• 20
    dinleyin ulan develer! ( http://inciswf.com/dinleyinulandeveler-youtube.swf )

    bazı entry'lerde öyle imla ve noktalama hataları yapılıyor ki okurken gözüm kanıyor. amme hizmeti olarak birkaç kural hatırlatmak ve tavsiyede bulunmak isterim.

    - yazdıklarınız okunmasın mı istiyorsunuz? diplomanızı overlokçudan aldığınızı insanların gözüne sokmak mı amacınız? o zaman doğru yerdesiniz... tüm bu hayallerinizin bir "space tuşu" kadar uzağındasınız. evet yanlış duymadınız. entry'lerinizde kullandığınız noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmayarak bu emelinize kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

    lütfen arkadaşlar, nokta-virgül-soru işareti-ünlem-üç nokta vs. herhangi bir noktalama işareti kullandıktan sonra klavyede eşek kadar yer kaplayan o "space tuşu"na bir adet dokunun. aksi takdirde entry'nin okunurluğu eksilerde seyrediyor. böyle yazan birinin de elle tutulur bir fikri olup olmadığı hakkında derin kuşkulara kapılıyorum.

    ***

    - dostlarım, romalılar, yurttaşlarım... bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere özel isme gelen yapım eklerini ayırmıyoruz. misal: "galatasaraylı". eğer "galatasaray'lı" dersek yanlış kullanıma imza atmış oluyoruz. bununla ilintili bir kural daha var: yapım ekinden sonra çekim ekim gelirse onu da ayırmıyoruz. misal: "türkçede". eğer "türkçe'de" dersek yine yanlış kullanıma imza atarız zira "türk" kelimesi "-çe" yapım ekini almış. bitti mi? bitmedi. çoğul ekimiz olan "-lar/-ler" özel isme eklendiğinde yapım eki muamelesi görür. yani onu da kesme işaretiyle ayırmamak gerek. örneğin: "türkler, fransızlarla, almanları..."

    amma velakin ek getireceğimiz kelime şayet yabancı bir özel isimse (nice, lille, bordeux) gelen ek yapım veya çekim olmasına bakılmaksızın kesme işaretiyle ayrılır: nice'li, lille'li, bordeux'lu. bu arada ek kelimenin yazılışına göre değil okunuşuna göre getirilir: "zidane'nin" değil "zidane'ın".

    ***

    - kısaltmalara gelen ekler bilindiği gibi kısaltmanın okunuşuna göre geliyor: "trt'de". fakat maalesef ki son zamanlarda artık normalleşen yanlış bir kullanım var. "k" harfini "ke" yerine "ka" diye seslendirmek. bu da şu hataya yol açıyor: "tdk'ya göre...". halbuki bunun doğrusu şudur: "tdk'ye göre...".

    ***

    - toplumumuzun kanayan yarası: de/da bağlacı. ayrı mı bitişik mi yazılacağının ayırdına varmak çok kolay aslında ama bu, onun en fazla yapılan imla hatası olmasına engel olamıyor.

    şimdi örnek bir cümle ele alalım: "uefa kupası müzemizde"

    "-de"yi cümleden atalım: "uefa kupası müzemiz." oldu mu? olmadı. demek ki bu "-de" bitişik yazılacak çünkü bağlaç değil bulunma hal eki.

    başka bir cümle ele alalım: "uefa kupasını biz de aldık."

    at "de"yi cümleden: "uefa kupasını biz aldık." oldu mu? gayet tabii oldu. cümlenin anlamında ufak tefek daralmalar olabilir ama anlam yukarıdaki gibi bozulmaz. çünkü bu bağlaç olan "de". olsa da olur olmasa da.

    bir de yapanı ıslak odunla dövme isteği uyandıran hata: bağlaç olan "de/da"nın "te/ta" versiyonunu uydurmak. böyle bir şey yok canlar. şundan bahsediyorum:

    "beşiktaş ta amma ağlak takım..."

    "işte böyle yazanın önce niyet edilerek ağzına ve eline üç kere kürekle vurulur, sonra pilot edilir. bu madde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez." al sana mis gibi sözlük anayasasının üçüncü maddesi.

    "beşiktaş da amma ağlak takım..." hah, şimdi oldu.

    ***

    - "yukarda, burda, ilerde..." şeklindeki kullanımlar yanlış. "yukarıda, burada, ileride..." şeklinde olmalı.

    ***

    - "ne... ne..." bağlacı da bir başka kanayan yaramız. bu bağlaç anlamca olumsuzdur. onun için yüklemi bir kez daha olumsuz yapmaya gerek yoktur. misal: "ne fener ne de beşiktaş geçemez bizi." yanlış bir kullanım iken, "ne fener ne de beşiktaş geçebilir bizi." doğru kullanımdır.

    ***

    - gelelim güzide bağlacımız "ki"ye. türkçede üç farklı ki var aslında: sıfat yapan ki, ilgi zamiri olan ki ve bağlaç olan ki. ilk ikisi bitişik yazılırken bağlaç olmasından mütevellit üçüncüsü ayrı yazılır ve aslında küçük bir püf noktası vardır bu kuralın. "ki"li kelimenin arkasında "-ler" getirirsin, kelime anlamlıysa bitişik değilse ayrı yazarsın. misal:

    "avrupa'daki maçlarımız bir başka güzel." -> "avrupa'dakiler" dersek kelime anlamlı oluyor, bu bitişik yazılacak.

    "anlamadım ki bu nasıl sezon." -> "anlamadımkiler" dedik ve mortingen şıtrayze. bu bağlaç olan "ki"miz. ayrı yazılacak.

    ***

    - özünde bağlaç olduğu halde bitişik yazılan "ki"ler de var çünkü kalıplaşmışlar. bunu da şöyle akrostişleştirmişler:

    sanki
    illaki
    meğerki
    belki
    oysaki
    halbuki
    çünkü
    a
    mademki

    "simbohçam"

    ***

    - sayılar yazıyla yazılıyorsa ayrı yazılır: "oniki" değil de "on iki" olacak.

    ***

    - içinde ses olayı (düşme, türeme, yumuşama) gerçekleşen birleşik fiiler bitişik yazılır: kaybetmek, hallolmak, hissetmek...

    ses olayı yoksa ayrı yazılırlar: fark etmek, terk etmek, arz etmek...

    ***

    - soru edatı olan "mi" ayrı yazılır: "düşünmüyor musun?"

    olumsuzluk ekiyle soru edatını karıştırmamak gerekir: "düşün müyoruz" değil "düşünmüyoruz"

    ***

    - şey her zaman ayrı yazılır.

    her şey
    bir şey
    herhangi bir şey
    hiçbir şey
    çok şey

    ***

    - şunların yazımı da çok karıştırılıyor:

    pek çok
    birçok
    hiçbir
    biraz
    birtakım (bazı anlamında)
    herhangi
    birkaç
    herkes
    herhalde
    ya da
    veya

    ***

    para birimlerine gelen ekleri de ayırmıyoruz: "avronun, dolara, liralık..."

    ***

    gözünüzün çapağını seveyim: klüp değil kulüp.

    kulüp, kulüp, kulüp...

    ***

    "maç 21.45'de..." yanlıştır. "21.45'te" olacak. fıstıkçı şahap bey amcayı üzmeyelim.

    ayrıyeten hepimizin casio f91w'den kalan bir alışkanlığımız var ki saat ve dakika arasında nokta yerine iki nokta koyuyoruz. yapmayın.

    ***

    ondalıklı sayılar noktayla değil virgülle ayrılır.

    "10.5" değil "10,5" olacak.

    ***

    üleştirme sayıları rakamla yazılmaz fakat burası bir edebiyat değil spor sözlüğü. istatistikler mühim. onun için bu kullanımlarda pek bir beis yok. zaten tek derdimiz "üçer" değil de "3'er" yazan sözlükçüler olsun.

    ***

    "türkçesi varken..." muhabbeti var bir de. kısmen katıldığım bir kampanya bu benim. eğer adam derdini daha iyi anlatacaksa "ilginç" değil de "enteresan" diyiversin. bunun dışında türkçede hiçbir karşılığı bulunmayan kelimeler de var. misal "loser". "ezik" kelimesi belki bir parça karşılar ama tam bir özdeşi yok türkçede.

    amma... bu yabancı kelime devşirmenin de suyunu çıkarmamak gerek. "kontrol edeyim" yerine "check edeyim" dersen ortaya kocaman bir garabet çıkar ve sen de snob'luğunla kalırsın. al işte snob yerine züppe desem ölür müydüm?

    ***

    açıklamalardan veya örneklemelerden evvel noktalı virgül değil iki nokta kullanılır. bir de ota çöpe noktalı virgül kullanılmaz. senin noktalı virgül kullanabilmen için evvela virgül kullanman gerekir yazında.

    mesela: "galatasaray'ın 20 türkiye ligi şampiyonluğu, 16 türkiye kupası, 2 avrupa kupası varken; fenerbahçe'nin 19 türkiye ligi şampiyonluğu ve 6 türkiye kupası mevcuttur."

    ahahah...

    ***

    şimdilik aklıma gelenler bunlar, eklemelere devam ederim.

    güç sizinle olsun.

    edit: pret "direkt ve orijinal" kelimelerinin de "direk ve orjinal" şeklinde sıkça yanlış yazıldığını belirtmiş mesajında. kesinlikle haklı.
  • 28
    bugün harf devriminin doğum günüdür. ulu önder mustafa kemal atatürk sayesinde kendi dilimizi kullanabilir hale geldik. yıllar içinde diğer dillerde olduğu gibi çok sayıda yabancı kelime girse de yazım ve okunuşuyla başlı başına bir zenginlik olan dilimizin kıymetini bilelim.

    --- alıntı ---
    türkiye cumhuriyeti yazısını niçin değiştirdi?

    türkiye cumhuriyeti beşinci yılını doldurur ve birbiri arkasına devrimler yapılırken mustafa kemal ve arkadaşları ekin devriminin en önemli, en büyük adımını atmaya hazırlanırlar. çünkü genç cumhuriyete, osmanlı imparatorluğunun kalıtı olan arap abecesi türlü sorunlar yaratmaktadır. imparatorluk, yüzyıllarca arap abecesini kullanmıştır. bu abece, doğallıkla bükünlü bir dil olan arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil özelliği taşıyan türkçenin doğasındaki sesleri yansıtmaktan uzak bir dizgedir; türkçenin ünlü seslerini göstermemekte; h, k, s gibi kimi ünsüzler için birkaç ayrı harf kullanılmaktadır.

    arap abecesi, ayrıca dinsel anlamlar yüklenmiş bir dizgedir. okuryazar olmayan halk, bu abeceyle yazılmış tüm kitaplara, gördüğü her basılı kâğıda inanç penceresinden bakmakta, kutsal kitap yazısıyla yazılmış her şeyi âdeta kutsallaştırmakta; bu nedenle salt okuma yazma bilmek bile dinle ilişkilendirilmekteydi. okuryazar olmayan halk, dilekçesini, mektubunu yazmaktan yoksundu, eski yazıyı bilenlerin yönlendirmesine açıktı.

    yönünü çağdaş uygarlığa çeviren genç cumhuriyetin amaçladığı devrimlerin yaşama biçimi olması için ilk engellerden biri yazıdır. kaldı ki cumhuriyet öncesi yazı ve dil, osmanlı aydınlarınca da yoğun tartışmalara yol açmıştır. mustafa kemal'in yazının değiştirilmesine ilişkin düşüncesi yeni değildir, bu düşünceyi çevresiyle tartışarak geliştirmiş, o güne değin yapılan çalışmalar da göz önüne alınarak bir kurul oluşturulmuş, bu kurula "alfabe komisyonu" denmiş, bu adın yanına bir de "dil encümeni" eklenmiştir.

    bu kurulda dokuz üye bulunuyordu. ragıp hulusi özden, ibrahim grantay, ahmet cevat emre, emin erişirgil, ihsan sungu, avni başman, falih rıfkı atay, ruşen eşref ünaydın, yakup kadri karaosmanloğlu'ndan oluşan kurul çalışmalarını kısa zamanda tamamladı.

    mustafa kemal, yeni abeceyi dilci ibrahim necmi dilmen'den öğrenmiş, 4-5 ağustos 1928 gecesi başbakan ismet inönü'ye yeni harflerle mektup yazmıştı. 9-10 ağustos akşamı sarayburnu'nda düzenlenen bir dinletide falih rıfkı atay, atatürk'ün yeni harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okudu:

    "arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni türk harflerini kabul ediyoruz. bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni türk harfleriyle kendini gösterecektir. yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. buna kesinlikle inanıyorum."

    atatürk, aynı gece sarayburnu'nda halka şunları söylemiştir:

    "bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: yeni türk harflerini çabuk öğrenmek... kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek."

    atatürk, yazıyı değiştirecek devrimi anlatabilmek için hemen yurt gezilerine başladı. birçok yerde tahta başında yeni harfleri yazdı, yazdırdı; yeni yazıyı tanıttı, bu yazının ne denli kolay öğrenilebileceğini belirterek her konuda olduğu gibi bu işte de ulusuna öncü oldu. türkiye büyük millet meclisi, 1 kasım 1928'de 1353 sayılı yasayla 29 harften oluşan yeni türk abecesini kabul etti. yeni abecenin bütün ulusa öğretilmesi, "millet mektepleri" (ulus okulları) denilen, bir bakıma ülkedeki ekin devrimini hızlandıran kurumlar aracığıyla sağlandı.

    mustafa kemal atatürk'ün, 1 kasım 1928'de tbmm'yi açarken söylediği şu sözler, harf devrimini ve önemini çok iyi tanımlamaktadır:

    "büyük millet meclisi'nin kararıyla türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit olacaktır.

    yeni yazı, eski dile ayna tutuyor

    yeni yazı, bir gerçeği gözler önüne sermişti. bu yazıyla osmanlıcayı oluşturan yabancı sözcükleri, tamlamaları yazmak, yazım birliği sağlamak kolay olmuyordu. yazı devrimi, bir bakıma dile ayna tutmuş, türkçenin üzerinden kalın bir perde kalkmıştı sanki. başka dillerden, özellikle arapça ve farsçadan akın eden, bu dillerin yapısına uydurulmaya çalışılarak yapılan uzunlu kısalı, anlaşılması zor "terkipler"in, her biri başka başka yazılan batı kaynaklı sözcüklerin boyunduruğu altındaki türkçe tanınmayacak durumdaydı. kuşkusuz osmanlıca, yüzyıllar süren bir imparatorluğun diliydi; bu nedenle yadsınamazdı; ama kendi benliğinden çok uzaklaşmış bir dille genç cumhuriyetin bilimsel, sanatsal yaratıcılığının ortaya çıkarması, düşünsel üretimin hızlanması, bütün bilim, sanat, teknik kavramların karşılanması da olanaksızdı.

    mustafa kemal, dilin de yenileşmesi gerektiğini yakın çevresine açıklamıştı. yazı devrimini gerçekleştiren "dil encümeni" dağılmamış, milli eğitim bakanlığı içinde bir birim olarak dil işleriyle ilgilenmeye başlamıştı. yazım (imla) konusu, bu kurulun çözmesi gereken ilk sorundu, nitekim "dil encümeni" ilkin "imla lügatı" (1928) adıyla bir yazım kılavuzu hazırladı. arkasından "türk söz kitabı" adıyla sözlük hazırlığına girişildi. ancak hem kurul üyeleri arasında anlaşmazlık vardı, hem bu anlaşmazlıklar tbmm kürsüsüne dek uzanıyordu. bu kurulun dilin yenileşmesi için sağlıklı çalışamayacağı, siyasal erkin dil işlerine sık sık karışacağı belli olmuştu; nitekim 1931 yazında milli eğitim bakanlığı ödeneğini kesince, dil encümeninin çalışmaları son buldu

    --- alıntı ---

    http://www.dildernegi.org.tr/...---1-kasim-1928.html
  • 31
    konfüçyüs'e sormuşlar: "bir ülkeyi yönetseydin ilk olarak ne yapardın?" onun cevabı ise: "dilini düzeltirdim. dil bozulursa, kelimeler düşünceleri anlatamaz. düşünceler iyi anlatılamazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. işler, görevler gereği gibi yapılmazsa düzen bozulur. düzen bozulursa adalet yolundan sapar. adalet saparsa halk, insanlar ne yapacağını şaşırır. işte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir."

    osmanlı dönemi okuma-yazma oranı erkeklerde %7, kadınlarda ise %04'tür. cumhuriyet rejimi ile gelen harf devrimi ve okuma-yazma oranını arttırmak için teşvikler(millet mektepleri) bu oranın katbekat artmasını sağlamıştır. bunun içindir ki mustafa kemal atatürk'e fazlasıyla borçluyuz.
  • 27
    de bağlacı olmasa güzel dil aslında. bu bağlaç, kullanımını bilmeyenler için değil de bilenler için sıkıntı çıkarır. bir yazıyı okurken bu kuralda hata yapıldığını görürsen tikin varmış gibi garip hareketler yaparsın, gözünde büyür de büyür, sadece o kelimeden ayrılmayan o lanet 2 harfe bakarsın. türkçe öğretmenlerine de sinirliyim bu konuda. sen çocuğun kafasına vura vura bu kuralı öğreteceksin arkadaş. hayır bir de marjinal versiyonları var bunun. geçen bir tane gördüm mesela. şunu yazmış adam:
    açmaya niyetimiz'de yoktur
    düşmemek için tutunacak yer aradım. en son tdk'ye gidip diyeceğim şu kuralı kaldırın arkadaş diye. ondan sonra bütün cümlelerimi bağlaçlı kuracağım. "oda öyle düşünüyorduda olmadı o işde" gibi cümleler. o zaman rahatlarım belki.
  • 21
    ya arkadaş allah aşkına şu güzel dilimizi doğru kullanalım.

    bazı yazılar görüyorum, şunun gibi ifadeler var: "küme düşmeyi garantiledi."

    garantilemek olumlu bir fiildir, olumsuz durumlarla beraber kullanılması anlatım bozukluğu yaratır. "küme düşmeyi garantiledi" yerine "küme düşmesi kesinleşti" gibi bir ifadenin kullanılması gerekir.

    durum-fiil kullanımlarında olumlu-olumsuz ayrımlarına özen gösterelim lütfen.
  • 35
    turkcede yazim hatasini artik umursamayacak kadar yaslandim, hatta bazen bilerek yapiyorum. ancak virgul ve tiniyi bozan kelime kullanmak beni fazlasiyla rahatsiz ediyor. galiba grumpy old man'likte yeni bir level actim.

    su siralar en cok taktigim kelime gozukmek. turkce yapi olarak hatali degil ancak eski turkcede "gozuke" gibi bir kalip kullanilirken o modern turkcede "gorune" ya da daha dogrusu "gorunur" olarak kullanilir. cunku modern turkce ahenkli seslerle konusulmasi gereken bir dil. bu nedenle cumlede gozukuyor yerine, gorunuyor yazildiginda okurken daha ahenkli, tinisi duzgun bir cumle olusuyor.

    neyse. peyami safa misin tirt dediginizi duyar gibiyim, hayir huysuz ve yorgunum:')
  • 23
    gugıl amca her ne kadar "santrafor" diye diretse de tdk'ye göre bunun doğru yazımı: santrfor.

    http://www.tdk.gov.tr/...&kelime=SANTRFOR

    aynı hata sözlük içindeki maddede de mevcut; santrafor başlığında 30, bunun doğru yazımı olan santrfor başlığında sadece 6 entry var ki bunlardan 2 tanesi de doğru yazımın bu olduğunu anlatmak için girilmiş.

    bir de mütevazi paralel anlamına geliyor, alçak gönüllü anlamına gelen kelime ise mütevazı olacak.
  • 29
    mocuishle yine doğru zamanda doğru katkıyı yapmış sözlüğe. ben de bugün bana bir whatsapp grubundan gelen bir makaleyi paylaşayım ilave olarak. bir gecede cahil kalıp, dedelerinin mezar taşlarını okuyamayanlara gelsin.

    --- alıntı ---

    türkiye gündeminde konuşulup tartışılanların, yazılıp çizilenlerin önemli bir bölümü artık doğruluktan uzak, ve hatta ahlâktan nasipsiz bir hâl almaya başladı.

    harf devrimi de ideolojik gerekçelerle, bu saydığım noksanlıklar içerisinde dile getirilen, aklın, izanın alamayacağı türden iddialara, sözde 'akıl' yürütmelere sıklıkla konu olur. son günlerde -bağlantı vererek boşu boşuna popülarite kazandırmak istemediğim bir sitede- gördüğüm safsataların boyutu artık beni öyle bir hayrete uğrattı ki... harf devrimi hakkında bir şeyler söyleme gereği hissettim.

    evvela şu tespiti yapayım: tüm bu yalan yanlış çıkarımların nedeni, türkçeyi latin alfabesi ile yazma fikrinin mustafa kemal tarafından kısa bir süre içerisinde ve kendi tasarrufuyla alındığının filan sanılmasıdır. bu nedenle, atfettikleri kötücül niyetlerle birlikte, "x için yaptılar, y amacı güttüler.." gibi tarihsel bağlamından koparılmış yorumlara başvuruyorlar. bu yüzden dilimizin alfabe serüvenini şöyle kısaca bir gözden geçirmekte fayda var... buyrun...

    türkçeye ait olduğu sanılan ama henüz çözülememiş bir takım yazıtlar sayılmazsa, türkçenin ilk yazılı belgeleri çoyr yazıtlarıdır. bu tarihten bu yana geçen yaklaşık 14 yüzyıl içerisinde türkçe toplamda 13 alfabe ile yazılmış. geniş coğrafyalara yayılan ve uzun süre kullanılan alfabelerin sayısı ise beş: köktürk, uygur, arap, kiril ve latin alfabeleri. bu alfabeler arasında en uzun süre kullanılan alfabelerden biri de uygur alfabesidir. şaşırtıcı gelecek ama, fatih sultan mehmet ve ii. bayezid uygur alfabesini bilmekte ve kullanmaktaydılar. hem de saray içerisinde! fatih'in uzun hasan ile türkçe mektuplaşması uygur alfabesiyledir.

    19. yüzyıl sonlarında türkçe konuşurların yaşadığı coğrafyalarda türkçe çeşitli alfabelerle yazılıp çizilmekteydi. osmanlı coğrafyasında, arapçada bulunmayan ama türkçede bulunan seslerin bir kısmını karşılaması için farsçadan bazı harflerin de ithal edildiği osmanlıya özel bir alfabe kullanılıyordu. türkçedeki sesler harekelerle giderilmeye çalışılsa da -hepsi de giderilemiyordu-, matbaa basımlarında bu harekeler de kullanılamadığından zorluk iyice artıyordu. türkçe kelimelerin yazımı zor diye fikir adamlarının çoğunluğu türkçe yerine arapça kelimeleri tercih ediyordu, ki harf devriminin milli kültüre darbe vurduğunu düşünenler için bu bilginin önemli olduğunu düşünüyorum: zira türkçe kökenli osmanlıca kelimeler sırf bu yüzden yazın hayatından gün geçtikçe siliniyor, yerlerini arap ve fars muadilleri alıyordu.

    osmanlı fikir hayatının zengin olduğu, gazetelerin, mecmuaların gırla basıldığı o yıllarda, sanıyor musunuz ki kimse bu alfabe konusuna eğilmedi? osmanlı'nın son yüzyılında alfabe tartışmaları zaten mevcuttu. tartışmalar 19. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştı. ahmet cevdet paşa ve münif paşa tedavüldeki alfabenin yetersizliği fikrini dile ilk getirenlerden olmuşlardır. daha sonra eğitim bakanlığı yapacak olan münif paşa 1862'de osmanlı ilim cemiyeti'ndeki bir sunumunda, avrupa'da 6-7 yaşındaki çocukların bile fevkalade yazıp çizebildiğini, lakin osmanlı alfabesinin çok zor olduğunu, en azından yazarken harfleri kesinlikle birbirinden ayrı yazmak başta olmak üzere, elifbada ıslahat yapmak gereğine vurgu yapmıştır. namık kemal, ali suavi, şemsettin sami gibi osmanlı fikir hayatının önemli temsilcileri ıslahatı savunan diğer önemli düşünürlerdir. enver paşa dahi "bir sese bir harf" ilkesinin hayata geçirilmesi gerektiğine inananlardandır. hatta ordu içi yazışmada bu prensibi hayata geçirecek olmuş ama i. dünya savaşı'nın başlaması sonucunda ertelemiştir (daha fazla bilgi için bkz: ordu elifbası veya hatt-ı cedit).

    kısacası tarih, o dönemde okuyup yazmış pek çok kimsenin alfabeden memnuniyetsizliğini yazar... lakin ilk önce mesele "latin alfabesine" geçiş değil; türkçe fonetiğiyle mevcut alfabenin uyumsuzluğudur. peki neden sonra latin alfabesi tartışmaların merkezinde yer almaya başlamıştır?

    çünkü, her şeyden önce, zaten osmanlının son dönemlerinde istanbul'da gazetelerde, dergilerde, tabelalarda kısmen kullanılmaya başlanan bir alfabeydi. ii. meşrutiyet sıralarında arnavutların latin alfabesine geçişiyle birlikte de kuvvetli bir referans haline geldi. latin alfabesi kullanan ülkelerin teknolojik üstünlüğünün de etkisi oldu şüphesiz: otomatik telgraf makineleri türkçenin latin alfabesiyle yazımını gerektirdiğinden, türkçenin latin yazımının gayet kolay olduğunun görülmesine ve bu bilginin yayılmasına katkıda bulunuyordu. 1922'de de, yani bizden altı sene evvel, bizim en yakın lehçe komşumuz azerbaycan latin alfabesine geçiş yapmasıyla latin alfabesi artık tartışmaların merkezine oturdu.

    azerbaycan'ın bu geçişinden dört yıl sonra, 1926'da bakü'de türkiye'den temsilcilerin de katıldığı bir türkiyat kurultayı düzenlendi. pek çok türk coğrafyasından aralarında dönemin çok değerli türkologlarının da bulunduğu 71 türkiyatçının katıldığı bu kurultayda türkçe için en uygun alfabenin latince olduğu kararı çıktı. elbette şiddetli latin harfi taraftarı olan azerbaycan'ın bu sonuçta etkisi vardı. kongreyi takiben sovyet sınırlarındaki nogaylar, kırım, özbekistan ve kafkasya'daki kumuklarhızla latin alfabesine geçiş yaptılar. stalin'in 1936'daki talimatına dek bu geçiş sürdü ve sovyet sınırları içerisindeki türk toplulukları 1939'da zorunlu olarak kiril alfabesine döndüler.

    türkiye'ye dönersek: kongre o dönemde türkiye'deki fikir hayatını doğal olarak ikiye böldü: bir kısım düşünür, latin harflerine geçişin sovyetlerin menfi bir planı olabileceğini düşünüp karşı çıkıyordu. osmanlı dönemlerinden beridir ıslahat ve değişimi savunan geleneğin temsilcisi olan kesim ise hem modernleşme yolu olarak gördüğünden, hem de dilin fonetik yapısına uygunluğu nedeniyle latin alfabesine geçişi destekliyordu.

    bazılarının özel amaç güderek "halkı tarihinden koparma niyetinde olduğunu" iddia etiği mustafa kemal, alfabe konusuna ezelden beridir bilimsel yaklaşmaktaydı. kongreden önce de sonra da kurullar oluşturup, uzmanlara raporlar hazırlattırıp fikirlerini aldı. kongreden çıkan bu karara da balıklama atlamadı. önce dillerdeki benzerlikler nedeniyle latin temelli macar ve fin alfabelerini inceledi, uzmanlara inceletti. bir yıl sonra, 1927'de maarif bakanlığına hazırlıkların ve denemelerin başlaması talimatını verdi ve 1 kasım 1928'de geçiş sağlandı.

    her neyse... sadede gelirsek...

    her şeyden önce, olumlu ya da olumsuz, "atatürk x maksatla alfabeyi değiştirdi" gibi bir cümlenin, 100 yıllık alfabe tartışmasını görmezden geldiğini anlatabilmişimdir umarım. konu o kadar basit değil... o tarihte yeni bir şey de değil alfabe mevzuu.

    ikincisi, alfabe değiştirmek elbette kolay bir iş değil. "bir gecede cahil kaldık" gibi akıl ve izandan yoksun bir cümleyi dikkate almayacağım elbette, lakin hiç ama hiç kültürel geçiş zorluğu yaşanmadı demek de akıldan yoksun olur. ancak bunun geçici olduğu muhakkaktır. günümüzde hala "atalarımızın yazdıklarına ulaşamayan" varsa ya tembeldir, ya da niyeti ulaşmak değildir. hemen her önemli eser çoktan çevrildiği gibi, illa ki arşivlere girip evrak okuyacak varsa, osmanlı alfabesini öğrenmek zor değil. benim bir haftamı almıştı.

    bu arada alfabe öğrenmek sihirli değnek değil. o dönem çok ağdalı bir dil kullanılıyor (sebepleri arasında yazıda bahsettiğim türkçe yazım zorluğu nedeniyle arapçaya yönelmek var). alfabe değiştirmeseydik de o dili rahatlıkla okuyamayacaktık. o dil de başka bir devinimin sonucuydu zaten. yoksa daha geriye gidip (coğrafya olarak da anadolu'ya gidip) karacaoğlan'ı okuyup anlayabiliyoruz... acaba neden?

    eğer illa ki gerçek bir olumsuzluktan, ciddi bır sıkıntıdan bahsedecek olursak, alfabe değişiminin o zaman yayıncılık sektörünü fena vurduğunu söyleyebiliriz. o dönemde hayatını yazarak kazanan pek çok yazar ve mütefekkir, birden düşen tirajlar karşısında bir müddet gerçekten de ciddi ekonomik zorluklar çekmişler...

    herkese iyi haftalar...

    tevfik uyar / @tevfik_uyar

    kaynaklar:

    (1) cafer ulu (2014), osmanlıda alfabe tartışmaları ve latin alfabesinin kabulü sürecinde mustafa kemal’in çıktığı yurt gezileri: tekirdağ örneği. tarih araştırmaları dergisi. xxxiii (55) 277-302. (bağlantı)

    (2) vahit türk (2014). türk dilinin gelişimi ve tarihsel dönemleri. 2. bölüm. 32-61. türk dili i, macit m. cavkaytar s. anadolu üniversitesi yayınları.

    (3) beşir ayvazoğlu (2008) peyami: hayatı sanatı felsefesi dramı. 3. basım. kapı yayınları.

    --- alıntı ---

    http://www.herkesebilimteknoloji.com/...-devrimi-uzerine/amp
App Store'dan indirin Google Play'den alın