• 28
    --- alıntı ---

    kaderci biri olduğumu söyleyemem…

    bütün olayların önceden ve asla değiştirilemeyecek şekilde planlandığını kabullenmem mümkün değil yapı olarak. ancak insanın çalışarak, üreterek, savaşarak kendi yolunu çizeceğine; kader denen şeyin bunun üzerine küçük rötuşlar atacağına inanırım. buna isteyen şans der, isteyen tesadüf, isteyen ilahi adalet. isteyen 12 mayıs der, isteyen 12 ağustos, isteyen 12 mart…

    cuma akşamı akıl almaz gollerin kaçtığı gençlerbirliği maçı sonrasında “seviyoruz işte” diyerek başladım yazıya… anlamsızca giden üç puanı değil, galatasaray’a olan sevgi selini ve hamit’i yazmak istedim o gün. çünkü yenilince eleştiren, yenince yere göğe sığdıramayanlardan olmak istemedim hiçbir zaman.

    cumartesi gazetede yayınlanan o yazı aynen şu cümlelerle bitiyordu:
    “eğer 1972’de malatya’dan gelsenkirchen’e göç eden bir ailenin oğlu olarak doğduysa almanya’da… yıllarca schalke 04 formasını terlettiyse başarıyla.

    bu kadar şanssızlık yaşadıysa bir sezonda… dile kolay; 7 topu döndüyse direklerden… şimdiden bir kenara not edin; eğer çeyrek final gelecekse gelsenkirchen’den… golü hamit’in hanesine yazın daha bugünden.”
    hamit’in birbirinden önemli maçlarda, tam 7 topunun direkten dönmesi önceden yazılmış, asla değiştirilemeyecek kader adlı bir oyunun parçası mıdır bilemem…

    benim inancım, hamit’in tüm bu olumsuzluklara, tribünden gelen eleştirilere rağmen pes etmemesine, savaşmasınaydı… ve kaderin son rötuşu yapacağı yer tam da schalke maçıydı. şükürler olsun ki beni yanıltmadı.

    burada baba gündüz’ün tarihi sözlerini bir kez daha, bıkmadan, usanmadan hatırlatmakta fayda var.
    “galatasaray bir his takımıdır! renklerine aşık birbirlerini seven futbolcuların takımıdır. galatasaray feragat ve fedakarlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. kısacası galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır” diyordu baba gündüz.

    schalke maçının tribün, saha ve yedek kulübesi fotoğraflarına bakın. orada, baba gündüz’ün tarif ettiği galatasaray’ı göreceksiniz…

    ve buraya yazıyorum: o galatasaray’ı wembley’de göreceksiniz. zor mu; kesinlikle çok zor. imkansız mı; kesinlikle hayır. o zaman sadece inanın…

    --- alıntı ---

    iskender baydar
  • 31
    kalemi kuvvetli, sağlam galatasaraylı spor yazarı. bugün yine taşı gediğine oturtmuş.

    yazadur.

    --- alıntı ---

    çeyrek final kuraları çekildiğinde “real madrid’i eleriz” diye bir iddia ortaya koymuştum.
    oysa ben de, kıyısından köşesinden futbolla ilgilenen herkes gibi matematiksel olarak bu ihtimalin düşük olduğunu biliyordum…

    kimilerine göre yüzde 10’du bu ihtimal, kimilerine göre yüzde 20, kimilerine göreyse en fazla yüzde 30’du.
    içimizdeki umudun oranı ise yüzde 100’ü zorluyordu ta ilk günden beri.

    jupp derwall’in “galatasaray’ın adının olduğu her yerde umut vardır” sözünün de, fatih terim’in “galatasaray bitti demeden hiçbir şey bitmez” cümlesinin de, galatasaray’ın şanlı tarihinde imza attığı avrupa zaferlerinin de bunda payı vardı tabii ki…
    bu umuttu 20 bine yakın galatasaraylı’nın madrid’e akın etmesinin sebebi… bu umuttu 50 bini aşkın galatasaraylı’nın dün ali sami yen arena’nın tribünlerini doldurmasının nedeni… ve bu umuttu tüm dünyaya dağılmış 30 milyon galatasaraylı’nın ekran başına koşmasının tek gerçeği…

    ronaldo’nun henüz maçın başında bariz ofsayttan attığı gole rağmen teslim olmadı galatasaray… eboue attı, sneijder attı, drogba attı ikinci yarıda… o hain ofsayttan gol olmasa maçı uzatmaya götürecek skor da yakalandı… ama daha fazlası olmadı; olamadı.
    sonuç olarak…

    geçen sezon adeta sıfırdan kurulup şampiyon olan; bu sezon önemli isimlerle takviye edilip ligi başından beri domine eden; şampiyonlar ligi’nde çeyrek finale çıkan bir takım var ortada.

    kazanılan bu tecrübeyi; şampiyonlar ligi’nden elde edilen yaklaşık 35 milyon euro geliri; bu paranın sneijder’in maliyeti kadar bölümünün şampiyonlar ligi’ne katılmayı başaramayan ezeli rakibimizden gelmiş olmasını hazzını; rekor kıran gişe ve store hasılatlarını kasasına koyup yoluna devam ediyor galatasaray.

    artık tek bir hedef var süper lig şampiyonluğu…
    yol engellerle dolu…
    ama herkesin çok iyi bildiği bir gerçek var: galatasaray bu yıl şampiyon olursa, futbol dışı o engelleri koyanların çoğu türk futbol dünyasından silinip gidecek.

    işte sırf bu nedenle, kalan son altı haftada, eboue’nin real madrid ağlarını sarsan o müthiş şutundaki gibi vur topa galatasaray…
    sneijder gibi dağılmaya yüz tutmuş rakiplerinin arasından sıyrılıp vur kaleye…
    ve drogba gibi vur ayağının tersiyle uzanamayacakları köşeye.
    vur ki devrilsin artık şu kağıttan kuleler.

    --- alıntı ---
  • 35
    buraları okuduğunu düşünüyorum. okuyorsa bilsin ki şu sıralar yurtdışında yaşıyorum o sebeple gazeteleri sadece internetten okuyabiliyorum ve interneti açtığımda ilk olarak iskender baydar yazı yazmış mı diye bakıyorum. birçok galatasaraylının gerçek düşünce ve hislerine tercüman oluyor. fenerbahçe hegemonyasının olduğu basında böyle cesur kalemlere çok ihtiyaç var.

    ayrıca şunu da belirteyim sırf galatasaraylı olduğu için takip etmiyorum; aynı zamanda çok güzel, etkili ve terbiyesizliğe kaçmayan bir mizahi kalemi olduğu için de takdir ediyorum. ailecek fanatik'in entry'sinde dediği gibi "sen yazadur, biz seni okuyalım"
  • 36
    iskender baydar - hangi adalet!

    fatih terim ve yardımcıları hakkındaki karar pfdk tarafından açıklandığından beri ortalık mahşer yeri. galatasaraylılar 9 maçlık ağır cezaya; rakipleri de arena’nın sahaya giren iki taraftar nedeniyle kapatılmamasına isyan ediyor.
    kim haklı bir bakalım…
    mesela, bu sezon oynanan eskişehirspor-fenerbahçe maçını hatırlayalım.
    aykut kocaman, caner’e gösterilen ve bence de haksız olan kırmızı karta isyan ederken sahaya girdi, çıktı, bir daha girdi, bir daha çıktı…
    ne anlama geldiği herkes tarafından bilinen el kol hareketleri yaptı… hakemin üstüne yürüdü. hatta bir ara hakemi ensesinden yakalayıp pehlivan misali el ense bile çekti… maç sonrası uzatılan mikrofonlara hayli sert açıklamalar yapmaktan da kaçınmadı.
    kaç maç ceza aldı?
    rakamla 0; yazıyla sıfır…
    sıfıra sıfır elde var sıfır.
    arena konusuna gelelim:
    sezonun ilk yarısında oynanan fenerbahçe-gaziantep maçında bir ilk yaşandı. 12 mayıs’ta davetiye dağıtmak üzere sahaya giren yüzlerce taraftar yüzünden sadece kadınlar ve çocuklar karşısında oynanan maçta sahaya kadın taraftar girdi.
    saha kapatma cezası geldi mi?
    tabii ki gelmedi.
    bu sezon inönü’de oynanan mersin maçında da sahaya taraftar girdi.
    orası kapandı mı?
    tabii ki kapanmadı.
    pfdk’dan arena’ya kapatma cezası çıkmayınca “galatasaray ucuz kurtuldu” diye haber yapan gazete bu durumu bilmiyor mu?
    tabii ki biliyor.
    internet sitesinde saatlerce “arena isyanı” haberini manşette tutan aynı grubun bir diğer gazetesi bu durumun farkında değil mi?
    tabii ki farkında.
    ama adaleti sağlaması gerekenler adaletten hızla uzaklaşıyor.
    tarafsız olması gereken koltuklara en taraf olanlar oturuyor.
    geriye sığınacak tek bir adres kalıyor: o da futbolun adaleti.
    bugün karabük karşısında futbolun adaletinin tecelli etmesi dileğiyle…
    ve tabii ki kim hak ederse onun lehine tecelli etmesi temennisiyle…

    http://amkspor.com/2013/04/13/hangi-adalet.html
  • 41
    gayet güzel özetlemiş. dediği gibi teklifin hemen ardından başkanla fatih hoca arasını bozmak için yok başkan bana ocağa kadar süre verin dedi, yok fatih terim kabul etti gibi haberler anında peydahlanmıştı. ama karşınızdaki adam, ünal aysal, bu oyunu kuranların hepsinden çok duygularından ve hırslarından sıyrılmış, pür akıl ile hareket eden biri olduğu için bir kriz daha başarıyla atlatıldı.

    http://amkspor.com/...rdi-mat-oldular.html
  • 42
    1 aralık 2013 kasımpaşa galatasaray maçından sonraki yazısında sanki hepimizin ayrı ayrı bu sözlükte yazdıklarını toplayıp özetlemiş yazısında: http://amkspor.com/...tasaraya-iat-223293/

    --- alıntı ---

    sadece renkler galatasaray'a ait

    galatasaray maçları başlamadan önce, “bu maçtaki kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünüdür” benzeri bir uyarı ifadesi gelmesi şart ekranlara… çünkü bu sezon izlediğimiz galatasaray, son iki yılın şampiyonu galatasaray değil.

    evet; oyuncuların üzerlerindeki forma taraftarın aşık olduğu o efsane parçalı forma… hatta isimleri de şampiyon olan kadrodaki oyuncularla hemen hemen aynı.

    ama oynanan oyunun, hırsın, arkadaşlığın, saha içinde kaptanına posta koyan oyuncunun galatasaray’la, galatasaray kültürüyle uzaktan yakından alakası yok.

    bir defans var, evlere şenlik… özgül ağırlığı sıfır… bedenleri resmen geçirken… adeta yürüyerek içinden geçmek mümkün galatasaray defansının arasından.

    kasımpaşa’nın golü de böyle bir pozisyonda geldi.

    zaten içinden geçemesen de refakat ediyorlar rakip oyunculara… bir tek, “nereye gidiyordunuz? kaleye mi? gelin ben sizi götüreyim” demedikleri eksik.

    hücum hattı desen o bir başka alem… maçta kaleyi bulan ilk şut, 58. dakikada sabri’den geldi… ki o da aslında orta yapmıştı.

    oysa oyuncuların bu maça motive olmak için ekstra bir şeye ihtiyacı da yoktu… bir gece önce karşılaşan iki ezeli rakibi 2’şer puan bırakmıştı derbide… kasımpaşa desen zaten 3 puan önündeydi sahaya çıkarken… sadece bir 90 dakika, koskocaman bir sezona dair pek çok umudu yeşertecekti sarı-kırmızılı camiada…

    ne acıdır ki galatasaray bunu sağlayacak çabayı sahaya koymadı; koyamadı.

    ne oyuncularda vardı bu ışık, ne de kabusa dönen madrid deplasmanının en iyi iki ismi gökhan zan ve umut bulut’u ilk 11’a almayan teknik heyette vardı.

    drogba’nın 90 dakika boyunca klasını gösterdiği belki de tek hareketle ceza sahasına girip, kral burak’a “al da at” demesiyle beraberliği de buldu galatasaray.

    sonrasında babel kaçırdı ya da eray kurtardı…

    ardından burak kaçırdı ya da isaksson kurtardı…

    sonra da başka bir şey olmadı.

    şimdi birileri çıkıp “eboue’ye yapılan hareket penaltıydı” diyebilir… hatta onlar haklı da olabilir…

    ancak, hakemlerin ve galatasaray’ı hiç mi hiç sevmeyen bu federasyonun galatasaray’ın hakkını yediğini söylemek için sahada savaşmak, gerçekten bir şeyleri hak etmek gerekiyor.

    bu takım, bu haliyle maalesef hiçbir şeyi hak etmiyor.

    ve ‘takım’ ifadesi sadece sahada mücadele edenleri kapsamıyor.

    --- alıntı ---
  • 43
    17.08.2013 amk gazetesi yazısında elmander için güzel bir yazı kaleme almıştır.

    #3kelimeyleulujohanelmander

    elinizde güç varken insanların hakkınızda söylediklerinin çok da bir kıymeti yoktur aslında...

    her şart altında iyisinizdir, şahanesinizdir, vazgeçilmezsinizdir...

    mühim olan sizi çevreleyen güç çemberi kalktıktan; çevrenizdekilerle aranızdaki çıkar birliği yok olduktan sonra ardınızdan söylenilenlerdir...

    ne olduğunuz, geride nasıl izler bıraktığınız o zaman ortaya çıkar...

    işte tam da bu nedenle, galatasaray'ın isveçli yıldızı, 32 yaşındaki, 1.88'lik dev adam johan erik calvin elmander'in ardından veda yazısını tek başıma yazmak istemedim... istedim ki, tüm galatasaraylılar'ın, hatta tüm gerçek futbolseverlerin vedası olsun bu.

    twitter'daki önemli ve etkin galatasaray hesaplarından @arenaslani, @lionssofhell ve @tekyurekcom ile bir işbirliği yaparak, "herkes elmander'i üç kelimeyle anlatsın" diye bir çağrı yaptım.

    kimi üç kelime yazıp yolladı, kimi bir cümle.

    kimi de yabancı sınırlaması yüzünden elmander'in gönderilmiş olması sebebiyle türkiye futbol federasyonu'nun halini hatrını sordu.

    yazılanların tamamı özetle aynı şeyi söylüyordu: güle güle adam gibi adam; yolun açık olsun... seni asla unutmayacağız...

    evet; yazının devamındaki kelimeler, galatasaray taraftarının yüreğinden kopup gelenlerdir...

    başlıyoruz:

    - elmander aldı topu, oyun devam ediyor, elmander, elmander; açı dar,

    elmandeeeer 2 oluyooooor !!!

    - elmander = arma uğruna savaşan adam...

    - adam, adam, adam...

    - korkusuz demir pençe...

    - galatasaray'ın savaşçı vikingi...

    - fedakar, yılmaz, savaşçı...

    - yıkılmayan lider savaşçı...

    - aslan yürekli savaşçı...

    - aslan yürekli adam...

    - efendi, çalışkan, kibar...

    - inanç, ahlak, vefa...

    - alnındaki kan namusumuzdur...

    - 40 derece ateşle bile takımını yalnız bırakmayan adam...

    - kanla, terle, canla...

    - kanıyla, canıyla savaştı...

    - bazen tek cümle yeter: we fucking played!!!

    - elmander for the president...

    türkiye'de iki sezon kalan, insanlığı, adamlığı ile taraflı tarafsız herkesin gönlünü kazanan elmander için son cümleyi, sevgili dostum mehmet ayan'ın twitter hesabı @mehmetayan75'ten aldım: "ben galatasaraylı'yım" diyen herkes için bir emek abidesi elmander... şansın ve yolun açık olsun...
  • 47
    --- alıntı ---

    hakkını aramıyorsan şikayet de edemezsin!

    iskender baydar'dan taraftara çağrı

    kimsenin siyasi görüşüne karışmak ne görevim ne de haddim…
    ama olup biteni sorgulamak da en doğal hakkım. ülkemizde son dönemlerde yaşanan olaylar karşısında galatasaray taraftarının kayıtsız kaldığı, sesini çıkarmadığı söylenemese de, ezeli rakipleri kadar öne çıkmadığı kesin…

    hatta siyasetten özellikle uzak durulması yönünde çaba sarf edildiği de biliniyor. peki siyaset galatasaray’dan uzak duruyor mu? bu sorunun cevabı çok net olarak hayir…

    taraftarın çok sevdiği imparator’un kulüpten kopartılmasında da; galatasaray’a kendi elleriyle kupa vermekten imtina eden yıldırım demirören’in federasyon başkanı olmasının arkasında da siyaset var.

    eski spor bakanı’nın çatı yüzünden galatasaray’ı açık açık tehdit etmekten kaçınmaması da siyaset; şimdiki spor bakanı’nın babasının, adnan polat döneminde son dakikada yönetime alınması da siyaset; bu gelişme neticesinde abdürrahim albayrak’ın gözyaşları içinde o yönetim listesinden çıkartılması da siyaset…

    galatasaray uzak durdukça siyaset üstüne geliyor adeta. mesela, galatasaray’ın, iktidarın telkiniyle, 1 alıp devlete 3 kazandırarak mecidiyeköy’den çıkması görülmüyor da; sanki stat sarı kırmızılılara lütfedilmiş gibi davranılabiliyor. ezeli rakibin 1 verip 3 kazanarak kenan evren lisesi’ni alması ise her nedense hiç konuşulmuyor. mesela, stadın açılışında erdoğan bayraktar’ın yaptığı yersiz ve yanlış konuşma yüzünden yükselen protesto nedeniyle galatasaray’a hala kin tutulabiliyor…

    hatta, o dönem koltukta olan adnan polat gidip yerine ünal aysal gelmesine rağmen, galatasaray başkanı’na o gün bugündür başbakan tarafından randevu verilmediği herkes tarafından biliniyor.

    aynı başbakan, kadıköy’de şahsına yönelik ağır protestolara maruz kaldığı bir maçın sadece birkaç gün sonrasında, ülke rüşvet, yolsuzluk, silah dolu tir haberleriyle çalkalanırken, fenerbahçe’nin kontrolsüz çıkışlarıyla ünlü yöneticisi mahmut uslu’ya kolayca randevu verebiliyor.

    her ne hikmetse, kadıköy’deki protestolar sonrasında ekrana çıkıp “tezahüratları kınıyorum. 3 temmuz sürecinde başbakanımız herkesten fazla fenerbahçelilik göstermiştir. bildiğim için söylüyorum. bu ayrıntıların hepsini aziz yıldırım da biliyordur.

    neden haksızlık yapıldığını da yıldırım’ın açıklamasını bekliyorum” diyen rıdvan dilmen de, bu sürpriz randevu sırasında orada bulunabiliyor. rıdvan dilmen’in şike sürecine etki edildiğinin itirafı niteliğindeki açıklamaları karşısında gayet siyasi davranıp kayıtsız kalabiliyor mesela bazı çevreler. başa dönecek olursak; galatasaray taraftarının hangi partiye oy verdiğinin hiçbir önemi yok.

    kime inanıyorsa, kimi seviyorsa onu destekler, başta ben olmak üzere kime ne! önemli olan siyasetin spordan uzak kalması; her takıma, her kulübe eşit mesafede durmayı başarması. eğer bu eşitlik ilkesi bozuluyorsa, galatasaray taraftarı türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü olduğunu hatırlayıp hakkını aramalıdır.

    eğer aramıyorsa, “hakkımızı yiyorlar” diye sitem etmenin de manası yoktur. bu kadar basit.

    https://twitter.com/iskenderbaydar

    --- alıntı ---

    http://www.kukreyenaslan.com/...demezsin-h11103.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın