• 77
    oynandığı zeminler hakkında bilgi vermek istediğim spor.

    bilindiği üzere roland garros toprak zeminde, wimbledon çim zeminde, us open ve aus open sert zeminlerde oynanıyor.

    öncelikle toprak zemin ile başlayayım. kiremit tozundan oluşturulan bu zemin hepsinin içinde en yavaş olanı, bu yüzden de ofansif ve hızlı oyuncuların kabusu olan bir zemin. karşıdan gelen top zemine vurduğu zaman hem hız kaybeder hem de normalde olduğundan daha fızla sıçrar ki çoğu zaman bel seviyesinin üstüne kadar yükselir. o yüzden kort içerisinde topu karşılamak zor olur ve oyuncular genelde baseline denilen çizgi gerisinden karşılarlar. burada yükselerek gelen topa gerilerden iyi ve güçlü bir vuruş yapabilen, (ki bunlar iyi savunmacı diye bilinen tenisçilerdir) ve özellikle de güçlü bir backhand'i olan tenisçiler çok avantajlıdır. rafael nadal zaten bu yüzden bu zeminin kralıdır. oyun tarzı için yaratılmış bir zemindir adeta. dominic thiem, stanislas wawrinka, alexander zverev ve genel olarak kökten yetişme ispanyol ve italyan tenisçiler bu kortlarda daha iyidir.

    çim zemin ise en hızlı tenisin oynandığı zemindir. bu kortta iyi servis atanlar çok avantajlıdır çünkü top özellikle zemine de çarptıktan sonra çok hızlanır ve return yapacak oyuncunun çok hızlı hamlede bulunması gerekir. bu yüzden de toprak kortta çok uzun ralliler görünürken bu zeminde çok kısa oyunlarla sayılar gelir. karşıdan gelen top ise toprak zemindeki durumun tam tersine çok sıçrayıp yükselmez bu da her ne kadar servis için avantaj yaratsa da uzun boylu tenisçileri çok zorlayan bir durumdur. bu zeminde en önemli noktalardan birisi iyi bir bir önseziye sahip olup erken hareket etmek ve rakibin hareket alanını kısıtlayıcı olduğu için teknik bir oyun her zaman avantajlıdır. bu yüzden bu zeminde roger federer veya grigor dimitrov gibi oyuncular daha etkilidir.

    sert zemin ise daha önce yazdığım gibi hem amerika açık'ta hem de avustralya açık turnuvalarında kullanılmaktadır fakat iki zemin birebir aynı değil. kullanılan malzemeye bağlı olarak (temeli akrilik bazlı olması) avustralya'da topun sıçraması amerika'dakine göre biraz daha fazla. sert kort özellikle hücumcu ve topa sert vuran oyuncular için çok iyi olmakla beraber topun biraz daha sıçraması hücumcu özelliğin yanında atletik yapısı üst düzeyde olan oyuncuları bir adım öne çıkarır. bu da direkt olarak akıllara novak djokovic'i getiriyor.

    amerika'daki sert zemin ise yine kullanılan malzemeden dolayı (akrilik malzemeye ek olarak kauçuk karışımı da olması) hem sert vuruşların yapılmasına hem de topun sıçraması ortalama olarak bel çevresine geldiği için güçlü vuruşları olan hücumcu oyuncuları ön plana çıkarır. bu konuda en iyi iki örnek burada şampiyonluk yaşamış juan martin del potro ve marin cilic 'tir.
  • 78
    bu sporun en baba organizasyonu amerika açık tenis turnuvasıdır. ne royal my ass wimbledon ne de bir başkası. en güzel stadyum da bu arada, hemen hemen bütün tenisçilere uyan kort yapısı da burada.

    wimbledon gibi saçma sapan kurallar yok mesela burada. wimbledon'da olan aptal saptal ranking sistemleri, final setinin tiebreak'siz olması ya da yerel saatte 11'de maçların sonlandırılıp oyuncuların turnuva kaderiyle oynama gibi bir durum da yok ki maçlar yerel saatte gece 2'yi bile bulabiliyor.

    roland garros sporun ayrı bir tadı ve belli başlı ülkelerin kültürel kort yapısı olsa da bir çok tenisçiye uygun bir kort olmuyor ve ciddi sakatlık yaratabilme riskinden dolayı en çok çekilmenin olduğu turnuva oluyor.

    avustralya açık tenis turnuvası ise güney yarım kürede yaz ayının tam ortasına denk geliyor bir de üstüne sydney gibi çok nemli bir şehirde oynanıyor. gündüz saatleri ile gece maçlarına çıkan oyuncular arasında çok bariz bir yıpranma durumu yaratıyor ve haksız rekabetin dibine vuruluyor.

    gerek kort, gerek mevsim ve hava şartları, gerekse kuralları ve diğerlerini bilmiyorum ama daha önce burada çalıştığım için rahatlıkla söyleyebilirim ki yerleşkesi açısından diğerlerinden kat be kat dah iyi organizasyondur.

    bu yüzden son dönemde farklı farklı şampiyonlar çıkarmasına da şaşırmamalı zaten. olması gereken de sanırım bu.
  • 79
    teklerde 2018 sezonu bitmiştir. 1.5 aylık aradan sonra 2019 başında brisbane, sydney ve auckland 250 turnuvalarıyla başlayıp ocak ayı ortasında ilk grand slam olan avustralya açık ile devam edecektir.

    2018 sezonuna bakacak olursak ilk 5'teki oyuncular için çok büyük gelgitler oldu. djokovic sakatlık dönüşünde yılın ilk 6 ayında şamar oğlanına dönmüş ve gelenin gidenin yendiği, hatta artık kariyer bitti gözüyle bakılırken sistemi ile artık iyice boka sarmış wimbledon imdadına yetişti ve onun verdiği momentum ile ardından katıldığı bütün büyük turnuvalarda rakiplerini sürklase ederek üst üst şampiyonluklarla çok sağlam bir dünya 1. numarası pozisyonu elde etti. 2019 başında savunacağı puan yok neredeyse ve bu bölümde toplayacağı puanlar 2019 yılını 1 numara bitirmesi için bile yetebilir.

    roger federer tam artık yaşlandı bırakacak derken 2018 sezonuna üst üste 17 maç kazanarak, üstelik harika bir oyu sergileyerek başladı indian wells masters finalinde del potro'ya yenildikten sonra o da momentumunu kaybetti ve ardında kendi çapına göre elle tutulur bir başarı gelmedi.

    rafael nadal toprak sezonunun başlamasıyla efsane seviyesine tekrar çıktı ve o 2-3 aylık süreçte kimse yanına bile yaklaşamadı. en zorlandığı turnuva olan wimbledon'da bile turnuvanın saçma yapısı ve kuralları yüzünden mağdur edilmese belki de orada da şampiyon olacaktı. ama amerika açık'ta yaşadığı sakatlıkla birlikte sezonu kapatmak zorunda kaldı.

    juan martin del potro belki de sezon genelinde istikrarlı olan tek oyuncuydu. hemen her turnuvada ortalamanın üstünde bir performans ve belli seviyelerin üstüne çıktığı anlar gösterdi. büyükler baş edebilen belki de tek tenisçiydi. kariyerinin ilk masters şampiyonluğunu federer'i yenerek aldı. roland garros ve wimbledon'da en iyi tenisini oynayan nadal'a takıldı ama her iki turnuvada da nadal'ı sonuna kadar zorladı. amerika açık'ta finale kadar geldi ama gücü yetmedi ya da uzun yıllardır beklediği bu anın psikolojik baskısı altında ezildi. tam sezon sonu asya turnuvalarında kariyerinde ilk defa dünya 2 numarası olmaya ramak kalmışken diz kapağını kırdı ve sezonu kapattı. ne zaman geri döneceği de belli değil :(

    alexander zverev bu grubun içerisinde en istikrarsız olanıydı. önceki sezon gösterdiği harika performansın zaman zaman üzerinde zaman zaman ise çok aşağısında performans gösterdi. toprak kortta nadal'ı yenerken grand slamlerde no name oyunculara karşı rahat teslim olduğu maçlar da oynadı. ama sene sonu atp finallerinin finalinde djokovic'i yenerek kariyerinin en büyük turnuvasını kazandı ve buradan topladığı 1200 puanla sezonu 4. sırada kapattı.

    sezon için bence en büyük hayal kırıklığı dominic thiem oldu. aşk işlerini kendini biraz fazla kaptırdı zaar. sezonun büyük bölümünü sakat geçiren andy murray, kei nishikori ve stanislas wawrinka'nın eksiklikleri hissedildi. sezonu 6. sırada tamamlayan kevin anderson ise en dikkat çekici oyuncuydu.
  • 84
    2019 sezonunda toplam 97 atp/wta ve 4 grand slam turnuvası oynandı.

    sezon başından sonuna oynanan turnuvalar:

    kadınlar ve erkeklerde ortak olanlar
    1- brisbane açık
    2- doha açık
    3- sydney açık
    4- auckland açık
    5- avustralya açık*
    6- new york açık
    7- acapulco açık
    8- dubai tenis şampiyonaları
    9- indian wells
    10- miami masters
    11- budapeşte açık
    12- madrid masters
    13- roma masters
    14- fransa açık*
    15- stuttgart açık
    16- s-hertogenbosch açık
    17- wimbledon*
    18- eastbourne açık
    19- washington açık
    20- cincinnati masters
    21- amerika açık*
    22- st petersburg açık
    23- beijing açık
    24- moskova açık
    25- sezon sonu turnuvası

    sadece erkeklerin oynadığı
    26- pune açık
    27- montpellier açık
    28- cordoba açık
    29- sofya açık
    30- rotterdam açık
    31- buenos aires açık
    32- rio de janeiro açık
    33- delray beach açık
    34- marsilya açık
    35- sao paulo açık
    36- houston açık
    37- marrakech açık
    38- monte carlo masters
    39- barselona açık
    40- estoril açık
    41- münih açık
    42- cenevre açık
    43- lyon açık
    44- queen's tenis turnuvası
    45- halle açık
    46- antalya açık
    47- bastad açık
    48- newport açık
    49- umag açık
    50- hamburg açık
    51- atlanta açık
    52- gstaad açık
    53- kitzbühel açık
    54- los cabos açık
    55- montreal açık
    56- winston-salem açık
    57- metz açık
    58- chengdu açık
    59- zhuhai açık
    60- tokyo açık
    61- shanghai masters
    62- antwerp açık
    63- stokholm açık
    64- swiss indoors basel
    65- erste bank open 500
    66- paris masters

    sadece kadınların oynadığı
    67- shenzhen açık
    68- adelaide açık
    69- hobart açık
    70- hua hin açık
    71- charleston açık
    72- lugano açık
    73- bogota açık
    74- istanbul açık tenis turnuvası
    75- prag açık
    76- rabat açık
    77- nuremberg açık
    78- strasbourg açık
    79- nottingham açık
    80- birmingham açık
    81- santa ponsa açık
    82- bükreş açık
    83- lozan açık
    84- jurmala açık
    85- palermo açık
    86- san jose açık
    87- toronto açık
    88- quebec açık
    89- hiroshima açık
    90- nanchang açık
    91- zhengzhou açık
    92- osaka açık
    93- guangzhou açık
    94- seoul açık
    95- wuhan açık
    96- tashkent açık
    97- hong kong açık
    98- linz açık
    99- tianjin açık
    100- lüksemburg açık
    101- wta elite trophy
  • 87
    covid-19'un ulkemizde ve dunyada tenisi nasil etkiledigine dair ozet bir yazi: https://www.fanatik.com.tr/...-vadis-tenis-2138130

    --- alıntı ---

    dünya üzerinde ilk 100 raket arasındaysanız aldığınız sponsorluklarla rahat edersiniz. tabî ki bunları “har vurup harman savurmadıysanız” ya da “ayağınızı yorganınıza göre uzattıysanız”! 200’e varanlar da zorlanacak ama bu dönemi atlatabilecektir. ama bundan sonrakilerin tanrı yardımcısı olsun. çoğu çoktan kiralarını bile nasıl ödeyeceklerini düşünüyordur.

    --- alıntı ---
  • 88
    ön not: bu entry'yi hazırlamak için 2-2,5 saatlik bir emek verdim. umarım faydalı ve yardımcı olur :)

    teniste gripve raket tutuş (grip) şekilleri üzerine herhangi bir yazıya rastlamadım. bundan dolayı bu konuda bazı bilgiler vermek istiyorum.

    teniste grip dediğimiz terim 2 farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. birincisi raketin sapına sarılan ve oyuncunun tutuşunu daha iyi kılan plastik malzemedir. main grip ve o main grip'in üzerine sarılan overgrip olmak üzere 2 farklı grip çeşidi olmak ile birlikte basitleştirmek adına sanki tek bir grip varmış gibi düşünülerek grip sarmanın mantığı şöyle anlatılabilir: fazla kalın bir grip sarmak -özellikle küçük elli oyuncular için- raketin tutuşunu zorlaştırır ve vuruşlarda daha fazla kas gücü gerektirirken, gribin olması gerekenden daha ince olması da tenisçi dirseği gibi çeşitli sakatlıklara sebep olur. kısacası grip dediğimiz ve raketin sapına sarılan plastik malzeme uygun bir sap kalınlığı yaratırken aynı zamanda daha konforlu bir tutuş sağlar. aşağıdaki fotoda main grip üzerine sarılan overgrip örneğini görüyoruz.

    https://blog.decathlon.com.tr/...AL_WHITE_8211533.jpg

    şimdi asıl gelmek istediğim konu olan raket tutuş şekillerine ve o anlamda kullanılan grip terimine geçelim. bu noktadan sonra grip olarak kullandığım kelimenin raket tutuş şekli anlamına geldiğini belirteyim.

    tahmin edildiği üzere profesyonel tenis oyuncuları tarafından raket gelişigüzel bir şekilde tutulmamaktadır. bazı amaçlar ve alışkanlıklar çerçevesinde tenis raketi forehand ve backhand kanadında farklı tutuş şekillerinde tutulabilmektedir. öncelikle raketin top ile temas eden kısımlarını yere dik bir şekilde tuttuğumuzda sapının aldığı görüntü şu şekilde olacaktır:

    https://i1.wp.com/...334%2C3334&ssl=1

    burada açıklamak istediğim nokta oktagonal olan raket sap altındaki köşegenlere verilen numaraların ne anlama geldiği konusudur. eğer siz sol elli bir oyuncu iseniz oradaki numaralar saatin ters yönünde ilerleyecektir. yani şöyle:

    https://protennistips.net/...ips-bevels-guide.jpg

    yavaştan direkt forehand tutuşları ile asıl anlatmak istediğim noktaya giriş yapmaya çalışıyorum. elinizin işaret parmağının eklemi olan noktanın (index knuckle) raketin 1'den 8'e kadar giden köşegenlerinden hangisine denk geldiğine göre tutuş şeklinin ismi farklılaşmaktadır. işaret parmağınızın ekleminin bitiş noktası yaklaşık olarak elde şu konumda bulunmaktadır (heel pad konusuna şimdilik girmiyorum. ona backhand kanadında bakacağız):

    https://protennistips.net/...alm-tennis-grips.jpg

    forehand kanadı için konuşmak gerekirse raketi tuttuğunuzda index knuckle kısmınız 2 numaraya denk geliyor ise continentalgrip, 3 numaraya denk geliyor ise eastern grip, 4 numaraya denk geliyor ise semi-western grip ve 5 numaraya denk geliyor ise western grip yapıyorsunuz anlamına gelmektedir. şöyle bir gif ile her forehand tutuşunun üç aşağı beş yukarı nasıl bir pozisyonda gerçekleştiğini gösterebiliriz:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...grip-transitions.gif

    şimdi her tutuşun biraz tarihçesine, kendine özel avantajlarına ve dezavantajlarına gelelim. tenisin ilk yıllarını domine eden continental tutuş ile başlayalım:

    continental grip: bahsettiğim gibi continental tutuş tenisin ilk yıllarını (özellikle 1920 öncesi dönem) domine eden ve her oyuncu tarafından kullanılan en -tırnak içinde- muhafazakar raket tutuş şeklidir.

    avantajları:

    - özellikle alçaktan gelen toplara vuruş konusunda oyuncuya ciddi bir rahatlık sağlar.
    - vuruştan vuruşa (forehandden backhande veya tam tersine geçişlerde) raket tutuş şeklinin değişmemesine veya çok ufak miktarlarda değişmesini sağlar. böylelikle oyuncu zamandan kazanmış olur ve forehand ve backhand harici vole vb. gibi vuruşlarda oyuncuya esneklik sağlar.

    dezavantajları:

    - top ile topspin üretme konusunda oldukça zayıf kalmaktadır. bundan dolayı günümüz sporcularında pek fazla bu tutuş şekline rastlamayız.
    - raket ile güç üretme şansını minimize etmektedir.
    - yüksek toplarda raket üzerindeki kontrolü zorlaştırmaktadır.

    1974 yılına kadar wimbledon, avustralya açık ve amerika açık gibi tenisin başlıca 4 büyük turnuvasının 3'ü çim zeminde oynandığından dolayı ve oyuncular çoğunlukla zeminden kaynaklı olarak az seken toplarla mücadele verdiler ve raketlerin tahta raket olmasından dolayı hem küçük kafalı olmaları hem de top spine çok müsade etmemelerinden ötürü continental tutuş şekli varlığını 70'li yılların ortalarına kadar sürdürdü.

    continental tutuş ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...rom-behind-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...om-side-upgright.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    eastern grip:

    continental tutuştan sonra tenis dünya'sında ilk ortaya çıkan tutuş şeklinde eastern tutuştur. her ne kadar oyuncular biraz biraz 1920'li yıllardan sonra continental tutuştan vazgeçiyor olsalar da, eastern tutuşun oyuncular arasında gerçek anlamda yaygınlaşması ve continental tutuşun dominasyonuna son vermesi 1970'li yıllarda bjorn borg efsanesinin eastern tutuşu tercih ettiği yıllara kadar beklemiştir.

    avantajları:

    - continental tutuşa göre çok daha kabul edilebilir seviyede topspin üretimi sağlaması.
    - servis voleler için uygun bir şekilde grip değişimi sunması.
    - başlangıç seviyesi için öğrenmenin kolay olması.
    - hızlı zeminlere olan uygunluğu.

    dezavantajları:

    - continental tutuşa göre topspin konusunda çok daha iyi bir iş çıkartsa da western tutuşlara göre geride kalması.
    - halen yüksek toplar için çok da rahat bir konfor sunamaması.
    - baselinedan yapılan agresif savunmalara ve baseline mücadelesine çok uygun olmaması.

    1980'lerin sonlarına kadar eastern tutuş tenis dünya'sında dominasyonunu sürdürmüştür. ta ki andre agassi kortlarda boy gösterene kadar.

    eastern tutuş ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...rom-behind-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...om-side-upgright.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    semi-western grip:

    artık biraz daha günümüze doğru geldik. semi-western grip, western grip ile eastern grip arasında bulunan ve 90'lardan itibaren oldukça ünlenen bir tutuş şekli. halen profesyonel oyuncular arasında en çok tercih edilen tutuş şeklidir.

    avantajları:

    - topspin konusunda başarı sağlaması.
    - hızlı tutuş şekli değişimi (western'a göre).
    - tüm kortlara ve baseline oyununa uygun bir tutuş sağlaması.
    - yüksek toplara karşı ideal bir savunma imkanı vermesi.

    dezavantajları

    - alçak gelen toplara karşı eastern tutuşa göre yeterli konfor sağlayamaması.

    günümüzde bu tutuşu novak djokovic, serena williams gibi oyuncuların tercih ettiğini biliyoruz. eskiden ise martina hingis ve andre agassi gibi efsaneler bu tutuşu tercih ederdi ve bir önceki paragrafta bahsettiğim gibi halen en çok tercih edilen tutuş şekli.

    semi-western tutuş ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...rom-behind-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...p-view-from-side.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    western grip:

    bu tutuş şekli forehand tutuşları içindeki son ana tutuş olarak göze çarpmaktadır. ayrıca en ekstrem tutuş şekli olarak oyunculara maksimum topspin üretimi imkanı vermektedir.

    avantajları:

    - maksimum topspin.
    - yavaş zeminler (toprak) için çok ideal olması.
    - baseline oyunu için ideal olması.
    - yüksek toplar için ideal olması.

    dezavantajları

    - tutuş değiştirme hızının yavaş olması.
    - başlangıç seviyesindeki oyuncular için öğrenmesinin zorluğu.
    - çoğu zaman alçak toplara oyuncuların çözüm üretmekte zorlanması.

    bildiğim kadarıyla jim courier bu tutuş şeklini kullanırdı. herkesin aklında tabiki nadal kesin bunu kullanıyordur düşüncesi var fakat oyuncular çoğu zaman net olarak eastern, semi-western veya western kullanmıyorlar. bunun yerine index knuckle kısımlarını kısmen semi-western, kısmen de western olacak şekilde konumlandırıyorlar. mesela nadal için 2/3 western, 1/3 semi-western forehand tutuşu tercih ediyor diyebiliriz.

    western tutuş ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...rom-behind-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...om-side-upgright.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    bunlara ek olarak bir de hawaiian grip denilen pek yaygın olmayan ve muhtemelen sakatlığa sebep olacak ekstrem bir tutuş literatürde mevcut. bu tutuşa göre index knuckle'ınız bevel 6'da yer alıyor. o nasıl bir tutuş tasavvur etmek zor.

    profesyonel seviyedeki oyunculardan örnekler verecek olursak:

    roger federer --> eastern tutuşun günümüzdeki teniste herhalde açık ara en iyi örneğidir. her ne kadar bazıları federer saf bir eastern forehand tutuşuna sahip değil kısmen eastern kısmen semi-western dese de benim izlediğim kadarıyla federer %100 eastern tutuşa sahip.

    novak djokovic--> nadal için bahsettiğim durum sanıyorum djokovic'de de geçerli. kısmen semi-western, kısmen western tutuş tercih ediyor. bazı kaynaklarda ise direkt semi-western tutuşu tercih ettiği belirtilmiş.

    rafael nadal --> zaten bahsettim. 2/3 western, 1/3 semi-western diyebiliriz.

    rod laver ve bill tilden --> eskilere gittiğimizde continental tutuşu görüyoruz.

    jack kramer --> continental ile eastern arası bir noktada.

    pete sampras --> saf eastern'cılardan.

    andy roddick --> büyük oranda western bir tutuşa sahip oyunculardan hemen hemen saf western'cı diyebiliriz.

    kei nishikori --> emin olmamakla beraber roddick'e oldukça benzer bir tutuşu olduğundan western'a yakın bir tutuşu var diyebiliriz.

    victoria azarenka, maria sharapova, serena williams, lleyton hewitt, fernando gonzales, andy murray, robin soderling, andre agassi, fernando verdasco, juan martin del potrove nikolay davydenko --> saf semi-western tutuşçulardan

    dominic thiem ve amélie mauresmo --> bu oyuncular da semi-western ile western arasında bir noktada.

    kim clijsters ve sam stosur --> roddick'e benzer bir tutuşları var. neredeyse western ama içinde semi-western'dan da bir şeyler barındırıyor.

    tahmin ettiğimden epey uzun oldu ama şimdi backhand'e geçiyoruz.

    backhand tahmin edildiği üzere birçok oyuncunun zayıf tarafıdır. eğer bir novak djokovic değilseniz rakibiniz forehand'inize vurmaktansa topu backhand kanadınıza yollamayı tercih edecektir. öncelikle tek el ve çift el backhand'den biraz bahsetmek lazım. tenisin eski dönemlerinde (1968'deki açık dönemden öncesi) oyuncular tek el backhand haricinde başka bir vuruş şekli kullanmıyorlardı. yani çift el backhand diye bir tabir literatürde yoktu bile. yeniliklerin adamı olan bjorn borg ile birlikte çift el backhand literatüre girmeye başladı ve devamında chris evert, jimmy connors gibi oyuncularla iyice yaygınlaşır oldu. şu anki tenise baktığımızda ise erkeklerde %90 civarında çift el backhand kullanılırken, kadınlar tarafında bu oran daha dramatik: %97-98 oranında çift el backhand şeklinde.

    çift el backhand'in avantajları:

    - öğrenmesi kolay.
    - kontrolü daha mümkün.
    - ekstra güç yüklenebiliyor.

    çift el backhand dezavantajları:

    - bazen zamanlama konusunda tek ele göre daha dezavantajlı konumda.
    - açılı toplarda tek ele göre daha az esnek.

    çift el backhand tutuşu ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...nd-upright-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...d-view-from-side.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...nd-upright-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...d-view-from-side.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    bu yazını başlarında heel pad'e backhand bölümünde geleceğiz demiştim. şimdi onu açıklamanın tam sırası. eğer birçok oyuncu gibi siz de çift el backhand tercih ediyor iseniz dominant olmayan eliniz olan (sağ elinizi kullanıyor iseniz bu el sol eldir) elin, heel pad bölgesini backhand vururken 6-7 bevel civarına yerleştirmeniz gerekmektedir. hemen üstteki ilk fotoda sağ eli 2'ye, 4. fotoda da sol eli direkt 7'ye yerleştirmiş fakat birazdan inceleyeceğimiz backhand tutuşlarına göre bunlar değişiklik gösterebilecek.

    biraz da tek el backhandden bahsedelim. kadınlarda wta sıralamasında ilk 50'de bulunan hiçbir oyuncu tek el backhand kullanmazken erkeklerde atp sıralamasında ilk 20'de bulunan 5 oyuncu tek el backhand kullanmaktadır. roger federer, stan wawrinka, richard gasquet gibi veteranların yanında dominic thiem ve grigor dimitrov gibi yıllardır atp seviyesinde boy gösteren oyuncular bu vuruşu tercih etmektedir. ek olarak yeni nesil genç yıldızlardan stefanos tsitsipas ve denis shapovalov da tek el backhand vuruşu etkili bir şekilde kullandığı bilinmektedir.

    tek el backhand avantajları:

    - toplara ulaşma konusunda avantaj sağlamaktadır.
    - açılı vuruşlar konusunda daha cömerttir.

    tek el backhand dezavantajları:

    - fazlaca güç ve koordinasyon gerektirdiğinden dolayı öğrenmesi zaman alıcıdır.
    - servisleri tek el backhand ile karşılamak çift ele göre daha zordur.
    - yüksek toplara karşılık vermek zordur.
    - open stance pozisyonunda (ayak uçlarının fileye doğru baktığı pozisyon olarak ifade edebilirim. tek el backhand vuran oyuncular vuruş yaparlarken %99 oranında ayaklarını file ile paralel -yanal pozisyonda- tutarak vuruş yaparlar.) vuruş yapmak zordur.

    tek el backhand tutuşu ile ilgili fotolar:

    https://cdn.tenniscompanion.org/...rom-behind-guide.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...om-side-upgright.png
    https://cdn.tenniscompanion.org/...-view-from-above.png

    çift el backhandde de söylediğim gibi üstteki ilk fotodaki gibi* tutmak zorunlu değil. backhand kanadında sağ elliler index knuckle kısmı 8, 1 veya 2 pozisyonunda tutulabilmektedir. 2 pozisyonu continental grip, 1 pozisyonu full eastern grip (veya yalnızca eastern grip olarak da geçer), 8 pozisyonu ise semi-western grip'i ifade etmektedir. şimdi bu tutuş şekillerini inceleyelim:

    continental grip:

    forehand kanadında olduğu gibi backhand kanadında da bevel 2'den yapılan tutuş continental tutuş olarak adlandırılır.

    avantajları:

    - zamanlaması kolaydır.
    - slice, yarım vole ve alçak toplarda iyi performans verir.

    dezavantajları:

    - yüksek topları karşılamak bu tutuş ile zordur.
    - topspin üretmek pek mümkün değil.

    full-eastern grip:

    index knuckle'ın bevel 1'e denk geldiği vuruş şeklidir.

    avantajları:

    - topspin ve agresif vuruşlar için yeterlidir.
    - continental grip'e göre slicelar konusunda bir miktar geride kalsa da halen yeterli seviyede slice vurma rahatlığı sağlamaktadır.

    dezavantajları:

    - yüksek topları için yeterli değildir ve bundan dolayı çoğu oyuncu yüksek topları slice ile karşılama seçeneğine gitmektedir.
    - zamanlamasını ayarlamak bir miktar zorlayıcıdır.

    eastern tutuş şeklini "full-eastern grip" olarak ifade etmemin sebebi bazı oyuncuların %50 bevel 1, %50 bevel 2'de veya %50 bevel 8, %50 bevel 1'de tutarak aslında "modified eastern grip" ve "strong eastern grip" adı verilen backhand tutuşunu tercih ettikleri sıkça karşılaşılan bir durumdur. bundan dolayı eastern tutuşu modified, full ve strong diye 3'ye ayırmak mümkün olacaktır. bevel 1 ve bevel 2'nin arasında tutularak kullanılan backhand tutuşunda hem zamanlama konusunda bir miktar daha iyi bir sonuç elde edilebilir hem de saf continental vuruşa göre daha çok topspin ve agresif vuruş imkanı kazanılabilir. bevel 8 ve bevel 1'in arasında tutulan gripte ise saf semi-western tutuş kadar topspin üretimi olmasa da yine de yüksek miktarda topspin üretmek mümkündür.

    semi-western grip:

    index knuckle'ın bevel 8'de konumlandığı backhand tutuşudur. backhand kanadındaki en ekstrem tutuş olmakla beraber oyunculara yüksek bir topspin imkanı tanımaktadır. günümüzde pek kullananı olmayan bu tutuşun avantajları ve dezavantajları şöyledir.

    avantajları:

    - omuz üstünden gelen toplara bile vuruş şansı tanır.
    - yüksek topspin imkanı.

    dezavantajları:

    - zamanlamasını yapmak oldukça zordur.

    profesyonel seviyedeki oyunculardan örnekler verecek olursak:

    roger federer --> bildiğim kadarıyla federer full-eastern backhand vurmaktadır fakat index knuckle bölgesi bevel 1'in bevel 2'ye yakın kısmında durmaktadır. yani full-eastern ile modified eastern arası bir konumda bulunuyor.

    james blake ve feliciano lopez --> continental grip kullanıyorlar.

    grigor dimitrov, dominic thiem ve stan wawrinka --> modified eastern tutuşu tercih ediyorlar.

    fernando gonzalez ve richard gasquet --> strong eastern tutuşu kullanıyorlar.

    gustavo kuerten ve justine henin --> semi-western tutuşun nadir örneklerinden.

    rafael nadal --> eastern ile strong eastern arası bir tutuş kullanıyor diye biliyorum.

    tommy robredo --> eastern grip.

    oyunculardan verdiğim örnekler genellikle tek el backhand kullananlardan oldu. açıkçası ben de tek el kullandığım için biraz onlara iltimas geçtim. genel olarak tenisteki griplerle ilgili söyleyeceklerim bunlar. sanıyorum atladığım bir nokta olmadı. son olarak aslında grip tutuşundan ziyade oyuncuların 'footwork' denilen topa göre pozisyon almaları onları en rahat ettiren unsurdur. tabiki her grip şeklinin kendine göre avantantajı ve dezavantajı var fakat eğer bir oyuncu yeterli atletizme ve çevikliğe sahip değilse ve dolayısıyla topa uygun olacak şekilde kendi pozisyonunu kortta konumlandıramıyorsa tutuş şeklinin çok da fazla bir anlamı kalmayacaktır.
  • 91
    konu olimpiyatlar olunca futbol ve basketbolla birlikte havası sönen birkaç spor dalından bir tanesi. normal sezonlarda, farklı turnuvalarda alınan zevki olimpiyatlarda(istisnalar hariç) alamazsınız. bunun sebebini, olimpiyatların prestijinin bu spor dallarının büyüklüğünü kaldıramaması olarak açıklayabiliriz sanırım. özellikle tenis için konuşacak olursak; tenisin prestijini belirleyen 4 adet grand slam turnuvası mevcut. bu major turnuvalar başta wimbledon(çim kort) olmak üzere; avustralya açık(sert zemin), amerika açık(sert zemin) ve fransa açık/roland garros(toprak kort) turnuvalarıdır. tenisçiler büyüklüklerini bu turnuvalardan aldıkları grand slamler ile gösterdikleri için olimpiyatlar daima sürpriz sonuçlara sebebiyet verir çünkü yeterince önemsenmez. hatta çoğu zaman bazı tenisçiler kendilerini yormamak adına olimpiyatlara katılmazlar bile. aynı şey futbol ve basketbol için de geçerli aslında. bu spor dallarında sağladığınız başarı sadece ülkenize yaradığı için sporcular kendilerini bireysel anlamda öne çıkarmayan "olimpiyatlara" karşı mesafelidir(amerika erkek basketbol takımını hariç tutabiliriz sanırım). bu yüzden tenise bir olimpiyat sporudur diyemem. olimpiyat sporu deyince benim aklıma yüzme, cimnastik/jimnastik, güreş, halter, judo, karate, atletizm, atıcılık gibi dallar geliyor. o yüzden eğer olimpiyatlar içerisinden bir spor takip edecekseniz tavsiyem bu dalları izlemeniz yönünde olur çünkü bu sporlar olimpiyatlar için çok daha değerlidir. üstte saydığım diğer sporlar ise tersine olimpiyatlar söz konusu olduğunda değerini kaybediyorlar. elbette bütün spor dalları çok değerli ama bir spor dalının değerini, o dala ev sahipliği yapan turnuva/platform belirler. örneğin şampiyonlar ligi finalinde oynanan futbolla ziraat kupasında oynanan futbolun değerini bir tutamazsınız. futbol tam anlamıyla şampiyonlar ligi finalinde ya da dünya kupası finalinde oynandığı takdirde en değerli halini alır.

    2020 tokyo olimpiyatlarına bakıldığındaysa hem erkeklerde hem de kadınlarda en önemli isimlerin elendiğini görüyoruz ki bu çok da büyük bir sürpriz değil. kadınlarda barty ve osaka, erkeklerde ise djokovic kupaya ulaşamadan olimpiyatlara veda ettiler. burada ilginç nokta osaka ve djokovic için olimpiyatların çok prestijli olmasına rağmen mutlu sona ulaşamamalarıdır. osaka kendisi ülkesinde düzenlendiği için altın madalyayı kazanmayı çok istiyordu. hatta olimpiyat meşalesini bile ülkesi adına kendisi yakmıştı. japonya'nın olimpiyatlara oldukça iyi başladığı düşünülürse osaka'nın bırakın altını, bronz madalya dahi kazanamaması büyük hayal kırıklığı yaşattı. djokovic için de benzer bir durum söz konusu. kendisi 3 büyük turnuvayı da kazandığı bir senede önce olimpiyatları, sonra da amerika açık'ı kazanıp golden slam yapmak istiyordu. bunu tarihte başaran tek bir tenisçi vardı: steffi graf.

    graff 1988 senesinde dünya üzerinde bir ilki başararak hem 4 büyük turnuvayı hem de olimpiyatları kazanmayı bilmiştir. bunu kendisinden başka ne bir kadın tenisçi ne de bir erkek tenisçi başarabilmiştir. başka bir insan evladı bunu başarabilir mi bilmiyorum çünkü bunu yapabilmek için makine olmanız gerekmekte. djokovic bu sene çok yaklaşmıştı ama o bile başaramadı. bir insan sadece 1 senede 5 farklı turnuvayı birden nasıl kazanabilir? yorulmadan, sıkılmadan, hep yüzde yüzünüzü vererek oynayabilir misiniz? bunu tenis gibi bireysel bir sporda yapmak zor. futbolda yapan takımlar var çünkü futbol bir takım oyunu. bir oyuncu formsuzsa diğer oyuncular o oyuncunun açığını kapatabiliyor ama bir tenisçi sadece ve sadece kendisinden sorumlu. tek bir maçı kaybetmesi turnuvaya veda etmesine sebep oluyor. bunlardan dolayı da olimpiyatlar tenisçiler için biraz daha arka plana atılırlar. bunu bir de olimpiyatlarda altın madalya kazanan erkek ve kadın tenisçilere bakarak görebilirsiniz.

    erkekler:

    2020 -> erkekler bir numarası djokovic elendi. olimpiyat yarışları sürüyor.

    2016 -> andy murray(34 yaşında ve sadece 3 grand slam'i var.)

    2012 -> andy murray

    2008 -> rafael nadal(son dönemlerin tek dişe dokunur kazananı.)

    2004 -> nicolas massu (en iyi kariyer derecesi dokuzunculuk olmasına rağmen 2 tane olimpiyat altını kazanmıştır. grand slam'i yok ise yok.)

    2000 -> yevgeny kafelnikov(teklerde sadece 2 grand slam'i mevcut. bunlar 1996 fransa açık ve 1999 avustralya açık.)

    kadınlar:

    2020 -> kadınlar bir numarası(barty) ve iki numarası(osaka) elendi.

    2016 -> monica puig(grand slam'i yok.)

    2012 -> serena williams(tek dişe dokunur winner diyebilirim.)

    2008 -> elena dementieva(grand slam'i yok.)

    2004 -> justine henin-hardenne(7 grand slam'i var, fena değil ama bulunduğu dönemde kadın tenisinin biraz boşlukta olduğunu da söylemek gerekiyor. bu dönemin en iyi tenisçileri venus williams ve serena henüz yavaş yavaş yükseliyor. serena 2008 senesiyle beraber ortalığı yangın yerine çevirecek zaten.)

    2000 -> venus williams(justine henin-hardenne ile aynı dönemlerin oyuncusu. bu oyuncuların graf, navratilova, chris evert, monica seles gibi oyunculardan sonra gelmesi avantajlarına oldu. bu saydıklarım, dönemlerinde çok daha zorlu rakiplerle yarıştılar. graf mesela serena'dan çok daha zorlu rakipleri devirerek 22 grand slam kazanmıştır. serena 23 tane kazandı ama işi daha kolaydı.)

    şimdi şöyle bir bakıldığında olimpiyatlar tenis açısından hep daha sürprizli ve dominasyona kapalı olmuştur. olimpiyatları aynı tenisçinin +2 kez kazandığı tarihte çok az görülür. özellikle de üst üste kazananı çok azdır. bunun sebebi 4 senede bir yapılması da olabilir tabii ki ama bence asıl mesele tenis gibi yorucu ve yıpratıcı bir sporun, çeşitli grand slam turnuvaları varken olimpiyatlar için aynı önemi ve prestiji vadetmemesidir. bundan dolayı tenis olimpiyatlar içerisinde çok da doğru değerlendirilebilecek bir spor dalı değil. tenisi gerçekten özümsemek ve doğru bir şekilde değerlendirebilmek istiyorsanız olimpiyatların dışına çıkmak zorundasınız.
  • 92
    çocukken oynamaktan en hoşlandığım spor dalıydı. ayrıca yetenekli olduğum ender branşlardan da biriydi. hatta içimde ukte kaldı ülkeyi temsil edip başarılar getirdiğim günlerin rüyalarını görürdüm. tipik türk aile düşünce yapısına maruz kalaraktan ''türkiye'de tenisçi mi var yaaa oku sen oku'' laflarına maruz kalarak şevkim de kırıldı. okuduk bir bok olamadık bari tenisçi olsaydık en azından diri bir vücudumuz olurdu. amatör olarak oynuyoruz işte orda burda. allah nasip eder de çocuğum olursa kesinlikle kendini bulabileceği bir spor alanına yönlendireceğim.
  • 95
    uluslararası tenis federasyonu itf'in aldığı karar ile rusya ve beyaz rusya'daki turnuvaların bu sene yapılmayacağı ve bu ülkelerin takım turnuvalarında (davis cup) bu sene mücadele edemeyeceğinin açıklandığı spor dalıdır. bu karar bu ülkelerin sporcularını etkilememektedir ve bu sporcular bireysel olarak turnuvalarda yer alabilecektir.

    https://pbs.twimg.com/...=jpg&name=medium
    https://www.itftennis.com/...al-team-competition/
  • 96
    yıllardır çok sıkı bir takipçisi olmasam da, denk geldikçe izlediğim, çok keyifli olduğunu düşündüğüm bir spor dalıydı. her zaman içgüdüsel olarak bu spora yatkın olduğumu, zaman ve imkan olsa aslında tenisçi de olurdum he diye düşünürdüm. abimle birlikte öğrenmeye, eğitim almaya karar verdik. geçtiğimiz pazar ilk antrenmanımızı yaptık.

    belli bir süreç gerektirse de geçmişinde toplu sporlarla haşir neşir olan insanların daha çabuk öğrenebileceğini çokça yerde okudum. zaten futbol, basketbol ve voleybol sporlarını kazma denmeyecek seviyede yapabilen biri olduğumu düşünüyorum. yani bir insanda beceri varsa, herhangi bir spor dalını belli bir seviyede yapabilir diye düşünüyordum. lakin ilk idmanda ilk insan seviyesinde olduğumuzu gördük.

    bir kere raket sandığımdan çok daha hafif. kuş gibi anasını satıyım. eğitmen ilk derste forehand ve backhand vuruşlarını gösterdi. raketi düzgün tutmak, duruşunu ayarlamak, topa vururken raketi düzgün savurmak, topa bakmak, hepsini bir arada yapmak gerekiyor. sanıyorum çokça pratik yaparak yukarıda saydığım parametrelerin hepsini düşünmeden yapar hale gelmek gerekiyor. araba sürmek gibi. ondan sonra vuruşum nereye gitti, raketin neresiyle vurdum, ne kadar güçlü vurdum gibi şeyleri ayarlama aşamasına geçilebilir.

    sandığımdan çok daha zor bir tekniği var. ama bunları göze alarak başladık. tenisçi yazarlarımız varsa önerilerine açığım. ilerleme kaydettikçe de buraya yazacağım.
  • 97
    kanımca hobi olarak oynaması son derece kolayken, profesyonel olarak en zor sporlardan biri. bireysel spor olması sebebiyle de başarıya ulaşmanın hem kolay hem de inanılmaz zor olduğu gerçeği de cabası. bir futbolcu ya da basketbolcu sadece fiziksel gücüyle, yaratıcılığıyla, mental gücüyle ya da oyun görüşüyle başarılı olup büyük servetler kazanabilir. avrupa'daki takımların çoğunda sadece eşek gibi koştuğu için ya da sadece araya 1-2 top atabiliyor diye milyon dolarlar kazananlar var. basketbola bakalım; sadece iyi şut çekiyor diye büyük paralar kazananlar var nba'de. ya da boyu sırf 215 cm diye senelik 15 milyon dolar kazanan var. gerçi sırf boyu 30 cm diye o parayı kazanan da var:( neyse. adama topu 2 kere yere vur turnike at desen atamaz. öyle kazmalar var. tenis ise bambaşka. zaten büyük paralar kazanmak sınırlı sayıda oyuncuya nasip oluyor ama yine de iyi para kazanabilmek mümkün ve bunu yapabilmek için birçok özelliği bir arada bulundurmanız gerekiyor. şimdilerde çok moda, herkes diyor ki "ülkede iyi tenisçi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. çocuğumu tenise vericem, tenisçi olsun, güzel paralar kazansın". ama o iş öyle değil işte. anne babalara şunu hatırlatmak lazım, çocuğunuzun iyi bir tenisçi olması, ilerde bir messi olmasından çok daha zor. gerçekten daha zor. vallahi de billahi de messi olabilir, olur ya kuş taşa değmiştir, messi gibi allah vergisi bir yetenek vardır çocukta yürür gider. ama işte bir nadal olmak, bir federer olmak neredeyse imkansıza yakın. neden? öncellikle allah vergisi yetenek olacak. yetmez. hayvan gibi fiziksel gücü olacak. bunu sağlamak için hayvan gibi disiplinli olacak ve çalışacak. yetmez. hayvan gibi mental güce sahip olacak. yıkılmayacak, kırılmayacak. yeter mi? vallahi yetmez. hayvan gibi oyun ve saha görüşü olacak. rakibi okumayı bilecek. yeter mi? hala yetmez. lan beslenmesi bile kusursuz olacak. bakın sabaha kadar barda içip sıçıp, ertesi gün sahaya çıkıp şov yapan futbolcular var. bunu teniste yapamazsın. uykuna, beslenmene maksimum dikkat edeceksin. neyse çok uzattım ama ana fikri anlatabilmişimdir heralde.

    şimdi benim hanım da diyor ki; yav sen eskiden çocuğum olursa tenisçi olsun isterim diyordun, niye tenise yollamıyoruz bu çocuğu? lan çocuğa maksimum yavaşlıkta havadan top atıyorum, gözlerini kapatıp kaçıyor :( ben nasıl tenise yollayayım bunu. biz paw petrol'dan devam. otursun çizgi film izlesin.
  • 99
    dünya çapında 1 milyarı aşkın izleyici ile en fazla izlenen 4. spor olmasına rağmen yayın hakları gelirlerinde hokey, golf, beyzbol gibi sporların ardında kalarak yalnızca %1.3'lük pay alabilmiş spordur.

    https://pbs.twimg.com/...g&name=4096x4096

    bunun altında yatan sebepler muhtemelen şunlardır:

    1- teniste itf, atp, wta gibi birden fazla baş kurumun olması ve bir birlik olmaması. dolayısıyla farklı yayıncıların farklı turnuvalar için yayın haklarını satın almaları. en basitinden bizde wimbledon hariç diğer slamler eurosporttayken wimbledonssport ve trt spor yıldız ekranlarından izleyebiliyoruz. birkaç sene öncesine kadar wimbledonbein sports yayınlıyordu. bunun haricinde kalan masters, 500'lük ve 250'lik turnuvalar için ise yayın hakları oldukça dağınık ve hatta birçoğunun yayını söz konusu değil. challenger ve daha alt seviye turnuvalar için yayın zaten hak getire.

    2- futbol, basketbol gibi sporların ne kadar uzunlukta olacağını biliyor iken tenis maçı 60-70 dakika da sürebilir, 5 saat de. tenis için bu belirsizlik diğer bir problem. slamler yekparelik adına 5. sete de tie-break getirmiş olsa da maçların uzunluğu halen göreceli durumda.

    3- genel bir lig usulü şampiyonluk modelinden ziyade turnuvalar üzerinden ilerleyen bir spor dalı. muhakkak wimbledon başta olmak üzere slamleri kazanmak sporculara muazzam bir prestij getiriyor fakat birçok izleyici tarafından slamler haricindeki turnuvaların izlenmemesi sebebiyle turnuvaları kazananlar genel anlamda izleyiciler açısından diğer sporlardaki "dünya şampiyonluğu" etkisini yaratmıyor olabilir.

    4- formula 1'in aksine spora yeni ilgi duyanlar için karmaşık bir yapı söz konusu. aslında bu birinci madde ile de ilintili çünkü atp ve wta yapılarının ayrı olması ve sonucunda puanlama sistemlerinin, turnuvaların, turnuva tarihlerinin, para ödüllerinin vb. sofistike hale gelmesi spora yeni ilgi duyan açısından oldukça zorlayıcı olabilir. formula 1'de ise yılda belli sayıda yarış var ve pilotların yarışı bitirme sırasına göre verilen puanların kümülatif toplamı üzerinden şampiyon belirlenir. tenisteki puanlama yapısı ise oldukça komplike.

    5- medya faktörünün tenis için doğru kullanılamaması da bir diğer faktör. youtube kanalında özel girişimler hariç baş üstü maçların özetlerini bulmak yıl 2022 olmasına rağmen halen bazen zorlayıcı olabiliyor. roland garros gibi bazı turnuvaların çeşitli sebeplerden ötürü bazı medya içeriklerini kısıtlaması da söz konusu.
  • 100
    zengin sporudur. hiç ilgimi çekmiyor allah affetsin.

    basketbol, tenis, golf gibi sporlar hep zenginlerin vakit öldürme aracı gibi geliyor bana. ruh eksik gibi. çok büyük sporcular yetiştirdi bu dallar ama olmuyor, ruhuma işlemiyor. f1’i hariç tutuyorum, onu çok severim bak.

    spor dediğin, fakirlerin dünyaya meydan okumasıdır. insanların sıfırdan, kazıya kazıya bir yerlere tutunmaya çalışmalarıdır.

    bir boksa bakıyorum, bir tenise mesela. sokak kavgalarından gelen, çocukken okula gitmesi bile lüks sayılan, uyuşturucu, sokak kavgaları, taciz vs gibi şeylerle uğraşan bir mike tyson hayal edin, daha sonra yetimhanede seni biri bulsun ve yetiştirsin ve dünyanın en genç ağır siklet boks şampiyonu olsun. tabi çocukluğundan gelen ağır travmalar yüzünden doğru düzgün şampiyonluğun tadını bile çıkaramasın. şimdi bu hikaye mi cezbediyor yoksa site içerisinde el bebek gül bebek büyüyen birinin başarı hikayesi mi?

    bu arada yiğit tezcan enfes bir mike tyson belgeseli yapmış. mike ile ilgili onlarca belgesel izlemiştirim ama en güzel kesinlikle bu. izleyin izlettirin;

    https://youtu.be/d8V8soZ9fho
App Store'dan indirin Google Play'den alın