• 1
    schusterin galatasaraya transfer olduğunu net bir şekilde ifade eden yazısında tanıdım kendisini..baktım baya baya teoriler üretilmiş, yazılar yazılmış çizilmiş, sonra da pat rijkaardla anlaştık..

    şimdi de kendisinin yazdığı servet çetinin marsilyaya transferi haberine açıkçası pek itimat etmiyorum..bakalım bu transfer haberi onun habercilik güvenilirliği açısından önemli, bekleyelim görelim..

    schuster in galatasaraya transferi yazısı; http://gayin-sin.net/...perasyonu/#more-1087
  • 4
    sitesinde hiçbir reklam olmayan ama nedense rant elde etmeye çalışmakla itham edilen insan. her ne kadar rant genelde toprakdan elde edilse de söylenmek istenenin hit olduğunu düşünmekteyim. gece 3' e kadar insanları bekletmiş herkesi işinden gücünden çocuğunu emzirmekten alıkoymuştur. ben kendisi adına herkesten özür dileyerek size daha içinde rant olmayan bir site öneriyorum ısrarla.

    www.turkspor.net

    girin, takılın, yorum yazın, caps lock açık unutulmuş haberler okuyun vs vs vs. ayrıca gayin-sin' de reklam olmaması da ayrı bir noktadır, nasıl rant kazanacaksa artık. televizyon programı yapan bir insan için de gerçekten çok önemli bir mecradır o blog, giren olmazsa aç bırakır mazallah adamı...
  • 8
    bugünkü yazısında maçın analizini çok çok iyi yapmıştır yine. oldukça tarafsız, sorunları bulup nedenleriyle ortaya çıkaran bir yazı olmuş.

    --- alinti ---

    dönüp geliyoruz fenerbahçe-galatasaray maçına. yardımcı hakem tarık ongun'un başı maç başlamadan önce sahaya atılan sert bir cisimle kırılıyor. ongun kafasına dikiş atıldıktan sonra çıkabiliyor maça. keza köşe atışı kullanırken vücuduna isabet eden bir maddeyle yaralanıyor abdülkadir keita. (bu medeni çizgimizle şükrü saraçoğlu stadı'nda kafasından kan akan son futbol insanı olmayacak yardımcı hakem tarık ongun.) işte ahlâk bozukluğundan kasıt bu.

    nasıl bir sonucu oluyor peki bu ahlâk bozukluğunun? medeniyet adına bir utanma mı var etrafta? açın bakın bakalım bugün gazeteleri, seyredin televizyonları, böyle bir utanma görebiliyor musunuz ülke adına, futbol adına? asla. tuhaf biçimde sadece galatasaraylı futbolcuların moralini bozuyor bu ahlâk bozukluğu. ahlâkı bozuk olanlara, iş ahlâkları ve moralleri bozulanların da eklenmesiyle büyüyor medeniyet çizgisinin çok altındaki bu büyük çirkinlik.

    --- alinti ---

    http://www.sabah.com.tr/...kusuna_yenilen_takim
  • 12
    melih abi'nin orduspor maçın analizine bir yazarının hakan ünsal ve diğerleri için yaptığı yorum ve melih abi'nin cevabı.

    --- alıntı ---

    merhaba melih abi,

    çok uzun bir aradan sonra izninizle bir şeyler yazmak istiyorum. 96 yılının haziranında galatasaray’lı bir büyüğüme söz verdim diyerek (ergün gürsoy’dan bahsetmişti), oyuncu olarak bıraktığı florya çimlerine, hoca olarak ayak basan eski kaptan fatih terim ilk hazırlık döneminde bir açıklama yapmıştı. sanırım soru şuydu; “galatasaray’da sol kanat problemi var bu bölgeye oyuncu alacak mısınız?”
    cevap kısa ve netti.

    “ben avrupa’nın en iyi sol kanat oyuncularına sahibim. (ergün ve h. ünsal kastedilerek.) hafızalarımızı tazeleyelim o dönemde galatasaray yönetimi başarısız geçen sezonun ardından, başarısız gözüken sol kanat oyuncularını yollasa kim ne diyebilirdi? lakin 4 yıl sonra gerçekten avrupa’nın iyisi olmuşlardı bile.

    hakan şükür’ü dünya markası yapan galatasaray değil midir? hasan şaş için de geçerli. yetenekliydiler tamam, yürekliydiler tamam, kahramanlarımızdı o da tamam, ancak onların bu özelliklerine cila çeken kurum galatasaray’dı bu unutulmasın. galatasaray spor kulübü üyeliği kendilerine verilmişse bu onura layık olmak mecburiyetindeydiler. büyük olmak basit detaylarda gizlidir. nasıl yolladın bizi başkan senden korkulur kabilinden, kendileri ile, aile içinde dalga geçerek bile geçiştirilebilir bir süreci, reddi miras edecek kadar garabet içinde yanlış yaptılar. uefa kupası ve süper kupa kahramanlarına basit birkaç soru sormak istiyorum.

    - tsyd anketinden hareketle, medyanın hangi renklerine hizmet ediyorsunuz?
    - ercan saatçi’nin spor sayfasında hakan ünsal galatasaray’a zarar verecek yorumlar yaptığında tam sayfayı kapatıyor, okuyan cimbomlu’ya nasıl bir elektrik yolladığının farkında mısın?
    - türkiye’nin heryerinde izlenen devlet kanalında sürekli yönetim üzerinden galatasaray’ a vuran kral, ya sen kime çalışıyorsun farkında mısın?
    - çinli bir sanal kız arkadaşım “egg head”, lakabı takmıştı sana. benimle, dünyanın diğer ucundan her hafta senin performansını değerlendiriyordu. evet sevimli “yumurta kafalı” hasan, seni mao’nun evlatları bu forma sayesinde tanıdılar sevdiler. ya sen kime hizmet ediyorsun?

    dikkat edin sizi alkışlayanlar bravo çekenler, sayfanızı genişletip ödüllendirenler aslında galatararay’ a zarar vermenizi isteyenler bunu görün.

    biz sizi bu renklerle sevdik, sevdiğimize pişman etmeyin, tek gerçek galatasaray’dır bir yere varamazsınız.
    tarihi yok sayamayız, size minnettarız, futbolcu iken hizmetiniz için. ancak yorumlarınız için selçuk yula, rıdvan, ziya şengül’den farkınız yok bilesiniz. aziz yıldırım’ ı başarılı bulan açıklamalarınızla bizden çalınan 2001 yılı şampiyonluğunda başta kendinize, sonra tüm galatasaray’a ihanet ettiğinizi bilin. o şampiyonluk kritik bir eşikti. 5′i yakaladığımızda belki ş. ligi kupası da müzeye gelecekti.
    çok az krediniz kaldı tüketmeyin!
    saygı ve sevgiler mehmet.

    (sevgili mehmet. öncelikle yazın için çok sağol. izninle bir şey demek istiyorum.

    aslında tek tek taraftarından ua’ya, kulüp personelinden yönetime kadar tüm galatasaray sınavda. bir sakatlık gecikmesinde ortalığı ayağa kaldıran biz galatasaraylılar, gerek bahsettiğin isimler, gerekse de hürriyet ve ercan saatçi için medeni ve kitlesel bir eylem gerçekleştiremedik bugüne kadar maalesef.

    biz sesimizi çıkarmıyoruz, kendi aramızda söylenip duruyoruz. yani hakan ünsal hürriyet’te yazabiliyorsa bugün, hakan şükür tv kanalında dilediğini konuşabiliyorsa, bu sadece ercan saatçi’nin hürriyet’te bulunmasından ya da başka bir nedenden dolayı değil tek başına. bu galatasaraylılar olup bitene seyirci kaldıkları ve seslerini çıkarmadıkları için aslında.

    acaba devasa bir pankart açılsaydı her maç asy’de lig tv kameralarının bakış açısına her zaman girecek, ne ercan saatçi kalırdı hürriyet’te, ne de hakanlar galatasaray’ın değil, çıkarlarının temsilcileri olabilirlerdi.

    bir bağırsın bakalım bütün asy “hakan şükür dışarı” ve “hakan ünsal dışarı” diye 10 dakika hiç susmadan, ne olurdu acaba türkiye’de?

    seni sevgiyle selamlıyorum. melih)

    --- alıntı ---

    http://gayin-sin.net/...i-basladi/#more-1706
  • 13
    http://gayin-sin.net/...c-unutmaz/#more-1857

    --- alıntı ---
    resmi türkiye şampiyonası 1945-1946 sezonunda başladı basketbolda. ilk türkiye şampiyonu ise beykoz’du. sonraki dört yılda üst üste galatasaray kazandı türkiye şampiyonluğunu.

    1950-51 sezonuna gelindiğinde galatasaray’dan türkiye şampiyonluğu bayrağını harp okulu aldı. ertesi yılın şampiyonu da yine harp okulu’ydu. sonraki sezonda türkiye şampiyonu yeniden galatasaray’dı. ertesi sezon ise modaspor.

    bir sonraki sezon… bir sonraki sezon türkiye spor tarihindeki en çirkin olaylardan birisi gerçekleşti. hep birlikte hatırlayalım.

    1954-1955 sezonunda türkiye şampiyonası, 19-25 nisan tarihlerinde altı takımın katılımıyla gerçekleştirildi istanbul spor ve sergi sarayı’nda: modaspor, galatasaray, fenerbahçe, harp okulu, ankaragücü ve altınordu.

    ilk günkü maçlarda galatasaray, fenerbahçe ve modaspor rakiplerini kolayca yendiler. ertesi günkü en önemli maçta modaspor galatasaray’ı yenmeyi başardı; 67-62’lik skorla. dördüncü günkü önemli maçta modaspor’u 55-47 yenerek şampiyon olmak için büyük bir avantaj sağlayan takım fenerbahçe’ydi.

    galatasaray’la fenerbahçe arasındaki şampiyonluk maçı 25 nisan 1955, pazartesi gecesi oynandı spor ve sergi’de. fenerbahçe’nin şampiyon olması için galatasaray’ı yenmesi yetiyordu. hatta altı sayıyla kaybetse bile yine de şampiyon olacaktı fenerbahçe. galatasaray’ın şampiyon olması için ezeli rakibini en az 7 sayıyla yenmesi gerekiyordu.

    bu önemli maçın ilk yarısını 25-20 önde kapattı galatasaray. ikinci yarıda ise farkı 13 sayıya kadar yükseltti. fenerbahçe’nin en iyi oyuncuları altan dinçer ve sacit seldüz beşer faulle oyun dışı kalınca galatasaray’ın şampiyonluğu neredeyse kesinleşmişti.

    tribünden inen bir çirkin adam

    ya da öyle sanıyordu herkes. tâ ki maçın bitimine 44 saniye kala galatasaray 40-27, yani 13 sayı öndeyken tribünden bir fenerbahçe yöneticisinin inmesine dek. türkiye spor tarihinin en çirkin kararlarından birine imza atarak fenerbahçe basketbol takımını sahadan çekti tribünden inen o fenerbahçe yöneticisi.

    tam anlamıyla şeytanî bir plandı bu. şöyle. fenerbahçe sahadan çekilip hükmen yenildiği için puan alamayacaktı o maçtan. böylece fenerbahçe sekiz puanda kalacak, modaspor’la galatasaray’ın puanları ise (9 puan) eşit olacaktı. böylece ikili averaj devreye gireceği için şampiyon, galatasaray’la oynadığı maçı kazanan modaspor olacaktı. galatasaray ise ikincilikle yetinmek zorunda kalacaktı şampiyon olması gerekirken.

    buydu işte o şeytanî plan. ancak bu plan federasyondan döndü o gece. çünkü kararlarını sahada yapılan şeytanlıkları görmezden gelerek değil, spor ahlâkını gözeterek veren yürekli insanlar vardı o dönem federasyonlarda. maçtan hemen sonra acilen toplanan basketbol federasyonu kupayı ikiye bölerek hem galatasaray’ı, hem de modaspor’u basketbolda türkiye şampiyonu ilan etti. (galatasaray’ın tarihinin en şerefli kupalarından birisi olan o yarım kupanın fotoğrafı yukarıda. o kupayı daha da yakından görmek isteyenler galatasaray kültür ve sanat merkezi’ni ziyaret etmeliler.)

    böylece 1954-1955 sezonu basketbolda ilk ve tek olarak iki takımın da şampiyon olduğu sezon olarak geçti tarihe.

    hani var ya hafta sonu oynanacak maç sonunda fenerbahçe’nin şampiyon olmaması için gönüllerinden galatasaray’ın yenilmesini geçirenler. unutmasınlar o sezonu. o yarım ama şerefli kupayı. çünkü tarih sadece şampiyonları değil, küçük oyunlar yüzünden şereflerini korumayan takımları, kulüpleri de yazar. hem de üzerinden tam 55 tane kocaman sene geçmiş olsa bile. hem de unutmamak ve affetmemek üzere.

    --- alıntı ---
  • 17
    harika bir yazı yazmıştır yine kendisi, aşağıda link açmaya üşenenler için daha fazla okunur diye kopyalamış olacağım ancak siteye girilip, yazıların okunmasını ve gerçekten anlaşılmasını çok isterim.

    galatasaray futbol takımındaki bağıran eksiklikleri kaleme almış tek kişidir, medyada kendisi gibi bir galatasaray yazarı bulmak neredeyse imkansız bence.

    kendisini hiç tanımam. bu site ile rijkaard galatasaray'a gelmeden önce tanıştım. bence her galatasaraylının okuması gereken yazardır, beğenilir ya da beğenilmez ama okumak güzeldir.

    kendisi ile ilgili arada şüphelerim (ne olduklarını ben de tam bilmiyorum) olsa da oldukça değerli bir insan olduğunu düşünüyorum, bir çok alanda bilgisi vardır.

    http://gayin-sin.net/...ardindan-hangi-hagi/

    bu arada baktım da kendisi ile ilgili son üç entryyi ben yazmışım, sanırım futbol görüşü anlamında oldukça etkilemiş beni. bundan gocunur muyum? en fazla kendisine teşekkür ederim.
    ha bi de gerçekten galatasaray'lıdır kendisi.

    --- alıntı ---

    gaziantepspor maçının ardından: hangi hagi?

    galatasaray’ın futbol aklını okumak için bir örnek. devre arasında santrfor arayışına geçen galatasaray’ın kısa listesinde üç futbolcu vardı. ajax’tan münir el hamdavi, steaua bükreş’ten bogdan sorin stancu ve eintracht frankfurt’tan cenk tosun. ilk planlanan hem takımı gençleştirmek hem de yerli futbolcu envanterini genişletmek amacıyla yabancılardan birisinin yanısıra cenk tosun’un galatasaray’a kazandırılmasıydı.

    sonra her zaman olan gerçekleşti ve cenk tosun transferin son gününde başka bir kulübe, gaziantepspor’a gitti. tosun’un niçin galatasaray’a transfer edilemediğine ilişkin rivayet muhtelif. bir rivayete göre kulüpte yeni oluşturulan scout (izleme) ekibinden geçer not alamamıştı. başka bir rivayet ise tosun’un sakatlık sorunu olduğunu söylüyordu. en klasik rivayet ise adnan sezgin’i işaret ediyordu. (adı üzerinde rivayet bunlar. gerçekler başka olabilir, ama cenk tosun bugün galatasaray forması giymiyorsa hiçbir önemi yok bu bilmediğimiz gerçeklerin.)

    almanya u-21 takımı oyuncusu cenk tosun gerçeğiyle kupanın çeyrek finalinin ilk ayağında yüz yüze geldi türkiye. ama galatasaray forması altında değil, gaziantepspor formasıyla galatasaray’a karşı. ve görüldü ki top sürme, rakip eksiltme, fizik mücadele ve çerçeveyi bulma bakımından türkiye ölçeğinin üstünde bir futbolcu tosun. ve böylece görüldü ki eskiden bu tür futbolcuları türkiye vitrinine çıkartan galatasaray’daki futbol aklı olması gereken kalibresinin çok altında. hantal ve müsrif.

    yenilginin nedenleri

    aynı 11, ama farklı diziliş. galatasaray’da galibiyetle yenilgi arasındaki o kalın şeridin ilk göze çarpan en şişman çizgisi buydu. ikincisi gheorghe hagi’nin arzuladığı akışkan futbolu sekteye uğratan futbolcuların varlığı. üçüncüsü ise oyun içinde takım karakterinin değişmesi.

    galatasaray’ı yenilgiye iten en şişman çizgiden başlayalım. hagi’nin lorik cana’dan stoper yaratma sevdasından. o çizginin ne kadar şişman olduğunu görmek için galatasaray’ın yediği birinci ve üçüncü golde cana’nın duruş ve hamle hatalarına bakmak yeter aslında. ilk golde topu oyuna yanlış sokması temel bir hataydı. galatasaray bu yanlış top nedeniyle atağa çıkarken hücuma yakalandı ters ayakta. ancak eğer takımın dört defans oyuncusundan üçü konsantrasyon anlamında oyunun içinde kalabilselerdi telafisi olan bir yanlış top olacaktı cana’nınki. ama öyle olmadı. servet çetin dışında galatasaray defansı, başta hakan balta olmak üzere cana ve sabri sarıoğlu şahsında yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. (sadece bu pozisyon bile galatasaray’ın hızlı futbol oynayan takımlar karşısında nasıl felç olabileceğini çok iyi gösteriyordu aslında.) burada cana’nın yapması gereken servet çetin hakan balta’nın boşluğunu doldururken rakip santrforu, ki cenk tosun oluyordu bu, önden kapatmaktı. yani popov’la cenk tosun’un bağlantısını kesmekti. ama yapmadı bu cana, yapamadı. neredeyse iki metre arkada kaldı tosun’dan.

    cana’nın üçüncü goldeki karnesi ise bundan daha kötü. sağına alarak kaçırdığı cenk tosun’dan ters çalım yerken yere saplanmış bir baston gibi kalakaldı cana’nın sol ayağı; hareketsiz ve hamlesiz. bir maçta iki ölümcül hata, ve deplasmanda iki gol atmasına karşın maçı kaybeden bir galatasaray.

    yanlış algılamalara ön vermemek adına hemen söylenmesi gereken iki şey var. ilki eğer lorik cana’nın yerine lucas neill oynasaydı sağ stoperde, belki ilk golde o da yapacaktı konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanan o ölümcül hatayı. ama üçüncü golde bir şekilde vücut vücuda mücadele ederek, muhtemelen de faul yaparak tosun’un geçmesine izin vermeyecekti o alıştığımız klasik neill.

    aslında burada belki de şöyle düşünmek daha doğru. cana orta sahaya oranla kesicilikte daha başarılı ve stoper performansı da bu kadar işte. ya da şöyle söyleyelim; hagi neill’in cana’ya oranla orta sahada daha çok verim kattığını düşünüyor olmalı galatasaray’a. burada yine aynı patika çıkıyor karşımıza; futbol aklı. ara transferde sessiz kalınan bu iki mevki de (stoper ve defansif orta saha), galatasaray’daki futbol aklı çapının yine olması gerekenin çok altında olduğunu gösteriyor bize.

    kewell: ne onunla, ne onsuz

    sırada galibiyetle yenilgi arasındaki şeridi oluşturan ikinci çizgi var; akışkan futbola ket vuran faktörler yani. hagi’nin kafasında futbolcuların ve topun hızla yer değiştirdiği mobil bir futbol var. bu oyunu hakkıyla oynamak için iki kaliteye ihtiyacı var galatasaraylı futbolcuların.

    ilki topu gelişine tek hareketle başka bir arkadaşına yöneltmek yeteneği. ikincisi ise forvet ya da orta saha futbolcusu farketmez, iki dikdörtgen kutusu (18 pas kutusu) arasında sürekli gidip gelebilecek (ingilizler’in “18’den 18’e” diye çevirilebilecek “box-to-box” diye tabir ettiği futbolcu tipi) fizik güç.

    galatasaray’daki çoğu futbolcu bu iki şarttan çoğunlukla birine uyamıyorlar. bazıları ise ikisine birden uyamıyor. gaziantepspor karşısına çıkan 11’de bu iki şarta da uyamayan tek futbolcusu vardı galatasaray’ın; harry kewell.

    yaşı (33) gereği büyük bir enerji harcayarak oynayamıyor artık kewell. kronik sakatlığı da dikkate alındığında bu çok normal bir tablo aslında. o yüzden bir kusur olarak kabul etmemek gerekiyor kewell’un maç kondisyonunu. ancak şunun da altını çizmek gerekiyor ki fizik kalitesi akışkanlık bakımından ciddi bir kusura itiyor kewell’u. çünkü top ona gelince, çoğunlukla bir mola vermek zorunda kalıyor sarı-kırmızı formalı futbolcular arasındaki dolaşımına. bu ise kewell’un rakipten baskı görerek topu kaybetmesi anlamına geliyor büyük bir oranda.

    (hagi’nin, çok uzaklardan istanbul’a gelmiş, hem de çoğunlukla 120 dakikalık maçlar oynayarak gelmiş yorgun kewell’u neredeyse iki günlük antrenmanla (dinlenme) gaziantep’e götürmesi (aynı şey neill için de geçerli tabi) galatasaray’daki kadro sıkıntısının doğal bir uzantısı sayılmalı. ama bu ayrı bir konu.)

    pas isabeti anlamında yekta kurtuluş da eklenince topun akışkanlığını kesen kewell’un yanına, galatasaray rakip kaleye akamayan bir görüntü verdi ilk yarıda. ama yine de yekta kurtuluş’un isabetsiz de olsa çok enerji tüketen pozisyon bilgisi sayesinde, ilk yarı bloklarının arasındaki bağlantıyı koparmayan bir galatasaray izledik. zaten ilk yarı skoru da hem oyun, hem gol pozisyonu anlamında gaziantepspor’la galatasaray arasındaki denkliği yansıtıyordu.

    ikinci yarıyla beraber bir serap izledik ilk önce. ardından da takımın futbol karakterinin değişmesi nedeniyle gelen bir yenilgi.

    serap deplasmanda kupa maçları için çok önemli olan beraberlik golünün elde edilmesiyle ortaya çıktı. bu gol galatasaray’ı olumlu etkilerken, kupaya şartlanan gaziantepspor üzerinde ise olumsuz etkide bulundu. galatasaray’ın öne geçtiği serap bölümü çabuk bitti tabi. ardından acı gerçekler başladı, futbolun hata kabul etmeyen acı gerçekleri.

    10 kişiyle mücadele

    ilk yarı boyunca fizik anlamda galatasaray 10 kişiyle büyük bir mücade vermişti sahada. eksik olan harry kewell’du takımda fizik anlamında ve bu da katlanabilir bir durumdu galatasaray adına. hele ki ilk golün kewell’un rakibinden çaldığı topu emmanuel culio’nun önüne zaman ayarlı harika bir pas olarak attığı düşünülecek olursa.

    ancak ikinci yarıdaki yekta kurtuluş – mustafa sarp değişikliği bir görev değişiminden öte, futbol karakterinin değişimi anlamına da geliyordu. çünkü her ne kadar isabetsiz pas yüzdesi yüksek de olsa yekta kurtuluş futbolun defansif kurgusunda sonuna kadar yer alan bir enerji deposuydu ilk yarıda. ama onun yerine sarp’ın girmesiyle koşmayan, alan daraltamayan futbolcu sayısı ikiye yükseldi galatasaray’da. bu diğer futbolculara düşen yükü artırdığı gibi ölümcül bir sonuca da yol açtı orta sahada. hücum bloğuyla bağlantısı koptu takımın geri kalanının.

    böylece oyun kuramayan, topu üçüncü bölgeye cana’nın ya da servet çetin’in manasız şişirmeleriyle taşımaya çalışan bir galatasaray çıktı ortaya. ileri gidemeyen, ileri gidemediği için de gaziantepspor’u hücum yapmaya davet eden galatasaray’da, bir box-to-box oyuncusu gibi her yere koşan kazım kazım’ın yerine 4-5 kilo almış olan milan baros’un girmesiyle takımın koşan karakteri tamamen yok oldu. orta saha ve hücum hattında neill, sarp, culio aydın yılmaz, baros ve stancu bulunan bir takım ne kadar 4-3-3 oynayabilirse galatasaray da o kadar 4-3-3 oynadı işte. oynayamadığı için de culio ve stancu’nun tüm gayretlerine rağmen futbol olarak ezildi gaziantepspor maçının son yarım saatinde.

    bütün yollar ona çıkıyor

    görüldüğü gibi yenilgiye götüren bütün izler gheorghe hagi’yi işaret ediyor. hangi hagi’yi? galatasaray’da çok uzun zamandır olmayan futbol aklını, devre arasında yaptırttığı transferlerle yok etmeye çalışan ve takıma yeni bir iskelet ve futbol modeli oturtmaya çalışan hagi’yi. elbette bu çalışmalarıyla bir saygıyı hak ediyor hagi. ama bu, gaziantepspor karşısındaki ölümcül günahlarından arındırmıyor onu.

    sayalım şimdi birer birer.

    1. türkiye kupası gibi galatasaray’ın 2011-2012 sezonunda avrupa’ya tek çıkışı olan şans kapısını bir anlamda üstüne kapattı hagi kendisine hiç yakışmayan bazı deneyler yaparak. (elbette takımın iskeletini doğru kurmak için futbola deneysel bakmaktan söz etmiyoruz burada. kısaca eleştirilen şey, hagi’nin kupa maçı gibi galatasaray için hayatî öneme sahip maçta stratejik düşünmemesi kısaca. 2004-2005 yıllarında, yaptığı stratejik hamlelerle tanımıştık oysa ki biz hagi’yi.) ilk ölümcül hata buydu.

    1. hagi’nin yanlış sonuç veren deneylerden en önemlisi lucas neill’le lorik cana’yı birbirlerinin yerinde oynatması oldu. böylece ne cana yâr oldu galatasaray’a, ne de yol ve asya kupası yorgunu olan neill.

    1. hagi’nin yaptığı üçüncü büyük hata, ikinci yarı başında yaptığı kurtuluş-sarp değişikliğiyle takımın futbol karakterini değiştirdi. (bu hamle yerine savaşma gücü çok düşen orta sahayı 30 dakika boyunca gözü kapalı pres yapabilen emre çolak’la yeniden kalkındırmak daha doğru olacaktı oysa.)

    1. çok uzun zamandır ortada görünmeyen şişmanlamış milan baros’u yeniden takıma ısındırmaya çalışmak çok pahalı bir deneydi bu maç için. oysa galatasaray’ın hiçbir hedefi olmadığı ligdeki eskişehirspor maçına ötelenebilirdi bu deney kolayca.

    esasında şu fotoğrafı çekmenin zamanı geldi herhalde. öyle bir türbülansa yuvarlanmış ki galatasaray, dizlerinin üzerinde bile doğrulamıyor bir türlü. ve bu türbülans, başta gheorghe hagi olmak üzere, bu futbol kaosuna son vermek için yapılan hamleleri de yutmaya aday görünüyor.

    --- alıntı ---

    not: düşündüm de şüphen falan yok kendisi ile ilgili, saçmalamışım.

    edit: harf hatası
  • 20
    futbolda şike davasında aziz yıldırım savunma yaparken twitter'da fenerbahçe tarihi ve yıldırım'ın savunması hakkında mükemmel yazmıştır:

    --- alıntı ---

    fenerbahçe'nin öteki tarihi / bugün anadil günü. aziz yıldırım da fenerbahçe'nin ana diliyle konuşmuş bugün. "kuruluş", "atatürk" demiş.

    fenerbahçe st. joseph'li ziya bey'in öykünmesiyle kuruldu. kurulduğunda rengi vardı, arması vardı, marşı vardı, ama 11 futbolcusu yoktu.

    fenerbçeni'nin kuruluşunda hiçbir fevkaladelik ve bir amaç yoktu. bu nedenle 1907'de kurulan takım lige ancak 1909-1910 sezonunda katıldı

    kurucularının kulübü terketmesi nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşılaştı fenerbahçe. bu sırada yardıma ittihatçılar yetişti.

    kimdi bu ittihatçılar? galatasaray'dan gitme hamit hüsnü bey ve tüccar elkatipzade mustafa bey. mustafa bey kuşdili'nin başındaydı.

    kuşdili'ni feshedip bütün futbolcularıyla fenerbahçe'ye katıldı. 1912'de ilk kez şampiyonluğa ulaşan takımın ağırlığı bu futbolculardı.

    ailenin abisi galatasaray'dı. bir kuruluş amacı ve hedefi vardı. fenerbahçe ise tek hedef olarak galatasaray'ı geçmeyi belirledi.

    yani bir anlamda fenerbahçe'nin vizyonu hep galatasaray oldu. tıpkı pazar lideri olmak isteyen ikinci markalar gibi.

    bugün aziz yıldırım'ın savunmasını galatasaray temelli yapmasının kökleri buna dayanır. bir de yaşadığı bir tarih var elbette.

    aziz yıldırım fenerbahçe başkanı olduğunda futbolda galatasaray dominasyonu vardı. makas inanılmaz açılmıştı.

    o dönem rahmetli islam çupi'nin "çocuğu teneke kupayla nasıl fenerbahçeli yapacaksın" diye sorduğu ve yazdığı dönemdi.

    bu nedenle ideolojik konumlandırma olarak "altyapılaşma" saptandı. fenerbahçe önce altyapıya eğilecekti. bunu avrupa başarısı izleyecekti

    galatasaray bu planı iki defa bozdu. ilki 2006'daydı. parasız pulsuz galatasaray şampiyon olunca bir sistem hocası olan daum kovuldu.

    yerine zico geldi ve fenerbahçe'ye tarihinin en büyük avrupa başarısını tattırdı. ama galatasaray fenerbahçe'yi süpürünce o da kovuldu.

    bu iki deneyde de fenerbahçe için tek kıstasın galatasaray'a geçilmemek olduğu ortaya çıkmış, sistem ve avrupa'ya sırt dönülmüştü.

    sadece iç "müşteri"ye konuşulduğu için gereksiz bir şekilde üç yıl üstüste şampiyonluk sözü verildi.

    ama bunun da beşiktaş ve bursaspor'un şampiyon olmasıyla gerçekleşmeme ihtimali ortaya çıkınca yapacak bir şey kalmamıştı.

    bu sürecin sonu metris'e çıktı. fenerbahçe'nin mustafa kemal'le ilişkisine gelince. kulüp 1912-1918 arasında ittihatçılarca yönetildi

    fenerbahçe 1918 sonrasında saray'a yakın insanlarca yönetildi. ama ittihatçı damar hâlâ aktifti.

    bilindiği gibi ittihatçılar sonra değiştirmek üzere milli mücadalede mustafa kemal'i desteklediler. ama zaferden sonra ittifak bozuldu.

    kemalistler'le ittihatçılar'ın kavgası 1922'de başlayınca fenerbahçe bir istanbul takımı olarak ittihatçılar'ın safını tuttu.

    oysa mustafa kemal türkiye'de rejimi değişmişti ama fenerbahçe bunu anlamamıştı. bu nedenle yeni rejimle kavgaya girdiler.

    fenerbahçe'yle yeni iktidarın yani chp'nin arasını şükrü saraçoğlu iyileştirdi. fenerbahçe'de atatürkçülüğün tarihi budur.

    hatta bir ulusal maça fenerbahçe'den oyuncu vermediler. nitekim 1923'ten sonra fenerbahçe 1930'a kadar hiç şampiyon olamadı.

    özetle fenerbahçe'nin kuruluş tarihi, atatürk ilişkisi ve ana dili budur. mahkemede denilenleri bu prizmadan okumak gerek.

    --- alıntı ---

    https://twitter.com/#!/melihsabanoglu
  • 21
    şike süreciyle alakalı akıl-mantık çerçevesinde bilgiler vermekte twitterda. yazdığı 2 tane twit ise demiroren'in içler acısı durumda oldugunu gostermekte.
    https://twitter.com/...s/182548818678648832
    https://twitter.com/...s/182549106231746560

    bu yazılanların uzerine nedense şu karikatur aklıma gelmiştir.* http://2.bp.blogspot.com/...836_1935911293_n.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın