ingiltere'de bir nevi acıların takımı'dır. çok nadir zamanlar dışında taraftarını hiç güldüremezler. ve özellikle de hep geçildikleri takım ezeli rakipleri arsenal oluyor. bir taraftar için kahredici bir durum.
misal son iki sezona bakalım:
2011-2012 sezonu:
harry redknapp yönetiminde çok iyi bir kadroları var. altın çocuk
gareth bale,
luka modric,
rafael van der vaart,
emmanuel adebayor,
aaron lennon gibi yıldızlara sahipler. ligin en iyi futbolunu oynayarak, üst üste galibiyetlerle lige fırtına gibi giriyorlar ve bir anda man city ve man utd'nin arkasında 3. sıraya kuruluyorlar. şampiyonluk şarkıları bile söylenmeye başlıyor. ocak ayında çok kritik bir maça çıkıyorlar city deplasmanında.
* lider city'in sadece 5 puan gerisindeler. 2-0 geriye düşüyorlar maçta. sonra 2-2'yi yakalıyorlar. hakem howard webb 2 city'li oyuncuya
* kırmızı kart göstermesi gerekirken sahada tutuyor. son dakikada tottenham defoe ile yüzde yüzlük golden yararlanamıyor. atsalar şampiyonluk potasındalar, fark sadece ikiye inecek. ancak defoe o golü atamıyor, dönen topta da balotelli
* penaltı yaptırıp golü atıyor ve city maçı hakemin ittirmesiyle 3-2 alıyor.
bu maçtan sonra city ile united'ı şampiyonluk yarışında yalnız bırakıp, "biz 3. olup şampiyonlar ligine direk gidelim yeter bize aga" demeye başlıyorlar. çok da büyük avantajları var, çünkü en yakın rakipleri arsenal'in 10 puan önündeler. ancak o dönemde ingiliz milli takımı patronu
fabio capello tam da euro 2012 arefesinde kovuluyor. yerine geçmesi için tottenham'ın hocası harry redknapp'a göz koyuyorlar. tottenham bir anda çıldırıyor. "bu kadar iyi giderken bu da nereden çıktı şimdi? vermeyiz hocamızı" diyorlar. haklılar da. ancak söylenti yayılıyor bir kere ve bu da takımda ciddi bir düşüşe sebep oluyor. üst üste gelen mağlubiyetlerle, önce arsenal'le puan farkı kapanıyor. sonra arsenal'e 3. lüğü kaptırıyorlar. bu arada redknapp'ın da takımda kalması kesinleşiyor. milli takıma
roy hodgson geçiyor. takım bu moralle biraz olsun toparlanıyor ve en azından 4. sırayı kaptırmamak için savaşıyorlar.
son haftalara doğru ellerine bir fırsat geçiyor. arsenal evinde norwich'e mağlup oluyor. eğer deplasmanda aston villa'yı yenebilirlerse arsenal'in önüne geçip 3. lüğü tekrar alacaklar. taraftar yine umutlanıyor. ancak küme düşme potasındaki aston villa'yı yenemiyorlar. arsenal'i yine geçemiyorlar. buna rağmen altlarındaki newcastle ve chelsea'ye geçilmeyip ligi 4. bitirmeyi başarıyorlar. bir ön eleme turu oynayarak şampiyonlar ligine gidecekler. ancak o da ne? diğer bir ezeli rakipleri chelsea şampiyonlar liginde finale çıkmış. eğer kazanırlarsa, ligi 6. sırada bitirmelerine rağmen "son şampiyon" ünvanıyla şampiyonlar ligine onlar gidecek. işleri zor görünüyor, çünkü rakipleri bayern münich
* ve maç da allianz arena'da oynanıyor. taraftarlar fanatik bir şekilde bayern'i destekliyorlar. bayern son dakikalarda 1-0 önde ve kupayı almaya çok yakın. ancak fildişili bir kahraman çıkıyor sahneye
* ve skoru eşitliyor. maç uzatmalara gidiyor. uzatmaların başında bayern penaltı kazanıyor. tottenham taraftarı yine ayakta, topun başına gelen arjen robben penaltıyı atamıyor. maç 1-1 bitip penaltılara kalıyor ve penaltıları kazanan chelsea kupaya uzanmanın keyfini yaşarken, tottenham taraftarı kahroluyor.
manchester city'yi yenip zirveyi zorlayacakken hakem kurbanı olduğuna mı yanarsın? çok iyi giderken hocanın milli takıma gideceği dedikodusuyla düşüşe geçtiğine mi yanarsın? nefret ettiğin arsenal takımının 10 puan geriden gelip seni geçmesine mi yanarsın? diğer nefret ettiğin takım olan chelsea yüzünden ligi 4. bitirmene rağmen şampiyonlar ligi'ni elinden kaçırmana mı yanarsın?
tottenham'ın en güçlü olduğu sezonlardan biri bu 2011-2012 sezonu. bir daha o kadar güçlü bir takım kurabilirler mi meçhul. ama en güçlü sezonları en acılı sezonlarına dönüşüyor.
2012-2013 sezonu:
şampiyonlar ligi travmasıyla takımda bir dağılma havası başlıyor. önce harry redknapp kovuluyor. kaptan ledley king emekliye ayrılıyor. van der vaart eski takımı hamburg'a dönerken, modric'i real madrid kapıyor. ama en azından altın çocuk gareth bale'i takımda tutuyorlar. gidenlerin yerlerine de
clint dempsey,
moussa dembele,
jan vertonghen gibi isimler alıp, takımı da
andre villas boas'a emanet ediyorlar.
takım geçen seneki kadar iyi oynayamıyor. özellikle defansta çok kötüler. ancak takımın yıldızı gareth bale inanılmaz bir form yakalıyor ve her maç takımı sırtlıyor. tottenham, bale'in etrafında "one man team" e dönüşüyor. arsenal'le mart ayında oynayacakları çok kritik bir maç var.
* bu maçı alırlarsa, şampiyonlar ligi garanti gibi. 2-1 yeniyorlar ezeli rakiplerini ve 7 puan altlarına alıyorlar. şampiyonlar ligi, bu sefer çok yakın. ayrıca iyice parlamaya başlayan gareth bale, şampiyonlar ligine gidilemezse kesinlikle gidecek. bu yüzden daha da çok istiyorlar şampiyonlar ligini. ancak o da ne? yine form düşüklüğü, üst üste gelen 2 yenilgi, ertelenen maç vs. derken bir anda eriyiveriyor 7 puanlık fark. takımlar kafa kafaya geliyor. 3 londra takımından - chelsea, arsenal ve tottenham - bir tanesi dışarıda kalacak ve tottenham bu sefer dışarıda kalmayı istemiyor. sezonun en kritik maçına chelsea deplasmanında çıkıyorlar.
* bu maçı mutlaka almak zorundalar. beraberlik bile yaramıyor. ellerinden geleni yapıyorlar ancak chelsea de çok istiyor şampiyonlar ligini. maç 2-2 bitiyor ve son 2 haftaya girilirken tek yapabilecekleri, kazanıp arsenal'in puan kaybetmesini beklemek. 1 beraberlik bile onların işini görecek, ama nerede? herkes sen mi? arsenal çıkıyor kazanıyor son 2 maçını da ve yine 7 puan geriden gelip ezeli rakibini şampiyonlar liginin dışına atıyor.
bu acılardan sonra gelecek en büyük acı ise gareth bale'in takımdan gitmesi olacak. tottenham taraftarının uzun süredir izlemediği ve izleyemeyeceği bir süper star bu çocuk. şampiyonlar ligi vizesi olsaydı bir ihtimal kalabilirdi, ancak kalması artık mümkün değil. seneye tekrar orta sıra takımı olmaya aday görünüyorlar. gerçi üst sıralarda mücadele edip edip, her sene arsenal'e, chelsea'ye geçileceğine orta sıralarda dolaş daha iyi.