2018 yazında sportif idarecilik anlamındaki yetersizlikleri konusunda bir grup insan olarak çok yazıp-çizdiğimiz yönetim. futbol takımının bir önceki sezonu şampiyon olarak tamamlaması ve fatih terim faktörü gibi iki ezbere dayanakla her daim topa tutulduk yaz dönemi boyunca. işin aslı insanlar biraz da branşları "umursamadıkları" için destek vermeye, dursun özbek travmansının da etkisiyle belki de haddinden fazla sahiplenmeye devam ettiler. ortada gerçekten mesnetsiz yaygara koparan mikserler de vardı ama ayağı yere basan gerçekçi eleştiriler de nedense görmezden gelindi, hatta futbolda işler başka olur falan dendi.
2018 yılının son ayına girmekte olduğumuz şu günlerde
şampiyonlar ligi 2018-2019 d grubunda son maçlar öncesi "acaba 3. bitirebilecek miyiz ? " telaşındayız. 13 haftası geride kalmış olan ligde liderin 6 puan gerisindeyiz. takımı neredeyse biçen sakatlık belasıyla ve
galatasaray'a karşı başlatılan topyekün savaşla da mücadele etmeye çalışıyoruz. bu sportif durumlar ve saha dışı faktörler kol kola geçmiş vaziyette büyümeye devam ediyor. ortada ne bir takım planlaması, ne adam akıllı bir sportif yol haritası ne de kriz yönetimi becerisi olduğu malesef görülüyor.
ne yazık ki durum amatör şubelerdeki kadar kötü. hicvedilen, tasvir edilen, korkulan hatta abartılan kadar kötü. zaman ilerledikçe, sezon oynandıkça, şartlar zorlaştıkça ortaya çıkıyor. her ne kadar yaşanan saha dışı olaylar gerçek durumu bir miktar kamufle etse de yeterli şekilde hazırlanamadığımız, fırsatlar kaçırdığımız çok açık...
keşke galatasaray kamuoyu olarak bazı şeyleri görüp daha erken ses çıkartıp doğru yönlendirmeleri zamanında yapabilseydik...
yine de ciddi bir muhalifi olmama rağmen bu dönemde koşulsuz bir destek belirttiğim yönetimdir. fenerbahçe ve beşiktaş'ın batmak üzere olduğu, başakşehir futbol şeysinin maddi manevi her yönden iteklenip belki de olası bir satış için lig şampiyonluğu ile yaldızlanıp parlatılmaya çalışıldığı bir dönemde; türk futbolunun statükosu gereği farkı koymaya çok yaklaşan galatasaray'ın paçalarından aşağıya çekilmesi zaten süpriz olmayan bir durumdu. tarihin en ağır dış saldırılarından birine maruz kalan bir galatasaray yönetimi olarak, hem de geçmişten devraldığı enkaz sebebiyle eli-kolu bağlı vaziyette iken var olabilmek kolay değil. hele ki günümüz türkiye'sinde bahsi geçen geçmeyen pek çok kimseye karşı cephe tutmak hiç kolay değil...
iyi bir kadro planlamamız olsaydı, sportif idare anlamında daha güçlü durumda olsaydık bu saha dışı olaylar hangi boyutta kalırdı orası bir soru işareti. belki de bize karşı bambaşka methodlar denenecekti, daha da farklı şeyleri konuşuyor olacaktık.
ya da en azından bu sakatlıklar yaşanmayıp eldeki kadroyu düzenli bir şekilde kullanabilseydik bu kadar kötü durumda olur muyduk, bilemiyorum...
2018-2019 sezonunda bir önceki sezon kazandığı şampiyon ünvanını koruyup, kura şansını iliklerine kadar hissettiği şampiyonlar ligi gruplarında çok iyi bir iş yapacak galatasaray belki de ezeli rakiplerinde uzun yıllar devam edecek bir travma yaşatacaktı. bu ekonomik ortamda çok çok önemli olan döviz gelirleriyle maddi anlamda da ciddi bir nefes alacaktı...
sponsorluk konusu, gomis'in transferi, gelmeyen forvet transferi ve argo tabirle bu konularda söylenen irili ufaklı yalanlar... bütün bu konularda bir çuval inciri berbat etmelere doyamayan bir yönetim...
ancak dursun aydın özbek'ten adeta ateşten bir gömlek devralmış, yetmemiş
galatasaray'a karşı başlatılan topyekün savaşın belki de en şiddetli versiyonuna maruz kalmış bir yönetim...
eleştirilecek yanları kadar desteği hak eden, desteği hak ettiği kadar eleştirilecek yanları olan bir yönetimdir...
yine de umarım bu savaştan beraberce galip çıkacağız. dursun aydın özbek ve zihniyetine karşı verip kazandığı mücadele gibi galatasaray düşmanlarının alayının da hevesini kursağına tıkayacaklar...
gerisini ondan sonra konuşuruz...