117
harika bir yazı yazmıştır yine kendisi, aşağıda link açmaya üşenenler için daha fazla okunur diye kopyalamış olacağım ancak siteye girilip, yazıların okunmasını ve gerçekten anlaşılmasını çok isterim.
galatasaray futbol takımındaki bağıran eksiklikleri kaleme almış tek kişidir, medyada kendisi gibi bir galatasaray yazarı bulmak neredeyse imkansız bence.
kendisini hiç tanımam. bu site ile rijkaard galatasaray'a gelmeden önce tanıştım. bence her galatasaraylının okuması gereken yazardır, beğenilir ya da beğenilmez ama okumak güzeldir.
kendisi ile ilgili arada şüphelerim (ne olduklarını ben de tam bilmiyorum) olsa da oldukça değerli bir insan olduğunu düşünüyorum, bir çok alanda bilgisi vardır.
http://gayin-sin.net/...ardindan-hangi-hagi/
bu arada baktım da kendisi ile ilgili son üç entryyi ben yazmışım, sanırım futbol görüşü anlamında oldukça etkilemiş beni. bundan gocunur muyum? en fazla kendisine teşekkür ederim.
ha bi de gerçekten galatasaray'lıdır kendisi.
--- alıntı ---
gaziantepspor maçının ardından: hangi hagi?
galatasaray’ın futbol aklını okumak için bir örnek. devre arasında santrfor arayışına geçen galatasaray’ın kısa listesinde üç futbolcu vardı. ajax’tan münir el hamdavi, steaua bükreş’ten bogdan sorin stancu ve eintracht frankfurt’tan cenk tosun. ilk planlanan hem takımı gençleştirmek hem de yerli futbolcu envanterini genişletmek amacıyla yabancılardan birisinin yanısıra cenk tosun’un galatasaray’a kazandırılmasıydı.
sonra her zaman olan gerçekleşti ve cenk tosun transferin son gününde başka bir kulübe, gaziantepspor’a gitti. tosun’un niçin galatasaray’a transfer edilemediğine ilişkin rivayet muhtelif. bir rivayete göre kulüpte yeni oluşturulan scout (izleme) ekibinden geçer not alamamıştı. başka bir rivayet ise tosun’un sakatlık sorunu olduğunu söylüyordu. en klasik rivayet ise adnan sezgin’i işaret ediyordu. (adı üzerinde rivayet bunlar. gerçekler başka olabilir, ama cenk tosun bugün galatasaray forması giymiyorsa hiçbir önemi yok bu bilmediğimiz gerçeklerin.)
almanya u-21 takımı oyuncusu cenk tosun gerçeğiyle kupanın çeyrek finalinin ilk ayağında yüz yüze geldi türkiye. ama galatasaray forması altında değil, gaziantepspor formasıyla galatasaray’a karşı. ve görüldü ki top sürme, rakip eksiltme, fizik mücadele ve çerçeveyi bulma bakımından türkiye ölçeğinin üstünde bir futbolcu tosun. ve böylece görüldü ki eskiden bu tür futbolcuları türkiye vitrinine çıkartan galatasaray’daki futbol aklı olması gereken kalibresinin çok altında. hantal ve müsrif.
yenilginin nedenleri
aynı 11, ama farklı diziliş. galatasaray’da galibiyetle yenilgi arasındaki o kalın şeridin ilk göze çarpan en şişman çizgisi buydu. ikincisi gheorghe hagi’nin arzuladığı akışkan futbolu sekteye uğratan futbolcuların varlığı. üçüncüsü ise oyun içinde takım karakterinin değişmesi.
galatasaray’ı yenilgiye iten en şişman çizgiden başlayalım. hagi’nin lorik cana’dan stoper yaratma sevdasından. o çizginin ne kadar şişman olduğunu görmek için galatasaray’ın yediği birinci ve üçüncü golde cana’nın duruş ve hamle hatalarına bakmak yeter aslında. ilk golde topu oyuna yanlış sokması temel bir hataydı. galatasaray bu yanlış top nedeniyle atağa çıkarken hücuma yakalandı ters ayakta. ancak eğer takımın dört defans oyuncusundan üçü konsantrasyon anlamında oyunun içinde kalabilselerdi telafisi olan bir yanlış top olacaktı cana’nınki. ama öyle olmadı. servet çetin dışında galatasaray defansı, başta hakan balta olmak üzere cana ve sabri sarıoğlu şahsında yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. (sadece bu pozisyon bile galatasaray’ın hızlı futbol oynayan takımlar karşısında nasıl felç olabileceğini çok iyi gösteriyordu aslında.) burada cana’nın yapması gereken servet çetin hakan balta’nın boşluğunu doldururken rakip santrforu, ki cenk tosun oluyordu bu, önden kapatmaktı. yani popov’la cenk tosun’un bağlantısını kesmekti. ama yapmadı bu cana, yapamadı. neredeyse iki metre arkada kaldı tosun’dan.
cana’nın üçüncü goldeki karnesi ise bundan daha kötü. sağına alarak kaçırdığı cenk tosun’dan ters çalım yerken yere saplanmış bir baston gibi kalakaldı cana’nın sol ayağı; hareketsiz ve hamlesiz. bir maçta iki ölümcül hata, ve deplasmanda iki gol atmasına karşın maçı kaybeden bir galatasaray.
yanlış algılamalara ön vermemek adına hemen söylenmesi gereken iki şey var. ilki eğer lorik cana’nın yerine lucas neill oynasaydı sağ stoperde, belki ilk golde o da yapacaktı konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanan o ölümcül hatayı. ama üçüncü golde bir şekilde vücut vücuda mücadele ederek, muhtemelen de faul yaparak tosun’un geçmesine izin vermeyecekti o alıştığımız klasik neill.
aslında burada belki de şöyle düşünmek daha doğru. cana orta sahaya oranla kesicilikte daha başarılı ve stoper performansı da bu kadar işte. ya da şöyle söyleyelim; hagi neill’in cana’ya oranla orta sahada daha çok verim kattığını düşünüyor olmalı galatasaray’a. burada yine aynı patika çıkıyor karşımıza; futbol aklı. ara transferde sessiz kalınan bu iki mevki de (stoper ve defansif orta saha), galatasaray’daki futbol aklı çapının yine olması gerekenin çok altında olduğunu gösteriyor bize.
kewell: ne onunla, ne onsuz
sırada galibiyetle yenilgi arasındaki şeridi oluşturan ikinci çizgi var; akışkan futbola ket vuran faktörler yani. hagi’nin kafasında futbolcuların ve topun hızla yer değiştirdiği mobil bir futbol var. bu oyunu hakkıyla oynamak için iki kaliteye ihtiyacı var galatasaraylı futbolcuların.
ilki topu gelişine tek hareketle başka bir arkadaşına yöneltmek yeteneği. ikincisi ise forvet ya da orta saha futbolcusu farketmez, iki dikdörtgen kutusu (18 pas kutusu) arasında sürekli gidip gelebilecek (ingilizler’in “18’den 18’e” diye çevirilebilecek “box-to-box” diye tabir ettiği futbolcu tipi) fizik güç.
galatasaray’daki çoğu futbolcu bu iki şarttan çoğunlukla birine uyamıyorlar. bazıları ise ikisine birden uyamıyor. gaziantepspor karşısına çıkan 11’de bu iki şarta da uyamayan tek futbolcusu vardı galatasaray’ın; harry kewell.
yaşı (33) gereği büyük bir enerji harcayarak oynayamıyor artık kewell. kronik sakatlığı da dikkate alındığında bu çok normal bir tablo aslında. o yüzden bir kusur olarak kabul etmemek gerekiyor kewell’un maç kondisyonunu. ancak şunun da altını çizmek gerekiyor ki fizik kalitesi akışkanlık bakımından ciddi bir kusura itiyor kewell’u. çünkü top ona gelince, çoğunlukla bir mola vermek zorunda kalıyor sarı-kırmızı formalı futbolcular arasındaki dolaşımına. bu ise kewell’un rakipten baskı görerek topu kaybetmesi anlamına geliyor büyük bir oranda.
(hagi’nin, çok uzaklardan istanbul’a gelmiş, hem de çoğunlukla 120 dakikalık maçlar oynayarak gelmiş yorgun kewell’u neredeyse iki günlük antrenmanla (dinlenme) gaziantep’e götürmesi (aynı şey neill için de geçerli tabi) galatasaray’daki kadro sıkıntısının doğal bir uzantısı sayılmalı. ama bu ayrı bir konu.)
pas isabeti anlamında yekta kurtuluş da eklenince topun akışkanlığını kesen kewell’un yanına, galatasaray rakip kaleye akamayan bir görüntü verdi ilk yarıda. ama yine de yekta kurtuluş’un isabetsiz de olsa çok enerji tüketen pozisyon bilgisi sayesinde, ilk yarı bloklarının arasındaki bağlantıyı koparmayan bir galatasaray izledik. zaten ilk yarı skoru da hem oyun, hem gol pozisyonu anlamında gaziantepspor’la galatasaray arasındaki denkliği yansıtıyordu.
ikinci yarıyla beraber bir serap izledik ilk önce. ardından da takımın futbol karakterinin değişmesi nedeniyle gelen bir yenilgi.
serap deplasmanda kupa maçları için çok önemli olan beraberlik golünün elde edilmesiyle ortaya çıktı. bu gol galatasaray’ı olumlu etkilerken, kupaya şartlanan gaziantepspor üzerinde ise olumsuz etkide bulundu. galatasaray’ın öne geçtiği serap bölümü çabuk bitti tabi. ardından acı gerçekler başladı, futbolun hata kabul etmeyen acı gerçekleri.
10 kişiyle mücadele
ilk yarı boyunca fizik anlamda galatasaray 10 kişiyle büyük bir mücade vermişti sahada. eksik olan harry kewell’du takımda fizik anlamında ve bu da katlanabilir bir durumdu galatasaray adına. hele ki ilk golün kewell’un rakibinden çaldığı topu emmanuel culio’nun önüne zaman ayarlı harika bir pas olarak attığı düşünülecek olursa.
ancak ikinci yarıdaki yekta kurtuluş – mustafa sarp değişikliği bir görev değişiminden öte, futbol karakterinin değişimi anlamına da geliyordu. çünkü her ne kadar isabetsiz pas yüzdesi yüksek de olsa yekta kurtuluş futbolun defansif kurgusunda sonuna kadar yer alan bir enerji deposuydu ilk yarıda. ama onun yerine sarp’ın girmesiyle koşmayan, alan daraltamayan futbolcu sayısı ikiye yükseldi galatasaray’da. bu diğer futbolculara düşen yükü artırdığı gibi ölümcül bir sonuca da yol açtı orta sahada. hücum bloğuyla bağlantısı koptu takımın geri kalanının.
böylece oyun kuramayan, topu üçüncü bölgeye cana’nın ya da servet çetin’in manasız şişirmeleriyle taşımaya çalışan bir galatasaray çıktı ortaya. ileri gidemeyen, ileri gidemediği için de gaziantepspor’u hücum yapmaya davet eden galatasaray’da, bir box-to-box oyuncusu gibi her yere koşan kazım kazım’ın yerine 4-5 kilo almış olan milan baros’un girmesiyle takımın koşan karakteri tamamen yok oldu. orta saha ve hücum hattında neill, sarp, culio aydın yılmaz, baros ve stancu bulunan bir takım ne kadar 4-3-3 oynayabilirse galatasaray da o kadar 4-3-3 oynadı işte. oynayamadığı için de culio ve stancu’nun tüm gayretlerine rağmen futbol olarak ezildi gaziantepspor maçının son yarım saatinde.
bütün yollar ona çıkıyor
görüldüğü gibi yenilgiye götüren bütün izler gheorghe hagi’yi işaret ediyor. hangi hagi’yi? galatasaray’da çok uzun zamandır olmayan futbol aklını, devre arasında yaptırttığı transferlerle yok etmeye çalışan ve takıma yeni bir iskelet ve futbol modeli oturtmaya çalışan hagi’yi. elbette bu çalışmalarıyla bir saygıyı hak ediyor hagi. ama bu, gaziantepspor karşısındaki ölümcül günahlarından arındırmıyor onu.
sayalım şimdi birer birer.
1. türkiye kupası gibi galatasaray’ın 2011-2012 sezonunda avrupa’ya tek çıkışı olan şans kapısını bir anlamda üstüne kapattı hagi kendisine hiç yakışmayan bazı deneyler yaparak. (elbette takımın iskeletini doğru kurmak için futbola deneysel bakmaktan söz etmiyoruz burada. kısaca eleştirilen şey, hagi’nin kupa maçı gibi galatasaray için hayatî öneme sahip maçta stratejik düşünmemesi kısaca. 2004-2005 yıllarında, yaptığı stratejik hamlelerle tanımıştık oysa ki biz hagi’yi.) ilk ölümcül hata buydu.
1. hagi’nin yanlış sonuç veren deneylerden en önemlisi lucas neill’le lorik cana’yı birbirlerinin yerinde oynatması oldu. böylece ne cana yâr oldu galatasaray’a, ne de yol ve asya kupası yorgunu olan neill.
1. hagi’nin yaptığı üçüncü büyük hata, ikinci yarı başında yaptığı kurtuluş-sarp değişikliğiyle takımın futbol karakterini değiştirdi. (bu hamle yerine savaşma gücü çok düşen orta sahayı 30 dakika boyunca gözü kapalı pres yapabilen emre çolak’la yeniden kalkındırmak daha doğru olacaktı oysa.)
1. çok uzun zamandır ortada görünmeyen şişmanlamış milan baros’u yeniden takıma ısındırmaya çalışmak çok pahalı bir deneydi bu maç için. oysa galatasaray’ın hiçbir hedefi olmadığı ligdeki eskişehirspor maçına ötelenebilirdi bu deney kolayca.
esasında şu fotoğrafı çekmenin zamanı geldi herhalde. öyle bir türbülansa yuvarlanmış ki galatasaray, dizlerinin üzerinde bile doğrulamıyor bir türlü. ve bu türbülans, başta gheorghe hagi olmak üzere, bu futbol kaosuna son vermek için yapılan hamleleri de yutmaya aday görünüyor.
--- alıntı ---
not: düşündüm de şüphen falan yok kendisi ile ilgili, saçmalamışım.
edit: harf hatası
galatasaray futbol takımındaki bağıran eksiklikleri kaleme almış tek kişidir, medyada kendisi gibi bir galatasaray yazarı bulmak neredeyse imkansız bence.
kendisini hiç tanımam. bu site ile rijkaard galatasaray'a gelmeden önce tanıştım. bence her galatasaraylının okuması gereken yazardır, beğenilir ya da beğenilmez ama okumak güzeldir.
kendisi ile ilgili arada şüphelerim (ne olduklarını ben de tam bilmiyorum) olsa da oldukça değerli bir insan olduğunu düşünüyorum, bir çok alanda bilgisi vardır.
http://gayin-sin.net/...ardindan-hangi-hagi/
bu arada baktım da kendisi ile ilgili son üç entryyi ben yazmışım, sanırım futbol görüşü anlamında oldukça etkilemiş beni. bundan gocunur muyum? en fazla kendisine teşekkür ederim.
ha bi de gerçekten galatasaray'lıdır kendisi.
--- alıntı ---
gaziantepspor maçının ardından: hangi hagi?
galatasaray’ın futbol aklını okumak için bir örnek. devre arasında santrfor arayışına geçen galatasaray’ın kısa listesinde üç futbolcu vardı. ajax’tan münir el hamdavi, steaua bükreş’ten bogdan sorin stancu ve eintracht frankfurt’tan cenk tosun. ilk planlanan hem takımı gençleştirmek hem de yerli futbolcu envanterini genişletmek amacıyla yabancılardan birisinin yanısıra cenk tosun’un galatasaray’a kazandırılmasıydı.
sonra her zaman olan gerçekleşti ve cenk tosun transferin son gününde başka bir kulübe, gaziantepspor’a gitti. tosun’un niçin galatasaray’a transfer edilemediğine ilişkin rivayet muhtelif. bir rivayete göre kulüpte yeni oluşturulan scout (izleme) ekibinden geçer not alamamıştı. başka bir rivayet ise tosun’un sakatlık sorunu olduğunu söylüyordu. en klasik rivayet ise adnan sezgin’i işaret ediyordu. (adı üzerinde rivayet bunlar. gerçekler başka olabilir, ama cenk tosun bugün galatasaray forması giymiyorsa hiçbir önemi yok bu bilmediğimiz gerçeklerin.)
almanya u-21 takımı oyuncusu cenk tosun gerçeğiyle kupanın çeyrek finalinin ilk ayağında yüz yüze geldi türkiye. ama galatasaray forması altında değil, gaziantepspor formasıyla galatasaray’a karşı. ve görüldü ki top sürme, rakip eksiltme, fizik mücadele ve çerçeveyi bulma bakımından türkiye ölçeğinin üstünde bir futbolcu tosun. ve böylece görüldü ki eskiden bu tür futbolcuları türkiye vitrinine çıkartan galatasaray’daki futbol aklı olması gereken kalibresinin çok altında. hantal ve müsrif.
yenilginin nedenleri
aynı 11, ama farklı diziliş. galatasaray’da galibiyetle yenilgi arasındaki o kalın şeridin ilk göze çarpan en şişman çizgisi buydu. ikincisi gheorghe hagi’nin arzuladığı akışkan futbolu sekteye uğratan futbolcuların varlığı. üçüncüsü ise oyun içinde takım karakterinin değişmesi.
galatasaray’ı yenilgiye iten en şişman çizgiden başlayalım. hagi’nin lorik cana’dan stoper yaratma sevdasından. o çizginin ne kadar şişman olduğunu görmek için galatasaray’ın yediği birinci ve üçüncü golde cana’nın duruş ve hamle hatalarına bakmak yeter aslında. ilk golde topu oyuna yanlış sokması temel bir hataydı. galatasaray bu yanlış top nedeniyle atağa çıkarken hücuma yakalandı ters ayakta. ancak eğer takımın dört defans oyuncusundan üçü konsantrasyon anlamında oyunun içinde kalabilselerdi telafisi olan bir yanlış top olacaktı cana’nınki. ama öyle olmadı. servet çetin dışında galatasaray defansı, başta hakan balta olmak üzere cana ve sabri sarıoğlu şahsında yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. (sadece bu pozisyon bile galatasaray’ın hızlı futbol oynayan takımlar karşısında nasıl felç olabileceğini çok iyi gösteriyordu aslında.) burada cana’nın yapması gereken servet çetin hakan balta’nın boşluğunu doldururken rakip santrforu, ki cenk tosun oluyordu bu, önden kapatmaktı. yani popov’la cenk tosun’un bağlantısını kesmekti. ama yapmadı bu cana, yapamadı. neredeyse iki metre arkada kaldı tosun’dan.
cana’nın üçüncü goldeki karnesi ise bundan daha kötü. sağına alarak kaçırdığı cenk tosun’dan ters çalım yerken yere saplanmış bir baston gibi kalakaldı cana’nın sol ayağı; hareketsiz ve hamlesiz. bir maçta iki ölümcül hata, ve deplasmanda iki gol atmasına karşın maçı kaybeden bir galatasaray.
yanlış algılamalara ön vermemek adına hemen söylenmesi gereken iki şey var. ilki eğer lorik cana’nın yerine lucas neill oynasaydı sağ stoperde, belki ilk golde o da yapacaktı konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanan o ölümcül hatayı. ama üçüncü golde bir şekilde vücut vücuda mücadele ederek, muhtemelen de faul yaparak tosun’un geçmesine izin vermeyecekti o alıştığımız klasik neill.
aslında burada belki de şöyle düşünmek daha doğru. cana orta sahaya oranla kesicilikte daha başarılı ve stoper performansı da bu kadar işte. ya da şöyle söyleyelim; hagi neill’in cana’ya oranla orta sahada daha çok verim kattığını düşünüyor olmalı galatasaray’a. burada yine aynı patika çıkıyor karşımıza; futbol aklı. ara transferde sessiz kalınan bu iki mevki de (stoper ve defansif orta saha), galatasaray’daki futbol aklı çapının yine olması gerekenin çok altında olduğunu gösteriyor bize.
kewell: ne onunla, ne onsuz
sırada galibiyetle yenilgi arasındaki şeridi oluşturan ikinci çizgi var; akışkan futbola ket vuran faktörler yani. hagi’nin kafasında futbolcuların ve topun hızla yer değiştirdiği mobil bir futbol var. bu oyunu hakkıyla oynamak için iki kaliteye ihtiyacı var galatasaraylı futbolcuların.
ilki topu gelişine tek hareketle başka bir arkadaşına yöneltmek yeteneği. ikincisi ise forvet ya da orta saha futbolcusu farketmez, iki dikdörtgen kutusu (18 pas kutusu) arasında sürekli gidip gelebilecek (ingilizler’in “18’den 18’e” diye çevirilebilecek “box-to-box” diye tabir ettiği futbolcu tipi) fizik güç.
galatasaray’daki çoğu futbolcu bu iki şarttan çoğunlukla birine uyamıyorlar. bazıları ise ikisine birden uyamıyor. gaziantepspor karşısına çıkan 11’de bu iki şarta da uyamayan tek futbolcusu vardı galatasaray’ın; harry kewell.
yaşı (33) gereği büyük bir enerji harcayarak oynayamıyor artık kewell. kronik sakatlığı da dikkate alındığında bu çok normal bir tablo aslında. o yüzden bir kusur olarak kabul etmemek gerekiyor kewell’un maç kondisyonunu. ancak şunun da altını çizmek gerekiyor ki fizik kalitesi akışkanlık bakımından ciddi bir kusura itiyor kewell’u. çünkü top ona gelince, çoğunlukla bir mola vermek zorunda kalıyor sarı-kırmızı formalı futbolcular arasındaki dolaşımına. bu ise kewell’un rakipten baskı görerek topu kaybetmesi anlamına geliyor büyük bir oranda.
(hagi’nin, çok uzaklardan istanbul’a gelmiş, hem de çoğunlukla 120 dakikalık maçlar oynayarak gelmiş yorgun kewell’u neredeyse iki günlük antrenmanla (dinlenme) gaziantep’e götürmesi (aynı şey neill için de geçerli tabi) galatasaray’daki kadro sıkıntısının doğal bir uzantısı sayılmalı. ama bu ayrı bir konu.)
pas isabeti anlamında yekta kurtuluş da eklenince topun akışkanlığını kesen kewell’un yanına, galatasaray rakip kaleye akamayan bir görüntü verdi ilk yarıda. ama yine de yekta kurtuluş’un isabetsiz de olsa çok enerji tüketen pozisyon bilgisi sayesinde, ilk yarı bloklarının arasındaki bağlantıyı koparmayan bir galatasaray izledik. zaten ilk yarı skoru da hem oyun, hem gol pozisyonu anlamında gaziantepspor’la galatasaray arasındaki denkliği yansıtıyordu.
ikinci yarıyla beraber bir serap izledik ilk önce. ardından da takımın futbol karakterinin değişmesi nedeniyle gelen bir yenilgi.
serap deplasmanda kupa maçları için çok önemli olan beraberlik golünün elde edilmesiyle ortaya çıktı. bu gol galatasaray’ı olumlu etkilerken, kupaya şartlanan gaziantepspor üzerinde ise olumsuz etkide bulundu. galatasaray’ın öne geçtiği serap bölümü çabuk bitti tabi. ardından acı gerçekler başladı, futbolun hata kabul etmeyen acı gerçekleri.
10 kişiyle mücadele
ilk yarı boyunca fizik anlamda galatasaray 10 kişiyle büyük bir mücade vermişti sahada. eksik olan harry kewell’du takımda fizik anlamında ve bu da katlanabilir bir durumdu galatasaray adına. hele ki ilk golün kewell’un rakibinden çaldığı topu emmanuel culio’nun önüne zaman ayarlı harika bir pas olarak attığı düşünülecek olursa.
ancak ikinci yarıdaki yekta kurtuluş – mustafa sarp değişikliği bir görev değişiminden öte, futbol karakterinin değişimi anlamına da geliyordu. çünkü her ne kadar isabetsiz pas yüzdesi yüksek de olsa yekta kurtuluş futbolun defansif kurgusunda sonuna kadar yer alan bir enerji deposuydu ilk yarıda. ama onun yerine sarp’ın girmesiyle koşmayan, alan daraltamayan futbolcu sayısı ikiye yükseldi galatasaray’da. bu diğer futbolculara düşen yükü artırdığı gibi ölümcül bir sonuca da yol açtı orta sahada. hücum bloğuyla bağlantısı koptu takımın geri kalanının.
böylece oyun kuramayan, topu üçüncü bölgeye cana’nın ya da servet çetin’in manasız şişirmeleriyle taşımaya çalışan bir galatasaray çıktı ortaya. ileri gidemeyen, ileri gidemediği için de gaziantepspor’u hücum yapmaya davet eden galatasaray’da, bir box-to-box oyuncusu gibi her yere koşan kazım kazım’ın yerine 4-5 kilo almış olan milan baros’un girmesiyle takımın koşan karakteri tamamen yok oldu. orta saha ve hücum hattında neill, sarp, culio aydın yılmaz, baros ve stancu bulunan bir takım ne kadar 4-3-3 oynayabilirse galatasaray da o kadar 4-3-3 oynadı işte. oynayamadığı için de culio ve stancu’nun tüm gayretlerine rağmen futbol olarak ezildi gaziantepspor maçının son yarım saatinde.
bütün yollar ona çıkıyor
görüldüğü gibi yenilgiye götüren bütün izler gheorghe hagi’yi işaret ediyor. hangi hagi’yi? galatasaray’da çok uzun zamandır olmayan futbol aklını, devre arasında yaptırttığı transferlerle yok etmeye çalışan ve takıma yeni bir iskelet ve futbol modeli oturtmaya çalışan hagi’yi. elbette bu çalışmalarıyla bir saygıyı hak ediyor hagi. ama bu, gaziantepspor karşısındaki ölümcül günahlarından arındırmıyor onu.
sayalım şimdi birer birer.
1. türkiye kupası gibi galatasaray’ın 2011-2012 sezonunda avrupa’ya tek çıkışı olan şans kapısını bir anlamda üstüne kapattı hagi kendisine hiç yakışmayan bazı deneyler yaparak. (elbette takımın iskeletini doğru kurmak için futbola deneysel bakmaktan söz etmiyoruz burada. kısaca eleştirilen şey, hagi’nin kupa maçı gibi galatasaray için hayatî öneme sahip maçta stratejik düşünmemesi kısaca. 2004-2005 yıllarında, yaptığı stratejik hamlelerle tanımıştık oysa ki biz hagi’yi.) ilk ölümcül hata buydu.
1. hagi’nin yanlış sonuç veren deneylerden en önemlisi lucas neill’le lorik cana’yı birbirlerinin yerinde oynatması oldu. böylece ne cana yâr oldu galatasaray’a, ne de yol ve asya kupası yorgunu olan neill.
1. hagi’nin yaptığı üçüncü büyük hata, ikinci yarı başında yaptığı kurtuluş-sarp değişikliğiyle takımın futbol karakterini değiştirdi. (bu hamle yerine savaşma gücü çok düşen orta sahayı 30 dakika boyunca gözü kapalı pres yapabilen emre çolak’la yeniden kalkındırmak daha doğru olacaktı oysa.)
1. çok uzun zamandır ortada görünmeyen şişmanlamış milan baros’u yeniden takıma ısındırmaya çalışmak çok pahalı bir deneydi bu maç için. oysa galatasaray’ın hiçbir hedefi olmadığı ligdeki eskişehirspor maçına ötelenebilirdi bu deney kolayca.
esasında şu fotoğrafı çekmenin zamanı geldi herhalde. öyle bir türbülansa yuvarlanmış ki galatasaray, dizlerinin üzerinde bile doğrulamıyor bir türlü. ve bu türbülans, başta gheorghe hagi olmak üzere, bu futbol kaosuna son vermek için yapılan hamleleri de yutmaya aday görünüyor.
--- alıntı ---
not: düşündüm de şüphen falan yok kendisi ile ilgili, saçmalamışım.
edit: harf hatası