ortaöğretim okullarının çeşmelerinden akan sudur. bayramlarda seyranlarda monaca'ya uludağ'a tatile giden, haftasonları özel derslere piyano kurslarına giden, hayata sokaklarda değil üniversite sonrası başlayan veletler için geçerli değildir. ama sırtına çantayı taktığı, kames 12 kat topa ilk vurduğu andan itibaren varı yoğu bu aktivite olan ortalama türk veletinin resmi içeceği çeşme sularıdır.
evinin önünde top oynatmayan menopoz teyzeler yüzünden okul haricinde kalan zamanların çoğunu adam toplayıp okulllarda ya da okulların etraflarındaki boş alanlarda futbola başlar ülkemin veletleri. ben de öyle başladım. rıdvan dilmen'in futbol zekası(!) olmadığı için biz veletlerde taktik falan olmaz, içimize barış özbek girmiş gibi koşarız ancak. bir yandan güneş vurur, bir yandan toz toprak ama bunlarla güzelleşir bu iş.
kirlenmek güzeldir reklamı o yüzden mantıklıdır. futboldan yorulan bünyeler, yabancı mahallerle saha kavgasına tutuşur daha sonra. bir de dövüşmekten yorulur minik bedenler. ardından hedef bellidir, doğru okula koşulur. yarım yamalak akan, içmek için jimnastik bir figür yapar gibi domalmak gereken okul musluklarına dayanır çatlamış dudaklar. işte ne varsa o suda vardır. çocukluğuma dair aklımda kalan yeğane unsurların başında gelir o su. sadece o su değil o suya giderkenki yürünen yol, sıra kavgası, içtikten sonraki ferahlama, ferahladıktan sonraki maçın ve kavganın analizleri. işte hayatı ve futbolu bu musluklarda öğrendik biz. birlik olmamız gerektiğini tarih kitaplarında, siyasetçilerde değil o musluklarda öğrendik. futbol nasıl oynanmalıdırı, kim nerede faydalı oluru rıdvan dilmen'in saçlarında değil o musluk başlarında öğrendik. bu sebeplerledir ki o dudaklarını o musluklara dayamış her türk gencinin resmi içeceğidir su.