• 635
    geçmiş olsun dilediğim sözlüğümüzün medar-ı iftiharı.

    kaliteli analiz yapan bir galatasaraylı olduğu için ceza almış yazarımız. eğer aynı seviyede analizleri bir fbjk'li yapsa tv'ye çıkarırlar.

    çok acayip bir ekosistem kurmuşlar. galatasaraylı bir blog'a bir twitter adresine bile tahammülleri yok. galatasaray'ın resmi twitter adresine telif atan şirket diğer kulüpleri hep görmezden geldi.

    zulüm ilelebet devam etmez. haklı davasında yanındayız.
  • 92
    şahsım adına belhanda konusundaki özürlerini kabul ettiğim yazar arkadaşımız.

    belhanda hakkında hazırladığı “çalışma” olarak nitelendirilebileceğimiz (emek sarf edilmiş) girilerinin hemen hepsini okuduğum; teoride dedikleri doğru olsa da pratikte futbolun sahada, belhanda’da olmayan vizyon (saha görüşü) ayak ve beyin (iq) ile oynanıyor olması nedeniyle hatalı çıkmış olduğunu anlaması ve özür dilemesi bir büyüklüktür.

    bununla birlikte, half space ve 8.5 numaranın futbolda olduğu konusunda haklıdır. haksız olduğu konu half space rakip hatları o küçük alana doğru kaydırdıktan sonra topu ters çizgide bekleyen kanat oyuncusuna atabiliyorsanız dile getirilmesi gereken bir konudur (half space kullanımını thierry henry explains guardiola’s tactic yazarak youtube’dan bulabilirsiniz) ; eğer topu oradan oyun açsın diye stopere veriyorsanız (ki belhanda’nın yaptığı budur) bu bülent akın pasıdır.

    kendisi istanbul’da ikamet ediyorsa eylül ayı ortasında başlayan gazoz ligi veya republig (11v11 maçlardır), antalya’da ikamet ediyorsa 25-29 ekim arası düzenlenecek atatürk kupasındaki herhangi bir maçtan önce kendisi ile bir kahve veya çay içip, sonrasında “guardiola alanlarının nasıl kullanıldığı” konusunda uygulamalı bir maç izlettirebilirim.
  • 430
    mert hakan yandaş ile ilgili verdiği insider infonun (bkz: #2911617) haber olması önemli.

    sözlüğün medya tarafından takip edildiği kadar, florya ve dahi genel kurul üyeleri tarafından da takip edildiğini biliyoruz. burada çok detay vermeye gerek yok...

    ama bence son zamanlarda yazdığı en önemli entri oynadığımız oyunla (bkz: pozisyon oyunu/#2915308) alakalı fikirlerini anlattığı yazısıdır.

    fatih terim'in 35 yılı aşkın teknik adamlık kariyerinde oynatmaya çalıştığı, bunu yaparken bugünün kimi önemli teknik adamlarına ilham olduğu oyundan uzaklaşması gibi bir durum söz konusu. peki ne oldu da hoca en iyi bildiği şeyi yapmaktan vazgeçti?

    kişinin kendini geliştirmesi eskiyi yeniyle değiştirmesi değildir. gelişme içinde bulunulan imkan ve koşullarla birlikte gelişir. rahmetli hocam toktamış ateş 'değişmeyen tek şey değişimin kendisidir!" derdi ve haklıydı. fakat biz bugün değiştirmeyi dönüştürmekle karıştırıyoruz. (bkz: kentsel dönüşüm)

    içerisinde bulunduğumuz koşullar bizi pozisyon oyunu oynamaktan men ediyor arkadaşlar. bizim beklerimiz böyle bir oyun için yeterli değildi, muhtemelen öyle beklere de uzun bir süre sahip olamayacağız. bunun yanında forvetimiz top class olsa bile sağlıklı değil, kanatlarımızın bitiricilik ve devamlılık sorunu var. göbek oyuncularımızın oyun karakteristikleri istediğimizi vermekten uzakta. devşirme orta saha oyuncumuz o bölgenin en verimli oyuncusu (!) gözüküyor...

    aslında teker teker oyuncu problemi değil, bir bütün olarak oyun problemi yaşıyoruz biz...

    tüm bunları muhtemelen teknik ekip de görüyor... yani en azından öyle olduğunu sanıyorum... peki tüm bunlara rağmen hocayı burada ısrar ettiren ne? bence bu oyunun fikir babası fatih terim değil!..

    o yüzden levent şahin eleştirisini çok yerinde ve önemli buluyorum. umarım kendisi de bu tür bir özeleştiriyi yapıyordur...
  • 105
    kadro içi yazarlarımdan. çok da iyi bir insan.

    bizzat fatih terim'in, futbola dair yazıları/tezleri/yorumları sebebiyle florya'ya davet ettiği bir arkadaş kendisi. yani futbol görüşünü ve oyuna bakışını hoca da beğenmiş. işin akademik kısmıyla da fazlasıyla ilgili.

    e daha ne olsun?

    sözlüğe son dönemlerde katılmış ve büyük katkı vermiş bir isim.

    severek takip ediyoruz.
  • 209
    (bkz: #2622389)

    sistemlerle alakalı yazdıklarına yanlış diyemem. futbol bir çok doğruyu içinde barındırandırıyor. en iyi sistem, en uygun sistem hangisi, bana göre seçilemez. elinde uygun oyuncu grubu varsa kullandığın sistem en iyiye evriliyor. ama evet ekol yaratma, bir sisteme uygun oyuncu yetiştirme ve satın alma fikri çok doğru zira maliyeti düşürür, bir alışkanlık yaratır.

    fakat galatasaray'ın an itibarıyla 4-4-2 oynaması bana göre imkansız. hele 14 şubat 2019 galatasaray benfica maçı'nda tamamıyla imkansızdı zira emre akbaba henüz böyle bir mücadeleye çıkacak seviyede değil. ama emre'nin müthiş bir form düzeyinde olduğunu kabul edersek de 4-4-2 (4-4-1-1) oynayamayız. neden? çünkü uygun orta saha ikilisini oluşturamıyoruz. elimizde orta saha oyuncuları kimler var? donk, ndiaye, fernando, belhanda. selçuk'u saymıyorum bana göre artık veteran. bu oyunculardan hangi ikisini kullanacak? bence hiç bir ikili olmaz. çünkü çok fazla top kaybı yapıyorlar. bu kadar top kaybı yapan bir ikili galatasaray'ı felakete sürükler. yapılan her top kaybı becerikli hücum ayakları olan benfica'yı yada artık rakip her kimse onu çizgi halinde kalmış defansımızla baş başa bırakır. bu da bize kart, gol falan olarak geri döner.

    galatasaray'ın mevcut kadrosu 3 orta sahayı mecbur bırakıyor. verimli 4-4-2 oynadığımız dönemlere bakın. kullandığımız merkez oyuncuları kimler? okan, suat, emre, ergün, kimi zaman ümit davala, melo, selçuk, necati. hagi sistemler üzeri bir adam. onu saymıyorum. bu oyuncuların ortak özellikleri ne? hepsi çok akıllı futbolcular. minimum top kaybıyla oynuyorlar. baskıyı hem takım oyunuyla, hem de bireysel yetenekleriyle kıracak güçleri var.

    peki bizim orta saha oyuncularımıza bakınca ne görüyoruz. ortak özellikleri oyun akıllarının zayıf olması. tekrar söylüyorum bu takım bu zayıf oyun aklıyla 4-4-2 oynamaz. hatta oynayamayacağı tek sistem 4-4-2 ve türevleridir.

    esasında verimli 4-4-2 oynadığımız dönemlerde sahip olduğumuz iç özellikli kanat oyuncuları elimizde mevcut. yani belhanda, feghouli, yunus akgün bu rolü üstlenebilecek futbolcular. ama işte 4-4-2'nin göbeğini oluşturamıyoruz. oluşturamadığımız için de bu oyunu oynamamız imkan dışı. yoksa daha geçenlerde 4-4-2 seçeneğini ben de düşündüm. diagne- mitroglu'ndan biri ve emre-onyekuru'dan biri ile forvet hattını oluştururuz falan gibi planlar yaptım. ama bu düşünceden kısa zamanda sıyrıldım. bu kadar top kaybeden orta sahan varsa bir tandemle orta alan hattını oluşturmak intihar.

    o yüzden şu galatasaray'a çapa şart. yani top kaybı yaptığında defansının çizgi halinde kalmamasını sağlayacak, derinlik katacak bir isim kadroda mutlaka bulunmalı. galiba en uygunu donk. en azından topu iyi kullanıyor. zaten en iyi maçlarımız hep donk'un kadroda olduğu maçlar. onun da sözleşmesinin uzama sıkıntısı var. bu durumda ndiaye'yi mi oraya çeker yoksa fernando'yu mu kullanır bilmiyorum.

    sezonu pragmatist çözümlerle bitirebiliriz. mesela ne? mesela ve hatta mecbur olduğumuz üzere diagne'yi oyuna katmanın en basit yolunu bularak. çünkü bu adam sırtı dönük top alıp verimli kullanabiliyor. gol noktasında çok becerikli ve topla oynarken meziyetleri de hiç fena değil. şubatın 8'inde oynadığımız trabzonspor maçı'nı ele alalım. çok güzel bir kaç pas attı kanatlara. biz bu yolu malesef denemiyoruz. oysa bu adamdan faydalanmanın yollarından biri de tam olarak bu. evet o topu kanatta yine aynı noktaya ulaştırıyoruz ama genelde bek üzerinden. rakip de zaten tahmin ettiği noktaya giden top için pozisyonunu almış oluyor. zaten markajda olan forvet iyice sıkı marke ediliyor, kanattaki oyuncunun karşısına doğru pozisyonda bir rakip gelmiş oluyor. oysa diagne üzerinden ulaştırsak rakibi hazırlıksız yakalamamız mümkün olur. diagne'ye geldiği anda otmatik olarak merkeze kapanacak savunma hem kanat oyuncumuzu boş bırakacak hem de topu veren diagne dönüp kısa mesafe siprint ile top isterken markajdan kurtulma şansını yakalayacak. tabi bu bir örnek. maç içerisinde 3-4 kez denememiz gereken bir şey.

    sonra kanat oyuncularımıza bakalım. onyekuru aslında sürekli elverişli topları alıyor. ama malesef hep içeri girip ikiye birlerle yada sağına çekerek gol vuruşu yapma derdinde. belki yerine yunus akgün'ü kullanma vakti geldi. oyun görüşü iyi, ortaları iyi, yaratıcı paslar atabiliyor üstelik bunu hem merkeze hem de kanada yapabiliyor. hem trabzonspor hem de benfica maçlarını ele alırsak futbolda en sevdiğim şeylerden biri top açık oyuncusundayken bekin çizgiye attığı depar... bunu akıllı bir oyuncu olan nagatomo çok sık yaptı. peki aldığı pas sayısı kaç? sıfır. onyekuru tek bir defa adamın önüne yuvarlamadı topu. oysa takımda en iyi orta yapan adamlardan biri de nagatomo. bunu yapsa en az 1 yada 2 tanesinin gol olarak döneceğine eminim. işte yunus bunu yapar. hücum planlarımız çeşitlenir.

    emre'nin takıma dönmesi çok önemli. bu kaç haftada olur bilemiyorum. emre de oyun organizasyonuna katkı sağlayabilen bir adam değil. hatta kolay top kayıpları yapıyor ve son tercih hataları da oluyor. ama dinamik ve gol bölgesine çok çok iyi giriyor. rakip defans yerleşimini bozan bir oyun anlayışı var. bu hücumda kalabalıklaşmamıza ve forvet aksiyonlarımızın artmasına sebep olacak bir hadise.

    sağ kanatta feghouli, mariano ikilisine mecburuz. en azından oyun organizasyonuna katılıyorlar ve diagne'yi oyuna sokabilecek meziyetleri var. üstelik formdalarsa belhanda'nın da katılımıyla baya iyi işler yapabiliyorlar. esasında fatih terim egosuna yenik düşmediğinde doğruları yapabilen bir adam. nitekim zamanında çok büyük hatalardan dönmüşlüğü var. popescu'yu orta sahada kullanma takıntısı, eboue'yi orta saha yada açık oyuncusu olarak kullanma denemeleri falan gibi. ancak ligin ilk yarısında rodriguez'i resmen harcadı. fatih terim yapıyosa bir bildiği vardır, biz yapıyosak taraftar sesini çıkarmaz mottolarıyla. oysa solda oynayan rodriguez malesef sürekli içeriye girmeye mecbur, kalabalık defans arasında topu öldüren ve atağı harcayan bir oyuncu haline dönüştü. ama sağda hızıyla bek oyuncusunu çizgide ekarte edip sonra da kişisel yetenekleriyle pozisyon hazırlayabiliyordu. üstelik de mariano onu çok güzel şekilde besliyordu.

    bence yine aynı hataları yapıyor terim.

    artık forvetsizmiş gibi oynamaktan vazgeçmeliyiz. temel hücum planımız diagne'yi yada sahadaysa mitroglu'nu topla buluşturmak olmalı. bizim temel oyun planımız kanatlardan içeri katedip kişisel beceriyle gol yaratmak. bu kolay önlem alınabilen bir anlayış.

    benfica maç sonu toplantısında orta saha oyuncularını eleştirdi terim. belli ki sezon sonunda bu bölgeye operasyon gelecek. işte o zamana kadar yapılacak şey belli. zaten marcao ve luyindama'nın takıma katılımıyla artık defanstan kaliteli top çıkarıyoruz. işte bu topları biran önce uç oyuncularımızla buluşturmak hücum planımız olmalı. ne zaman akıllı bir 8 ve akıllı bir 6 numaramız olur, nasıl işleyen bir 4-4-2 oynarızı, nasıl 4-3-3 yada 4-2-3-1'i oynarızı konuşuruz. daha komplike oyun anlayışları üzerinde oturur konuşuruz.

    mevcut kadroda belhanda'nın feghouli'nin, mariano'nun, nagatomo'nun, emre'nin yeteneklerini ortaya çıkarmanın yolu diagne'yi topla buluşturmak. aksi taktirde iyi maçlarda oynarız ama hem diagne yatırımımız işe yaramaz hem de adamı eleştiri okların hedefi haline getirirz. üstelik de hesabettiğimizden fazla puan kaybı yaşarız. şu anda fizik kalitesi veya tekniği yüksek ama futbol aklı zayıf orta saha oyuncularımızla hiç bir sistemi efektif şekilde sahaya yansıtamayız. yani büyük takım olarak yansıtamayız. yoksa hala bu takım geçiş oyunu oynar. ha liverpool gibi oynamaz ama bizi ligde 2. veya 3. yapacak kadar oynar. yani başarılı bir anadolu takımı hüvviyetinde olabiliriz.

    üzülerek söylüyorum ki verdiği grafiklerin, anlattığı hücum planlarının elimizdeki orta saha oyuncularını düşündüğümüzde hiç bir geçerliliği yok. yani benfica'da cervi'nin rolünü üstlenecek adamımız var ama gedson fernandes, florentino, rafa silva, pizzi ve hatta gabriel'in rolünü üstlenebilecek futbolculara sahip değiliz. ndiaye, fernando, belhanda falan hep kaliteli oyuncular. ama bahsettiğim şey oyun stilleri. oyuncu profilleri. bu adamlar benfica'da olsalar orada da 4-4-2 oynayamazlar.

    ha dip not olarak şunu ekliyim. fernando esasında oynar. her sistemde oynar. ama bu fernando malesef hiç bir sistemde oynayamaz. belki kariyeri için stopere evrilme vakti gelmiştir. sahayı daha geniş göreceği, daha az koşup daha fazla oyun bilgisi kullanacağı bir mevki. fakat bizim ihtiyaçlarımız şu anda o yönde değil.

    özetle eleştirilerinin çoğu doğru olmakla birlikte bana göre entrysinde bahsettiği çözüm önerileri şu aşamada bize derman olmaz.
  • 547
    kendisi ile konuşmaya başlamamız, sözlüğe ilk yazar olduğum donemlerde, emre utkucan ile ilgili bir girdimden dolayı olmuştu. futbol bilgisi, istatistiğe karşı fetişizmi olsun, sıradışı bir yazar. evlilik, cocuklar falan derken, uzun yıllardır türkiye ligi dışında, büyük maçlari izleyen birisi olduğum için, futbolculari pek tanımıyorum. kendisinde peygamber sabrı olduguna bu transfer sezonu kesin inandım. onyekuru hariç, alınan futbolcuları tanımadığım için, ben hep sordum o da sağolsun hep cevap verdi. yazadursun.
  • 421
    çok sevdiğim, kafası çok çalışan, kalemi güçlü, ince görüşlü bir kardeşimdir.

    (bkz: #2850874) şöyle bir entri girmiş, bunun üstüne söylenecek başkaca şeyler olduğunu düşünüyorum. özellikle nick altı yazmak istedim, bazen bu yöntem daha dikkat çekici olabiliyor. hele hele sözlüğün son dönemlerdeki durumu düşünüldüğünde bu akıllıca bile olsa gerek...

    galatasaray başkanlık makamı, benzeri her makam gibi, sıradan bir makam değildir. dolayısıyla her başkan, zamanla o makamın büyüsüyle büyümeye, değişmeye başlar. başka kulüp ya da kurumları düşündüğümüzde de böyle bir dönüşüm yaşamamış sayılı başkan sayabiliriz.

    aslında başkanlar geldikleri makamlarda kurdukları ekip ya da düzenin verdiği geri dönüş, buralardan aldığı verimle doğru orantılı olarak başarı/lı/sız olur. konumuz futbolsa, adınız florentino perez bile olsa kurduğunuz kadro, güvendiğiniz teknik ekip ne kadar marka, ne kadar spektaküler olursa olsun, geri dönüşü olmazsa başarısız kabul edilirsiniz. dolayısıyla futbolda yönetimler, kazandıkları kupalar kadar başarılı olabilir.

    galatasaray'da enteresan bir başkanlık yapısı var. tam sorumluluk ile sorumsuzluk arasında bir yerde sıkışmış bir koltuğu konuşuyoruz. mesela tam sorumlu desen dursun özbek'i açıklayamazsın, tam sorumsuz desen adnan polat'ı... o yüzden kongre yapısına, liseye, liseciliğe, kulislere, siyasete falan girmenin lüzumu yok, uzar gider...

    galatasaray'ı taraftarlık üzerinden konuşacak olursak, ben de dahil olmak üzere, başarıyı kanıksamış, bunu bir standart olarak kabul eden bir grup olduğumuzu söyleyebiliriz. her ne kadar efsanemiz desek de takım biraz yalpaladığında efsane falan dinlemeden topa tutabiliyoruz. ya da başkaca şeyler... bunu sadece fatih terim için değil hagi için, bülent korkmaz için, lucescu için, geretz için yani anlayacağınız bir çok isim için söyleyebiliriz.

    hoca 4. döneminde imza atarken arsene wenger'den örnek vererek, "eğer galatasaray'dan hiç ayrılmamış olsaydım başka bir senaryoyu konuşuyor olabilirdik!" demişti. aslında konuşulması gereken konu tam da bu, başkası değil.

    yönetimlerin temel amacı mali disiplini sağlayıp oluşturdukları çalışan topluluğuna başarıyı sağlayacakları ortamı hazırlamaktır. bunu yaparken temel görev grubun sorumluluğunu üstlenen kişiye aittir. yakın zamanda beşiktaş, ondan önce ünal aysal örneğinde olduğu gibi burada harmoni bozulduğunda, öyle ya da böyle, bu işin sonu taze kan söylemleriyle yeni bir oluşuma gitmek olur, kaybedilen bir kaç sezonun ardından bir aklı selim gelir, dikiş tutturulur ve cemiyette re re re, ra ra ra...

    rahmetli dayım sigara içtiğimi fark ettiğinde beni yanına çağırmış ve "oğlum, bokun bok olduğunu anlamak için tadına bakmaya gerek yok! bu görüntüsüyle, kokusuyla bok! neden böyle bir şey yapıyorsun?" demişti. fakat insanoğlu böyledir, tecrübe etmek ister... yasak her zaman cezbeder, sınırlar ise aşılmak içindir.... ve ben bu konuşmanın üzerinden geçen 14. yılı sigara içerek karşılıyorum...

    peki hocanın farklı senaryo dediği ne olabilirdi ve bunun gerçekleşmesine ne engel oldu... hoca defaatle galatasaray'dan hiç ayrılmak istemediğini ama her seferinde bunun bir şekilde bir mecburiyet olarak karşısına çıktığını söyler. hoca 2. dönemi hariç, ki burası daniel tozser 'in de bahsettiği meşhur fenerbahçe maçına bağlanamayacak kadar karışıktır, her dönemde öyle ya da böyle görevi aldığı yönetimin önüne geçmiştir. hocayı tanıdığınızda bunun böyle olması aslında kaçınılmaz bir sonuçtur. haliyle hocaya görev veren yönetimler bunu bilerek ve de göze alarak hareket et/meli/miş/dirler. ne zaman ki koltuğun büyüsü yönetilemez hale gelir, hoca göze batar ve kaçınılmaz sona ilerlersiniz.

    bahsettiğimiz konu sadece fatih terim için değil, kendine denk bir sürü teknik adam için geçerlidir. bugün pep ile çalışıyorsanız sınırlarınız bellidir. ya da jose, ancelotti, spaletti, favre, bielsa... dolayısıyla kaldıramayacağınız yükün altına girmek istemiyorsanız, buyrun martin jol ya da hikmet karaman orada bekliyor... (şaka değil bu arada!)

    hoca ve yönetimimiz son krizde eşit miktarda hatalıdır. fakat terazi mustafa cengiz'i tartmaz, o kefeye fatih terim ile çıkamazsın. nasıl başkaları çıkamadıysa, sen de çıkamazsın.

    "efendim, galatasaray bir başkan kulübüdür!" - evet doğru, fakat galatasaray kupası olmayan başkanını hatırlamaz. bugün şampiyon olamıyorsan gelir yapamazsın, gelir yapamazsan "setılmınt, agrimınt" olmaz! hele hele, 2 sene önce sokağa çıksan seni kimse tanımazken, şampiyonluklar seni tanınır hale getirir.

    yönetim çalışan grubuna mali disiplini başarı ortamı için sunarken, aslında böyle ekstra bir getiriyi de cebine yazar. fark ettiyseniz efsane olma meselesine, hocanın istedikleri ve olanlara, kimi "off the record" bilgilere hiç girmedim.

    peki ne olur? mayıs'ta şampiyon oluruz, bu kupayı da yeni başkan kaldırır!..

    edit : gençlerbirliği, altınordu da başarılı kulüpler, şampiyon olmazlar ama işte futbolcu falan satarlar. borçsuz falan yani, mali disiplinli, genç, dinamik... tribünleri de boş hani... neyse...
  • 544
    (bkz: #3069629)

    düşüncelerini istatistiksel verilerle destekleyerek anlatan yazar. takım ceza sahasına giriyor, gol atamıyor demiş. haklı. antalyaspor, kayserispor maçlarını göz önüne aldığımızda bu gerçek gün gibi ortada.

    emeğine sağlık. sözlükte çoğu kişi - ben dahil- düşüncelerini olduğu gibi yazdığı için, işin içine veriler girdiğinde insanlar yadırgıyor tabi. normal.
  • 94
    fikir üretene saldırmak kafatasçı yobaz zihniyetin ürünüdür. istiyoruz ki galatasaray sözlük'te herkes rahatlıkla bilgisini, görgüsünü paylaşsın.

    tüm yazarlara tavsiyem galatasaray sözlük kurallarını ve özellikle de sözlüğün amacını dikkatlice okumaları.

    burası ekşi sözlük gibi fikirleri yüzünden insanların birbirine saldırdığı bir yer olmayacak. ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. herşeyi görüyoruz ve not ediyoruz. eylemsiz de kalma niyetimiz yok.

    saldırılara aldırmasın.

    görüşlerini çok beğendiğim ve dikkatle takip ettiğim bir yazar kardeşimiz. burayı keyifli kılanlardan. keşke sözlükte böyle yazarların sayısı artsa...
  • 318
    sözlükte ocgunsson ile birlikte kırmızı çizgim olan yazardır. ikisini kimseye yedirmem. istediğiniz kadar eleştirebilirsiniz ama adama hakkını vermek kaydıyla olmalı ki ortada iyi niyet olsun.

    mesela ben de onu çok eleştiriyorum hatta en son deep lying playmaker terimini derin yalan söyleyen oyun yapıcı diye yorumladığımı söyledim hiçbir karşılık veremedi hahaha. yaaa ktei kardeş her şey gegen megen prese bakmıyormuş.
  • 368
    isimlerden bağımsız kendi düşüncelerini aklayacağım diye kıvranmasına gerek yok. her insan gibi hata yapabilir hatalı düşüncelere sahip olabilir. önemli olan olgunca evet bu konuda hata yapmışım diyerek özeleştiri yapabilmek oysa tam tersine batırdım bari ironi yaparak sıvayayım demiş. oysaki kimse belhanda kötü oyuncu demiyor, bonservisi ve kendisine verilen paraların oyuncusu değil demesi yeterli. gerçi bir arada linnes'in son gün transfer olayı çıktığında fırsatçılık peşindeki kasımpaşa yönetimini güzelliyordu. evet belhanda süfer, geri kalan her şey kötü.

    (bkz: #2781159)

    edit: önce pm kutuma sonra nickaltıma yazılan mesaj sonrası konu ikili tartışmaya dönmesin diye editleyeyim.

    okumak hakikaten de zihin açıcı. cenk ergün entrysini referans gösterip bahsi geçen oyuncuyla ilgili en son yazdığı entrye kadarki girdiği tüm entryler birbiriyle müthiş uyumlu. şimdi belhanda süfer mi değil mi?
  • 97
    ben ve benim gibi birçok yazar sözlükteki fikir tartışmalarından keyif alıyor. sözlükte sürekli şakalar komiklikler okumak ya da insanların içindeki nefreti boşalttığı gereksiz yazılara maruz kalmak yerine üzerine düşüneceğim ve okurken yeni bilgiler öğreneceğim yazılar da görmek istiyorum. bizim için en değerli yazarlar ise işte bu yazıları yazanlar. kaideyi taciz eden istisna, onlardan birisi.

    kaideyi taciz eden istisna, bir belhanda tezi çıkardı ve onu detaylı analizlerle savundu. doğal olarak, başka yazarlar da antitezini ortaya koydu, ben bunu fikir üreten adama saldırmak olarak görmüyorum. belhanda konusunda bana göre bugüne kadar ben de dahil olmak üzere taraftarların çoğunun fazla bir olumlu ya da olumsuz fikri yoktu. belhanda, takımda olduğu için iyi oynaması için desteklediğimiz, kötü oynadığı zaman ise kızıp eleştirdiğimiz, birkaç yıl sonra da unutacağımız, felipe ya da engin baytar gibi gelip geçici bir futbolcu. tarafsız olduğumuz için de her iki tarafın da yazılarını keyif alarak okuduk. ancak, fikirleri savunmanın getirdiği bir yük vardır ve kaideyi taciz eden istisna’nın bir fikri ısrarla ve ortaya birçok faklı neden koyarak savunması, onun o fikrin ana savunucusu haline getirdi, monacoprensi ve igor tudor’da olduğu gibi.

    bugün itibariyle kaideyi taciz eden istisna’nın belhanda tezi çöktü. bir insanın zihinsel ve duygusal olarak yatırım yaptığı tezin çökmesi elbette ki zordur ancak bunu kabul edemeyip karşı düşüncedeki insanların tarzını eleştirmesini ya da konuyu saptırıp bir şekilde kendisini haklı çıkartmaya çalışmasını da doğru bulmuyorum. bir fikri ne kadar kuvvetli savunursan, o fikrin yanlış olduğu ortaya çıktığında da karşı taraf haklılığını o agresiflikte sergiler. iddiası olmayan bir takımı yendiğimizde ‘’karşı tarafı da tebrik ederiz’’ olgunluğunda konuşabilirken, derbilerde ya da bize karşı büyük laf etmiş takımları yendikten sonra ‘’koyduk mu’’ seviyesine gelebiliyoruz. sonuçta bugün linç edilen, kaideyi taciz eden istisna değil, onun çökmüş fikirleridir. örneğin ben bugüne kadar mustafa cengiz yönetimini hep destekleyip savunmuştum, ancak bugün iyi bir yönetim olduğu tezimin çöktüğünü kabul ediyorum. çok önceden beri mustafa cengiz’i haksız eleştirdiğini düşündüğüm yazarların üslupları ya da yönetimin daha önce doğru yapmış oldukları işler, benim tezimin çöktüğü gerçeğini değiştirmiyor. eğer ben önceden ısrarla mustafa cengiz’i savunmuş olsaydım, bugün benim nick altım da karşı tezi savunmuş olan yazarların haklılıklarını benzer agresiflikte ilan ettikleri entryler ile dolmuş olurdu.

    bunun dışında bir öngörüm var, belhanda tezi çöktüğüne göre, bundan sonra belhanda herkesin fikrini değiştirecek kadar iyi oynamadığı sürece onu aynı şekilde savunmaya çalışırsa ''linç edilmeye'' devam edecek. fikir tartışmalarının doğası gereği böyle, kesinlikle tehdit ya da sindirme olarak söylemiyorum. tez ve antitez ortaya atıldı, gözlem yapıldı ve sonucunda antitezin doğruluğu ortaya çıktı. bunun ardından doğru olmadığı çoğunluk tarafından kabul edilmiş bir görüşü ısrarla savunmaya çalışmak tepki çeker, çünkü bu tartışmayı kaybettiğini kabul edememektir. biraz abartarak örnek vereyim, sözlükte bir yazar tarık’ın aslında ne kadar iyi bir futbolcu olduğu tezini savunmaya çalışırsa kanıtlara rağmen saçmaladığı için linç edilir. ya da tersten bir örnek vereyim çünkü burada fikir özgürlüğü nedeniyle fatih terim dahil herkes eleştirilebilmeli diyen bir çok yazar oluyor. fatih terim elbette ki eleştirilebilir, ancak bu eleştiriler fatih terim’in kötü teknik direktör olduğu (ya da daha fazlası) tezi haline geldiği an tepki çeker. çoğunluk için çok değerli olduğu bir yer olan galatasaray sözlük’te yapılan bir fatih terim antitezi doğru yapılmaz ve fikir tartışması kalması gereken sınırlarının dışına çıkarsa elbette ki linç edilir.

    bugün olanları tam olarak bilmiyorum, sanırım silinen bazı entryler olmuş. fikir tartışmaları sırasında normal zamanlarda bazı sivri üslupları okumak eğlenceli oluyor ancak kaybedilen bir maç sonrasında tartışmanın bu tarzda yapılmasının da kırıcı olarak algılanması da çok doğal. belhanda kırmızı kart gördüğünde aklıma gelseydi ben de sinirden kendi kendime “half sıpeys yauuuv. asistin asisti yaauv. 8.5 numara yauv" diyebilirdim, belhanda’ya kızgınlığımı onu savunan teze yönelteceğim için, yazara ya da onun verdiği değerli bilgilere değil. burada hepimiz galatasaraylıyız, fikirleri tartışabilecek seviyedeki insanların olgunluk göstereceğini düşünüyorum. az önce söylediğim gibi fikirler linç edilebilir, gereksiz üslup polisliği yapılmasına karşıyım.

    kaideyi taciz eden istisna’nın belhanda üzerine fikirlerinin bana göre haklı olarak eleştirildiği bir günde kendisinin futbolu ne kadar iyi bildiğini ve değerli birçok başka düşüncesinin hatırlanması gerektiğini söylemek istiyorum. örneğin geçen sezonun sonunda yazdığı yazılarda ve kendisiyle konuşmalarımızda, bu sezon gomis’in olmayacağını ve bu kadronun farklı bir hücum sistemiyle oynaması gerektiğini söylemişti. fatih terim elindeki futbolcularla yapbozu çözdüğünde, onun 3 ay önce düşündüğü sisteme geleceğini düşünüyorum. bir diğeri örnek ise temmuz sonunda fernando-donk-belhanda ortasahasının işlemeyeceğini, donk’un yerine pres yapan delici bir oyuncunun gerektiğini söylemişti. aradan geçen bir ay içerisinde fatih terim de bu durumu gördü, o üçlüden vazgeçti, emre akbaba ve ndiaye’yi transfer etti, donk’ta ısrar etmek yerine de ndiaye takıma girmeden önce o rol için belhanda ve emre akbaba’yı denedi.

    kaideyi taciz eden istisna, yeni tezler bulup fikirlerini yazmaya devam etsin ve bu tezlerini de daha önce yaptığı gibi değerli bilgilerle savunsun. ona katılmayan başka yazarlar da onun fikirlerini çürütmeye çalışsın ve biz de bunu keyifle okumaya devam edelim. umarım bugün linç edilenin kendisi olmadığını anlayacaktır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın