• 52
    bize şöyle bir mail göndermiş kendisi. bize de paylaşmak düşer.

    --- alıntı ---

    selamlar...
    burada hakkımda yazdıklarınız ve yazılanlar için hepinize teşekkür ederim.
    muhtemelen görmüşsünüzdür ama görmeyenler için hatırlatmak istedim:
    galatasaray yazılarıma artık kendimi ve kalemimi daha rahat hissettiğim http://iskenderbaydar.com adresinden devam ediyorum.
    eleştiri ve yorumlarınızı beklerim.
    herkese sarı kırmızı sevgiler...

    --- alıntı ---
  • 56
    kendisinin 20 şubat 2014 ve 21 şubat 2014 tarihli, galatasaray göz göre göre kazıklanıyor ve birileri hesap vermeli isimli köşe yazısını biz galatasaray sözlük olarak zaten 2 ay önce vermiştik; #1395531

    kendisinin böyle bir haber yapması güzel bir şey tabi ki. bizleri ve burayı takip ettiğini de öğrenmiştik. kendisine selam olsun. böyle haberler yapsın, yankı uyandırsın bizler de kendisini destekleyelim.

    haberin linki;

    http://www.iskenderbaydar.com/galatasaray-uefa/
  • 57
    --- alıntı ---

    gel de futbol konuş
    evet; arkanda senin açıklarını kapatmak için dizayn edilmiş bir federasyon yok…

    evet; arkanda uefa’dan ceza almaman, küme düşmemen için devreye giren bir başbakan yok.

    bu arada son tapeler ışığında değerlendirirsek, başbakan’ın senin başkanının karşısında olması, küme düşmenin önlenmeye çalışıldığı gerçeğini değiştirmiyor…

    istediğin kadar pr şirketi tut, istediğin kadar twitter hesabı besle, istediğin kadar internet sitesi kur, istediğin kadar medyaya adam yerleştir, istediğin kadar kendi adamların için medya patronlarından randevu al fark etmiyor.

    gerçekler balçıkla sıvanmıyor.

    ama galatasaray olarak tüm bu yaşananlara iyi tarafından bakmak lazım…

    federasyon’un maşallah dediği 40 gün yaşamıyor.

    bu aralar başbakan’ın elini attığı hiçbir iş iflah olmuyor.

    rakibine, defans oyuncusunun elleri kolları kapalıyken çalınan penaltı, sana elleri kolları açıkken çalınmıyor.

    dolayısıyla senin en iyi yaptığın işi yapman lazım.

    sahaya çıkıp top oynaman lazım.

    juventus’a karşı oynadığın gibi…

    chelse’ye karşı oynadığın gibi…

    oynayabiliyor musun, hayır…

    hele deplasmanda kesinlikle hayır.

    tam 20 puan kaybetmiş galatasaray sezon başından beri deplasmanda.

    iç saha, dış saha ayrımı yapmaksızın ligin alt sıralarındaki rizespor ve antalyaspor’a 8 puan vermiş takım.

    tamam, rakibine çalınan kolay penaltılar sana çalınmıyor olabilir…

    ama bu durum, umut’un, sneijder’ın, burak’ın kaçırdığı gollerin bahanesi değil.

    bu, drogba’sız kadroda[1] sneijder’ın forvetin bu kadar uzağında kalmasının sebebi değil.

    bu, futbolcuların maç seçmesinin özrü değil.

    lafı çok uzatmayacağım.

    rizespor iyi takım, hakkını teslim etmek lazım.

    bulunduğu yerin takımı değil, o kesin…

    uğur tütüneker yönetiminde, oynaması gerektiği gibi oynadı.

    ve aldığı puanı anasının ak sütü gibi hak etti.

    şunu da yazayım:

    ellerini, kollarını açarak penaltıya sebebiyet veren rakibine sarılıp olur böyle şeyler diyen kim: burak yılmaz…

    maç sonunda yüzünde tribünden atılan çakmağın iziyle röportaj veren kim: burak yılmaz…

    hep eleştirilen kim: burak yılmaz…

    galatasaray’a gelince…

    önünde iki hedef var: chelsea’yi geçmek ve ligde şampiyon olmak.

    ikisini birden yapmak için, o maça kadar türkiye süper ligi’ne daha fazla konsantre olması gerekiyor.

    çünkü chelsea’yi aşamadığı gün, karşısında kovalayabileceği bir lig hedefi de bulamayabilir.

    puan muan mevzularını bir kenara bırakıp bu gerçeği dillendirmek de boynumuzun borcu:

    eğer türkiye’de siyaset temize çıkacaksa;

    eğer futbol temiz bir ortamda oynanacaksa;

    namusluların da en az namussuzlar kadar cesur olması gerekiyor.

    --- alıntı ---

    http://www.iskenderbaydar.com/...alatasaray-rizespor/

    düşünçelerime tercuman olmuş.
  • 58
    kendisi de bugün yazısında kaleme aldığı yekta kadar adam gibi adamdır. doğruları söylemek zorunda hisseden, eğilip bükülmeyen sağlam bir omurgaya sahip yazardır. aslına bakarsan bir hasan cemal banu güven'dir benim gözümde. amk gazetesinden ayrılmak umurunda bile olmamıştır, kendisini galatasaraylı olduğu için sevmiyorum insan olduğu için seviyorum. keşke fenerbahçe'nin bu şekilde bir kalemi olsa. hatta çıkıp bir yerde program yapsalar. şu an televizyonda spor programı yapan kokuşmuş zihniyetliler de topluma amme hizmetinde çalışsa ne bilim ağaç dikip, sokakları temizleseler. +1 kanalı bence kendisi için uygun seçim olabilir. "ey +1 kanalı sana sesleniyorum", bu kalemi görün. neyse ağabey yazadur, okuyalım bizde.

    yazarın uktesidir kendisinin sözlüğe yazar olarak kazandırılıp biz gibi yazar adaylarıyla kaynaşması.
  • 60
    --- alıntı ---

    özür bekliyoruz…
    tarih 15 ocak 2011…

    yer, resmi adıyla türk telekom arena ya da taraftar arasındaki adıyla ali sami yen arena veya aslantepe…

    galatasaraylılar o gün yıllardır hayalini kurdukları stada kavuşmanın heyecanı içindeydi… kötü geçen bir sezonun tam ortasında, iyiye açılan yolun kapısı gibi görülüyordu yeni stat.

    galatasaray, manevi değeri çok yüksek olan, maddi değeriyle de aslantepe’ye fark atan mecidiyeköy’deki ali sami yen terk etmişti, ulaşım sorunu olan yeni evi için.

    herkesin içi biraz buruk ama coşkusu fazlaydı.

    başlangıçta her şey gayet güzel gidiyordu… ta ki dönemin toki başkanı, şimdinin yolsuzluk suçlamaları yüzünden koltuğundan olmuş bakanı erdoğan bayraktar kürsüye çıkana kadar.

    “özhan canaydın’ın karşımızda naif ve güçsüz duruşu dün gibi aklımda” cümlesiyle filmi kopardı bayraktar.

    yuhalamalar, protestolar ortalığı inletiyordu.

    başbakan’ın en kudretli olduğu günlerdi. öyle protesto edilmeye falan alışkın değildi. öfkeyle terk etti stadı.

    ardından giden dönemin galatasaray başkanı adnan polat’ın özür dilemesi bile sakinleştiremedi kendisini.

    o gün bugündür galatasaray başkanı’na randevu vermiyor başbakan.

    başkan değişti, başbakan’ın tavrı değişmedi.

    ve o gün bugündür yeni stadında rahat değil galatasaray.

    devir bir türlü gerçekleşmiyor. ulaşım sorunu çözülmüyor.

    devlet resmen kin tutuyor 25-30 milyonluk bir camiaya…

    gelelim o gün bazı devlet görevlilerinin attığı tweetlere…

    mesela, istanbul büyükşehir belediyesi’ne bağlı spor a.ş.’nin genel müdür yardımcısı selim terzi, twitter hesabına şunları yazmıştı o gün:

    “galatasaraylılığım’dan utanıyorum. başbakanı, tt arena’da yuhalayanların babaları belli değildir, buna eminim. şerefsizler…”

    dönemin devlet bakanı ve baş müzakereci, şimdinin ‘bakara-makara’sı egemen bağış’a bağlı avrupa birliği genel sekreterliği müşaviri yasin ekrem serim de şunları yazdı:

    “böyle bir şerefsizlik yok. nankörsünüz… kimin sayesinde o statta maç izliyorsunuz. kim yaptı lan o stadı size. geri zekalı, kuş beyinliler…”

    dönemin spor bakanı, şimdinin sert bir darbeyle devrilmiş ismi suat kılıç da, “100′lerce trilyon harcandı o stadyum için, rüya bir proje gerçekleşti başbakan sayesinde. idraktan mahrum sefillere yazıklar olsun!” diye buyurmuştu

    evet, aynen bunları yazmışlardı. ve o gün sormuştum:

    “galatasaray başkanı, başbakan’dan özür diledi de galatasaray’dan kim özür dileyecek?”

    dilemediler…

    unutmadık…

    --- alıntı ---

    http://www.iskenderbaydar.com/unutmadik/

    herkes okusun.
  • 62
    sosyal medyadaki adresinden şu duyuru yapmış:

    "bugün 16:00-18:00 saatleri arasında, ali kırca, ali sirmen ve murat sabuncu ile birlikte gstv'de olacağım.. bizler soracağız, galatasaray başkanı ünal aysal yanıtlayacak.. ilgilenenlere duyurulur.."

    blog sitesinde de isteyenlerin kendisine soru gönderebileceğini belirtmiş: http://www.iskenderbaydar.com/unalaysal-sorular/

    ben aklıma gelen bir soruyu yolladım kendisine. siz de isterseniz burdan buyurun
  • 63
    --- alıntı ---

    ‘we fucking played…’
    yine bir derbi günü, yine her iki taraf için tarifsiz heyecanlar günü.

    evet; bu ne ilk maç iki takım arasında, ne de son…

    ama her derbi gibi kendine özgü hikâyesi olan bir maç.

    bakmayın geçmişte 376 maç oynandığına…

    o maçların 143’ünü fenerbahçe’nin, 120’sini galatasaray’ın kazandığına, 113’ünün de berabere bittiğine…

    istatistikler ilk düdük çalana kadar geçerlidir…

    son düdük çaldığında da bir takımın hanesine sadece yeni bir çentik eklenir.

    aslolan o iki düdük arasındaki 90 dakikadır.

    benzersiz olan, geride kalan hiçbir maçla kıyaslanamayacak olan son 90 dakikadır.

    bir sonraki ezeli rekabet randevusuna kadar hatırlanacak olan da odur.

    düşünün; eğer oynarsa bu drogbalı son derbi olabilir galatasaray cephesi açısından… ya da çokça yazıldığı gibi caner yurt dışına transfer olursa, bu onun kariyerindeki son galatasaray derbisi olabilir.

    maçtan önce galatasaray başkanı ünal aysal, tüm futbolculardan birer metin oktay olmalarını istemiş sahada…

    metin oktay özeldir.

    metin oktay tektir.

    galatasaray için sevdiği kadını terk etmiş, fenerbahçe daha çok para teklif etmesine rağmen sevdiği renkleri terk etmemiştir.

    benim daha makûl bir beklentim var galatasaraylı futbolculardan:

    “sahada elmander olun yeter…”

    çünkü metin oktay gibi doğuştan galatasaraylı olmayabilirsiniz, sadece profesyonel olarak bu renklere hizmet ediyor da olabilirsiniz.

    ama içinizdeki amatör ruhu kaybetmediyseniz, büyük galatasaray taraftarının sevgisinin karşılığını vermeniz gerektiğine yürekten inanıyorsanız, galatasaray tarihine “adam gibi adam” olarak geçen elmander gibi olabilirsiniz sahada…

    ve eğer siz elmander olursanız, yenseniz de yenilseniz de ayakta alkışlar sizi bu taraftar.

    ve eğer elmander’in playyoff’lu sezonun son düdüğünden söylediği gibi “we fucking played great the whole season” diyebilmek istiyorsanız maçtan sonra, buyrun saha sizin…

    --- alıntı ---

    derbi yazısı http://www.iskenderbaydar.com/elmander-gibi-olun/
  • 64
    --- alıntı ---

    derbinin ardindan
    teknik, taktik her şeyi bir kenara bırakıyorum… tüm rakip, tüm basın melo’nun dil çıkarmasına endekslenmişken maç yazısına o dakikadan başlamak istiyorum.

    önce iğneyi kendimize batıralım:

    melo’nun hırsını, kazanma azmini, takımı ateşlemesini mücadelesini sevse de taraftar, kontrolsüz hareketlerinin galatasaray camiasına zarar verdiği bir gerçek…

    peki ya melo’nun atılmasına sebep olduktan sonra dil çıkarttığı emre kime zarar veriyor?

    rakibine küfrederken;

    senin gırtlağını keserim diye hareket çekerken;

    hem ingiltere’de, hem türkiye’de ırkçılık suçlamasına muhatap olurken…

    bunca rezalete imza attıktan sonra kariyeri bitmesi gerekirken hâlâ el üstünde tutuluyorsa emre belözoğlu, melo mu suçlu?

    ya da emre çok daha önce atılmalıyken hakem o dakikaya kadar beklediyse melo’ya mı kesmeliyiz faturayı?

    ve o ana kadar en az iki kırmızısı daha es geçildiyse rakibin melo mu sorumlusu tüm bunların?

    ya da muzlu ırkçılık şovunu basın toplantısıyla yalanlamaya çalışıp eline yüzüne bulaştıranlara tek bir sözü yok mu bu basının?

    peki ya volkan…

    en sevilmeyen milli takım kalecisi olmayı hak etmesi tesadüf mü?

    maça gelecek olursak…

    galatasaray iyi başladı, çabuk gol buldu ve kazandı; hepsi o…

    bu sezonun başından beri takım olma vasfını yitirdiği için 10 kişi kalan rakibi karşısında farka gidemedi… ve 10 kişi kalan fenerbahçe, ikinci yarıda daha karakterli bir futbol sergiledi.

    selçuk inan bu sezon kendisine yakışan futbolu oynayamadı… oynayamaması unutulur da kaptanlık pazubandını atmaya çalışması, formasını fırlatması kolay kolay unutulmaz.

    özetlersek;

    galatasaray, bu maçta fenerbahçe’yi farklı yenemediyse sorumlusu tamamen kendisidir… bu sezon yürüye yürüye 4’üncü yıldızı takabilecekken, şampiyonluğu ezeli rakibine hediye ettiyse sorumlusu yine kendisidir.

    dolayısıyla elde edilen bu galibiyet anlık bir keyif; istatistiklerde küçük bir çentiktir.

    bu galibiyet galatasaray’ın çözmesi gereken ciddi problemleri gölgelememelidir.

    --- alıntı ---

    http://www.iskenderbaydar.com/...atasaray-fenerbahce/
  • 66
    sözlükteki tüm galatasaraylılara son yazımla merhaba demek istedim... bu yazının ardında deplasmanda elde edilen 5-2'lik skor yok... bu yazının ardında kupada finale çıkmış olmak da yok... bu yazının ardında sadece sevgi var... çünkü bu yazının ardında twitter'daki galatasaraylıların çok iyi tanıdığı @fitnatmurat var...
    http://www.iskenderbaydar.com/galatasaray-budur/
  • 69
    bu bir maç değerlendirmesi değil sadece... bir sezonun; hatta önceki iki sezonun değerlendirmesi. sorunun sadece bir hocaya, sadece birkaç futbolcuya indirgenmesi halinde çözüm de üretilemeyeceğinin yazısı... bu bir "çare galatasaray" yazısı... ki böyle günlerde daha soğukkanlı olup eğriyi doğruyu tartışmak iyidir. benim diyeceğim budur. http://www.iskenderbaydar.com/care-galatasaray/
  • 74
    zor gecenin zor yazısı: kasımpaşa maçında verilen penaltı, elazığ maçında verilmeyen penaltı... galatasaray'ın şampiyon olmasını istemeyen güçler, ikinci olmasını da istemiyor adeta... ama buna sığınmamalı galatasaraylı... çünkü şampiyon olabilecek performansı ortaya koymadı camia... şimdi oturup işin neden bu noktaya geldiği sorgulanmalı... sorgulanamazsa iş çok daha zor olur yarınlarda... http://www.iskenderbaydar.com/elazig-galatasaray/
  • 75
    yine taşı gediğine koymuştur.

    --- alıntı ---

    sorun ikiyüzlülük
    maşallah; memleket birkaç gündür muzlu fotoğraf veren ünlüden geçilmiyor.

    sebebi villarreal-barcelona maçında korner kullanmak isteyen brezilyalı dani alves’e tribünlerden atılan muz ve bunun sonrasında dünyayı saran ırkçılık karşıtı tepki…

    tepki gerçekten çok güzel, çok anlamlı ama bizde pek bir eğreti duruyor.

    neden mi?

    önceki gün twitter’da, “irkçılığın iki kez üstünü örten türk futbol camiasının tüm fertleri, muz yiyerek ırkçılık protestosuna katılabilecek son insanlardır” diye yazmıştım tepkimi; burada biraz daha açayım konuyu.

    bu ülkede saha içinde, maç esnasında siyahi bir futbolcuya “fucking negro” denildi ve olay resmen geçiştirildi.

    olayın hemen ardından bazı kendini bilmezler başlarında siyah çöp poşeti, ellerinde eti negro paketleri ile tribünde poz verdi; hiçbir şey olmadı.

    konu birkaç gazetede “ilginç protesto” şeklinde yer bulabildi ancak kendine.

    geçen sezon iki siyahi futbolcuya tribünlerden birden çok kişi tarafından muz gösterildi, hatta sahaya muzlar atıldı.

    bir haber sitesinde yazan bir kendini bilmez, muz gösterilen futbolcuya hitaben “biz ırkçı değiliz, hatta seni çok severiz, iyi de topçusun ama ısınırken çizgiye o kadar yaklaşmayacaktın” diyerek tepkinin haklılığını izah etmeye çalıştı…

    yazıyı binlerce kişi ‘like’ edip paylaştı.

    olaya adı karışan kulüp, olaya adı karışan taraftarlarla basın toplantısı, daha doğrusu çadır tiyatrosu organize ederek hep birlikte çok eğlenceli bahaneler ürettiler.

    mesela biri, “ameliyat oldum, hazım sorunum var, doktor sadece muz yememe izin veriyor” falan dedi.

    tabii ki kimseye hiçbir şey olmadı.

    ister inanın ister inanmayın ama medya merak edip hazım sorunu olan hastaya hazmı hayli zor bir meyve olan muzu öneren doktorun bile peşine düşmedi.

    bildiğin insanlık suçu yani…

    topluca hazmettik olayı.

    futbolcuları ırkçı saldırıya maruz kalan kulüp “bu tür olayları büyütmemek lazım, sonra olimpiyatları bize vermezler” tadında takıldı.

    beyazi spor bakanı, saldırı kurbanı iki siyahi futbolcuyla yemek yedi, kamuoyu önünde birlik beraberlik mesajı ve kardeşlik fotoğrafı verildi.

    bunu da hepimiz yedik.

    peki ispanya’da ne mi oldu?

    önce villareal kulübü harekete geçti.

    sahaya muz atan taraftarın kulüp üyeliğini iptal etti, ömür boyu stada girmesini yasakladı, buna rağmen soruşturmadan kurtulamadı.

    ispanya futbol federasyonu’nun maçlardan sorumlu komitesi olayla ilgili villarreal’den üç gün içinde savunma vermesini istedi.

    sorgulanıp şartlı salıverilen taraftar da yargılanıyor.

    hapis cezası alması kuvvetle muhtemel.

    yani öyle ‘zamana yayayım, salağa yatayım, yalan atayım, kamuoyu nasıl olursa hazmeder, konu unutulur gider’ durumu yok oralarda.

    adalet faturayı anında kesiyor.

    ingiltere’de de, tottenham’da oynarken gareth bale’ye muz atan taraftara üç yıl boyunca tüm spor müsabakalarından men cezası verilmişti.

    bizde de kanun maddesi var ve gayet ağır aslında.

    sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair kanunun 14’üncü maddesinde “spor alanlarında veya çevresinde toplum kesimlerini din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözeterek hakaret oluşturan söz ve davranışlarda bulunan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” yazıyor.

    gel gör ki bizde kanunlar baklava çalan çocuklar dışında pek kimseye uygulanmıyor.

    konuyla ilgili hem twitter’da yazarken hem de burada hiçbir oyuncunun ya da kulübün ismini anmadım.

    çünkü bu olaylara adı karışanlar kadar, sesini çıkarmayan, üstünün örtülmesini kolaylaştıran, kayıtsız kalan futbol dünyası da, medya da, hukukçular da, taraftarlar da suçlu.

    sorun zaten aramızdan birkaç kişinin ırkçı olmasından daha büyük bu nedenle.

    sorun bizlerin ikiyüzlü olmasında.

    doğrunun değil güçlünün yanında yer almamızda.

    hakikatin değil şov yapmanın peşinde koşmamızda.

    sahi, bu yüzden olimpiyatları bize vermiyor olabilecekleri kimsenin aklına gelmiyor mu bu ülkede…

    her neyse; bu kadar çirkinlik yeter.

    ne de olsa dünya kupası’na sayılı günler kaldı.

    sizleri futbolun güzellikleriyle baş başa bırakıp kaçıyorum.

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın