• 7
    --- alinti ---
    tevfik fikret'i anıyoruz

    (24 aralık 1867 / 19 ağustos 1915)

    büyük üstad, unutulmaz galatasaraylı
    tevfik fikret’i ölümünün 94. yılında saygıyla anıyoruz

    galatasaray denildiğinde unutulmaz başarıların süslediği bir mazi, büyük bir spor ve ilim camiası akla gelir. galatasaray'ın her yönüyle türk sporuna kattıklarının yanında yetiştirdiği isimler de en az başarıları kadar unutulmazdır ve tarih boyunca da bıraktıkları izlerle unutulmayacaklardır.

    ancak... galatasaray'ın tarihinde bir isim vardır ki, onun yerini mutlaka ayırmak, gerçek galatasaraylılığıyla, camiaya kattıklarıyla, yaptığı büyük hizmetlerle, onu hak ettiği gibi tanımak ve hatırlamak gerekir. bu sebeple bu büyük galatasaray âşığını birlikte anmak ve onun değerini bir kez daha belirtmek en doğrusu olacaktır.

    galatasaraylı olmasıyla her zaman övündüğümüz tevfik fikret (asıl adı mehmet tevfik'dir) 1867'de istanbul'da doğdu. valide sultan kâhyası hüseyin efendi'nin oğlu ve ahmet ağa'nın da torunudur. tevfik fikret'le galatasaray'ın yolları ise fikret'in galatasaray mekteb-i sultânî'sine girmesiyle kesişir. türkiye'de ilim ve irfan hayatının batı’ya açılmış ilk penceresi olarak kabul edilen galatasaray lisesi, fikret'in hayatı için bir dönüm noktası olur. bu birliktelik fikret ölünceye kadar onun içine işleyen galatasaraylılık ateşini tutuşturan ilk kıvılcımdır. bundan sonra ne o galatasaray'dan ne de galatasaray ondan vazgeçecektir. galatasaraylılık onun günlük yaşantısından sanatına kadar büyük etki yapar. galatasaray'dan hocası olan recaizâde mahmut ekrem'den çok şeyler öğrenir. türk edebiyatına yön veren en büyük ustalardan biri olan tevfik fikret başarı için aldığı galatasaray kültürünü en iyi şekilde özümsediğinden sadece kendisinden bekleneni yapıyor ve bu da onun unutulmaz isimler arasında tarihe önemli bir kayıt olarak düşülmesine yetiyordu. zaten döneminde dârülfünun'dan daha üstün tutulan galatasaray lisesi'ni 1888 yılında birincilikle bitirmesi, gelecekte yapacaklarının en büyük işaretiydi. yazmaya da 14-15 yaşlarında galatasaray'da iken başlayıp aldığı eğitimle bunu en iyi noktaya getirmeyi de bilmiştir.
    ocaktan yetişen tevfik fikret bu camiaya hizmet etmek için adeta fırsat arıyordu. bu fırsatı da galatasaray lisesi'nde türkçe ve edebiyat öğretmenlikleri yaparak yakaladı. içindeki sarı kırmızı ateş onu galatasaray'a adeta bağlamıştı ve çok başarılı bir hocaydı. ruşen eşref, tevfik fikret adlı kitabında onun hocalığını şöyle anlatır: "mübalağadan korkmayarak iddia edebilirim ki, hiçbir muallimin dersi hiçbir talebe tarafından bu kadar cazibe ile dinlenmemiştir." fikret'in galatasaray tarihindeki haklı yerini alması ise müdürlük yıllarına rastlar. bu yıllarda yarattığı dinamizm ve getirdiği disiplin bir gelenek halinde günümüze kadar gelip her alanda kazandığımız başarılar için önemli bir anahtar olur.

    emaneti devraldı
    abdurrahman şeref bey 14 buçuk yıl müdürlük yaptığı galatasaray'dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra yerini kendi talebesi tevfik fikret'e devretti. tevfik fikret de hocası gibi koyu bir galatasaraylı olduğundan tam yetki verilmesi şartıyla bu şerefli görevi 20 aralık 1908'de kabul ederek hem kendisi hem de galatasaray için önemli bir adım atmış oldu. müdür olarak geldiğinde mektep eski günlerini arar durumdaydı. bir yangın sonucu binası kül olmuş, emanet bir binada eğitim istenildiği gibi yapılamaz bir hal almıştı. elbette ki bu köklü camia bir önder bulacaktı ve bu kişi kendi içinden gelen tevfik fikret'ten başkası değildi.
    fikret'in okulun başına geleceğinin duyulması hemen bir müjde gibi yayıldı. büyük şair çok sevdiği galatasaray'ını daha da yükseltmek için geliyordu. onun gelişiyle öğrenciler arasında fesler havaya atıldı, kucaklaşıldı. gelişinin duyulması bile birlikteliği sağlamaya yetiyordu. herkes yeni ve daha parlak bir devrin geleceğini o anda hissediyordu sanki.
    okul binası idareten beylerbeyi'ne taşınmıştı. ancak bu durum düzensizliği de beraberinde getireceğinden fikret ilk iş olarak koca inşaatın bir sene gibi çok kısa bir zamanda bitmesini sağladı.

    onun gelişiyle okul derlenip toparlanmıştı. kendi devrimci ruhunu galatasaray anlayışıyla birleştirerek galatasaray'ı kısa zamanda gerçek kimliğine kavuşturuyordu. okulda sevgi ve saygıya dayanan bir idare kuruldu. duvarların renklerinden, hademelerin giysilerine, yatakhanelerden bahçeye kadar her yer onun titizliğiyle şekilleniyordu. her ayrıntıyla ilgileniyor, hiçbir eksikliğe izin vermiyordu. tevfik fikret okulun her yerindeydi. ne yazık ki kısa sürecek olan müdürlük hayatının her anı okulda, okul için geçerdi. bir gün onu bahçede bir kağıdı toplarken; bir başka gün merdiveni süpüren hademenin elinden süpürgeyi alıp süpürmesini ve silmesini, mutfakta aşçıya yemek doldurmasını, kilerdekilere ekmek kesmesini dahi öğretirken görmek mümkündü. fikret haftada dört gece okulda kalırdı. gece bekçisi bazı geceler onu koridorda görüp şaşırırdı. bir gece "beyefendi artık bana iş kalmadı, bari sopa ile saati de size vereyim de ben uyuyayım" dediği anlatılır.

    işini ve galatasaray'ı bu derece ciddiye olan tevfik fikret'in spor alanında da önemli katkıları olur. örneğin yapılan uygulamalardan öğrencinin nasıl yararlandığı takip edilir, sonuçlar dosyalanırdı. çocukların bedenî gelişmeleri, göğüs genişlikleri ve ağırlıkları, fikrî ve ahlakî ilerleyiş ve gerileyişleri ailelerine bildirilirdi. yüzlerce devlet adamı, ilim, siyaset, sanat adamı yetiştiren galatasaray'ın bu başarısında spora verdiği önemin, spor aşkının çok büyük rolü olduğunun farkındadır. ve yaptığı çalışmalarla futbola ve dansa varıncaya kadar her etkinlikte öğrencinin yanında, onları teşvik eden bir tutum sergiler. "galatasaray'da spor her şeydir" derken fikret gibi gerçek galatasaraylıların bu uğurdaki katkıları unutulmaz.
    tevfik fikret'in galatasaray için yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmaz. galatasaray için büyük öneme sahip konferans ve müsamere salonu, öğrencilerin gelişimi için müzik salonu, kimya ve fizik amfisi, kimya ve fizik laboratuarları, eczane ve revir hep onun müdürlüğü esnasında yapılır. bunların hepsi fikret'in büyük hizmetlerinin en kalıcı izleri olarak halen galatasaray'ın kullanımında yaşar. tevfik fikret bu atılımların yanında eğitim kadrosunda da önemli değişikliklere gider. kendisi gibi idealist genç galatasaraylılar'dan öğretmen kadroları kurar. azınlıkların saltanatına son vererek, sakallı celaller, ahmet reşidler, çopur bekirler gibi hocaları iş başına getirir ve bu doğru adımlar neticesinde galatasaray her zamanki gibi türk milli eğitiminin gözbebeği olur. bunun yanında fikret'in manevi anlamda da galatasaray'a katkıları büyük olur. içindeki sarı kırmızı sevgisini dizelere döken üstat, galatasaray sultânîsi marşı'nı yazar. yine talebelik yıllarını hatırlayarak yazdığı "sultânîye" başlıklı bir şiiri de sevgisinin boyutunu gösterir niteliktedir.

    kalpteki yara
    ancak, bu derece koyu bir galatasaraylı olan tevfik fikret'in müdürlüğü kısa sürecektir. görünürdeki nedeni ise yaptırdığı ve bugün galatasaraylıların övünerek kullandığı konferans salonu olur. açılmasına ve kullanılmasına başlangıçta maarif tarafından izin verilmez. sebep!... konferans salonunun okul mescidinin üzerine gelmesi ve orada tiyatro oynanmasının uygun ve doğru olmayacağı gibi bir sürü mantıksız itirazlar. bütün bunlar üzerine, ateşli inkılapçı, büyük galatasaraylı tevfik fikret çok sevdiği yuvasından hocalığı ve müdürlüğü bırakarak bir daha geri dönmemek üzere ayrılır. ayrılırken yaşlı gözlerini saklamak için bir daha arkasına bakmayan, sonra bütün hayatı boyunca mektebin önünden geçtikçe kalbinde bir yaranın sızladığını söyleyen fikret, elbette ki bir galatasaray âşığıdır. o ayrılırken çılgınca arkasından koşan, "gitme..." diye haykıran galatasaraylılar ona olan bağlılıklarını en iyi şekilde ifade ederler.
    bu durum galatasaray için büyük bir kayıp olur. yapacağı birçok iş yarıda kalmasına rağmen bu onun galatasaraylılığından hiçbir şey eksiltmez. aksine onu tanıyan galatasaraylılar’ın ona duydukları hayranlık artar ve yaptıklarıyla adeta efsaneleşir. bu iki aşığın cismen birliktelikleri böylece bitmişse de ruhen birliktelikleri daima sürmüştür.
    tevfik fikret'in sınıf arkadaşı ve mektepte onun müdür muavini olan cemil bey'in fikret sevgisini gösteren bir olayı öğrencilerinden biri şöyle anlatır: "bir gün ihtiyar hocamız soluk bir kartvizit çıkardı, bize verdi. biz üzerindeki yazıyı okuyor ve elden ele dolaştırıyorduk. kartvizit tevfik fikret'in idi ve arkasında kendi el yazısı ile yazdığı ‘abide-i hürriyet için’ şiiri vardı. kartı tekrar hocamıza iade ettiğimiz zaman hoca şiiri bize ağır ağır tekrar okudu ve sonuna doğru gözlerinden akan yaşlarla sesi boğazına düğümlendi. bize hüzün ve şefkat dolu bir bakışla baktıktan sonra aynı acıklı sesiyle: 'fikret bir daha gelmez!' dediğini hatırlarız."
    atatürk'ün de fikret sevgisi büyüktür. daha okul sıralarında iken ona büyük saygı duyar, şiirlerini zevkle okur, ezberler, arkadaşlarına tekrarlardı. bu durum bile galatasaray içinden yetişmiş bir değerin büyüklüğünü gösterir.

    ne yazık ki üstat, teşhisi gecikmiş bir şeker hastalığıyla yatağa düşüp 19 ağustos 1915'de aramızdan ayrılır. aşiyan (kuş yuvası) adını verdiği ve hatta planını da kendisi çizdiği rumeli hisarı yanındaki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet ettiğinden, ölümünden 46 yıl sonra da olsa buraya nakledilir. galatasaraylılar sadece iyi futbol oyunu ile yetinen, "skorla" büyüyen bir kulüp değildir. sporun ve ilmin öncüsü olan bu gelenek elbette ki tevfik fikret gibi birçok edebiyat ve sanat adamı yetiştirip, bu değerlerine sahip çıkacaktır.
    galatasaray bunun en güzel örneklerini de tevfik fikret için sergiler. gelenekten gelen vefa anlayışıyla galatasaray, kendisine büyük hizmetleri geçen tevfik fikret'i asla unutmaz.

    fikret'in vefatından sonra, okul idaresi onun yağlı boya büyük bir portresini yaptırıp, konferans salonuna asmıştır. ayrıca 1920'lerde anısına, okul bahçesine bir anma mezarı yapılır. kendi yetiştirdiği bir kıymetin portresini toplantı salonuna, anma mezarını bahçesine yapmış ilk okul galatasaray'dır. bununla beraber cumhuriyet devrinde dikilen ilk özel heykel de doğumunun altmış dördüncü yılında galatasaray lisesi öğrencileri tarafından yaptırılır. fikret'in doğum tarihi 24 aralık 1867'dir, büstün açılış töreni de 24 aralık 1931 perşembe gününe denk gelir. okulun ön bahçesinde, büyük merasim kapısından girildiğinde sol kolda duran bu anlamlı büst heykeltıraş hâdi tarafından yapılır. bütün bu yapılanlar onun değerinin bilindiğinin göstergesi olmakla birlikte galatasaraylılar’ın arasındaki bağı da açıkça ortaya koyar.
    tevfik fikret'in getirdiği disiplin ve başarma ruhu geleceğe ulaşarak bugün her alanda kazandığımız başarıların hazırlayıcısı olur. böylece bilimsel başarılara sportif başarılar da eklenerek lise geleneği kulüp geleneğine dönüşür. büyük kurucumuz ali sami yen'in de dediği gibi "sporsuz galatasaray ve galatasaray'sız spor düşünülemez." bunun ışığında galatasaraylı olmak, bu kültürü özümsemek, onunla gönül bağı kurmak da tevfik fikretler’in, ali sami yenler’in yarattıkları "galatasaraylılık" ruhuyla olur ve bu ruh ebediyen yaşayacaktır.

    tevfik fikret'in futbola
    olan büyük desteği
    futbolun galatasaraylı öğrenciler arasında sevilip oynanmaya başlanması beraberinde birçok sorun getirir. dönem itibariyle futbol yabancıların oynadığı basit bir spor olarak görülür ve türkler arasında oynanması da bir ara yasaklanır. tâ ki fikret gibi bir müdüre sahip olan galatasaraylı öğrencilerin futbol âşkı ile yaptıkları büyük işlere kadar bu böyle sürer.
    okulda abdurrahman şeref bey de camlar kırılıyor diye futbol oynamayı yasak eder. ii. abdülhamid'e okul ve öğrenciler aleyhine jurnal verilmesi dışarıda da futbol oynanmasını engeller. ancak ali sami yen ve arkadaşları hapsedilmeyi, sürülmeyi göze alarak her hafta istanbul'un başka bir çayırına gider; gizliden futbol oynar. bu alışkanlıkları kulüpleşinceye kadar devam eder ve onların başlarını sürekli belaya sokar. büyük kurucumuz ali sami yen'in şu ifadeleri durumu açıkça gösterir nitelikte: "her defasında rahmetli abdurrahman şeref bizleri, mektebin futbol âşıklarını odasına çağırır, karşısına dizer: 'siz yine futbol oynamışsınız öyle mi?' diye sorardı. hepimiz susar, bu soruya cevap vermezdik. o zaman aziz müdürümüz yanımıza yaklaşır, tombul eliyle hepimize birer tokat akşeder: 'bir daha top oynadığınızı görmeyeyim' derdi. biz tokatları yer, mektepten izinli çıkar çıkmaz en uzak çayıra gider yine futbol oynardık".
    dönemin kolluk kuvvetleri olan hafiyeler de bu başarılı öğrencilerin top oynamasına izin vermemek için onları takip eder ve her zamanki jurnallerini ilgililere iletirlerdi: "mekteb-i sultanî-i şahane talebesinin kale kurup birbirlerine top endaht ettiklerinin görüldüğü bera-yı sadakat arz olunur."

    ancak ne abdurrahman şeref bey'in tokatları ve mektebin izinsiz cezaları, ne hafiyelerin takibi, ne de hapse atılmak tehlikesi galatasaraylıların futbol aşkını söndüremiyordu ve neticede söndüremedi de. bu gençlerle galatasaray kulübü doğmuştu. hiçbir baskı bunu önleyemeyecekti. tam bu noktada galatasaray'ın en büyük şansı tevfik fikret gibi bir galatasaraylının müdür olarak başa geçmesi olur. fikret abdurrahman şeref'in tam tersi olarak futbol oynayanlara baskıcı bir tutum sergilemez. aksine takım kurma ve kulüpleşme aşamasında elinden geleni yaparak mektepten sonra kulübe de büyük katkı sağlar. zaten 1908'de meşrutiyet ilanıyla da baskılar bir bir ortadan kalkmaya başlar.
    galatasaray kulübü'nün kuruluş yıllarındaki en büyük sorunu, lokâl yokluğu olur. ancak okul müdürü tevfik fikret yine devreye girer ve oyuncularından cevdet bey'i okula kâtip olarak almasından sonra, bu kulübün toplantıları okulda yapılmaya başlar. işte tevfik fikret zamanında başlayan okul-kulüp dayanışması böyle kurulur. bu birliktelik her zaman sürer ve futbolculara kazanacakları başarılar için önemli bir itici güç olur.
    tevfik fikret'in desteğini alan öğrenciler onun müdürlüğe tayin olduğu yıl, yani 1908-1909 sezonunda istanbul ligi'ne güçlü bir kadroyla katılır ve şampiyonluğu kazanan ilk türk takımı olur. bunda galatasaray'ın koruyuculuğunu üstlenen tevfik fikret'in ve futbolcuların büyük emekleri vardır.

    ali sami, ahmet robenson, adnan ibrahim, milo bakiş, sabri mahir, hasan, bekir, sıtkı, horace armitage (kaptan), fuat hüsnü, cyrille, celâl, idris ve emin bülend'li kadrosuyla ilk şampiyon galatasaray aradığı morali de bulur.
    sarı kırmızılı aslanlar, bir yıl sonra da, güçlü rakipleri arasından şampiyon olarak sıyrılır. galatasaray'ın başarısı bir sonraki sezonda da devam eder ve 1910-1911 sezonunda şampiyonluğa tekrar ulaşır. galatasaray'ın avrupa şampiyonluğuna kadar uzanan başarıları bundan sonra birbirini hiç durmadan takip eder.

    ilk şampiyon galatasaraylılar aldıkları istanbul ligi şilti'ni de çok sevdikleri müdürleri, ağabeyleri, hocaları, tevfik fikret’le paylaşmış, o günün anısına da unutulmaz bir hatıra pozu vermişlerdir. galatasaraylılar fikret'e o kadar bağlıdırlar ki onun müdürlüğe geri dönmesini kabul ettirmek amacıyla öğretim kurumlarında bir ilk olan dersleri boykot etmeye kadar varır sevgileri.

    tevfik fikret müdürlüğün son anına kadar kulüp ve okul için ne yapılması gerekiyorsa yapıp şampiyon bir takımın temellerini öğrencileriyle böylece atar ve çok sevdiği galatasaray'ına unutulmaz bir hizmette daha bulunur.
    --- alinti ---

    *
  • 17
    kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat,
    kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim.
    bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma;
    fikri hür, vicdani hür, irfani hür galatasaraylıyım. | iyi ki doğdun mustafa kemal'e ilham veren büyük galatasaraylı, cumhuriyetçi usta şair tevfik fikret...

    http://www.dha.com.tr/..._1099_24012011_2.jpg
  • 19
    "han-ı yağma

    bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
    huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
    bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
    fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
    bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
    bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
    bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
    bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
    bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
    sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
    vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
    hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
    yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
    bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
    atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"

    şiirini yazmış, aşmış bir aydındır. böyle dizeleri de ancak bir galatasaraylı yazabilirdi zaten.
    iyi ki doğdun büyük yazar, ruhun şad olsun...
  • 21
    fikri hür vicdanı hür galatasaray taraftarları bildirisi'nden sonra çok sevdiğim bir şiirini paylaşmak istedim sözlük.

    sis

    sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
    beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
    ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
    bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
    tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
    onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
    ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
    lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
    ey zulümler sâhası... evet, ey parlak alan,
    ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
    ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
    doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
    ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
    sefahate susamış bağrında yaşatan.
    ey marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
    sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
    ey köhne bizans, ey koca büyüleyici bunak,
    ey bin kocadan artakalan dul kız;
    güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
    sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
    dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
    iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
    canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
    içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
    sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
    lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
    zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
    içerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
    hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
    yalnız işte bu... ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
    milyonla barındırdığın insan kılıklarından
    parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

    örtün, evet ey felâket sahnesi... örtün artık ey şehir;
    örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!

    ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
    ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;
    ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
    geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
    ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.
    ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
    ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.
    ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
    ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
    edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;
    “geçmişlere rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.
    ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra
    canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!
    ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
    ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan
    vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
    ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi
    sembole eden harap ve sessiz evler;
    ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan
    kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,
    ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş!
    ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü
    her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!
    ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
    bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
    her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
    gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!
    ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
    olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!
    ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
    ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
    ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: nâmus;
    ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: ayak öpme yolu.
    ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
    her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
    ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
    yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!
    ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
    ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!
    ey en şiddetlikuşkularla duygusu körleşerek
    vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
    ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
    ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
    ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
    ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
    ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
    zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
    ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
    ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
    ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;
    ey kimsesiz; âvâre çocuklar... hele sizler,
    hele sizler...

    örtün, evet, ey felâket sahnesi... örtün artık ey şehir;
    örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!

    tevfiz fikret
    18 şubat 1317
App Store'dan indirin Google Play'den alın