• 1
    (bkz: 7 haziran 1987 galatasaray eskişehirspor maçı)

    1984-85 sezonu'nda jupp derwal geldi. ligi 6.bitirdik. fenerbahçe şampiyon.
    1985-86 sezonu'nda şampiyonluğu averaj ile beşiktaş'a kaptırdık ama sanki güzel günlerin müjdecisi idi bu kayıp.
    ve
    1986-87 sezonu; beşiktaşın averajı bizden iyi. şampiyonluğu kaybetme riskimiz çok yüksek. maç berabere biterse şampiyonluğu yine averaj ile beşiktaş'a kaptırıyoruz. büyük umutlarımız var. inanılmaz korkularımız da.

    7 haziran 1987 galatasaray eskişehirspor maçı son maçımız. maç ali sami yen de.
    15. dakika filan. eskişehirspor onsekizinin sağ önünden atılan bir frikikte cevat prekazi koydu çocuğu. 1-0 öne geçtik.
    ikinci yarı başladı. 55.dakika muhammet kalenin önünde bulduğu topu vucudu kaleye yarım dönük iken klas bir topuk hareketi ile ağlara yolladı. çıldırmak üzereyiz. averaj filan yalan olmuş. tribün ön sevişme modunda. sarılanlar, öpüşenler, ağlayanlar. derken maçın sonlarına doğru 70 veya 75. dakika eskişehirspor bir tane soktu bize. 2-1. birden cehennemi sessizlik. ölümle yaşam arasında geçen on beş veya yirmi dakika. ve hakem düdüğü çalıp maçı bitirdi.

    gerisi anlatılamaz. fideyosu burada. (amigoya dikkat) (bkz: tecavüzcü coşkun)

    http://www.youtube.com/watch?v=GhvDv-B9PMs

    -ömrümü yedin lan ömrümü-

    edit: eskişehirspor'un golünü nedim atmış.
  • 2
    6 yaşımdan 20 yaşıma kadar galatasaray şampiyonluğu görmedim ben. 6 yaş, tam da dünyanın farkına varılmaya başlandığı, çocuklukla ilgili anıların biriktirilmeye başlandığı yaş, ondan öncesi genellikle karanlıktır bir çok insan için. 20 yaş ise artık aşağı yukarı karakterin oluştuğu, dünyaya bakış için her türlü etkilenmeye açık yaşların belki de sonuncusu. 2o’den sonra ek yapmak kolay değil kişiliğe. benim gibi hayatta en çok sevdiği şey futbol olan bir adam için şampiyonluk görmeden geçen çok kıymetli zamanlar.

    bu sürede neler oldu hayatımda, bir bakayım. okuma yazma öğrendim, sünnet oldum, tam 4 tane dünya kupası, 3 tane avrupa uluslar kupası izledim, sakallarım çıktı, bir çok kızla birlikte oldum, öpüştüm, aşık oldum, milli oldum, ilkokulu, ortaokulu, liseyi bitirdim, üniversiteye girdim, kıbrıs barış harekatını gördüm, kim bilir kaç tane başbakan geçti, 12 eylül 1980 darbesini yaşadım, lisanlı futbolcu oldum, bir çok maça çıktım, bir sürü galatasaray maçına gittim, maçlardan önce sabahladım, kavgalara girdim, birkaç tane türkiye kupası gördüm.
    ama lig şampiyonluğu göremedim bu 14 yılda.

    önceki sene yenilgisiz kaçırmıştık şampiyonluğu ve o sene de yine zora girmişti son haftalarda. ama ne olduysa beşiktaş-denizli maçında oldu. maç berabere bitti ve son haftaya galatasaray avantajlı çıkacaktı. rakip eskişehirspor.

    maçtan önce rahmetli yadigar’ın yerine uğrandı, 2 bira içildi, beyoğlu’ndaki başka yerlere de uğradık. kalabalığız, 10-12 kişiyiz ama sabaha kadar birlikte takılan sadece 4 kişiyiz. şak diye sayarım isimlerini yıllardır görmememe rağmen. mokok, urfalı, sarı ve ben.

    o zamanlar, maçlardan önce bilet alma yok. kuyruğa giriyorsun, gişeden bileti alıp turnikeden geçip stada giriyorsun. önemli bir maça girmek istiyorsan sabahlaman gerekiyor yani. zamanında alman milli maçını izlemek için sabahlamış bir babanın oğluyum sonuçta. bu maçta sabahlamak zaten farz. en azından sabah 5’te yola çıkmak gerek stada doğru.
    yeri gelmişken “sabah 5” lafı sıkıyönetim zamanında ortaya çıkmış bir şey. gece 12’den sabah 5’e kadar sokağa çıkma yasağı vardı, mecbur yollara düşmek için 5’e kadar beklenirdi. yasak ne zaman kalktı hatırlamıyorum.

    stadın önüne gittik gece 12 gibiydi. oha ! ana baba günüydü. bir sürü taraftar gelmiş kuyruğa girmişti o saatte. köfteciler, kokoreççiler, ayrancılar, sucular bir cümbüş, bir eğlence. biz biraz takıldık ama hiçbir sabahladığım maçta kuyrukta beklemediğim için yine beklemedim. sokaklarda sürttük, polisle kovalamaca oynadık, biraz uyuduk bankların üzerinde. sabah kahvaltı ettik, gittik stadın önüne. aman allahım ! bu ne? çok acayip bir kalabalık olmuş, geceden belliydi zaten. her zamanki gibi itiş-kakış, arada tekmeli yumruklu kavga. kalabalık bir dalgalanıyor, bir duruluyor, dalgalandığında uyanıklar daha öne geçiyor, bir daha kavga. arada sırada tezahüratlar, sonra “susun oğlum maçta lazım bu sesler” bağırışları. ama millet sıkılıyor, bekle bekle nereye kadar.

    eskiden bir kapı vardı ali sami yen kapalısında, pek kimse bilmezdi ama, arkada kalırdı. oraya gittik, biraz bekledik hemen kalabalıklaştı. derken polis geldi bizi dağıtmaya çalıştı, derken bir de baktık adam tek başınaymış. fena oldu adama, yazık. sonra arkadaşları gelip bize bir daldılar, çöp kutusuna takıldım ve onla beraber yere kapaklandım. uzun süre o eğrilmiş çöp kutusu düzeltilmeden durmuştu stadın önünde. ertesi gün meşhur olmuştum, yerlerdeyken gazetelere basılan resmim sayesinde.

    maç galiba 4’teydi. kapıları normale göre erken açtılar, sanırım 10 gibiydi. 11 sıralarında içerdeydik. nasıl? tabii ki kuyruğa kaynak yaparak, bize pek ses de etmezlerdi o zamanlar.
    hemen kapalı alta indim, birkaç parça gazete serip yattım. uyumuşum. o zamanlar koltuk yok tribünlerde, banklardaki gibi sıra sıra tahtalar var, o da sadece kapalıda. numaralıda dandik koltuklar vardı galiba. açıklar tamamen beton. “oku oku minder yap” gazeteleri satılıyor tribünde, genelde çıplak kadın resmi olan “pazar” , “şey” gibi dergimsi gazeteler. gazetenin üzerine oturuluyor ya da evden minder getirenler var.
    yiyecek-içecek olarak da, “ayran-pide-meyve suyu” var. o zamanları yaşayanlar bunu o zamanki melodisiyle söylemişlerdir okurken. köfte-ekmek de var elbette, nallı kuzu !

    baya uyumuştum sanırım, kapalı alt da dolmaya başlamış. birileri etrafımda konuşuyor “kaldıralım mı? yok olum, sabahlamış belli, bir de sakattır bu tipler, bırakalım uyusun.” kalkıyorum biraz sonra, benden korkuyorlar ya, şımarmışım, adamların yediği bisküviden rica ediyorum (valla rica ediyorum) galatasaraylı dayanışması, veriyorlar, istersen paketi al diyor biri, sağolsun. gidip köfte-ekmekle karnımı doyurup kapalı üste çıkıp arkadaşların arasına katılıyorum.

    maçtan önce neler oldu, maçta neler oldu doğru dürüst hatırlamıyorum.
    deli gibi hırslıyım, çok gergin ve sinirliyim. sürekli küfür ediyorum. her eskişehirli futbolcuya basıyorum küfürü. sol açıkları celalettin vardı bıdık boylu, pırpır. bir pozisyonda prekazi’yle düştüler, cevad erken kalkıp celalettin’in bileğine bastı yerdeyken. celo da kalkıp diklendi prekazi’ye. aman aman beni kim tutacak o pozisyonda, küfür kafir. bir tane polis geldi, çekik gözlü, büyük ihtimalle eskişehirli. “gel lan buraya” deyip tuttu yakamdan, koridora götürdü. tribünden çıkarırken de vuruyordu tabii. koridorda kimliğimi istedi, öğrenci kimliğimi görünce daha da kızdı. hafif hafif üniversitelerde öğrenciler olay çıkmaya başlamıştı o zamanlar. acayip endişelenmiştim, dövecek diye değil ama. tribünden atarsa 14 sene beklediğim şampiyonluğu tribünde göremeyeceğim için korktum. ama başka polisler de geldi, acıdılar bana “siktir git, altta seyret” dediler, kapalı alta attılar, çok şükür.
    devre arasında benim polis gidince tekrar yukarı çıktım, başıma galatasaray bayrağını baş örtüsü gibi sarıp izledim maçı.

    maç bittikten sonra da ne oldu, ne yaptım hiç hatırlamıyorum statta. taksim’e kadar yürüdüler arkadaşlar, gitmedim onlarla. bindim otobüse semte geldim, içimde büyük bir huzur.
    sanki bütün kutlamaları bırakıp da eve dönmem, “işte bu kadar” demek gibi geliyordu. o kadar rahat ve gururluydum ki.

    not : bunları maçın biletini bunca yıl sonra bulduğum için yazdım. ilham, direkt maçın kendi malzemesinden geldi.

    http://4.bp.blogspot.com/...4+y%C4%B1l+sonra.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın