bu sezon premier lig'i son 5-10 hafta kala takip etmeye başlamadıysanız kendilerinin başından beri şampiyonluk yarışında olmadığını, devlerin kötü performansı ile leicester'ın muhteşem performansı arasında kalıp son haftalara şampiyonluk iddiasıyla girmiş bulunduğunu kolaylıkla gözlemlemişsinizdir. noel döneminde herkes leicester'ın illa ki düşüşe geçeceğini, arsenal ve manchester city'nin şampiyonluk yarışı vereceğini öngörüyordu. ancak leicester düşüşe geçmedi, city özellikle guardiola'nın takımın başına geçeceğini açıklamasıyla ciddi anlamda etkilenip istikrarsız sonuçlar aldı, arsenal ise her zamanki arsenal'liğini yaparak yarış dışında kaldı. bu süreçte ise oynadığı iyi futbolun meyvelerini alan tottenham şubat-mart aylarında aradan çıkarak leicester'ın arkasına yerleşti. yani tottenham sezon başından beri leicester gibi zirvelerde değildi ve aralarında her zaman önemli bir puan farkı mevcuttu.
futbolu kimin şampiyon olup kimin olamadığına indirgeyen arkadaşlara at yarışı, horoz dövüşü gibi alanları tercih etmesini öneriyorum. şimdi "abi leicester çok süper takım ya" diyenler bu takım geçen sezon premier lig'in dibinden nigel pearson'ın bugün oynanan futbolun temellerini atmasıyla nasıl çıktığını biliyor mu acaba? yoksa o zaman takımı küme düşme yarışında görüp "meh bunlar başarısız" deyip geçtiler mi...
olaylara sadece winner vs loser, iyi vs kötü, siyah vs beyaz gibi sığ bir açıdan bakanlar beni hep kızdırmıştır. onların mantığına göre şöyle muhteşem işler yapan leicester kazayla herhangi bir takıma şampiyonluğu verse başarısız sayılacaktı kafaya bakar mısın. yarın öbür gün pochettino'nun futbola kazandırdığı yetenekler belki tottenham'da, belki daha da büyük takımlarda oynarken şampiyonluk kazanacaksa sebebi bu sezonki "başarısız" tottenham ve oynanan futbol olacak. neyse artık seneye puan tablosuna bakıp kim şampiyonluğa gidiyorsa onlara yanlayıp leicester'ı falan unutur zaten bu arkadaşlar.
(bkz:
kral öldü yaşasın yeni kral)