ben hala neden
bursaspor'dan ayrıldığını düşünürken;
bursasportv genel müdür yardımcısı
burak uçar, gidişinin ardından mükemmel bir yazı yazmış.
---
alıntı ---
bilinmesi gereken bir adam geçti bursa’dan, gözlerimizin önündeydi dev gibi…
“kazım koyuncu” dedi, en sevdiği türk sanatçıyı sorunca…
kanserden öldüğünü biliyordu ve hayat hikâyesini çok acıklı buluyordu.
ve “nazım” deyince susuyordu her seferinde…
ülkenin iç-dış politikaları, siyasi partiler, dünyadaki dini akımlar sohbetlerin genelini oluşturuyordu.
barış manço’yu merak ediyordu, livaneli’yi…
biliyordu da…
bulvarda kırmızı ışıkta durmuş beklerken “deniz’i sever mi türkiye?” deyiverdi…
idamlardan bahsettik…
sustuk…
üniversite yıllarımda yapmadığımız tartışmaları heyecanla sürdürüyorduk bir araya geldiğimizde.
osmanlı imparatorluğunun kronolojisini de iyi biliyordu atatürk devrimlerini de…
***
kılık kıyafet konusunda kabul edelim ki özensizdi.
ve kimse bilmezdi; “kermes”lerden giyinirdi…
“bir çocuğun bursa’da manchester united’ı izlemesinden daha önemli bir şey olamaz” demişti. cebinden yaklaşık 20 bin tl verip okullara bilet dağıttırdı. çocuklar da bilmiyorlardı kim olduğunu. meraklı bir baba uğraşınca, ismine ulaştı ve medyada haber oldu. çok kızmıştı…
“olsun be yaa…” demiştik, o diyemedi bir türlü.
daha bilinmeyen pek çok hayır işine imza attı.
gizlilik esastı…
bütün dinleri olduğu gibi islam’ı da araştırdı.
iki ayda, derdini türkçe anlatmaya başladı…
4 dil biliyordu. türkçe 5. oldu…
***
kuru fasulye en sevdiği yemekti. özel olarak yapardı ramazan usta. künefeyi de çok beğendi… bir de “fasulye” şarkısını.
galibiyet kutlamalarında ortaya atlardı hemen.
***
ertuğrul sağlam’ı çok sevdi bir de…
saydı…
hoca gibi, ağabey gibi, dost gibi…
***
genç futbolcular her otomobil değiştirdiklerinde yanlarına gidip “off süper araba kaç yapıyor?” diyerek dalgasını geçiyordu. kendisi için önemsizdi çünkü…
evet, kesinlikle çok komikti.
hemen hemen herkesin taklidini yapabiliyordu…
***
uzak durdu medyadan.
karaburun’daki konferansa spor emekçileri sendikasının davetlisi olarak giderken çok heyecanlıydı.
uyardık ama, “burası türkiye siyasete çok girme…” gülümsedi sadece “merak etmeyin” derken…
“filozof değilim” diyordu. sırt çantasında en az 7-8 kitapla geziyordu. kiralık evi olmasına rağmen tesislerde kalıyordu.
ya okuyordu, ya uyuyordu…
ve kafa dengi arkadaş bulunca anlatıyordu;
“italya’da futbol büyük ve çirkin bir organizasyon… futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”
***
duygusaldı…
cem karaca’nın “tamirci çırağı”nı dinlerken gözleri dolmuştu…
çok iyi bir ailesi vardı. menajeri olmadı hiç…
babası ilgilendi transferleriyle, her şeyi bırakıp bir anda avustralya’ya dönebileceğini söylerdi her seferinde…
kırmızı kart görmedi hiç…
hem de hiç kimseden…
***
bursa’yı çok sevdi…
bursalıları çok sevdi…
pazartesi bursa’dan ayrıldı, salı günü şampiyonluk kutlamalarında basel’de omuzlara alındı…
***
teşekkürler ivani…
futbolun için…
adamlığın için…
dostluğun için…
***
kazım koyuncu’ydu en sevdiği şarkıcı ;
“işte gidiyorum” ile bitsin bu yazı…
…
işte gidiyorum
bir şey demeden
arkamı dönmeden
şikayet etmeden
hiçbir şey almadan
bir şey vermeden
yol ayrılmış, görmeden gidiyorum
ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
yürüyorum sanki senin yanında
sesin uzaklaşır her bir adımda
ayak izim kalmadan gidiyorum
gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
bana kimse sen gibi sarılmadı
işığımız sönmeden gidiyorum…
---
alıntı ---
demek ki futbolculuğu gibi insanlığı da kaliteliymiş. ben bir
galatasaraylı olarak seni hep beğenerek izlemiştim
ivan ergic. bu yazıyı okuduktan sonraysa bir başka sevdim seni. yolun açık olsun..