• 1002
    "bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar, burada dost bir vatanın bağrında bulunuyorsunuz. huzur ve barış içinde uyuyun. sizler mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. uzak diyarlardan evlatlarını bu savaşa gönderen analar, göz yaşlarınızı dindiriniz. evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim çocuklarımız olmuşlardır."
  • 1005
    asla unutmayacağız, asla değersizleştirmelerine izin vermeyeceğiz, ömrümüz vefa ettiği müddetçe, öğrencilerimize, çocuklarımıza, torunlarımıza seni ve silah arkadaşlarını anlatacağız. biz yaşayabilelim diye ölenleri, her gün ölümle pençeleşenleri anlatacağız. damarımızda bir asil kan dolaşıyorsa, senin, senin askerlerinin, senin silah arkadaşlarının, senin davana kan ve can taşıyan halkın kanıdır. ruhun şad olsun...

    yaşa mustafa kemal paşa yaşa!
    adın yazılacak mücevher taşa!
  • 1009
    ulu önderin ağzından: ''...uçurumun kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... yıllarca süren savaş... ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet... ve bunları başarmak için aralıksız devrimler... işte türk genel devriminin kısa diyemi...''

    https://www.youtube.com/...amp;feature=youtu.be
  • 1013
    yıldan yıla düşmanların artıyor ve işin garip yanı da o kesim bu bayrak altında yaşıyor. ömrümüz boyunca türkiye düşmanı yapanlar aramızda hep vardı, onların zaten sahiplenmesini beklemiyoruz da, görünürde bu ülkeye, bayrağa sevgi saygı besleyenlerin, sana düşman olması garipliği daha da artırıyor. neyse, onların düşmanlığı artadursun, sana olan sevgi, saygı ve özlemimiz de bir o kadar artıyor. özellikle bu gibi mühim günlerde, bayramlarımızda insanlarımızın seni anması, tv reklamlarında, panolarda bile seni duygusal şekilde anmaları tüylerimi diken diken ediyor, gözümü dolduruyor. çoğu şeyi içine içine bağıran milyonlar var bu ülkede şu anlık, ama senin adını her zaman her şartta haykırırız...
  • 1016
    kendisini seven kişiler hakkında yazılmış iyi sayılabilecek bir yazı için: https://www.birgun.net/...-siyaset-188475.html

    --- alıntı ---

    türkiye’de kendisini herhangi bir ideolojik aidiyet üzerinden tarif etmeyen, ezici çoğunluğu örgütsüz, sandığa gittiğinde chp’ye oy veren, siyasal gidişattan memnun olmayan ama çeşitli nedenlerle bu gidişata genellikle aktif bir şekilde müdahale etmeyen, bunun için özel bir çaba göstermeyen, büyük, geniş bir toplam var. bu insanların tamamına yakını büyük şehirlerde yaşıyor, eğitimliler, dünyayı, bilim ve teknolojideki gelişmeleri takip ediyorlar, “iyi” ve “düzgün” bir hayat yaşamaya çalışıyorlar, türkiye’nin “medeni” bir ülke olmasını, “muasır medeniyetler” içerisindeki yerini almasını istiyorlar.

    iktidar partisinin on beş yıl boyunca bu toplamı kendi projesine ikna ve dahil edemediğini, kapsamayı beceremediğini, dahası yaptığı icraatların gayet doğru bir şekilde bu toplam tarafından atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı olarak görüldüğünü biliyoruz. “atatürkçüler” diye adlandırılan bu insanlar zaman zaman sokakta da boy gösterdiler: ortaya çıkışları ve talepleri itibariyle aynı eylemlilikler olmasalar da cumhuriyet mitingleri’nin de, gezi direnişi’nin de tabanları açık bir şekilde aynıydı. benzer bir şekilde, 7 haziran seçimlerinde ve 16 nisan referandumu’nda da “atatürkçüler” belirleyici faktörü oluşturdu, iktidarı zor duruma düşüren seçim sonuçlarını bu insanların sandıktaki tercihleri belirledi.

    demek ki “atatürkçüler” bir yandan siyasetin içindeler ama öte yandan da değiller, siyasete katılmalarının ve müdahil olmalarının hem ülkeden hem de kendilerinden kaynaklanan sınırlılıkları, kısıtları var. örgütlü değiller, siyasete ilgileri istikrarlı değil ve radikalleşmeye açık oldukları halde radikal değiller. her şeyden önce, bu geniş toplamın siyasete bakışını belirleyen temel olgunun atatürk sevgisi olduğunu ve bu sevginin büyük ölçüde politik içerikten ve bilinçten yoksun, romantik, nostaljik ve tepkisel bir karakter taşıdığını söyleyebiliriz. hal böyle olunca, atatürk’e ve cumhuriyet’e yönelik geniş kapsamlı ve planlı programlı saldırıya karşı tepkilerini de bu romantizm ve nostalji belirliyor, çoğu zaman hakikate gözlerini kapatıyorlar, hakikatle yüzleşmekten kaçınıyorlar.

    bu kaçışın en iyi örneklerini ise daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi en çok “ulusal gün ve bayramlar”da görüyoruz, hâlâ birtakım kutlamalar, hâlâ kutlanacak bir cumhuriyet varmışçasına davranmalar, hâlâ 1923 paradigması geçerliymiş gibi yapmalar… burada gerçek bir politik tavır da gerçek bir politik eylem de yok. iktidar devasa bayrak taşıma rekorlarından da, bilmem kaç kişi bir araya gelip atatürk koreografisi yapılmasından da ciddi bir rahatsızlık duymuyor, çünkü tüm bu içeriksiz ve bağlamsız tavır ve eylemler, atatürk figürünü ve atatürkçülüğü apolitize etmeye hizmet ediyor, onu tarihsel bağlamından kopartıyor ve iktidara alternatif bir projenin parçası olmasını da engelliyor.

    iktidar aynı şekilde bu insanların siyasal bilinçlerinin sözcü gazetesi manşetleri, halk tv programları ya da yılmaz özdil yazıları üzerinden belirlenmesinden de rahatsız olmuyor, çünkü burada gerçek bir politik program yok, gerçek bir yol haritası yok, bütünlüklü bakış yok, örgütlenme, bir araya gelme ve değiştirme, dönüştürme iradesi yok. tüm o manşetler, programlar, yazılar sadece öfke ve tepkiyi manipüle ediyor, geçici bir boşalma ve rahatlama hissi yaratıyor ama o kadar, hepsi bu.

    açık olan ise şu: bu geniş toplamın, bu memleketin gidişatından rahatsız olan ve kaygı duyan bu insanların, bu gidişatın değişmesi için siyasete dâhil olması, bir politik programı takip etmesi, alternatif bir iktidar ve siyaset projesinin parçası olması bir zorunluluk teşkil ediyor. üstelik bunu yaparken iktidardaki sağın alternatifinin başka bir sağcılık olmadığının bilincine varması ve çıkışın cumhuriyet değerleriyle sol değerlerin buluşmasından geçtiğini fark etmesi gerekiyor. ülkenin buraya gelmesindeki esas rolün ülkeyi 70 yıldır yöneten sağ iktidarlar olduğunun, dinselleşme projesinin bu iktidarlardan kaynaklandığının, mevcut iktidarın da dinselleşme, despotizm ve piyasacılığın bir bileşiminin taşıyıcılığını yaptığının görülmesi artık bir zorunluluk.

    piyasacılığa karşı kamucu bir ekonomi modeli, gelir dağılımında adalet, sendikalı ve güvenceli çalışma, insanca bir yaşamın asgari şartları, gericiliğe karşı radikal bir laiklik siyaseti, despotizme karşı temel hak ve hürriyetlerin garantiye alındığı, demokratik katılımcı bir anayasal düzen, kürt sorununda siyasal çözümü ve iç barışı tesis, bir arada yaşama iradesi, dış politikada maceracılık ve emperyalizme bağımlılık yerine, gerçekçi ve bağımsız bir perspektif…

    --- alıntı ---

    mustafa kemal'i apolitik bir figür haline getirmekle bir yere varılmaz. mustafa kemal atatürk sosyal demokrattır. burada çokça dillendirildiği gibi "ideolojiler üstü lider" değildir. zaten "ideolojiler üstü siyasal lider" diye bir siyasal kavram olamaz.

    saksıyı çalıştırmak lazım biraz. ülke iç savaşa sürüklenirken politik bilgi seviyesini bir kaç kademe yukarı çekmek lazım. bilgilenmeden, politikayı öğrenmeden geçirdiğimiz her saniye, zaten her türlü manipülasyona fazlasıyla açık olan halk, devasa bir iç savaşa sürükleniyor. bu halleriyle ilericilerin, devrimcilerin ve demokratların muhtemelen kaybedeceği bir iç savaş bu. dikkatli ve tedbirli olmak lazım.
  • 1017
    https://goo.gl/wYwXYj

    ülkenin son 15 -bilhassa son 7- yılı her şeyin politize edildiği/edilmek zorunda olduğu karanlık bir süreçten ibaret. bilimin politik tutarsızlıklarla kirletildiği bir ortam. kültürün ve sanatın yakışıksız siyasi söylemlerle mutasyona uğratıldığı bir hiyerarşi. sporun politikacıların kirli elleriyle yıkıma sürükletildiği bir kaos hâli. mustafa kemal atatürk adının da süslü kelimelerle, bol virgüllü cümlelerle siyasete malzeme edilmeye çalışıldığı bir düzen. özellikle şu son zamanlarda millet olarak bayılıyoruz her şeyi siyasi doğruculukla bağdaştırmaya.

    mustafa kemal atatürk'ün siyaset üstü bir lider olarak dillendirilmesi kendisinin sosyal demokrat olup olmamasıyla alakalı değil. neticede siyasi bir partinin de kurucusu olan bir devlet adamını siyasetin dışında görmek mantıken doğru bir yaklaşım değil. mustafa kemal atatürk'ün politika üstü olarak addedilmesi türkiye cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde yaşayan türk ulusunun var olma sebebiyle ilgili. insanların kendisine karşı hissettiği minnet duygusuyla, vefayla alakalı. ayrıca mustafa kemal atatürk'ün önce asker, sonra devlet adamı olduğu unutulmamalı. bu yüzden ben ve benim gibi düşünen/hisseden insanlar mustafa kemal atatürk'e başka bir noktadan bakıyor zaten. romantizm ya da değil, durum bu.

    kendisinin ilmi doğrularını pusula edinmiş bir adamım ben. "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" cümlesinin güzelliğiyle çizdim yolumu. mustafa kemal atatürk'ün spora ve sporcuya bakış açısıyla benim spora ve sporcuya bakış açım bağdaştığı için önemsedim kendisini. "sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim"ini okuduğumda "ben de" diyebildiğim için benimsedim söylemlerini. eğitime, kültüre, sanata ve diğer birçok alana katkısı... o'nun basmakalıp bir siyasetçiden çok daha fazlası olduğunu okuduğum için kendisinin yalnızca siyasetle sınırlandırılamayacağı inandım.

    mustafa kemal atatürk'ün siyaset üstü bir lider olduğunu gönül rahatlığıyla dillendiriyorum. anlatılmak istenen her zaman söylemin kendisi değildir. ha adı ille de buysa eğer evet, ben bir mustafa kemal atatürk ve atatürkçülük romantiğiyim.
  • 1019
    ardinda biraktigi yönetim bicimi konusunda hata yaptigini düsündügüm ulu ve tek lider.

    zaten sürü olmaya alismis bir insan kitlesine demoktatik bir yönetim yerine meritokratik bir yönetim birakmayi düsünseydi bugün yasanan bu bir nevi irticai gelismeler meydana muhtemelen gelmeyecekti.

    ülke egitimli insanlarin ellerinde yükselecek ve egitim herkes icin tek cikis noktasi haline gelecekti.

    yine de fazla deger verdigi ülkesinin insanlarina hak ettiklerinden daha fazlasini birakmistir. ama ülkeyi emanet ettigi gelecegin vasatligi ile emaneti sahipsiz kalmistir.

    simdi görüyoruz kimler yönetiyor kimler yönetiliyor kimlerin ülkede yeri yok.

    isiklar icinde uyu ve cok kederlenme.
  • 1020
    demokrasiye ilk adım ingiltere'de 1215 yılında magna carta belgesiyle atılmıştır. ingiltere kral'ı john'un(yurtsuz kral john), sınırsız yetkilerinden feragat ettiği, hukukun kendi arzularından daha üstün olduğunu kabul ettiği antlaşmadır. bizde ise ilk kez padişahın yetkilerinin kısıtlanması senedi ittifak(24 eylül 1808) ile olmuştur ki bu da zayıflayan merkezi otorite ile ortaya çıkan yerel güçler olan ayanlarla yapılan antlaşmadır. 1876'da kanun-u esasi ile padişah ilk defa anayasal olarak kısıtlanmıştır ama bu anayasa sadece 2 yıl sonra 2. abdülhamit tarafından askıya alınmıştır.

    şimdi bu bilgileri neden sizinle paylaşmak istedim sözlük, avrupa ile bizim demokrasi için ilk adım atma yıllarımız arasında uçurum var. zamanında avrupalıların yüzyıllarca monarşik sistemle ve kilise ile mücadele ettiğini göz ardı etmemek lazım. bizim de bu durumu aşmamız için sanırım daha çok yolumuz var. maalesef ki biz demokrasi kavramına çok uzağız. hala ortalıkta ben osmanlı torunuyum diye gezen milyonlar var, sokaklarda heykellere saldıran, şortlu kadınlara tekme atan insanlar var.(ne alaka diyenler olabilir ama kişisel özgürlük alanları demokrasini vazgeçilmez unsurlarından birisidir.)

    mustafa kemal atatürk'ün demokrasi kavramına bu kadar uzak, bu kadar yabancı bir topluma kendi kaderini tayin etme hakkını vermesi bence sonsuz saygı duyulması gerekilen bir devrim.(ki yıllarca devrim kelimesinin de kullanılmasının yasaklanılması da ayrı bir utanç verici durum.) sadece bir devlet kurmakla yetinmeyip kalkınma adına eğitim reformlarından ekonomik reformlara kadar her konuyu el atmış liderdir.

    son olarak neden bu halde olduğumuzu kendi fikrimce açıklamak isterim sözlük. devrim yapmayı bilmiyoruz. hep başımızda bir liderin olmasını bekliyoruz. birisinin bizi yönlendirmesini bekliyoruz. şimdi fransız ihtilaline(1789) baktığımız zaman kimin adını verebiliriz.(tabi birilerini söyleyebiliriz ama o olmasaydı bu ihtilal gerçekleştirilemezdi diyeceğimiz bir isimden bahsediyorum.) nedeni halkın yaptığı bir devrimdi. halk kendi bünyesinde devrimi benimsemişti. yanlış anlaşılmalar olmaması için belirtmek isterim tarihe meraklı bir insan olarak açıp baktığım zaman hala nasıl oldu, nasıl başarıldı dediğim olaylardandır devletimizin kurulması ama işte arada çok ince bir çizgi var sözlük. biz devrimi benimseyebilseydik ve nesillerimize aktarabilseydik atatürk'ün vefatından sonra da bir şekilde yükselebilir ve ülkenin başına geçireceğimiz devlet adamlarını çok daha dikkatli ve doğru bir şekilde tayin edebilirdik.
  • 1022


    izindeyiiiiz yüce ataaam
    seninle güldü bu güzel vataaan
    ilkeleriiiin yaşayacaaak
    şeref sözüdür sen bize inaan!

    izindeyiiiiz yüce ataaaam
    seninle güldüü bu güzel vataaan
    ilkeleriiiiin yaşayacaaaaak
    şeref sözüdür sen bize inaaaaan

    mus-ta-fa kemal!
    öz-gür-lük demek!
    en güzel şarkıdır dudaklaaardaa
    yinee başımızda
    nööbette yine
    kim demiş bizden uzaklardaaa!

    nerede bu güzel çocuk koroları! ortalık pislik kaynıyor!

    ekleme: çok güzel günlerdi. müzik dersi son ders olurdu. üzerimizde mavi önlükler, sınıfta 60 çocuk, sınıf öğretmenimiz eşliğinde bağıra bağıra söylerdik atatürk şarkılarını.
App Store'dan indirin Google Play'den alın