelerini istemiştir ve istediğini de elde etmiştir.

    seçim kararı sonrası söz alan tff başkan ulusoy, "bu baskılara artık dayanamıyorum. türk futboluna bu şekilde hizmet etmemiz mümkün değildir” diyerek olağanüstü seçimde aday olmayacağını ilan eder. başkan haluk ulusoy ayrıca, kendisinden sonra federasyon başkanlığına gelecek kişiden, a milli takımın euro 2008’de final oynamaması durumunda hesap soracağını da ifade eder.

    iktidarın işareti sonrası kulüpler birliği vakfı'nın 18 üyesinin tamamının oy birliğiyle futbol federasyonu başkanlığına aday gösterdiği hasan doğan, 14-15 şubat tarihlerinde ankara'da gerçekleştirilecek genel kurulda aday olduğunu resmen açıklar. başka da hiçbir aday çıkmaz.

    14 şubat 2008'de yapılan oylamada tek aday olarak seçime giren hasan doğan, oy kullanan 231 delegenin 222'sinin oyunu alarak futbol federasyonu'nun yeni başkanı olur.

    ve bu seçimle birlikte türk futbolunda da iktidarın egemenliği başlamış olur. artık türk futbolunda bir kişinin işaret ettiği tek adaylı seçimler olacaktır. hasan doğan, mahmut özgener, mehmet ali aydınlar, yıldırım demirören, nihat özdemir...

    işte siyasetin futbol üzerinde egemen oluşu bu şekilde başladı. aradan yıllar geçti, türk futbolu hep kaybetti. geriledi ve kan kaybetti. kavga, gürültü, kaos, taraf tutma, şike, sürekli konuşulan komplo teorileri, bitmek tükenmek bilmeyen hakem hataları, kronik başarısızlıklar, katılınan tek turnuvada yaşanan prim skandalları, sürekli saha dışını konuşmak zorunda kalma, bitmek tükenmek bilmeyen yabancı sınırı tartışmaları ve daha niceleri... bunlar konuşulur oldu.

    sadece futbol da değil, basketbol, voleybol ve diğer branşlar... hepsi siyasete bulandı baştan aşağı.

    oysa türk futboluna siyaset girmeden önce dünya üçüncüsü olmuş bir milli takımımız, avrupa'da iki kupa kazanmış, real madrid'den daha iyi olduğu kabul gören, şampiyonlar ligi'ni alabilir mi diye konuşulan dünya kulüpler sıralamasında 1 numaraya yükselmiş bir spor kulübümüz vardı. euro 2000, euro 2008 gibi turnuvalara da katılmayı başarmıştık.

    peki siyaset eksenine girildikten sonraki dönemde ne oldu? sadece zar zor euro 2016'ya gidebildik. onda da milli takımımız futbol dışında her türlü skandalla, kavgayla, primle anıldı durdu.

    gelinen noktada bugünkü siyasi konjonktürün eseri olduğu herkes tarafından kabul gören başakşehir adında bir takım türk futbolunun altıncı şampiyonu olmak üzere.

    işte bugünlerde yaşadığımız spordaki her türlü yaşananlardan şikayet etmemize sebep olan spora siyaset bulaşması olayının başlangıcı kabul edilebilecek bir dönemin öyküsü...
  • 5
    cumhurbaşkanı erdoğan futbol gündemini değerlendirdi:

    "başakşehir benim takımım"
    "beşiktaş'ta tartışılmaz bir şenol hoca gerçeği var"
    "galatasaray iyi noktaya geldi"
    “ali koç'un beklenen başarıyı yakalaması lazım."

    yav bizi bir sal be. çekin şu pis ellerinizi türk futbolunun üstünden. zaten yeterince kirli iyice batırmayın...

    özet: her takımın taraftarlarından oy istiyorum.
  • 11
    her gün yeniden ve yeniden yaşanan durumdur.

    son bir ay içerisinde berat özdemir ve irfan can süreçlerine sirayet etmektedir. ancak fatih hoca gibi bir kanaat önderi "tarafım evet klibi" çekip yayınlamış olsaydı her kapı bize açılacaktı şüphesiz.

    daha evvelde siyaset karışıyordu elbet ama o gün bugündür türkiye'de siyaset alenen galatasaray aleyhinde şekilleniyor. aynı güruh arda'yı da posası çıkana kadar kullanıp bir köşeye attı. arda daha toydu tabi. fatih hoca'nın dirayetini göremedik.

    (bkz: mhk atamaları)
    (bkz: mete kalkavan)
    (bkz: ali palabıyık)
    (bkz: tff)
    (bkz: limit aşımı)
    (bkz: erzurum maç saatleri)
    (bkz: pfdk cezaları)
    (bkz: transfer süreçleri)
    (bkz: vedat muriqi)
    (bkz: berat özdemir)
    (bkz: irfan can kahveci)
    (bkz: ve daha onlarcası)

    edit: bkz.
  • 19
    nereden baksan bir senesi kalmış siyasi gücün nesinden korkulup cevap verilmediğini anlamadığım gerçek. yaptıkları usülsüzlükleri belgele, git ver savcıya, türkiyedeki bakmıyosa ab’ye git. konuş, gündeme getir(bu sözüm başta yönetim ve diğer ağırlığı olan galatasaraylılara ve diğer tüm galatasaraylılara)
    elini kolunu bağlıyolarsa konuş başkan, isim ver, bu kişilerin şu şekilde müdahil olmalarını, şunları şunları yapmalarını tasvip etmiyorum de, nolucak öldürecekler mi seni? nolucak dünyada muhalifler para kazanamıyor mu, servetin mi eriyecek?
    derdiniz paraysa, bunu iktidara yakınlık göstererek sağlıyorsanız da manevra yapmanızın tam vaktidir ağalar, tobb bile geçen gün faiz kararlarını eleştirdi, korkmayın bu kadar.
    bin-iki bin takipçili belli kitlesi olan taraftar hesapları hariç kimse anlatmıyor ki bunları.(varsa gözümden kaçan affola) meydanı boş bırakırsak olacağı bu.
    ultraslan bu bu bu sebeplerle* oy moy yok dese görürüm ben o siyasi gücü. bunlar pragmatist, bunlar firavun.
    lütfen sinmeyelim, teslim olmayalım artık. karşıdaki gücü gözümüzde büyütmeyelim. kimsenin kimseden taraf olmasını zerre istemiyorum. tek isteğim ibrenin doğrudan yana olması.
  • 25
    türkiye’de siyasetin spora karışması bu dönem baya bir etkili olmuştur yalan yok.

    fakat rte mi dedi kardeşim sen git falcao’yu al 3 sene banko ödemeli sözleşme bayıl.
    kılıçdaroğlu’mu dedi sen git ljajic’e 7,5 ver senelik 4’e yakın para ver.
    bahçeli mi dedi fenerbahçe’ye 156 transfer yap.

    siyaset spora karışmıştır eyvallah ama bu takımların hiçbirinin futbol adına gram bir şey üretememelerinin siyasetle alakası yoktur.

    galatasaray’ın bu temposuz ne oynadığı belli olmayan futbolu siyasetle gram alakalı değildir.

    bize günümüz futbolunu oynatacak teknik direktör değil teknik kadro lazım. büyük silbaştan lazım.
  • 26
    türkiye'de spıra siyaset karışmıyor. yıllardır insanları böyle politize ettiler. siyaseti işin içine çekenler spor kulüpleri.

    büyük denen üç kulübe normal bir ülkede çoktan el konmuştu. bunlar yıllardır her türlü taklayı attı, hepsi cezasız kaldı. hepsi batık. devlet sürekli borçlarını, cezalarını affediyor. her seferinde bu kulüplerin yöneticileri kulüpleri çulsuz bırakıyor ve fatura devlete kalıyor. bu ben bildim bileli böyle.

    adam eğer senin basiretsiz ve sorumsuz yöneticilerinin batırdığı kulübü her seferinde kurtarır, küme düşmelerine, el konmasına müsaade etmezse sana yabancı sınırı da dayar bankalar birliği anlaşmasını da dayar.

    biz daha dursun'dan hesap sormuyoruz. koşa koşa ibra ediyorlar adamı. ibra etmeyenlere de parmak sallıyorlar. halbuki dursun galatasaray'ı kuru çula oturttu. rahat rahat, elini kolunu sallaya sallaya geziyor ve kalkıp onun enkazını kaldırmaya çalışan insanlara idari ibrasızlık veriyor. sonra futbola siyaset karışıyormuş. karışacak tabii.
  • 7
    önce futbolcular siyasiler adına video çekmekten ve yorum yapmaktan vazgeçecek, sonra tff başkanı siyasi yalakaliği bırakıp sadece futbolla ilgilenecek, siyasiler her gittikleri yerde o memleketin takımının atkısını boynuna geçirmeyi bırakacak sonra iş taraftara gelecek dedirten söylemdir.

    yani önce baştakiler/ekrandakiler adam olacaklar sonra taraftara laf edebilme cesaretini kendilerinde bulacaklar

    bu gözler şeytanın * galatasaray maçı yorumluyorum ayağına tam 25 dakika siyasi reklam yaptığı videolar da izledi...
  • 58
    18 temmuz 2024 tff başkanlığı seçimleri öncesi yeniden dillenen ama sezon içinde de dilimizden pek düşmeyen iddia. iddia dediğime bakmayın gerçek bu maalesef. ama servet yardımcı üzerinden bunu dillendirip sanki akp öncesi türk futbolu temizmiş gibi davrananların benden daha iyi bildiği yakın dönem futbol tarihinden bir olay anlatacağım.
    4 kasim 97 seçimleri. bir tarafta alaattin çakıcı ve sedat peker'in desteklediği bir aday diğer tarafta mehmet ağar'ın adayı haluk ulusoy. üçüncü bir aday da bizim eski başkanımız alp yalman. alp yalman başkan futbol camiasında sevilen biri olduğu için kazanabileceğini düşünerek aday olur. ama iş sevgi-saygı görmekle bitmiyor maalesef. seçimlerin olacağı hafta (veya bir gece önce) tüm adaylar aynı otele yerleşiyorlar (sanırım gelenek. orada oy kullanacak delegeleri ikna ediyorlar yüz yüze görüşerek). alaattin çakıcı'nın adamları otele gelmiş diğer adayları korkutarak seçimden çekilmelerini sağlamakla görevlendirilmişler. haluk ulusoy mehmet ağar'a telefon açarak durumu izah ediyor ve ağar da korkut eken'i oraya gönderiyor. korkut eken ulusoy'u güvenceye alıyor. sadece iyi niyeti ile aday olan alp yalman korumasız kalıyor ve o gece odasına gelen birkaç kişi tarafından tehdit edilerek seçimden çekilmek zorunda kalıyor. mafya da korkut eken'e dış geçiremediği için seçimi haluk ulusoy kazanıyor.
    bugün seçimlerde siyaset karışıyor diye yırtınanlar bu olayı benden iyi hatırlıyorlardır çünkü ben bir kere okudum onlar ise canlı şahitleridir. o dönem ile bu dönemin tek farkı hem devlet hem de mafya akp'dir yani çok başlılık (şimdiki seçimde iki aday çıkması da demokratik görünmesi için sadece) yok. bugün akp gitse yine mafya söz sahibi olacak seçimlerde gerçekten hizmet etmek isteyen alp yalman gibilerine de hiçbir zaman fırsat verilmeyecek maalesef.
    not: mafyanın adayı mustafa kefeli'ymiş.
  • 17
    karışıyorsa, sen de karıştıracaksın. onlardan daha güçlü olacaksın. 30 milyon taraftarın var senin. bu gücü kullanacaksın. oyunu kuralına göre oynamak lazım. transferlerimize karışıyorlar diye, bir kenara çekilemez pısıp kalamaz galatasaray yönetimi. sen de onlarınkine karış. yemişim etiğini lise geleneğini. dişe diş olmalı. o koltukta güçlü olan oturmalı.
  • 44
    doğru olmayan iddia. türkiye'de spora siyaset karışmadı. karışan bir şeyler var ama o siyaset degil. bugün tribünlerde ayrışma varsa ve bir kesim muhalif olarak adlandiriliyorsa bu insanca ve demokratik bir ortamda yaşamak istediği içindir. bunun karşısında olan kimse siyasi bir tercih yapmış olmuyor veya siyasi bir taraf olmuyor.
    şu yazdıklarıma itiraz edecek olanlar sadece 6 şubattan bugune kadar yapilanlari ve söylenenleri tekrar tekrar izlesinler. depremzedeyi yalancı cikariyorsunuz. bugün 22 gün olmuş çadır alamayan var, apar topar kaldırılan enkaz var, isias otelin enkazına zamanında müdahale edilmediği için ölenler var (bu örneği vermemin sebebi ses kaydinin çıkmış olması), güvenlik hızlı saglan(a)madigi için artan yağmalamalar var. sırf bu ve benzeri sebeplerden dolayi eleştiren ve istifaya davet eden kitleye siyaseten taraf oldu denmez.
    şu yazdıklarıma 20 günlük rezaletler ki 20 yılı şuraya yazmaya kalksam sözlüğün en uzun yazisi olurdu. tüm bunlardan dolayı istifalarini istemek haktir ve istifa etmeleri zorunluluktur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın