• 137
    20 dakikada 4-5 gol attığımız maçlarda söyleniyor olduğuna, her maç ertesi facebook'ta 30-40 tane videosuna denk geldiğinize bakıp aldanmayın. galatasaray tribününün en naif, en romantik, en damar bestesidir. bazen kıç donduran soğuğa rağmen pes etmeyip beklenen biletix gecelerinde, bazen sami yen sokağın bir köşesinde, bazen varlığından hepsi hepsi birkaç yüz kişinin haberdar olduğu alakasız bir branştaki maça giderken, bazen gecenin karanlıklarını yarıp mabede ulaşmaya çalışırken dudaklara düşer bu beste. bu mekan ve zamanların hepsinde ortak payda alkoldür. kahramanlarımızın hepsi "adanmış hayatlar"dır. kimisi okulunu, sınavını, labını yok saymıştır bu yolda; kimisi işini, evini, ailesini... ajitasyon olsun diye değil, ciddi ciddi kaybedenlerdendir o hayatlar. az ya da çok, birşeyleri kaybetmişlerdir hep; sarı kırmızının peşinde. ortak payda galatasaray olsa da vardır hepsinin kafasının bir köşesinde bir sıkıntısı, bir derdi. okulu, işi, gücü bir kenara; gönüldeki mağlubiyetlerdir elbette en çok koyan. "cimbombomum benim, biricik sevgilim"in bile telafi edemediği mağlubiyetler... alkol akar gider böyle zamanlarda. hiçbir şey için olmasa bile bazen ısınmak için vurulur şişelerin dibine. tiryakilerin dumanı da eklenir üzerine, kendini kaybedecek kadar mağlubiyete alışkın bedenler birer ikişer koparır dünyayla irtibatı. herkese, herşeye isyan eder bir anda. şişelerin dibinin göründüğü, ortalığın dumana boğulduğu bir andır o. kısa bir sessizlik olur sebepsiz yere, sonra o sessizlik yarılır bir haykırışla, "gideen her sevgilinin ardıındaann" diye... eldeki şişe, teneke, bardak; her ne haltsa o havaya kalkar gayrı ihtiyari. sessiz sakin idare etmeye çalışan bünyeler patlamıştır artık. "hangi sevdadan galip çıktık ki" derken bakışlarla birbirini sorgular kahramanlarımız, ortak cevap malumudur hepsinin... bir es verilir, tempo düşer "yürüyoruz sessizz ve kedeerliiii" ile devam edilir, çok da tempo artmaz aslında. o patlayışın asıl sebeplerinden birine gelir sonra konu "boşuna çekilmedi bunca çile" diyerekten. "içiyoruz gündüz gece" derken gülümsemeler belirir, ağlanacak haline güler belki de ifadesizleşen suratlar. sonra derin bir es verilir, yerine göre inceden bir "şşşştt" çekilir. "zaateeen aşklar hep yalan dolaann" diye girilr, burdan öncesi inceden mırıldanılıyor bile olsa buralar üstüne basa basa vurgulanır hep. o kadar ki güzel izmir'in kordonunda gece vakti kolunda manitasıyla dolaşan zibidiler bile dönüp bakmaktan kendini alamaz 2 saatlik maç için 12 saat bilet kuyruğuna duran adamlara... isyanını eder, zehrini döker kahramanlarımız. o sessiz sakin bekleyiş moduna dönerler tekrar, taa ki o sessizlik de başka bir nameyle kesilene kadar...
  • 145
    peşindeyiz!

    peşindeyiz, heryerde.
    peşindeyiz yüzüne tükürmek istediklerinde siper olacak kadar...
    taşlamak, su atmak, yumurta atmak istedikleri zaman üstüne yatıp koruyacak kadar...
    roma da stadın içinde coplara hedef olmak isteyecek kadar...
    stad de paris te rakip taraftarlar tarafından taşlanıp hastaneye kaldırılana kadar...
    oyunlar, senaryolar yazılıp sana en adice roller biçildiğinde karşı çıkmak için bağırmaktan boğazımız yırtılana kadar...
    şikelerden, çamurlardan bıkıp yığıldığında tutup kolundan kaldırıp hak ettiğin yere taşıyana kadar...
    sen bir engeli aşıp gelmedin buraya, sen önündeki dağları aşana kadar

    peşindeyiz...
  • 1
    asy sokakta söylenen ve efsana bir videosu olan tezahüratımız:

    giden her sevgilinin ardından
    hep biz olduk el sallayan
    haykırsak duyarlar mı sesimizi
    hangi sevdadan galip çıktık ki

    yürüyoruz sessiz ve kederli
    nevizade geceleri
    inletiyoruz hep çıkışında
    istiklal caddesini

    boşuna çekilmedi bunca çile
    içiyoruz gündüz gece
    haykırdık ama duymadı hiçkimse
    peşindeyiz heryerde

    zaten aşklar hep yalan dolan
    sonu hep acı hüsran
    bize her sevdadan geriye kalan
    sadece galatasaray

    cimbombomum cimbombomum canım feda olsun sana
    hiçbir şeye değişilmez senin sevgin bu dünyada..!
  • 143
    re re re ra ra ra gassaray gassaray cim bom bom diye inleterek her yeri rakibin üzerine çökülmesi gereken dakikalarda hiç çekilmemektedir.

    3-0 olan skorda, işi bitirdik dalgamıza bakalım şeklinde söylenebilir. 0-5 olan skorda da ulan renklerine kurban şeklinde söylenebilir ama kesinlikle maçın içinde aktif olarak bulunmamız gereken dakikalarda değil.
  • 118
    o kadar şarkı varken türkü varken hala melodisi ve sözleri en anlamlı, en heyecan verici, en duygusal tezahürattır, her şarkının yerini tutabilendir. aslan kardeşlerimin sesine en çok yakışandır ayrıca. ben daha iyi bir tezahürat olduğunu sanmıyorum, aksini düşünen varsa 1 aralık 2008 galatasaray - hacettepe canlı izlemediğinden dolayıdır.
  • 173
    co dalton'un atış yaptığı gece, bizde başka alemlere gidip geldik. sebep suçlu arıyoruz, her sene bu zamanlarda. biz yazmaktan bıktık, arşivlerden bakıyorum geçen sene ne yazmışım diye, değiştir isimleri, takımları yaz aynısını.

    sistem dediğimiz şey, reykart'ın ya da başka bir hocanın oturtacağını beklediğimiz şey değil çocuklar. sistem zaten var, bizim gibi saf taraftraları, taraftar olmayan renk sevdalılarını sömüren, milyar dolara ulaşmış futbol endüstrisinin kaymağını yemek üzere siper almış kan emicilerin kurduğu, değiştirilemez sistem.

    seneler önce yönetici bulunamazdı bu sisteme, ağzı laf yapmış, okumuş, zengin olmuş hasbelkader gönül verdiği takımın idaresine yalvararak razı edilenlerden oluşurdu yönetim kurulu. şimdi bakıyoruz, bana 300 dolar borcu olan selim sayılgan ile, sömürdüklerini sindirecek mecra arayan ve ne yazık ki bulan mustafa sarıgül'ün oğlu yönetim kuruluna seçilmiş. ne diyelim, kutlarız bizden daha büyük galatasaray'lı kardeşlerimizi. iyi sömürmeler, iyi sindirmeler.

    kimdir ulan bu haldun üstünel, kimdir senede 5 futbolcu alıp satan futbolcu simsarı. parasından başka bizden ne üstünlüğü var, hele ki galatasaraylılıksa konu, varmı lan bizden daha büyük glatasaraylı. avrupa şampiyonu aldıkları takımı daha büyük bütçelerle, daha tecrübeli hocalarla, daha iyi futbolcularla getirdikleri noktaya bakın. tarihinin en kötü futbolunu oynayan fenerbahçe karşısında son dakika golünden medet , hakemlerden icazet bekleyen takım olduk sayelerinde.

    şu reykart geldiğinde benden daha fazla sevinen galatasaraylı olmamıştır. hiç bir şey demiyorum futbol bilgisine , demeyeceğim, sistemmiş, total futbolmuş yutturmacalarını da yutacağım. ikinci ligte oynamayacak olan 3 futbolcuyu banko oynatmasına da lafım yok. vardır bir bildiği, vardır bizim göremediğimiz şeyleri gören gözleri. ama şu kalecinin topu taca atmasına ses çıkarmayışına, elle oyuna sokmayışına, top kazanmanın ateşten gömlek olduğu maçlarda, kazandığımız topları gelişigüzel şişirmesine ses çıkarmıyor, önlem almıyor ya, yazıklar olsun onun gibi hocaya. bu da mi sistemin bir parçası, ligin başında bir kaç maç iyi oynadık, evet kaleci topu kazma da olsa önündekilere aktarıyordu. topu alanlar ayhan'a aktarıyor, o da topu, yoğun pas trafiğininin içine sokuyordu. ulus takımının dünya kupasına gitme hayallleri vardı. arda turan'ında güney amerika'da messi olma hayali. fatih terim takımı itin götüne sokunca, bizim büyük futbolcularımızın da hedefi kalmadı. arda'ya yakıştırdılar ünlü bir hatun, bekham yapıp futbolun marka değerini artıracaklar.

    elano'ya saldırıyorlar, maç alamıyor diye. brezilya milli takımında oynayan, galatasaray'da oynayamıyor. kimse sebebini merak etmiyor. çocuklar şu takımın içine gelmiş geçmiş en büyük galatasaray futbolcusu hagi'yi koysan ayağına top gelmeden maçı tamamlar. iki maç sonra da dayak yer gönderilir. şu takıma o ünlü ümit, suat, okan, emre'li çin ordusunu koysan, yabnlarındaki kazmalar yüzünden her maç birinin dalağı çatlar. kimle top oynasın elano, sağında topal, solunda iniestafa, gerisinde balta, berisinde kazma. kulübede büyük reykart, an meselesi yanına çağırması. geçen sene büyük lincoln'ü bakkal çırağının yemesine göz yumanlar, bu sene de elano'yu yiyecekler. ben daha önce bunu da demiştim. elano'dan son maçlarda kimse bir bok beklemesin. adam dünya kupasında oynamak için profesyonel, üstüne para alarak idman yapıyor.

    kara şimşek dedik, fantastik bulduk, taklalarıyla coştuk. dengesiz, orantısız, ne yapacağı belli olmayan, atsan atılmaz, satsan satılmaz bir topçu. olmadık maçı çevirir, olduk maçta hiç bir şey yapamaz. mahallenin delisi, alacak ayağına topu, herkesi çalımlayıp gol atacak, 16 numara cebine dolar indirecek. yok ya, nerden çıktın lan sen bizim başımız belamısın? 30 yaşına kadar kimse keşfedememiş, milli olmayan tek bir futbolcu kalmamış ligimizde, koskoca galatasaray'da banko oynayacaksın, oğuz çetin tarafından bile dandik bir milli maça çağırılmayacaksın. bu kaçıncı taçtan gol yiyişimiz, buda mı sistemin bir parçası? attığımız taçlara bakın, tamamı rakibe gidiyor. kornerleri kim yakınsa o atıyor. gol atıldığında bile top yekün sevinen yok. futbolcular bir birlerini antrenmanda sakatlıyor, maçta pas vermiyor. biri ceza alsa, sakatlansa da ben oynasam diye fal bakıyor. fenerbahçe'ye yenildikten sonra parti veriyor. paranız mı yok lan hıyarlar? madem arkadaşlarını çağırdın götünü yırt da maçı kazan, kazanamadın gidin havaalanına binin bir uçağa kaybolun gidin başka ülkede alem yapın. takım ruhunu kaybettirdiler. takım olsalar, emre güngör çok iyi oynadığı maçta o hatayı yaptıktan sonra ölürlerde gireni çıkarırlardı. takım olsalar bok çuvalının yediği golü unuttururlardı. ne yaptılar? yenilgileri o poziyonlara yıkıp kendilerini kamufle ettiler.

    maldini bir zamanlar'' beni bu stadyumda 25.000 kişi olduğuna kimse inandıramaz'' demişti. ben de son fener maçında dedim aynısını, bu stadyumda 25.000 kişi olduğuna inanamam. 500 kişi yoktu bana göre. hayatında ilk defa maça gelmiş, takım elbiseli kazaklı, tezahürat bilmeyen, atkısı forması olmayan, çekirdek yiyen sığırlarla, sabahtan beri içip, kötü futbol sayesinde sıznış taraftar namlı çapulcu. sahaya en ufak bir katkı yok, yenilsek de'' seeeen, var ya seeen'' diye melesek ağlasak mudunda taraftar. bitirdiler güzelim cehennemi, cennete çevirdiler. kapalının tam önüne camdan set yaptılar. betona çıkamayan öncü taraftar, zaten sınırlı, pis, kırık koltuklardan ilk 3 sıraya dikilemez oldu. kapalının altını lüks bir mahzen yaptılar. ayağa kalkanın kafası sıvası dökülmüş tavana çarpacak. kalkmasa korner bayrağı, skor tabelası görünmüyor. yeni açık altını loca yapıp, numaralıda koltuk bulamayan paralı bir kaç yüz bağırmayan keriz buldular. stadın tek bağırılan, en aktif en bilinçli taraftarının takıldığı, kapalı kale arkasının en güzel yerini deplasman taraftarına ayırıp taraftar bütünlüğünün, tezahürat desibelinin anasını ağlattılar, sidik göllü tuvaletlerde işeyemeyip prostat olan taraftarı sonunda kanser yaptılar. sonra da çıkıp, kendilerini yeniden 20 milyon galatasaraylının efesi ilan ettiler.

    özhan canaydın kravatı çıkarıp öldü, bu ne hırs abiler. koskoca holding patronları, anlı şanlı ceo lar çok mu seviyorsunuz galatasarayı. gidin kardeşim başımızdan, işiniz bırakıp maça gelecek kadar çok seviyorsanızi seçilmeden de yapın yapmak istediğiniz şeyleri. inşaat yaparsın, otel, stat yaparsın. güzel para harcarsın, ama ne anlarsın sen kardeşim galatasaraylılıktan, futboldan. hangi maç yenildiğinde ağladın, hangi maç dayak yedin deplasmanda. doğudan bir gariban çocuğu getirip, servet'n formasını giydirebildiniz. yokmuydu ona göre bir şeyler galatasaray dükkanında.

    kafanızı şişirdim çocuklar. üzülmeyin, sadece farkına varın uyanın. bizden geçti artık, ne yapıp yapıp gelecekte kademelere girin. taraftar kalarak, ancak seyirci olursunuz. yanlış anlşamayın sakın seyirci olduğunuz büyük galatasaray futbol takımı değildir. ortada oynanan, tezgahlanan oyunu seyredeceksiniz. sistemin kerizi olmaya devam edeceksiniz. sizde bu renk sevdası varken keneler, sülükler sırtınızdan eksik olmayacak. yarın reykart gider, capello gelir. elano gider, robinho gelir. sistem değişmediği sürece yüzünüz gülmeyecek. türkiye liginde zaten başında hoca olmasa, hiç bir iyi futbolcun olmasa, başkanın bile maça gelmese 3 senede bir şampiyon olacaksın.(örnek, son şampiyonluk) önemli olan araç olan şampiyonluktan ötesidir. sıçan gibi oynayıp, sıradan takımlara eleneceksin. 5 kupayla kandırılacaksın, gelecek sezon için avutulacaksın.

    bu sene ne olur sorusu halen kafanda ise, sor kardeşim. cevabım aynı, haftalar önce söyledim. değişen bir şey olmayacak, servet, 16 numara, mehmet topal'ın banko oynadığı takım galatasaray olduğu sürece benden paso. bunları banko oynatan adam benim surinamlım değil. beşiktaş'ın bursayı, fenerbahçe'nin beşiktaş'ı yenmesi için dua edeceğim bir sezonda şampiyon olmak istemiyorum ben. hatta en kötüsü, avrupa ligi oynayabilmemiz için fenerbahçe'nin 25 sene sonra kupayı almasına sevineceğimiz bir maçı da seyredersek kimse şaşırmasın. lanet olsun sebep olanlara.

    giden galatasarayın ardından hep biz oluruz el sallayan.
  • 52
    türk tribün tarihinin herhalde en güzel 3-5 bestesinden biridir. tribünü az çok bilen bilir ki; bu beste her maç değil, galatasaray'ın galibiyeti garantilediği maçların son 10-15 dakikasında söylenir. örneğin; son 15 dakikasına 4-1 girdiğimiz hacettepe maçı. zaten ilk olarak toplu bir şekilde bu maçta dillendirilmiştir bu beste. ardında yine sami yen'de son 10 dakikasına 4-2 girdiğimiz beşiktaş maçında söylenmiştir.

    bunların dışında, hemen hemen hep yenik götürdüğümüz kocaelispor maçında ve son anına kadar sonucu belli olmaya bordeaux maçında söylenmemiş, maç sonunda söylenmiştir.

    bu sebeple, galatasaray tribünlerine yöneltilen, takımın tempoya ihtiyacı olduğu anlarda ninni misalı bu beste söyleniyor eleştirisi komiktir.
  • 195
    sevgilisinden yeni ayrılan birini* sırf bu marş için ali sami yen'e götürmek gerek. şahsen ben çok etkilenmiştim.

    bol bol fotoğraf çekinin. cevahire gidip bi forma alın ona storedan, sonra stada doğru yürüyün. ali sami yen sokakta* maçtan önce yemek yer, gruplarla tezahüratlar yaparsınız, saatler yaklaştıkça maç havasına girip y. . .mı ye feneri söyleyerek stada doğru yürümeye başlarsınız. eski açık'ın arkasından geçerken içerden gelen tezahüratlarla kalbinizin atışı hızlanır, biraz daha heyecanlanırsınız... arandıktan tarandıktan, bozuk paralarınız alındıktan sonra yeşil sahayı göreceğiniz yere ulaşmak için merdivenlerden o tünel boyunca ışığın geldiği yöne doğru çıkarsınız. ve basamaklar bittiğinde karşınızda maldini'ye kimse bana burda 25 bin kişinin olduğuna inandıramaz dedirten mekan! cehennem! ali sami yen stadyumu!!! işte karşınızda! bağırın şimdi doya sıya!! fotoğraflarını çekin arkadaşın! seyredin stadımızı, mutlu olmak bu işte. isterseniz deplasman tribününe en yakın yerlerde yukarı taraflarda sözlük tayfasını bulun, gelirsiniz beraber söyleriz marşlarımızı!! hem yukarının görüş açısı daha iyi. birazdan ısınma hareketi yapan futbolcuları çağırcaz oley çektirmek için... ikinci yarının ortalarında nevizade gecelerini söylüyoruz. hazır olun!!!

    giden her sevgilinin ardından

    hep biz olduk el sallayan

    haykırsak duyarlar mı sesimizi

    hangi sevdadan galip çıktık ki.!!!

    (bkz: bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray)
  • 95
    diller farklı hisler ise aynı…

    galatasaray tribünlerinin dinleyeni efkarlardan coşkulara taşıyan, izleyenin içini kıpır kıpır eden, her maç söylense de güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen müthiş senfonisi. duyar duymaz gözünüzün önünde istiklal caddesi beliriverir. gönlünüzde ise giden sevgili… içinizi kıpır kıpır eder hem de. belki de taraftarın içini dökebildiği en muazzam melodiler bu bestenin cümlelerinde saklı… ya da armanın büyüsünde… fakat tek vazgeçilmeyen şey ise; peşindeyiz her yerde!

    liverpool, kop tribünü için ise biraz daha farklı bir durum söz konusu. teması her ne kadar tutulan takımın aşkına ait olsa da tribünlere girişi düşünüldüğü gibi olmamıştır. kısaca hikayesi: yıllar önce liverpool tribünleri maça hazırlanırken şen şakrak ve eğlence tavan seviyesindeydi. işçi kesimi halinden memnun, takımını da dört gözle sahada görmek istiyordu. tesadüfen o sırada çalınan ”you will never walk alone” liverpool taraftarı’nın yaptığı bir tezahürat değildi. o dönemin kiliselerinde ilahi olarak söyleniyordu. ve stad içerisinde maçtan önce yankılanması taraftarlarca çok beğenilmiş, o günden bu güne de aralıksız gelmiştir.

    daha önce de söylediğim gibi, liverpool’un gönülden taraftarı için vazgeçilmez olan bu beste aynı zamanda dünya futbolunda da yerini alıp efsane mertebesine erişti. diğer yandan ise belki ali sami yen tribünlerinden duyulacak bu sese( ”peşindeyiz” ya da ”nevizade geceleri”) dünya futbolu cevap veremeyecek. alfabesi 29 harften oluşan ülkemizin dilinde, yani güzel mi güzel türkçe’mizin sesini duyurması ingilizlerinki kadar kolay olamayacak…

    her şeye rağmen yazımın son sözü olarak fakat ali sami yen’in(rahmet ile anıyoruz) ilk sözü olan ; “ingilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve türk olmayan takımları yenmek.” cümlesinin bir kez daha hatırlanılmasını rica ediyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın