• 41
    19 ağustos 2013 galatasaray-antep maçı. batı tribünü. tribünde bir çift var. erkek. muhtemelen arkadaşlar. ara ara gözüm kayıyor. izliyorum böyle. kuran çarpsın kafalarını kaldırıp iki dakika maça bakmadılar. eller sürekli telefonda, twitter'la haşır neşirdiler. yeni nesil böyle edebiyatı yapmayacağım. yeni nesil böyle de. bari tribünler böyle olmasın lan. ilk sene güney'deydim, kale arkası tribünü..ne beklersin? daha sokaktan insanlar di mi, maça bağırmaya gelen, küfür etmesi beklenen adamlar. yok amk. kale arkası tribünün bile yarısını, kırmızı pantolonlu, kemik gözlüklü, ellerindeki dijital aletlerle dakikada bir fotoğraf çeken tipler oluşturuyor.

    haliyle bu tribünlerden çıkan şov da, telefonun ışıklarıyla yapılan şov oluyor. bundan 20 sene önce yapsan herkes taşak geçerdi. şimdi adı şov oluyor..böyle tribün şovu olur mu amk ya.
  • 53
    kültürdür. bunu bilmeyen, yaşamamış, görmemiş insanlarla değil tartışmaya girmek (hele hele başka takım taraftarıyla) kolay kolay muhatap bile olmam. takım geriye düşünce televizyonu kapatıp yatmaya benzemez tribün. emektir, cefadır, sevdadır. hariçten gazel okumakla tribüncü olunmaz. etrafımda futbolu bilmeden atıp tutanlara mesafe koyduğum gibi, tribün bilmeden bu tip konularda atıp tutanlarla da mesafe koymaya başladım.
  • 61
    tribün bir kaldıraç gibidir ya da bir çarpan gibidir. tek başına hiç bir etki etmez.

    eğer takım iyi oynarsa tribün 1'i 10 yapar. eğer takım sahada hakeme itiraz eder baskı kurarsa, tribün o baskıyı katlar. sahada rakibin üstüne mi gidiyorsunuz, tribün arkanızdan gelir. eğer takım uyutmaya başlarsa tribün de uyumaya başlar.

    yeter ki galatasaray futbol takımı o 1'i versin, tribün onu katlamaya hazırdır.
  • 15
    gerçek dünyanın bir minyatürü, farkı ise sınırların olmaması burda. merdivenlerden cikip cim sahanin goruldugu ilk an'ı atlatıp yüz tribüne çevrildiğinde farklı dünyaların, farklı tarzların insanları aynı renklerde giyinip aynı şarkıları söylemektedir.

    oturup düşününce ne kadar da tuhaf aslına her şey. şu kravatını çıkarıp cebine koymuş ama kravat cebinde potluk yapmış amca muhtemelen çok sıkıcı bir iş gününü atlatmış, plazadan kendini atmış dışarı, otoparkta kendisini bekleyen arabasındaki formayı geçirdiği gibi üstüne tutmuş tribünün yolunu. bir hafta içi maçı... bir hanım kızımız yüzündeki makyajı silmeye fırsat bulamamış, üzerine giydiği formasının, ayağında kıyafetinin diğer parçaları ile uyumsuz ayakkabısının son anda giyildiği belli, eve uğramaya fırsatı olmamış.

    ultraslan uni grubuna bakıyorum göbekteki, hepsi farklı fakültelerden gelmiş, bazılarının ertesi gün sınavı var bazılarının yok, ama yine de hepsi burada, okul denilen şey arka planda kalmış.

    ali'yi bugün kız arkadaşı çok üzmüş, ayşe'nin tribüne girdiği ana kadar aklındaki tek düşünce ertesi gün gireceği iş mülakatı imiş. ama turnikeyi geçtiler ve bitti işte; artık tek gerçek galatasaray.

    birisi esnaf, diğeri iş adamı, biri ilkokulu zorluklar içinde bitirmiş, diğeri özel üniversitede tamamlamış mba programını belki. biri çok zengin ama zengin olması ille de oturarak maç seyretmesini gerektirmemiş. tribün kültürü denilen şey de bu zaten, insanlar ekonomik, sosyal düzeylerine veya eğitimlerini göre ayrılmamışlar; tek amaç 90 dakika inandığın şekilde destek olmak inandığın renklere, bu konuda aynı inanca sahip olanlar gelmiş bir araya.

    farklı bir dünya tribün, bambaşka dünyaların parçalarını içeren ama kendi kimliğini oluşturmuş. tribün çocuğu olmak ise bu mozaiklerin bütünlediği dünyanın tam anlamı ile bir parçası gibi hissetmek.
  • 64
    hava mis gibi. sıcak, tatlı bir sonbahar günü. öğleden sonra gündüz maçı yapan iki anadolu takımı. ama tribünler bomboş.

    an itibariyle oynanan sivasspor-hatayspor maçında durum böyle.

    ingiltere'de gazozuna oynanan maçta bile tribünler full çekerken futbol ülkesi olduğunu iddia eden bir ülkede tribünler her maçta bomboş, büyük takımların maçları istisna dersek.
  • 65
    zemin kadar önemli bir sorun bence bu. statların dolması için de teşvik uygulamasına gidilmesi lazım. her maç için stat kapasitesinin %80'ini dolduran takımlara ilave ödeme yapılmalı. bu, anadolu takımlarının statlarını özellikle genç nüfusla doldurması sağlayacaktır, bu da hem canlı destek açısından hem de kemik taraftar kitlesi kazanılması açısından çok önemli.

    türk futbolunun diğer ülkelerdekine göre en farklı özelliği, şehir takımı taraftarlarının çok ama çok az olması. biraz da bu yüzden anadolu takımları ile 4 büyükler arasında uçurum var. tribün doluluk oranına göre yapılacak destekle kulüpler fiyatları çok aşağı indirebilir bu sayede özellikle ortaokul çağındaki çocuklar statları doldurup erken yaşta anadolu takımlarına aidiyet hissetmeye başlar.
  • 31
    futbol taraftarı olarak öyle bir sürece sürükleniyoruz ki, gelecekte bizi sanal tribünler bekleyecek. devlet, taraftarla kulübün bir araya gelmemeleri için çok ciddi, hayati (onlara göre) önlemler almaya başladı. hem güvenlik güçleri olarak bunu yapıyorlar, hem futbol federasyonu nu kullanarak etkili olmaya çalışıyorlar. düşünün ki son zamanlarda artık statlarda alkol kontrolü yapılmaya başlanacağı konuşuluyor. hatta anadolu’dan aldığımız bilgilere göre bazı illerde bu uygulama başlamışta olabilir. bir taraftan kitleleri statlara çekmeye çalışan kulüp yönetimleri, bir tarafta statlara gelen kitleleri torna tezgahından geçirip aynı tip, sıradan, otoriteye boyun eğen, sadece kulüp ürünlerini alıp tribünde oturup gol pozisyonlarında oo yeaa diye bağıran bir futbol toplumu yaratılmaya çalışılıyor. oysa ki devlet bir dönem futbolu halkları uyutmak için kullandı bu ülkede, gençlerin statlara çekip öfkelerini buralarda boşaltmasını sağlayıp bir nevi kontrol alanı olarak gördü futbolu.

    futbol yerel olduğu kadar çok evrensel bir oyun, tribünlerde öyle, dünya ile etkileşim içinde oluyor hep. ve bir kültürden bahsediliyor, yaşanılan tribün biçimleri o kulüp taraftarının hayata ve futbola bakış açılarını yansıtıyor. dediğim gibi dünya tribünlerinden de beslendiği için zamanla yerleşmiş bazı tribün ritüelleri ortaya çıkıyor ve bu o tribünün olmazsa olmazı oluyor. her maç yapılan tezahüratlar, yakılan meşaleler, sopalı bayraklar, konfetiler, atkılar, maç öncesi demlenmeler, deplasman maceraları vs. bunları bir araya getirdiğinde bir yaşam biçimi ortaya çıkıyor. ve bu o tribünü yaşayanların gündelik hayatlarının en ufak ayrıntısına bile etki ediyor. futboldan beslenen, futbolla yaşayan insanlar, üst düzey bir yöneticiye “ siz dün şu yanlış raporların kontrasını yaparken biz diğer raporlara pres yapıyorduk “ diyerek hayata bakış açısını ortaya koyabiliyor mesela.

    gelinen noktada yukarıda bahsettiğim bir çok şey yasaklanıyor bu ülkede, hatta yasaklanmakla kalmayıp çok ciddi cezalarla etrafı süsleniyor, sopalı bayrak sokamıyorsun artık mesela tribüne, ki benim gibi düşünen bir kapalı tribün dolusu adam bulabilirim sopalı bayrak candır, tribünün en güzel aksesuarlarındandır.

    konfeti atmak kulübe ciddi para cezaları getirebiliyor, oysaki yasak olma nedeni bu işi hiç bilmediklerinin göstergesi bu yasakları düzenleyenlerin. neymiş maç esnasında oyun duruyormuş konfeti atınca, oysaki oyun durmuyor, o da oyunun parçası oda futbolun içinde aslında, sahada hakemin düdüğünün çalıp oyunu durdurması oradaki atmosferin bir parçası aslında oyunun daha da anlamlı hale geliyor olmasına neden oluyor.

    meşaleden dili yanan biri olarak söylüyorum, tribünde en olmazsa olmazlardandır. meşaleyi yangın çıkarma aracı olarak gören, hatta meşale ile adam öldürüleceğini düşünen insanlar asıl sorunun meşaleyi yakan kişinin genel hayata bakış açısında olduğunu bilmiyor. yani sen tribüne gelen insanı en başından, doğduğu zamandan beri insanca yaşamasına sevgi ile büyümesine vesile olamadın ki şimdi onu nasıl bu gibi durumlarda suçlu görebiliyorsun. ?

    velhasıl lafın özü şudur; devlet 80’de sokaklarda yaptığı terbiye edebilirim bu halkı izaya getirebilirim davranışını, şimdi çıkardıkları yasalarla birlikte tribünlerde de yapmaya başladı, maç sonları insanları toplayıp polis otolarına sanki cinayet işlemiş gibi bindiriyorlar. karakollara götürüp aslında yaptıkları olayın vatana ihanet gibi algılanmasını sağlayacak baskı teknikleri kullanıyorlar. “ oohh alkolü de almışsın kaç tane meşale yaktın bakalım “ “ annen için bakkal gitmezsin galatasaray için nereden geliyorsun “ söylemleri ile tribüncüleri yıldırmaya ezmeye çalışıyorlar. ilk satırlarımda da belirttiğim gibi bir tornadan geçirme operasyonu yapılmakta. tribünlerde her an yanında, arkanda sivil polise denk gelebiliyorsun, ellerinde kameralar tribünleri çeken polislerin artık sayısını alamıyorum statlarda.

    amaç; bal mumu gibi duran ayak ayak üstüne atmış hiçbir hataya hiçbir yanlışa tepki vermeyen sadece gollere “ölçülü” bir şekilde tepki veren “ seyirciler “.

    bizim yaşam alanımız tribün.. ve o alan daralıyor, ülke’de her alanda yapılan dizayn tribünler de de yapılıyor. azalıyoruz eriyoruz…
  • 67
    artık kalmayandır. bilet fiyatı mıdır sosyal medya mıdır bilemiyorum ama artık tribünde taraftardan katbekat fazla sayıda gezmeye gelen müşteri var. kulüp eski haline getirmek için adım atmalı, öbür türlü iç saha maçları oyuncularımız için deplasmandan daha zor bir hal alacak.

    tezahurat yerine homurdanma, şikayet sesleri geliyor. vur diye bağırıyor biri, öbürü kaleciye hızlı oyna diye çemkiriyor. covid sonrası kombine yenilememekle çok isabetli bir karar aldığımı düşünüyorum.
  • 51
    25 ağustos 2019 galatasaray konyaspor maçı 2019-2020 sezonu ilk iç saha maçımız olacak.

    bu maçla birlikte tribünde telefon ışıklarıyla yapılan görsel şöleni artık yapmayalım. bunun uğursuzluğunun kanıtlanması için başımıza daha ne gelmeli!

    her bestemizi çok sevsem de alakasız zamanlarda söylenmeye başlanan arabesk bestelere son versek. maç başlamadan tüm tribünler "kim bilir kimler var şimdi kalbindeeee" diye haykıralım ama maçta girmesek arabeske.

    6222 den nedense bu sene çok çekiniyorum. * aman dikkat. sahada takımımızın üstüne oynayacakları gibi bizi de es geçmeyeceklerini düşünüyorum: (

    sahamızda 2 sezondur maç kaybetmedik ve bu başarımızın katlanarak sürmesi için tribünde de tam motivasyon.

    2019-2020 sezonu şampiyonu galatasaray
  • 30
    'silah çıktı, mertlik bozuldu' diye bir tabir vardır. iphone çıktı, tribün bozulduya uyarlayabiliriz bunu artık.

    akıllı telefon dediğimiz icat, bu 'kültür'ün idam fermanını yazmıştır. akıllı telefon ile kalbinden vurulmuştur tribün de, tribüncülük de. insanlar artık maçlara fotoğraf çekilmek için geliyor, bu fotoğrafları da akıllı telefonları vasıtasıyla anında çekerek sosyal paylaşım sitelerine ekliyor. maç boyunca eller sürekli telefonlarda, sözlükleri ya da diğer sanal platformları takip edenler de var. maç başında üçlü çekilecek misal, millet video çekmeye çalışıyor. haliyle konsantrasyon azalıyor. bir insan maç boyunca elde telefon tweet atıyorsa ve bu artık çoğunluk tarafından yapılıyorsa o tribünde ahenk ve uyum söz konusu değildir. ben böyle taraftarları(!) sosyal medya taraftarı olarak nitelendiriyorum. check in taraftar da olabilir.
  • 50
    1 nisan 2018 galatasaray trabzonspor maçında öyle bir örneğini sunmalıyız ki, ne atanan aleks taşçıoğlu, fırat aydınus; ne de iaddialı konuşan rıza çalımbay ve artist topçuları kimse gıkını çıkaramadan rakibi boğup atalım. öyle bir örneğini sunup baskı kuralım ki hiç biri kafasını zeminden kaldırmaya cüret edemesin.

    bağırmayacak, baskı kuramayacak taraftar bir zahmet gelmesin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın