• 427
    transfer dönemi bitti artık rahat rahat işime gücüme odaklanırım diye seviniyordum, ama unutmuşum: galatasaray'da transfer bitmez. [bitmedi]

    yapacağınız işin ta amk, beş paralık adamlar. rezil ettiniz bizi. yabancı sayısının sınırsız olduğu bu sene 5 yabancı ile ancak sahaya çıkacağız, elimizde de topu topu 8 yabancı var.

    tarih bize bunları yaşatanları yazacak, bizler ise unutmayacağız. çok çok ağır yazmak istiyorum, küfürler savurmak istiyorum.

    #dursunözbekistifaet
  • 431
    şu an yazacaklarım benimle ilgili değil, bir arkadaşımla ilgili. ama sonuçta arkadaş arkadaşın derdine ortak olmadıktan sonra ne anlamı kalır mevzunun dimi ?

    yazıyı okumak isterseniz, şu şarkıyla güzel olabilir bence. ben koyayım linki isterseniz açarsınız; https://www.youtube.com/watch?v=G-oCj5_WtiY

    arada aynı ülkenin farklı şehirlerin olduğu zaman bile insan derdini anlatamıyorken, bir insan arada yarım kürelerin olduğu bir insana nasıl yardımcı olabilir ? çok tuhafıma gidiyor bu. öncelikle size durumu açıklayayım.

    arkadaşım arjantinli, la plata'da yaşayan bir river plate taraftarı. benimle 2011 yazında amerika'da gittiğimiz ingilizce kursunda tanıştı, yaz okulu başlamadan birbirimizle internet üzerinden konuşmuştuk ve o zamanlar iyi muhabbet kurup bizimle aynı okula gelecek bir kızdan bahsediyordu. kız fransız, paris'te yaşayan biri. her geçen gün bu ikisinin arası daha iyi oluyor, daha çok konuşuyorlar ve daha çok ortak nokta buluyorlar. sonunda gün geliyor, herkes uçaklarına binip okula varıyor. ilk gün herkes yorgun olduğu için ikinci gün kayıt işlemleri esnasında buluşuyoruz. o gün amerika'nın bağımsızlık günü. ve her yeni kayıt zamanı olduğu gibi o haftanın ilk pazartesi günü öğrenci grupları şehrin merkezine götürülüyor. orada beraber hareket ediyoruz. ama bir sorun çıkıyor ve biz asıl grubu kaybediyoruz. çok da umrumuzda değil açıkçası çünkü beraberiz ve amerika'yı yeniden olmasa bile keşfetmek, görmek istiyoruz. başlıyoruz gezmeye. "hayatında sadece o gün gördüğün insanlarla nasıl bu kadar iyi vakit geçebilirsin" sorusunun cevabını halen bilmiyorum. amerikan'ın bağımsızlık günü dolasıyla her yer hınca hınç dolu. hayatında sadece filmlerde gördüğün o amerika'nın bağımsızlık kutlamalarının tam ortasındasın ve yanında birbirlerini sadece o gün gören dünyanın en uyumlu çifti var. neyse, saatler geçiyor okulun oraya gidecek son tren 01.00'da kalkıyor ve biz oraya tam olarak 01.07'de varıyoruz. haliyle son treni kaçırıyoruz ve yapacak bir şey bulamayıp yine hayatında sadece filmlerde gördüğün şehrin ortasındaki meşhur parka gidiyorsun. her yer karanlık ama yapacak bir şey yok, şehir merkezinde bir otelde kalmak çok pahalı ve kimsenin yanında o kadar para haliyle yok. ortamda jodie foster filmlerindeki gibi gerginlik var. o gün birbirlerini tam anlamıyla tanıdılar gibi gelmişti bana. daha sonra sabah oluyor okula gidiyoruz, hazırlanıp derslere giriyoruz. sınıflar ve seviyeler farklı olduğu için anca akşam buluşuruz diyoruz ve öyle oluyor. akşam buluşmadan önce çocuk beni yanına çağırıyor ve "kıza aşık olduğunu söylüyor". beklenen bir şey bu. zaman geçiyor daha da yakınlaşıyor bunlar, artık sevgililer, ben ise haliyle her gün olmasa bile arada bir görüşüyorum onlarla. zaten ben onların kardeşleri gibiyim. benden büyükler ama bunu önemsemiyorlar. önemli olan beraberken iyi vakit geçirmek ve bunu çok güzel yapıyoruz. önce kız gidiyor onun kursu 3 haftalık, sonra çocuk gidiyor onun kursu da 4 haftalıktı. benim daha çok var. o arada ben de biriyle tanışıyorum. o da fransız. işler tam ciddileştiği anda o da gidiyor. tek kalıyorum ama hep iletişim halindeyim. daha sonra ben dönüyorum istanbul'a. bu arada habire plan yapıyoruz ama başarılı olmuyor. kış geliyor onların ilişkisi devam ediyor ama kız arkadaşım uzun mesafe ilişkisinin ona göre bir şey olmadığını söylüyor. haklı olarak bitiriyor. ben bırakın paris'e gitmeyi, beşiktaş'tan kadıköy'e gidemiyorum. nedeni dünyanın en aptalca sebebi. ney ? ygs- lys hazırlıkları. bu arada yaz geliyor. çocuk fransa'ya gidip 2 ay kalıyor. ilişkileri pekişmeye devam ediyor. beni çağırıyorlar ama yine gidemiyorum. nedeni yine dünyanın en aptalca sebebi. ygs- lys mevzusunun son senesi. dershaneler erken başlayacak falan v.s. işte. sonra kışın, bir gün telefonuma bir mesaj geliyor. kızdan. almış bileti arjantin'e gidiyor. karar vermişler, kız önce ispanyolca öğrenecek sonra da okuluna orada devam edecek. müthiş olay. bu arada benim hayatımda saçma sapan sorunlar ortaya çıkıyor, bu sorunlar üniversite sınavına yansıyor ve başarısız oluyorum. hem de çok feci batırıyorum. daha sonra ben tek başıma otururken telefonuma başka bir mesaj daha geliyor. bu sefer çocuktan. ayrı eve taşınmışlar. evin fotoğraflarını atıyorlar. bu arada bizim üçümüzün olduğu bir fotoğrafı da çerçeveletmişler. onu da koymuşlar evin içine. o kötü dönemde moral oluyor bana. bu arada yine çağırıyorlar ama yine gidemiyorum. neden ? çünkü ygs- lys'e tekrar hazırlanıyorum. şaka gibi geliyor şunları yazarken ama öyle cidden. daha sonra ben sınava tekrar hazırlanırken onlara durumu anlatıyorum. arada bir yazıyorlar, çok şükür bir sıkıntıları olmuyor. kız ispanyolca'yı halletmiş. okuluna tekrar başlamış. çocuk hukuk okuyordu, onu bitirdi, master yapmaya başladı ulusarası ilişkiler üzerine. ilişkileri en üst seviyede bu arada benim de sınavlarım iyi geçiyor. ikinci sınav burnum kanamasa istediğim okula takla atarak girebilecekken heyecan yapıyorum, 15 dakika burnum kanıyor. ama yine de elimden geleni yapıyorum ve geçen seneki sıralamamın yüz bin üstüne çıkıp, kötü sayılmayacak bir özel okulda tam burslu inşaat mühendisliğini kazanıyorum. bu sefer ben onlara öğrenci kartımın fotoğrafını atıyorum. bu sefer onlar benim mutluluğuma seviniyorlar. okul başlıyor, okul tıkırında gidiyor, çok sosyalleşmeden, çok inekleşmeden, çoğu zamanım yolda geçse de fena bir sene olmuyor. önümüzdeki sene arjantin'e gidebilmek için işe giriyorum. planlarımdan bahsetmek için çocuğu arıyorum baya olmuş onlarla konuşmayalı. sesi çok iyi gelmiyor, bağlantıdan olabilir diyorum ama yine de soruyorum "neyin var " diye. kızın evleri ayırdığını ve ilişkilerinin kötüye gittiğini söylüyor, işe girip ayrılmış. arjantin'de en büyük sorun işsizlik. ve işsizlikten dolayı hukuk okuyan, ulusarası ilişkiler masterı yapan, 4 dil bilen arkadaşım carrefour'da müşteri hizmetlerinde çalışıyor ama oradan da ayrılmış. biraz konuşuyoruz. ilk defa mutsuz ve umutsuz olan o. elimden geldiğince işlerin düzeleceğini söylüyorum. ne diyeceğimi bilemiyorum ama moral vermekten başka yapacak bir şey yok. konuştuktan 1 hafta sonra, çocuk mesaj atıyor. "artık beni istemiyormuş" diyor. lan diyorum şaka bu heralde, nasıl olur, imkanı yok. kafamda onların ayrılık denklemini bir türlü oturtamıyorum. kız sanırım dönem sonu fransa'ya geri dönecek. ve döndüğü anda her şeyin bitecek. bu arada anlatmayı unutmuşum. o ilk gün geç kalmamızın nedeni benim karnımın acıkması ve yemek yemem. bu nedenden dolayı ikisi de oburluğuma hep vurgu yaparlardı. neyse daha sonra çocuk bana mesaj atıyor "her şey senin sayende başlamıştı şimdi de ancak sen kurtarabilirsin bu durumu" diyor. ulan ben batman miyim, spider- man miyim. üzerimde büyük sorumluluk var ama büyük güç yok. kıza mesaj atıyorum, görüyor ama cevap vermiyor. tekrar atıyorum yine görüyor cevap vermiyor. belli ya işi var ya da cidden aşırı mutsuz. daha sonra onu neşelendirecek bir şey yapıyorum ve o gün geç kalmamıza neden olan hamburger'in fotoğrafını atıp "hmm, eskiden beri lezzetli gözüküyor, dimi " diyorum. bu sefer tepki veriyor ve gülüyor, anlatıyor. konuşuyoruz. 4- 5 saat konuşuyoruz, dinliyorum. arkadaşlarıma yardım etmek hoşuma gidiyor. hikaye böyle uzayıp gidiyor. en son ne oldu bilmiyorum ki üzerinden çok geçmedi. belki düzelir araları belki hikayeleri biter. ama halen aklım almıyor, dünyanın en güzel hikayelerinden biri nasıl bitebilir ? eğer onların arası bile bir müddet sonra açılıyorsa evrendeki diğer insanlar ne yapsın ? çok tuhaf cidden.

    hayatın kuralı sanırım bu. dünyadaki tüm canlılar doğar, büyür, terk edilir/terk eder ve ölür. ve sanırım hiçbirimiz hiçbir zaman bu kuralı tam olarak anlayamacağız. asıl tuhaf olan bu.
  • 435
    seviyorum sözlük, çok seviyorum. gözlerine bakınca aşkın ne demek olduğunu anlıyorum, saçlarının kıvrımlarını seyredalınca gerçekleşmeyecek tonlarca hayal kuruyorum. birkaç kaçamak bakış, birkaç gülüş ve binlerce hayal... en acısı da bu güzellikte bi melek sana bakmaz olum özürlü müsün kendine gel demek, bi yandan da ne kaybedersin ki olum allah yürü ya kulum demiş sen de yürü en fazla reddedilirsin demek... baldan tatlı sarı saçlarının tek teline zarar gelse dünyayı yakacak kıvamda olmak ama bundan haberi olmaması... nolcak bilmiyorum sözlük, tek bildiğim intiharın eşiğine geldiğim bu iğrenç zamanda tek gülüşüyle beni hayata tutundurduğu. napıcaz be kamil :(
  • 436
    sözlük dertleşmeye geldim. entry girdiğim başlık saçma olduğu için silindi galiba.

    anlatıyorum o halde. yıllardır bu taraftarın sabırsızlığından, takımın içerisindeki kaostan, yapılamayan transferlerden, 2 metreden kaçan gollerden, milli maç aralarından, hakemlerden, herkesin her şeyi bilmesinden yıldım bıktım artık.

    ülke öyle bir haldeki insanlar artık düzgün düşünemiyor. sakin olamıyor, her şeyi tüketmeye çalışıyor. aşırı stresli bir haldeyiz. hep bir muammada takılıp kalıyoruz. yüzümüzü güldüren galatasaray bile artık eziyet ediyor bizlere. anlatacaklarım bu kadar. daha da yazmak isterim ama yoruldum artık.

    saygılar.
  • 437
    bugün yine yeni yeniden hükümet torpillisi bir takıma hakem kıyağıyla 3 puan aldırmışlar. böyle bir rezilliğe şahit olduktan sonra insanın maç izleyesi gelmiyor, yemin ediyorum 1 ekim 2022 adana demirspor galatasaray maçını zerre heyecanlanmadan izledim, "kazansak ne olacak ki" diye düşündüm. yarışın kızıştığı haftalarda yine paçamızdan aşağı çekeceklerse yarışa girmenin ne anlamı var? iki sene önce bjk, bir sene önce trabzon, bu sene belki başakşehir belki yine trabzon. şampiyonun masa başında belirlendiği dangalak bir organizasyonun figüranı olmak için mi bu kadar çaba? bu kadar transfer? bu kadar stres, bu kadar heyecan?

    bu ülke insanıyla dalga geçen, milyonlarca vatandaşının gözünün içine baka baka emeğini ve yaşama sevincini çalan bir devletin vatandaşı olmaktan sonsuz bir üzüntü duyuyorum. günün birinde çocuğum olursa kesinlikle bir türk takımının taraftarı olmasına müsaade etmeyeceğim. barcelona'yı tutsun, lyon'u tutsun hatta dinamo zagreb'i tutsun ama bu ülkenin hiçbir şeyini tutmasın.

    benim bu ülkede çektiğim ızdırabı çocuğum çeksin istemiyorum.
  • 439
    23 ekim 2022 galatasaray alanyaspor maçının ilk devresinin bir bölümünde oğlum geldi yanıma ben tlf.dan izliyorum maçı,
    "baba kaç kaç maç" dedi. "2-0 öndeyiz babacım" dedim. "yeaa işte böyle, kazanacağız" dedi, sevindi, sonra gitti yattı devre arasında.

    sabah uyandı,ekmek arası bir şeyler falan hazırladım, yedirdim falan, servise bindirene kadar maça dair bir şey sormasın diye dua ediyorum.

    ben şimdi çocuğuma ne diyeceğim abi akşam sorduğunda?

    9 yaşında çocuğa hakem, mhk, tff, hak, hukuk mu anlatacağım?

    bu çocuğun galatasaray'ın mutlulukları ve şampiyonluklarıyla tur atacağı, bayrak sallayacağı zamanlar şimdi. takımına iyice bağlanacağı zamanlar.

    niye benim çocuğumun mutluluğunu çalıyorsunuz allah'ın belaları! niye ben çocuğumla bu galibiyetin, şampiyonlukların tadını çıkaramıyorum, ahlaksızlar!
  • 440
    arkadaşlar benim hayatımda ailem ve galatasaray'dan başka hiçbir şeyin önemi yok. dün sahada olanlardan sonra inanın hala sinirden, üzüntüden kendime gelemiyorum. bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyorum ama yok olmuyor.

    galatasaray benim hayatımın ta kendisi oldu ta çocukluğumdan beri. çocukluğumun kahramanını bu kadar aciz görmek zoruma gidiyor. her şeyin düzeleceğine dair ne umudum ne sabrım var. umarım bize bunu yaşatanlar, yaşattıklarını yaşamadan ölmezler.
  • 441
    en büyük sorunumuz ne bilir misin sözlük? galatasaray'da faal olarak görev yapan ve galatasaraylı olarak bilinen eski futbolcular, yöneticiler, teknik ekipte çalışmış olanlar, galatasaraylı oluşuyla bilinen siyasiyeler vs. hemen hemen hepsi görevleri sona erdikten sonra galatasaray'ın hakkını savunmuyor. galatasaraylılık dönemsel midir sözlük? galatasaray'ın hakkını belki çocuğunun rızkından kesip maçlara gitmeye çalışanlar mı, harçlıklarından artırarak yüzlerce km yol yapan üniversite öğrencileri mi, ekonomisi el vermediği için evinde televizyonda veya anadolu'nun bir köşesindeki kahvedeki vatandaş mı savunmalı?
    içim içime sığmıyor herkes çıkarları doğrultusunda hareket etmeye o kadar alışmış ki galatasaray sevgisi gelip geçici midir sözlük?
    şu an haklarımızı savunmaya çalışan galatasaraylı olduğunu düşündüklerimiz yarın görevleri sona erdiğinde üç maymunu oynayacak...
  • 443
    sokak köpekleri 3 günde 2 kediyi öldürdü sokağımızda. hem üzgün hem sinirliyim. kötü hissediyorum. köpekleri normalde severim, sahiplenmek istemiştim bir dönem. ancak sürü halinde geceleri kedi katletmeye çıkıyorlar. karşılarına insan çıksa tehlike olmayacağının garantisi yok. gündüzleri gördüğümüz, dükkanların önlerinde, parklarda yatan bildik mahalle köpekleri değiller. istanbul'un ortasında bu iş böyle gitmez. kısırlaştırılmış tombik, çok sıcakkanlı güzelim dişi kediyi gece 4,5 da sıkıştırıp öldürmüşler. kurumuş kan izleri duruyor yolda. köpek düdüğü alsam bir işe yarar mı acaba? çok canım sıkkın.
  • 444
    her günün aynı geçmesinden bıktım be sözlük.

    var mı nasıl arkadaş edinileceği ve genel olarak çevre edinme konusunda tavsiye verecek?

    yaşadığım şehir aslında bana yabancı değil ama işte okul sebebiyle yıllardır buralarda yoktum, pandemiylr döndüm o dönüş; kaçamıyorum da. iki üç senedir her günüm öncekinin aynısı gibi. okul bittiği için kimseyle de tanışamıyorum, nasıl olacak bu işler?
  • 445
    yüzümüz gülmüyor sözlük.
    evde hanım çocuk yemek yerken utanarak yiyoruz, ısınıyoruz içimiz parçalanıyor.
    5.5 yaşında kızım var. doya doya sevemiyorum. psikolojimiz bozuldu resmen.
    yaklaşık 6 ay önce ülkeden ayrıldım.
    giderken sosyal medyada, orada burada ne varsa ülkeye dair takip ettiğim ne kadar hesap varsa takipten çıkmıştım.
    tek bir haber bile görmek istemiyordum.
    lakin öyle olmadı işte.
    yaşanılanları gördükçe yüreğimiz parçalanıyor.
    insanlarımız ne kadar yalnız ve çaresiz.
    kendine saraylar yapan, uçaklar alan, milyon dolarlık arabalara binen devletimiz ne kadar çaresizmiş.
    en ufak doğal afet büyük yıkımlara neden oluyor.
    ne bir önem var ne de bir hazırlık.
    sel olur evler yıkılır, orman yanar tabiat yok olur, deprem olur taş taş üstünde kalmaz.
    bizim insanımız, vatanımız bunu hak edecek ne yaptı?
    her millet hak ettiği gibi yönetilir desem de içim el vermiyor artık.
    insanlar günlerdir aç, susuz, soğukta çaresizce ölümü bekledi.
    depremden kurtulan soğuktan öldü.
    kalanlar yakınlarını kaybetti, başlarını sokacak evleri yok.
    bu nasıl bir ızdırap böyle.
    biz nasıl eskisi gibi olacağız...
  • 446
    bugün 6 şubat 2023 depremi'nin haberini almamızın üzerinden 1 haftadan biraz fazla zaman geçti. hala içimde bastıramadığım bir öfke var sözlük. ben öyle bir çok insan gibi gelip geçici değil ömürlük bir kindarlığa sahibim malesef. bana ilkokulda yapılmış bir zorbalığı bile unutmayıp, 24-25 yaşında karşılaştığımda kavga etmişliğim var.

    twitterda, instagramda, haber sitelerinde, sözlükte ve hemen her sosyal platformda gördüğüm her şey öfkemi büyütüyor ve bu öfkemi nereye yönelteceğimi bilemiyorum. hayatımın belli bölümlerinde öfke kontrol problemi yüzünden oldukça yıpranmış biri olarak mevcut içinde bulunduğumuz durumda bu süreci yönetemiyorum ve denk gelene yazık olacak modunda devam ediyorum yaşamaya. hiçbir şeyden korkmuyorum malum şahsın tv'de söylediklerine karşı hazırladığım suç duyurusunu başıma bir şey gelir diye zorla iş arkadaşlarım aldı elimden. bir şeyler yapmamız gerekiyor. birilerinin artık bir şey yapması gerekiyor bize bir çıkar yol göstermesi, hesap soracağımız kişileri göstermesi gerekiyor. göz göre göre insanların hayatının bu ülkede bu kadar kolay karartılması ağrıma gidiyor ve gündelik yaşantıma, işime gücüme dönemiyorum. nasıl baş edeceğimi bilmiyorum.
  • 448
    merhaba sözlük.

    24 yaşındayken girdiğim iş yerinden 29 yaşında saçma sapan bahanelerle tazminatsız bir şekilde cuma günü vardıya sonu kovuldum. 2 gündür boş boş duvara bakıyorum değersiz bir yığına dönmüş haldeyim. hukuki olarak elimden geldiği kadar hakkımı arayacağım ama giden yıllarımı geriye getiremem çok üzgünüm. elimden geldiği kadar çalışma arkadaşlarımı rahat ettirmeye çalıştım fakat yaşadığım olay sonrası bazıları bir telefon dahi açmadı. bana büyük bir ders oldu bu durum. bu iş durumu/işsizlik ile ilgili olarak ileride başıma böyle bir şey gelir diye ne evlendim ne sevgili vs. işine girdim. iyi ki de bu düşüncemi değiştirmemişim diyorum. ben kendime bile şu an ağır gelirken bir de sorumluluğunu aldığım insanların yüzüne nasıl bakabilirdim? bu yalnızlık durumu beni taxi driver filmindeki robert de niro deliliğine itse de tek rahat olduğum kısım kimseye borçlu olmamam sorumluluk hissettiğim insan olmaması.

    işte böyle sözlük. boşluktayım.

    bir de dinlediğim parçayı atayım tam olsun: https://www.youtube.com/watch?v=90Fpjwctqlw
  • 449
    acayip sinirliyim sözlük. çoğunuza derdini s*keyim dedirtecek belki, bilemiyorum.
    geçen kurban bayramından beri telefon ihtiyacım var. şuan ki telefon suyu sıkılmış sinek gibi.
    ama ne hikmetse o tarihten beri orta segment telefonları şakkadank diye almak bile zor geliyor bana.
    şimdi de gümrük düzenlemesi gelmiş, telefonların alt baremi 350 dolardan hesaplanacakmış.
    yani bir telefon 1 dolara da ithal edilse vergisi 350 dolar üzerinden işlem görecek.
    bu şu demek: en sikkırığı, hintlinin götüne sürmediği telefonlar burada en az 5 bin tl olacak demek. şuan uygun fiyatlı denilerek satılan 7-8 bin bandındaki telefonlar da 10 bin bandını geçecek doğal olarak.
    27 mart'a kadar fiyatlar eski fiyatlar olarak kalacak. sonrası uçuş.
  • 450
    şu sezon başından beri yapilan hakem hatalarini ve son 4 haftada açık açık yapmaya başladıklarını gördükçe içim daraliyor arkadaşlar. kafayi yememek elde değil sürekli gerginim. şampiyonluklar kaybettik, berbat sezonlar geçirdik ama 4 senedir sistematik olarak bize yapilanlar bir türlü bitmedi. dayanamiyorum artik. öfkemin boyutu o alçak kadını bulup gebertecek kadar yüksek. ama sıkmasın canını ülkede bile degilim sadece öfkemin ne denli yüksek olduğunu belirtmek istedim. ama tek sorun kendisi de değil. nihat özdemir'den çektik servet yardimci'dan çektik, o dönemin pfdk kurulundan çektik, hakemlerden sürekli çekiyoruz ama bitmiyor amk bitmiyor. bakın, sene başından beri hakem hatalarını tek tek hesap etsek sadece deplasmandaki ads maçında puan kaybimiz oluyor. yendiğimiz maçların da çoğunda hakem hatası var ki hakeme ragmen kazandik. ama son 4 hafta hatalari kabul ettikleri halde sadece bir gün sonra yine devam yaptılar. korkuyorum çünkü bizi 3 maçta daha doğrasalar işimiz bitiyor. bu çok mu uzak bir olasilik? arkadaşlar rakipler armut toplamiyor ki biz her maç kusursuz oynayalim. oynamak zorunda da degiliz.

    ben bu sene fb denen illet kulübün bir kere bile var sistemine gidilmediği için şikayet ettiklerini gördünüz duydunuz mu? adamlar rüzgarla düşse var incelemesi aliyorlar. kendilerine her şey reva ve gram utanmaları yok.

    ilk defa spor medyasında açık açık galatasaray'in dograndigi konusunda ağırlıklı bir görüş var. yani ilk defa farkındalık oluşuyor çünkü b.kunu çıkardılar. sizce bu b.kunu çıkarmayı sadece arada maç fazlası ile 9 puan varken duracaklar mi? kim durduracak? tff ısrarla görevden al(a)mıyor lale denen tetikçiyi. lale de bize karşı hata yapanlara ısrarla görev de veriyor. en fazla 1 hafta kesik yiyiyorlar.

    bunları düşünmekten yoruldum. sizdeki umut durumu ne bilmiyorum ama benim şampiyonluğa dair umudum yok. evet bir galatasaray taraftarı olarak 8'de kapanir 18'de kapanir sözleri gerçeğe dönüştürmüş kültürün içinde olsam da bu sefer içimde çok büyük karamsarlik var. çünkü yetki ve güç sahipleri kötülüğe dur demedikleri gibi destekliyorlar. gözümüzün önünde şike yapılıyor ama ne yargi ne de bir adalet mekanizmasi işliyor. sonumuz hayrolsun. şu sezonu şampiyon tamamlarsak üzerimden büyük bir yük kalkmış olacak.
App Store'dan indirin Google Play'den alın