• 477
    sözlük sertleşme duvarı diye okudum allah beni bildiği gibi yapsın * sözlük. futbolu çok sevmeme rağmen hiçbir zaman bu oyunu iyi oynayan biri olamadım. belki genlerimde yoktur ha keza abim de benim gibi kazmanın teki. bugüne kadar hiç dert etmezdim. ama şimdilerde ukde gibi içimde beni rahatsız ediyor. bu yaştan sonra futbol okuluna gidecek halim de yok * spor konusunda bir meşgale arıyorum bir ara masa tenisini denedim ama çok da sevemedim. arayışlarım sürüyor. tavsiyesi olan varsa mesaj kutumu yeşillendirebilir.
  • 478
    hayatta bir şeylerin iyi olacağına dair umudumuzu korumaya çalışmaktan ruh hastası olacağız bu gidişle sözlük. derdini içinden geldiği gibi anlatamamak bile başlı başına bambaşka bir kahır. kimine göre incir çekirdeğini doldurmayan şeyler kiminin sürekli tosladığı duvar oluyor. o duvardan niye geçemiyorum, niye sürekli tosluyorum ve neden o duvar orada var anlamıyorum. o duvara balyozla girişsen giriştiğin şey, duvar değil kendi ilkelerin oluyor.

    uyuyup uyanınca işler düzelir belki. tabi kedi uyutursa. eşek sıpası 2 gecedir cırmalamadığı perde kalmadı. dur bakayım beni çağırıyor sanırım. miyavlamaya başladı.
  • 479
    bir tane alçak sivrisinek yüzünden 4.30da uyandım baktım uyuyamıyorum salona geçtim biraz telefonla takılıyordum da aşağıdaki twite denk geldim. nerden geldi nasıl oldu bilmiyorum aklıma 2010-2011 yıllarında bilenler bilir blogtv morkafa yayınları geldi. lise zamanında sabahlardık bu saatlerde de yatağa girerdik. twitter’ın arama yerine yazdım, ekşisözlüğe falan girdim 2011 tarihli girdiler gördüm içim bi hoş oldu. ne güzel zamanlardı. hafıza çok ilginç bir şey son 10 yılda hiçbir şekilde aklıma gelmeyen çoktan unuttuğum mesele bir anda böyle geldi aklıma.

    https://x.com/..._N3iQPsCTmGyDH-sqF4Q
  • 481
    10 gün önce falan kolon kanseri olduğumu öğrendim. hayatımda yeni bir dönem, yeni bir savaş başladı. yakın tarihte bir ameliyat ile ilk cepheyi açıyorum...

    dün yani 21 ekim 2023 galatasaray beşiktaş maçında icardi ilk golü yuvarlayıp tribünlerde aşkın olayım çalınca anlamsız şekilde duygulandım... sanki gol bana armağan edilmiş gibi hissettim...

    hayat çok garip, bazı şeyler hep başkalarının başına gelir gibi düşünüyoruz oysaki... herkes sağlığına iyi baksın, kontrollerini aksatmasın lütfen.

    peşin edit: sözlükte iyi kalpli onlarca dostumun geçmiş olsun mesajı atacağını biliyorum, şimdiden hepinize teşekkür ederim...
  • 482
    iyi geceler sevgili sözlük ailesi.

    son birkaç gündür içimde acayip bir huzursuzluk var. bir anda çevremde hiçbir sevdiğim kalmamış gibi hissediyorum ve geçiyor. ara ara kabuslarla da uyanıyorum. yurtdışında yaşamaya başladım 6 ay kadar önce ama ailem ve sevdiklerimin tamamına yakını istanbul'da. rüyamda depremi görüyorum ve kirpiklerim gece akan gözyaşlarımdan dolayı yapışmış gibi uyanıyorum.

    sadece söylemek istedim.
  • 486
    sözlük psikolojik olarak inanılmaz zor bir dönemden geçiyorum. yani umarım psikolojik olaraktır.

    20 yaşındayım ve ingiltere'de yaşıyorum. bir gün merdiven çıkarken kalbimde ani çok sert bir vuruş oldu, ardından ise ani çarpıntı başladı ve 7-8 dakika kadar sürdü.

    hastaneye gitmiştim ancak ingiltere'de ki hastanelerin aşırı kötü olması sebebiyle sadece kan sonuçlarımı 4 gün sonra alabildiğim gibi aynı zamanda bu kan sonuçlarımı ikinci gidişimde kaybetmişlerdi. (hasta doktor güven ilişkisinin kopması). ilk olaydan 2 hafta sonra bu kalp atışı tekrarlandı ve sadece 5 saniye sürdü. bende istanbul'a gelip florence nightingale hastanesinde çok kapsamlı testlerden geçtim. testlerin sonucu oldukça temizdi, bu kalple uzaya dahi çıkarsın gibi espritüel bir yaklaşım dahi sergiledi doktor. d vitamini ve concor yazdı. aslında bu kısma kadar psikolojim ve içim oldukça rahatlamıştı. ancak...

    ancak ingiltere'ye döndüğümüzde burda ki türk komşumuz çok genç yaşta kalp krizi geçirip hayatını kaybetti. üst üste çok kalp krizi vakaları ile ölüm gördüm. ardından bir gün, iki gün aralıklı olarak sabah kalktığımda sol kolumda uyuşukluk vardı üstüne yatmamama rağmen. bu kol uyuşukluğu yüzünden "ya bende kalp krizi geçirirsem" korkusu başladı. gün içinde aklıma gelmediği sürece kolumda iyi, kalbimde. ancak aklıma geldiği an kalbimde bir ağırlık, sol elimin parmak uçlarında ise karıncalanmalar oluyor. bunun dışında istisnasız her gece uzandığımda sol üst kolumda bir ağrı oluşuyor. ağrı oluşan bölge; https://gss.gs/A7G.jpg

    tüm gece uyuyamıyorum artık tedirginlikten dolayı. her şeyin çok üst üste geldiğini düşünüyorum yüksek ritim çarpıntı - kalp krizi ile 4/5 ölüm - hastanelerin aşırı sorumsuz olması - ambulans çağırdığınızda 5-6 saat sonra gelmesi - kolda durduk yere uyuşma ve dahası. illa ki unuttuğum şeyler vardır ancak genel olarak aşırı zor bir dönemden geçiyorum dediğim gibi. sizce nasıl bir yol izlemeliyim?
  • 489
    kıymetli sözlük ailesi. atanamamış bir türkçe öğretmeni olarak bu satırları yazıyorum. 25 yaşındayım başvurduğum neresi varsa herkes kapıları kapatmış durumda. atanamamanın verdiği üzüntü ve mahçupluğu üstümden atamıyorum. ailemin bakışlarının bana yetersiz ve işe yaramaz biriymişim gibi hissettirdiğini de itiraf edeyim. her şey bir yana kendi içimde halledemediğim onlarca şey olması beni nefes alırken bile eziyet halindeymişim gibi hissettiriyor. olmayan şeyleri olmuş gibi kabul etmemden tutun varsayımlar üzerine yaşamakdan bıktım. son 2 ayda da sırf bu kuruntular yüzünden 8 kilo kadar verdim iştahım tadım tuzum hiçbir şeyim yok. kendimden iyice nefret etmeye başladım. galatasaraya sarılayım diyorum kendi dertlerimle o kadar boğulmuşum ki ne maç izleyesim geliyor ne haber takip edesim. bilmiyorum bu durum daha ne kadar böyle sürer ama tek bildiğim şey şu aralar acı çektiğimdir.
  • 490
    içim sıkılıyor sözlük. bir bağırsam tüm dağları yerinden oynatacak kadar dert, gam, keder birikmiş içimde gibi hissediyorum. hayatımda en değer verdiğim insanları mutlu etmeye çalışmaktan kendi mutluluğuma fersah fersah uzakmış gibi hissediyorum. sabah işten izin alıp 3 saat aralıksız yağmurda araba sürdüm, durdum tekrar şirkete geri geldim sorumluluklarım var diye. kendi kendime melankolik bile takılamayacak kadar eşe, işe, her şeye karşı sorumluluğumu yerine getirmeye çabalıyorum. ama gerçekten yorulduğumu hissediyorum sözlük. bacaklarım tutmuyor bazen. öyle anlar geliyor ki dilim dönmüyor. suskunluğum asaletimden değil, ataletimden dolayı oluyor. susarken boğuluyorum bazen. konuştuğumda da gürültü gibi geliyor. yani anlayacağınız boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor. bir çoğumuzun sağlık dertlerinden fersah fersah daha önemsiz benim bu duygularım ama belki rahatlarım diye bir kaç kelam etmek istedim. okuyan varsa teşekkür ederim.
  • 491
    başlıkta gerçek hayata dair birçok dert varken bunu dillendirmek belki ayıp olacak ama her on senede bir canavar gibi bir takım izlediğimiz örüntüsünü düşününce galatasaray futbol takımını uzun yıllar böyle dominant izleyemeyeceğimiz düşüncesi beni üzüyor.

    okan buruk gibi bir hocayı kusura bakmayın ama bir daha sittin sene bulamayız.
    muslera gibi bir kaleciyi de öyle keza.
    sanchez gibi bir stoper
    torreira gibi bir azman
    mertens gibi bir karakter
    icardi gibi bir süperstar

    gitmemiş olsaydı sacha boey de bu listeye eklenecekti.

    münih'te bayern'le de oynasak, kadıköy'de fener ile de galibiyet dışındaki her sonuca burun kıvırır kıvama geldik. eskiden deplasman fobimiz vardı. artık okan buruk'un yüzüne bakınca herkesi yeneriz hiss geliyor.

    beni üzen tarafsa güzel olan her şeyin bir gün biteceği gerçeği. bu takım da hocasıyla birlikte dağılacak ve toksik ülke ortamında yenisini inşa itmek uzun yıllar alacak..

    evet çok üzgünüm :(
  • 492
    bir insan okuduğu bölümden ne kadar nefret ederse o kadar nefret ediyorum sözlük, yks çalışırken bir kere bile sabahlamadım şu bölüme girdiğim günden beri her hafta en az bir iki kere sabahlıyorum; ne için saçma sapan ödevler, meslek hayatımda hiçbir işe yaramayacak ayrıntılı tıp dersleri için.

    ailenizde diş hekimliği düşünen varsa yazmayın, yazdırtmayın; şu hayatta sadece 2 hobim vardı biri vücut geliştirme diğeri galatasaray ikisinin de son birkaç aydır yüzüne bakmıyorum. sınıfta kalma stresi de ayrı bir cabası. bir ödev için tüm günümü harcıyorum; hoca geliyor bundan beşer tane yapacaksınız diyor, başka üniversitelerdeki diş okuyan arkadaşlarıma soruyorum sizde var mı böyle bir şey; yok. bu okuldan da bu hayattan da bu fakülteden de nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmedim. bu kadar emek veriyorum mezun olunca ne olacak peki, gidip zengin bir kliniği olan adamın altında 3 kuruşa hayatımı heba edeceğim.
  • 493
    seçim dönemlerinde "otobüsleri şehrin dört bir yanına salalım günde 1500 kere bangır bangır şarkımızı çalsınlar" fikrini ilk kim ortaya attıysa allah ona gün yüzü göstermesin sözlük.

    şu an saat 04:14. oğlum annesiyle içeride uyuyor, ben çalışma odamda sigara içiyorum. ve ne yapıyorum biliyor musun sözlük? mansur yavaş'ın seçim şarkısını mırıldanıyorum mk!

    öyle bir müzik seçimi yapmışlar ki tam 70'ler devrimci marşı. hatta belki gerçek bir marştan uyarlamadır bilmiyorum. korkunç basit, kaplumbağaya dinletsen ilk dinleyişte ezberler. günde 50 kere de geçiyor, beynime yapıştı kaldı, gitmiyor. gece gündüz çalıyor kafamda. rüyalarıma giriyor. durduramıyorum beynimi. kafamda bir mansur yavaş seçim otobüsü aralıksız ring atıyor. delireceğim sözlük anlıyor musun?

    neyse.

    mansur yavaaaş mansur yavaaaş
    baba gibi oğul gibi hem de arkadaş:(
  • 494
    apartmanın otoparkı var arkadaşlar. arabayı buraya çekiyorum ve kaç kere uyardığım veledül zinalar ısrarla otoparkta top oynuyor. daha önce de aracın sacını yerinden çıkarmışlardı, gittim yaptırdım. bugün de akşam maç var diye * alışveriş için aracıma binerken sol aynanın kırıldığını gördüm. canım sıkkın. kamera kayıtlarına bakayım diyorum da baksan ne olacak? yine oynayacaklar. akşam akşam masraf kaçtı gene. hayır ben ne ara büyüdüm de top oynayan çocuklara sinirlenir oldum onu da anlamadım. ulan daha dün ben sokakta pat küt top oynuyordum.

    zaman hızlı ve acımasız sözlük.
  • 495
    ara ara gelip içimi dökmek istediğim duvar. her yaşı geçkin dinozor gibi ben de huysuzlaşıp her şeyden şikayetçi olmaya başlıyorum çünkü yavaş yavaş. ilk kurşunu atıyorum.

    sosyal medyanın insanları soktuğu hallerden çok bunaldım. yanlış anlaşılmasın, sosyal medyaya karşı çıkacak kadar boomer, zamanın ruhuna direnmeye çalışacak kadar şövalye değilim. yabancısı da sayılmam ayrıca, sosyal medyayı kuşak olarak biz var ettik. ekmeğini de yedik, parasını da kazandık. ama internet akımları yüzünden artık insanlar kendileri değil. kendileri olmadıklarının farkında da değil.

    çok sık gözlemliyorum son dönemde. sözlükte de var. dalga geçilme korkusu ciddi, temel bir reflekse dönüşmüş durumda. bu o kadar bok bir şey ki. taraflaşma, kamplaşma, kutuplaşma, her tarafın karşı tarafı aşağılama motivasyonuyla hareket etmesi ve bunun sonucunda da hayatta her şeyin önüne geçmeye başlayan "aman kendimize güldürmeyelim" refleksi. bu refleks o kadar büyümüş durumda ki artık yavaş yavaş doğrunun, erdemin, aklın ve mantığın önüne geçmeye başlıyor. insanların değerleri zaten değişiyordu, somutlaşmış artık. yakında bizim büyüdüğümüz değerler mitoloji olarak kalacak sanırım. insanlar "eskiler kendi isteğiyle dürüst davranıyormuş vay be" filan diyecek.

    insani becerilerini kullanmak zorunda kalsa insanın yüzüne sincap gibi bakacak milyon tane ebleh tip, sosyal medya jargonlarıyla kendilerine roller biçip sonra da o rolün gerçekliğine inanıyor. sokakta yürürken herkes aşırı havalı, aşırı özgüvenli, aşırı agresif, aşırı değerli. en ufak bir iş yapmalarını istediğindeyse mal gibi kalakalıyorlar. her şey twitter espri jargonuyla hallolmuyor çünkü. ama özeleştiri diye bir şey yok. kendilerini haklı çıkarmak için çirkefleşiyorlar bu sefer de. çünkü herkesin eli bir diğerine doğrultulmuş silahın tetiğinde. sosyal medya bir bilgisayar oyununa çevirdi koca hayatı. yen ya da yenil. öldür ya da öl. aşağıla ya da aşağılan. klişe bir black mirror bölümünü her gün yaşıyoruz.

    bak arkadaşım bu hayatta her şey sınıfsal. sosyal medyadaki aptallık akımı, alt sınıfa kendini üst sınıf zannetme şansı veriyor. üç kuruşluk hayatı her gün her an üst sınıf tarafından paramparça edilen alt sınıf, sosyal medyada burjuva gibi davranabildiği için kendi gerçekliğini görmüyor. halüsinasyon aleminin tatmini, gerçeklerle yüzleşme ihtimalini ortadan kaldırıyor.

    emre kongar'ın "kızlarıma mektuplar" kitabına yıllar sonra tekrar baktım geçen gün. kitabı bilen bilir. bir mektupta geçen "başkalarına benzemekten korkmak" konusu canımı yaktı. 20 yıl önce, benim gençlik dönemimde "özgün" olmak geçer akçeydi. özentilik, başkalarını taklit etmek, özgün olmamak ciddi bir aşağılama sebebiydi kendi aramızda. bunun da aşırısı tırt sonuçlar doğuruyordu ama müthiş insanlar yetişmesini sağlıyordu bu çaba. şimdi herkes mikroblog diliyle aynı cümlelerle konuşuyor. birbirine daha fazla benzemek, daha fazla benzemek, daha fazla benzemek istiyor. şimdi geçer akçe aynı tornadan çıkmış olmak çünkü. dudaklar aynı dolguyla şişirilmeli, burunlar aynı jiletle kesilmeli, herkes aynı kelimelerle konuşmalı, aynı kıyafetleri giymeli. herkes aynı anda aynı konuları konuşmalı. aynı olaylara yorum yapmalı, aynı dizileri izlemeli, aynı ünlüleri çekiştirmeli, aynı kavgalara girmeli. 1984'ün komünizm eleştirisi olup bugünleri bizzat anlatması hayatın şahane bir ironisi değil mi?

    insan, anatomik olarak kusurları olan bir canlı. en büyük falsosu da duygularına düşüncelerinden çok daha fazla değer vermesi ama duyguların gerçeği ifade etmemesi. yani kendini herkesin hayran olduğu bir prenses gibi hisseden birine milyon ayna tutsan, öyle olmadığını gösteremezsin. sabah akşam twitter'da etkileşim kasan birine bir gün ak dediğine öbür gün kara dediği tweetlerini göster, yanlış yaptığına ikna edemezsin. sosyal medya, insanın hezeyana kapılma, gerçeklerden ve akıldan kopma zaafını inanılmaz tetikliyor, tetiklemekle kalmayıp öncül hale getiriyor. ve daha başlangıçtayız. bunun yapay zekası var, sanal gerçekliği var, artırılmış gerçekliği var. var da var. bunların oluşturacağı yeni toplumu görmeyi hiç istemiyorum.

    çünkü bence hiç de iyi bir yere gitmiyoruz.
  • 496
    geçen ay giden kedim 5. günde geri gelmişti. eskiden de en fazla 5 günde gelirdi. bu gece gideli ise tam 1 hafta oldu. uzak sokaklara bile baktım bulamadım. acaba yaralandı da barınağa mı götürdüler diye düşündüğümden belediye veterinerliğinde sordurdum, 1 haftada bizim mahalleden alınan benzer eşgal var mı diye, çıkmadı sonuç. tek umudum çok uzaklaşınca yolunu kaybetmiş olması. o şekilde bir gün döner elbet. son olarak süpürme yapan çöpçü görürsem soracağım. umarım bundan sonuç almam... kolay değil 2017'den beri bize gelip gidiyor. ağlamaklı bir üzüntüdeyim.
  • 498
    annem ve 2 arkadaşı bugün arkadaşlarının babasının cenazesine gitmek için yola çıktılar. daha şehir içindeyken zırhlı bir askeri araç arkadan annemin de bulunduğu arabaya çarpmış. kazanın baş sebebi aniden yola atlayan yavru bir köpek. annemler köpeğe çarpmamak için fren yapıyor, askeri araç arkadan vuruyor. vurmanın etkisiyle araç öne ivmeleniyor ve köpek aracın altında kalıp ölüyor. annemin arkadaşının aracında hasar büyük, askeri araç ise zırhlı olduğu için deyim yerindeyse boyası bile kalkmamış. şanslıyız ki annemler ve askeri araç ışıklarda beklediği için askeri aracın hızı çok fazla değildi. araç ya hızlı olsaydı ne olurdu diye düşünemiyorum bile.

    sözün özü lütfen emniyet kemerinizi takın. arka koltukta oturuyorsanız, kısa mesafe bir yolculuksa bile takın. bugün annemin ve arkadaşlarının hayatını kurtaran etkenlerden biri de emniyet kemeriydi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın