1
bir galatasaraylı olarak, şimdiki başkan sayın ünal aysal ve hatta tevellütün ucundan bucağından yettiği alp yalman, faruk süren, mehmet cansun, özhan canaydın, adnan polat dahil tüm başkanlardan genel hatlarıyla memnunum aslında. bu arada belirtmek gerekir ki konu yalnızca başkan değildir elbette, başkanla birlikte yönetim ve divan kuruludur; seçtikleri teknik heyettir, malzemecidir, çaycıdır.(bkz: futbol yönetim eleştirilerindeki çaycı eşiği) hepsinin irili ufaklı yanlışları, başardığı ya da tamamen batırdığı şeyler olmuşsa da genel olarak hepsinin bir duruşu, nezaketi, galatasaray kültürü mevcuttur ve öyle yüz kızartacak bir icraatlerine de tanık olmuş değilim. eleştirilecek yanları her kulüp başkanı her insan kadardır eminim. üstelik ünal aysal ve yönetimi şimdiye kadar doğru bir duruş sergilediler. fakat bu ideal, gönüllerdeki, hayallerdeki galatasaray başkanını bir taraftar gözüyle yazmamıza, bir gün kulübün böyle yönetileceğine inanmamıza engel değil diye düşünüyorum. ki bir gün gerçekten taraftarın sesine kulak vermek isteyen, rakiplerin imrenerek baktığı, gelmiş geçmiş en ideal başkan olmayı kafasına koymuş bir başkan adayı çıkarsa ya da haksızlık etmeyelim hali hazırda ünal aysal kullanmak isterse, taraftar kaynaklı bir yol haritasına sahip olabilsin. evet böyle tek adamlı, kahramana endeksli öyküler monarşik, otokratik yapılarda (g)özlenir; fakat futbol da taraftarlık da biraz bağnazlık, biraz kraldan kralcılık, tuttuğu takımı ve onunla özdeşim kurarak kendini yüceltme gibi bireysel tavırlar, sosyal psikolojiler içerdiğinden sanırım bunu yapmak çok da yanlış değildir.
uzatmaya gerek yok, maddeler halinde yazmaya çalışalım:
1- bir kere futbolda, basketbolda ve toplu sporların çoğunda gol/sayı krallığı, asist krallığı gibi kavramlar varsa, başkan da bir kral gibi saygı duyulan ve en az bir kral kadar zengin olmalı. yok endüstriyel futbol, yok şirketleşme, profesyonellere bırakma falan anlamam. elbette bunlar olmalı, bu çağda olmak zorunda; ama galatasaray spor kulübü başkanı bildiğin zengin olmalı. çok zengin; nokta
2- zenginliği ne kadar çoksa o derecede zarif, yardımsever, dürüst, adaletli ve cesur olmalı. gücünü ne hükümetlerden ne de herhangi bir üst yapıdan değil milyonlarca galatasaraylıdan aldığını bilmeli.
3- kulübü o her yönetimce söylenen kurumsal yapıya, şeffaf profesyonel sisteme ulaştırana kadar elini cebine değil kasasına atmalı. takıma doğrudan etki edecek kararlılıkta olmalı. bugünden örnekler verirsek;
a) 30 milyon dolar mı, 50 milyon dolar mı; türk telekom musun ülker misin, kafeci misin kolacı mısın gel kardeşim buraya; al şu paranı; sök bakayım şu asil formanın, şu güzel stadın sağından solundan iğrenç reklamlarını, isim haklarını falan da iade et demeli... sonra ey galatasaray sk yönetim kurulu, gelin arkadaş buraya, bu stad için sokun elinizi cebinize, gençlik ve spor genel müdürlüğü sen de gel arkadaşım buraya, madem burası ali sami yen arazisinden daha değerli, madem bütün statlar gsgm'ye ait olduğu halde özellikle bizimkine dev gibi tabela asmak istiyorsun; al bakalım şu paranı tabelanı da götür münasip bir yerlere asarsın diyebilmeli. tabi başkan dedik, zarif dedik; daha güzel bir dille anlatabilmeli durumu.
b) digitürk, d-smart vb. gelin kardeşim; topla kulüpler birliğini de, 3-5 tane büyük kulüple her konuda anlaş*, ey dijital yayın platformları yok size yayın hakkı falan, maçları galatasaray tv'den açık kanaldan yayınlayacağız. tüm türkiye evden, internetten, cepten nerden isterse takımını izleyecek. fakir ülkeyiz lan biz!.. nasıl verelim aylık bilmem kaç lira, illa para kazanacağım diyorsan parası olandan parasını alacağın başka projeler düşün; sonuçta bir oyun lan bu, ben bıktım akşam saati kahve camlarından boynunu uzatıp hayran olduğu futbolcuyu yarım yamalak görmeye çalışan çocuklardan, zaten futbolcu olmak o çocuk için çok büyük bir hayalken futbolun kendisine ulaşmak bu kadar imkansız olmamalı arkadaş! bu hatta ilk maddedir bence!...
c) taraftarın her istediği oyuncuyu almayacaksın elbette; ama taraftarın çok istediği oyuncuyu alacaksın. aynı şekilde taraftar bir oyuncuyu ıslıkladı diye hemen göndermeyeceksin; yeri geldi mi taraftara karşı oyuncunu savunacaksın; ama bir oyuncuyu daha ıslıklanmadan uyaracak, gerekirse ıslıklanmayacak oyuncular bulacaksın.
ç) mağlubiyetlerin seni büyük planından geri alamayacağını taraftara hissettireceksin. ki zaten taraftarın vizyonuyla aynı doğrultuda çalıştığın için mağlubiyet halinde taraftar suçu senden önce kendinde arayacaktır. meali: senden ronaldinho mu isteniyor, rivaldo mu, juninho mu, saviola mı isteniyor, parayı basıp hemen alacaksın; merak etme bu taraftar senden messi'yi istemeyecek kadar* akildir.
d) sezon öncesi yok copa america'ymış yok fifa world cup'mış dinlemeksizin transferleri fiilen olmasa da sözleşme üzerinde kampın ilk haftasına yetiştirmelidir galatasaray başkanı. gidecekler teknik heyetin ilk raporunda kar/zarar gözetmeden gönderilmelidir. 3-5 milyon dolar zarar etmeyeyim diye birkaç mutsuz futbolcunun kötü enerjisini takıma yansıtması seni on milyon dolarlardan etmektedir çünkü uzun vadede.
e) tüm sporcular ve çalışanlar ödemelerini zamanında ve eksiksiz olarak alacaktır.
evet şimdilik aklıma gelenler bunlar; diğer arkadaşlar eksikleri ya da hataları söyleyecek yeni önerilerle hayallerindeki başkanı dile getirecektir. dolayısıyla şurda yazdıklarım toplasan 200 milyon dolar etmez; ama galatasaray spor kulübü başkanlığı zaten artık maddi olarak ununu elemiş, eleğini asmış, milyar dolarlar içinde çocukken aşık olduğu renkler için bu miktarları gözden çıkartacak bir çocuk ruhlu adamdan başkası olmamalıdır. çünkü futbol ne kadar sektörel argümanlar türetsek de bir oyundur ve oyunlar büyüyen ya da hiç büyümeyen çocuklar için masum birer eğlencedir.
uzatmaya gerek yok, maddeler halinde yazmaya çalışalım:
1- bir kere futbolda, basketbolda ve toplu sporların çoğunda gol/sayı krallığı, asist krallığı gibi kavramlar varsa, başkan da bir kral gibi saygı duyulan ve en az bir kral kadar zengin olmalı. yok endüstriyel futbol, yok şirketleşme, profesyonellere bırakma falan anlamam. elbette bunlar olmalı, bu çağda olmak zorunda; ama galatasaray spor kulübü başkanı bildiğin zengin olmalı. çok zengin; nokta
2- zenginliği ne kadar çoksa o derecede zarif, yardımsever, dürüst, adaletli ve cesur olmalı. gücünü ne hükümetlerden ne de herhangi bir üst yapıdan değil milyonlarca galatasaraylıdan aldığını bilmeli.
3- kulübü o her yönetimce söylenen kurumsal yapıya, şeffaf profesyonel sisteme ulaştırana kadar elini cebine değil kasasına atmalı. takıma doğrudan etki edecek kararlılıkta olmalı. bugünden örnekler verirsek;
a) 30 milyon dolar mı, 50 milyon dolar mı; türk telekom musun ülker misin, kafeci misin kolacı mısın gel kardeşim buraya; al şu paranı; sök bakayım şu asil formanın, şu güzel stadın sağından solundan iğrenç reklamlarını, isim haklarını falan da iade et demeli... sonra ey galatasaray sk yönetim kurulu, gelin arkadaş buraya, bu stad için sokun elinizi cebinize, gençlik ve spor genel müdürlüğü sen de gel arkadaşım buraya, madem burası ali sami yen arazisinden daha değerli, madem bütün statlar gsgm'ye ait olduğu halde özellikle bizimkine dev gibi tabela asmak istiyorsun; al bakalım şu paranı tabelanı da götür münasip bir yerlere asarsın diyebilmeli. tabi başkan dedik, zarif dedik; daha güzel bir dille anlatabilmeli durumu.
b) digitürk, d-smart vb. gelin kardeşim; topla kulüpler birliğini de, 3-5 tane büyük kulüple her konuda anlaş*, ey dijital yayın platformları yok size yayın hakkı falan, maçları galatasaray tv'den açık kanaldan yayınlayacağız. tüm türkiye evden, internetten, cepten nerden isterse takımını izleyecek. fakir ülkeyiz lan biz!.. nasıl verelim aylık bilmem kaç lira, illa para kazanacağım diyorsan parası olandan parasını alacağın başka projeler düşün; sonuçta bir oyun lan bu, ben bıktım akşam saati kahve camlarından boynunu uzatıp hayran olduğu futbolcuyu yarım yamalak görmeye çalışan çocuklardan, zaten futbolcu olmak o çocuk için çok büyük bir hayalken futbolun kendisine ulaşmak bu kadar imkansız olmamalı arkadaş! bu hatta ilk maddedir bence!...
c) taraftarın her istediği oyuncuyu almayacaksın elbette; ama taraftarın çok istediği oyuncuyu alacaksın. aynı şekilde taraftar bir oyuncuyu ıslıkladı diye hemen göndermeyeceksin; yeri geldi mi taraftara karşı oyuncunu savunacaksın; ama bir oyuncuyu daha ıslıklanmadan uyaracak, gerekirse ıslıklanmayacak oyuncular bulacaksın.
ç) mağlubiyetlerin seni büyük planından geri alamayacağını taraftara hissettireceksin. ki zaten taraftarın vizyonuyla aynı doğrultuda çalıştığın için mağlubiyet halinde taraftar suçu senden önce kendinde arayacaktır. meali: senden ronaldinho mu isteniyor, rivaldo mu, juninho mu, saviola mı isteniyor, parayı basıp hemen alacaksın; merak etme bu taraftar senden messi'yi istemeyecek kadar* akildir.
d) sezon öncesi yok copa america'ymış yok fifa world cup'mış dinlemeksizin transferleri fiilen olmasa da sözleşme üzerinde kampın ilk haftasına yetiştirmelidir galatasaray başkanı. gidecekler teknik heyetin ilk raporunda kar/zarar gözetmeden gönderilmelidir. 3-5 milyon dolar zarar etmeyeyim diye birkaç mutsuz futbolcunun kötü enerjisini takıma yansıtması seni on milyon dolarlardan etmektedir çünkü uzun vadede.
e) tüm sporcular ve çalışanlar ödemelerini zamanında ve eksiksiz olarak alacaktır.
evet şimdilik aklıma gelenler bunlar; diğer arkadaşlar eksikleri ya da hataları söyleyecek yeni önerilerle hayallerindeki başkanı dile getirecektir. dolayısıyla şurda yazdıklarım toplasan 200 milyon dolar etmez; ama galatasaray spor kulübü başkanlığı zaten artık maddi olarak ununu elemiş, eleğini asmış, milyar dolarlar içinde çocukken aşık olduğu renkler için bu miktarları gözden çıkartacak bir çocuk ruhlu adamdan başkası olmamalıdır. çünkü futbol ne kadar sektörel argümanlar türetsek de bir oyundur ve oyunlar büyüyen ya da hiç büyümeyen çocuklar için masum birer eğlencedir.