• 78
    trt spor'un arda turan'la ilgili haber rezaletine, ''habercilik başarısı'' ve ''devlet kanalı olduğu için bu tür haberleri yayınlamaması bekleniyor ama bbc de yeri geldiğinde yayınlıyor'' gibi açıklamalar getirmeye çalışmış trt çalışanı.

    bana tek bir örnek göstersin. tek bir örnek! kamuoyunu kesinlikle ilgilendirmeyen ve genç bir adamın arkadaş ortamında yaptığı konuşmaları ipe sapa gelmez ''yorumlarla'' dramatikleştirerek olayı çok vahimmiş gibi göstermek, bbc'nin hangi yayın ilkesiyle bağdaşıyormuş? bbc'nin, davet ettiği konukların yorumları dışında, kendi yorumlarıyla süslediği tek bir haber göstersin.

    bu güne kadar bbc'nin yaşadığı en büyük skandal, ırak savaşıyla ilgili yaptığı bir haberin kaynağını saklayamaması ve hükümetin danışmanlarından biri olan haber kaynağının (david kelly) intiharına sebep olmalarıydı. bu skandal sonucunda bbc'nin genel müdürü dahil, pek çok kişi işinden oldu. bir devlet kanalı olan bbc, savaşın haksız sebeplere dayandırıldığını açıkça ortaya koyan ve hükümetin neredeyse ayağını kaydırabilecek bir habere imza atabildi. bu haberi yapmaktan çekinmediler, çünkü bu koskoca bir savaşı, kamuoyunu, dünya'yı ilgilendiren çok ciddi bir konuydu.

    işte trt'yle kıyasladığın bbc bu sevgili okay karacan. trt'nin yayın ilkelerini falan tartışmayalım bunun üzerine. arda'nın söz konusu görüntülerinin yayınlanması suç unsuru taşır mı, taşımaz mı, hukukçular bilir. ancak bana gayet adaletsiz ve ahlaksız geldi bu eylem. kendinizi dünya'nın en büyük yayın kuruluşuyla kıyaslamayın savunacaksanız da... daha da küçülüyorsunuz.
  • 82
    5 ocak 2012 tarihinde lig tv'de yayınlanan programda (sanırım lig merkezi programın adı) beşiktaş'ı öyle bir övdü, öyle bir övdü ki fc barcelona'dan bahsediyor sandım. üzerine beşiktaş'ın ankaragücü karşısındaki galibiyetinden emin bir şekilde yorum yaparak, maçın az farkla bitmesi beşiktaş adına şık bir hareket olur kabilinden laflar etti.

    yıllardır takip ediyorum, çok seveni var, doğaldır. yıllardır ben de bıkıp usanmadan kendisini ve murat kosova'yı eleştiriyorum, sevmiyorum demiyorum ama içten olmayan, sporun doğasından gelmeyen, taklit anlatımlarla prim yaptıklarını düşünüyorum. mevcut düzendeki iyi anlatıcılar arasında yer almaları ya da öyle görünmeleri bence bir yanılsamaya yol açıyor. ortaya koydukları net fikirler olmamasından ötürü de çok fazla eleştiri toplamıyorlar diye düşünüyorum.
  • 83
    bjk'nin içinde bulunduğu durum * ve q7 & carvalhal dialogları ile ilgili hepimizin bildiği bir yazı yazmış,güzel olmuş bence.

    --- alıntı ---
    okuduklarımızın hepsinin "kelimesi kelimesine" doğru olduğunu söylüyor haberleri yazan gazeteci arkadaşlar.

    onları teyit ediyor soyunma odasında q7'nin carvalhal'e ettiği küfür kıyamete şahit olan topçular, yazıda ismi olanların yanından geçenler, yöresinde bulunanlar.

    bugün yarın birinin; resmi siteleri, resmi televizyonları kanalıyla anında bilgilendirmeyi akıl etmeyip, günlerdir konuşulanları çıkıp yalanlama huyları olduğundan temkinli bir başlık koymayı tercih ettik.

    ateş olmayan yerden duman çıkmaz!

    atletico madrid maçının ardından beşiktaş'ta fırtınalar kopuyor. bir yanda 500 milyon eksi bakiye veren bütçeyi yönetecek başkanlık seçimi için adam aranıyor, bir yanda quaresma olayı ateş topu gibi elden ele atılıp soğutulmaya çalışılıyor.

    beşiktaş'ı yönetmek, ya da beşiktaş'a sahip çıkmak yunanistan'ı ekonomik krizden kurtarmaktan zor bugünlerde. fabian ernst ne kadar zorlasa da bir angela merkel olamıyor haliyle!

    mesele bu kadar vahimken, yok mu kurtaracak bahtı kara maderini sorusuna muhatap olanlar "hiçbir şey olmamış gibi yapın önünüze bakın" tiyatral duruşuna geçiveriyor.

    bu duruşu tarif edin
    sahada ya da kongre kulislerinde beşiktaşlı duruşunu kim tarif edecek şimdi?

    bugünlerde sıkça dile getirilen o meşhur beşiktaşlılık duruşunun ne olması gerektiğini carlos carvalhal tarif ediyor olabilir mi?

    carvalhal, orduspor maçından sonra madrid bombacısı q7 ile ilgili tek kelime sarf etmezken, sakat oldukları için kadroya alınmayan toraman ile necip'i yine de takımla birlikte ordu'ya geldikleri için övüyor. bir gün sonra; quaresma başka yerde başka zaman bana böyle bir tavırda bulunsa ayrı diyor, ikimiz çözeriz. ancak carvalhal'e değil, beşiktaş'ın teknik direktörüne küfretti. istemiyorum!

    her bahsi geçtiğinde beşiktaşlılık duruşu cümleleri içinde trendy topic (tt)* olan süleyman seba'nın yeğeni beşiktaş menajeri tayfur havutçu ise önce q7 yorgun olduğu için ordu'ya getirilmedi diyebiliyor, sonra carvalhal'e q7 sizden ve takımdan özür diledi, kulüp seçim döneminde, takım kötü gidiyor affedelim, bir kriz daha yaratmayalım diye ekliyor.

    atletico madrid maçının ilk yarısında oynayıp 1,3 km yürüyen q7 yorgun olduğu için ordu'ya getirilmedi demek, misal 10 km koşan ernst'e haksızlık etmek değil midir?

    manisa maçında sakatlanıp 1,5 ay ortalıktan kaybolup, kayseri maçında birdenbire ilk onbirde yer bulduğu için soyunma odasının psikolojisini mahveden kararı kim verdi veya verdirdi?

    beşiktaş o maçtan sonra tam 19 puan kaybetti. carvalhal verdiyse, açtığı kredileri artık vermiyor demektir ki bu iyi senaryodur. özel yeteneğe saygıdan, herkesin hatasından dönebilmesi için ikinci şansa sahip olması gerektiği mantığından hareketle beşiktaşlı duruşudur.

    şayet ima ile oynattırıldıysa ve ısrar ettikçe takımın grup psikolojisi çökmüşse bu ne duruşudur?

    tıpkı büyük resimde olduğu gibi almanya üretiyor, yunanistan tüketiyor. ernst koşuyor quaresma kazanıyor. q7'nin alman markası olduğunu bile bile..

    niye affediyorsunuz quaresma'yı ernst sahada durumu nasıl olsa kurtarır, bir alıcı bulur satarız diye mi?

    toshack, tigana büyük futbolcuydular. teknik direktörlükleri futbolculukları ihtişamlı olmasa da beşiktaş teknik direktörlükleri ortak paydalarıydı. bu kulübü sevdiler. taraftarı sevdiler, ülkedeki konumlarına hayran oldular.

    toshack nihat'ı, tigana burak'ı hediye etti giderken.

    ikisi de kovuldu ve ikisi de giderken hep doğru tespitler yaptı. carvalhal de giderayak doğru tespiti yapıyor.

    "o olayın ardından quaresma'ya bir daha forma vermem. ancak bu durum devam edemez, yeni başkan ve yönetimin ilk işi benimle yolları ayırmak olacaktır. çünkü benim sözleşmemin feshi, quaresma'nın gönderilmesinden kolay olacaktır. ikimizin aldığı ücretler belli onu göndermek bir hayli maliyetli....

    doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar carlos; nihat, burak üretmedin ama schuster'in futbolumuza özeleştiri yapma cesareti yükleyen 60'lar çıkışına benzer bir duruş bırakıp gidiyorsun anlaşılan...

    quaresma büyük futbolcu mu?
    son söz; carvalhal büyük futbolcu değildi tigana, toshack, schuster gibi..

    büyük hoca da değil belki ama küçük bakmıyor içinde var olduğu dünyaya.

    bir hoş sada değil, kıymetli bir duruş modeli bırakıp gidecek.

    guti'yi yerken jorge mendes'in operasyon müdürü gibi davranan, son olaylarla bundan duyulan şüpheleri silen quaresma'ya gelince..

    quaresma büyük futbolcu değildir. büyük varyetecidir. iyi çalım atar, iyi trivela çeker. ama inanın paris'te sokaklarda turistik amaçlı top gösterisi yapan onlarca quaresma bulursunuz. büyük oyuncu, takımın ana arteri değil parçasıdır; bozmaz birleştirir. yetenekleri zor zamanlarda devreye girer takımı taşır; yürütmez koşturur. atmazsa attırır. hiç olmazsa kombine sattırır! (beşiktaş tarihinin en düşük sayısı 4.000)

    daha önce oynadığı takımlar barcelona, chelsea, inter onun gidişinden sonra onu aramadıysa beşiktaş da aramayacaktır.

    bir tercih yapın, q7'ye binecekseniz, çarşıdan geçmeyin!

    --- alıntı ---
  • 85
    yorumlarında(özellikle sabahları trtsporda yaptığı programda) mümkün olduğunca tarafsız olmaya çalışan, atılan taraflılık vurgulu tweetlere sinirlenmemeye çalışan, güler yüzlü iyi bir insan. yorumları ve maç-program sunuşları izlenesidir. ancak görüldüğü kadarıyla kendisinde bir miktar galatasaray kanı, beşiktaş sempatisi var.
  • 89
    maç sunumunu, yorum ve konuşma tarzını, tonton tipini sevdiğim, ülkede spiker diyince akla gelen ilk isimlerden biridir. tanımıyoruz tabi ama, yüzünde bir nur var adamın, iyi bir abiye benziyor. lakin futbolu biraz fazla romantizmle yaşaması beni rahatsız ediyor. lig tv'de mum ışığı altında yaptığı futbol programı belki de buna sebep. ama bana göre futbolda romantiklik hiç yakışık durmuyor, evet, bu da bir aşk ama, böyle şiirlerle, duygusal laflarla anlatılacak bir duygu kesinlikle değil. küfür, kavga veya holiganizmi kastetmiyorum ama, neticede taraftar olarak stada gidip omuz omuza üçlü çeken adamlarız, bunun neresi romantik arkadaş?
  • 90
    bu günkü* yazısı:

    --- alıntı ---

    manşete veli çıkmalıydı
    maçın adamı veli olmalıydı. ne yazık ki burak yılmaz oldu. burak yılmaz'ın aldığı penaltı, daha doğrusu bülent yıldırım'ın yardımcısının verdiği penaltı, veli'nin sıradışı oyununun önüne geçti.

    bülent yıldırım, penaltıdan önceki pozisyonda batuhan'ın ujfalusi'den oyun gereği bir mücadeleyle aldığı topu faul olarak değerlendirmeseydi, belki de gecenin kahramanı olacaktı. maç hiç burak yılmaz'ı konuşturacak hale gelmeyecekti. dün gece veli'nin gecesiydi. fabian ernst'in neden bırakıldığının ispatını yaptı veli. son yıllarda beşiktaş orta sahasında hem ileri hem geri bu kadar doğru, verimli ve çalışkan bir oyuncu olmamıştı. ikinci golün hemen öncesi, hücumdaki presi, holosko'ya attırdığı gol onun adına gecenin en yıldızlı anı. orada da kalmıyor. veli, bir dakika sonra galatasara hücumunda topu son çizgiden çıkarmaya çalışan adam olarak da ışıltısını sürdürüyordu. maç başladığında beşiktaş soldan sağa doğru yerden, ortadan kaleye doğru havadan çok büyük bir zaaf göstermişti. kasımpaşa ve fenerbahçe maçlarında yaptığı gibi galatasaray, beşiktaş'ın sağ kanadına yüklenip emre ile büyük baskı kurmayı planladıysa, kararından vazgeçip bu bölgeye yüklendi. ancak o bölgede ne umut'un, ne elmander'in, ne de etkili olması beklenen hamit'in uğur, escude ve sivok arasındaki uyumsuzluğu golle sonuçlandıramaması birinci planı bozdu. galatasaray önde baskı kurmaya çalıştı. veli ve ibrahim'in direnciyle karşılaştı. sonra beşiktaş yavaş yavaş topu tutmaya, rakibin oyun kurmasını engelledi. dün gece takım savunması üst düzey bir beşiktaş izledik. hiç kimsenin beklemediği kadar dirençli ve istekliydi sahadaki onbir. üç tane birbirinden farklı gol attılar. melo kendi kalesine göndermiş olsa da bir hava topu golü, bir hücumda kazanılan topla pres golü, bir de orta sahadan uzun topla çıkılan baskın gol. beşiktaş'ın oyun zenginliğinin bir önceki yıla oranla arttığını göstermez mi? teknik direktör fatih terim, geçen sene pastanın tabanı olan melo'dan beklediği verimi alamadığı gibi hamit'ten de, ujfalusi'den de, hakan balta'dan da, elmander'den de maç öncesinde hayal ettiği oyunu göremedi. galatasaray bütün bildiklerini unutmuş, hatırlamaya çalışan bir takım gibiydi. ne hücumda baskı yaparak, ne kanattan sert ortalarla, ne de kaleye atılan şutlarla hiçbir şekilde beşiktaş'a baskı kuramadılar. mustafa pektemek'in sakatlanması beşiktaş'ın oyununun kırılmasındaki etkenlerden birisiydi. yerine giren batuhan ise birkaç hafta sonra daha iyisini yapacağını gösterdi. beşiktaş adına sahanın en iyilerinden birisi de holosko'ya ikinci golü attıran olcay şahan. sol kanatta tam anlamıyla yalnız kalıyor, arkadan beklediği desteği alamıyor. ama savunmasına destek verebiliyor. drenthe transferiyle sezonun en flaş transferlerinden biri haline gelebilir. beşiktaş maçı kazanamadı ama taraftarını kazandı. son yılların en temiz, en futbolsever siyah-beyaz tribünlerini izledik. beşiktaş maçı kazanamadı ama samet hocasını kazandı, samet hoca da taraftarını kazandı.

    --- alıntı ---

    eğer ironi yapıyorsa çok komik ancak gerçekten bunları söylüyorsa hiç komik değil. veli'ye oyunun iki yönünüde muhteşem oynadı(!) diyor.
  • 93
    ziya paşa "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" demiş ama bizde lafa, söze itibar çoktur, yapılan işe bakan yoktur. kendisi hakkında yazılan aşağıdaki yazının çoğuna katılıyorum ama ne yazık ki birileri (futbolseverler içinden) de artık bazı şeylere karnımız tok demediği müddetçe güzel hikaye anlatıcılarını ağzımız açık dinlemeyi severiz, tarih boyunca olduğu gibi:

    http://www.cezasahasi.net/...nusuyorsunuz-ki.html
  • 100
    futbolun bizlerin gözüne batan iğrenç tarafı ile hiç ilgilenmeyip sadece futbolun güzel hikayelerinden zevk almaya çalışan bir "adam" dır. ligtv'de yürüttüğü programda * coşkun özarı'nın metin oktay için yazdığı mektubu da zevkle okur baba hakkı'nın hikayesini de. futbolun onun için sadece hayatın bir rengi olduğunu düşünüyorum. adam futbolu seviyor arkadaş. senden benden çok daha fazla hem de.
App Store'dan indirin Google Play'den alın