---
alıntı ---
necdet erdem, fenerbahçe ile özdeşleşmiş önemli bir kaleciydi. fakat yaşadığı sorunlar neticesinde takımından ayrıldı ve kariyerini galatasaray’da noktaladı. belki fenerbahçe’deki kadar kupa kazanamadı ama galatasaray lisesi’nde forvet oynayan bir gencin kaleci meziyetlerini keşfederek kulübe büyük bir hizmet verdi. bu istidatlı genç, turgay şeren’di…
turgay, kaptanı olduğum galatasaray antrenmanlarına çıkmaya başladığında henüz 15-16 yaşındaydı. muhteşem fiziği ve yeteneğiyle göze girmeye başlamıştı. diğer kalecilerden en büyük farkı, çizgiye bağlı kalmadan oynamasıydı. öyle ki o döneme kadar ülkenin yetiştirdiği en önemli kaleci olan cihat arman, muhteşem liderlik özelliği ve refleksleriyle kusursuz bir 1 numara olsa da tam manasıyla bir çizgi kalecisiydi. ne olursa olsun kalesini terk etmez ve iki direk arasında topu beklerdi. fakat turgay, devamlı rakibin zaviyesini kapatmak için ileriye çıkar, zaman zaman gerçek manada 11. adam gibi oyuna katılırdı. penaltı noktasına kadar çıkan bir kaleci görmemişti türkiye. mezkûr özelliği, kısa sürede galatasaray’ın 11’ine yükselmesine sebep oldu. bu hususta çalıştırıcısı necdet ağabey’e çok şey borçluydu. kendisi bir çizgi kalecisi olan necdet erdem, mevkideki değişiklikleri takip etmiş ve turgay’ı o doğrultuda yetiştirmişti.
1949 sonbaharında galatasaray ile vefa karşı karşıya gelirken, 17 yaşındaki turgay da ilk 11’deki yerini alıyordu. bu, onun ilk maçıydı ve heyecanı her hareketinden okunuyordu. takımın kaptanı olarak, maç başlayana kadar yanından ayrılmadım ve özelliklerini kendine güvenir bir şekilde devam ettirmesi hâlinde büyük yerlere geleceğini söyledim. beni şaşırtmadı tabii, o maçta gol yemedi ve 1-0 kazanmasını bildik.
santrhaf oynadığım için ona en yakın oyuncu bendim ve “bende!” diye bağırıp kalesinden çıkarak bloke ettiği toplar, bu tarza alışık olmayan bendenize garip geliyordu. turgay dendi mi akla gelen maç elbette ki batı almanya ile berlin’de oynanan müsabakadır. turgay, öyle mükemmel bir maç çıkarmıştı ki ‘berlin panteri’ lakabını almıştı. ben ve şükrü, yurt dışında oynadığımız için milli takıma gidememiştik. sonucu, gazetelerden öğrendik. maçtan birkaç gün sonra bizi ziyarete gelen turgay’ın o heyecanını unutamam. italya’da geçirdiğimiz zaman boyunca ne kadar iyi bir maç çıkardığını bir çocukmuşçasına anlatmıştı. hoş, gerçekten de çocuktu; henüz 19 yaşındaydı o unutulmaz maçta.
modern kalecilik kavramını türkiye’ye getiren turgay’ın gelişiminde ufak da olsa bir payım olduğunu düşünürüm hep. italya’da oynadığım dönemde, kalecilerin topu oyuna elle soktuğunu izlemiş ve bunun top kayıplarını azalttığını gözlemlemiştim. galatasaray’a döndüğümde bu durumu defalarca turgay’a anlattım. kariyerinin ilerleyen yıllarında eliyle 30-40 metrelik toplar atan komple bir kaleciye dönüştü. galatasaray ve milli takımın birçok maçını tek başına aldı. nazarımdaki en klas maçı ise 1963 yılında poznan’da oynadığımız polonya-türkiye karşılaşmasıydı. milli takımın başındaydım ve deplasmandan puan koparmayı amaçlıyordum. maç 0-0 bitti ama öyle iki top kurtardı ki, “dünyada başka bir kaleci bunları kurtaramaz” dedirtmişti bana.
1966-1967 sezonunun bitimine kısa bir süre kala galatasaray’ın başına geçtim. sezonun son maçı, alsancak’ta karşıyaka ile… şampiyonluk iddiamız bitmişti ama maç fevkalade önem taşımaktaydı. nitekim turgay, son kez galatasaray formasını giyiyordu. ilk yarıyı 2-1 mağlup bitirdik. soyunma odasında derin bir sessizlik… sahaya çıkmadan tüm takımı topladım ve şu konuşmayı yaptım: “bu maç, turgay’ın son maçı. bu formayla nice başarılar kazanmış ağabeyinizi son maçında sahadan boynu eğik çıkartırsanız, bugünü unutamazsınız! ama kazanırsanız, onun için unutulmaz bir maç olur.” ikinci yarıda bulduğumuz iki golle maçı kazandık. ilk resmi maçını benimle oynayan turgay’ın futbola vedasında da en yakın tanıklardan biri olmuştum. jübilesi ise meşhur lev yashin’in de katıldığı bir futbol şöleni misali, ona yakışır şekilde düzenlenmişti.
cihat arman, ali artuner, özcan arkoç, yasin özdenak ve rüştü reçber gibi ülke tarihinin önemli kalecileriyle mukayese ettiğimde turgay’ı bir adım öne koyarım. bunun en büyük nedeni; dünya futboluna 1950’lerde lev yashin ile giren ceza sahasına hâkim kaleci kavramını, sınırlarımız içinde uygulayan ilk isim olmasıdır. onun uluslararası bir kaleci olduğuna inandım hep. hatta çok ama çok kısa süren güney amerika kariyerine devam etseydi, şu anda tüm dünya turgay şeren’in adını bilirdi. bundan emin olun!
---
alıntı ---
http://www.socratesdergi.com/...avramini-degistirdi/