ben savunuyormuş gibi olayım. kendisinin de söylediği gibi biz tudor'la hep üçlü oynadık. en başından beri. ancak fernando'yu üçlünün merkezine yerleştirdik. bu durum herta berlin ile yaptığımız hazırlık maçından beri böyle.
* o maçta da selçuk'u üçlünün merkezinde fernando'ya verdiği görevde denemişti.
temel amacı ileride ki adam sayısını arttırmak ve topu güzel oyuna sokmaktı. fernando gibi akıllı bir oyuncu kullandığı için de stoperden ortasahaya geçişleri rahat yapacağını düşündü. uzun bir süre bunu yaptı. taki rakipler fernando'ya baskı yapmaya başlayıncaya kadar. zaten takımın problemleri var. bu durum da çok doğal bir şey. her takımın problemleri olur, özellikle sezonun başında bunları düzeltirler. bir de üzerine oyunun kurulumuna dair rakiplerin yarattığı bir sıkıntı eklenince çözümler aramaya başladı tudor.
bunlardan biri üçlüyü 3 stoper ile oynamaktı. fernando'yu baskıdan çıkartıp yanında daha fazla adam olmasını sağlamaya çalıştı. böylece pas istasyonunu sayısını arttırayım dedi. (klişe de yazmış oldum, on numara oldu.) bunun sonucunda 2 tane sıkıntı yaşadık. bir, ön alandaki adam sayımız azaldı. eskiden arkada 2,5 kişiyle oynuyorken şimdi 3,5-4 kişiyle oynamaya başladık. bir de savunmada parselasyon problem oldu. fernando savunmayı 5'lemek yerine kendini orta sahaya atabiliyordu ancak stoperler bunu yapacak bilgiye ve iç güdüye sahip değillerdi.
diğer başka bir denemesi ise pasör ortasahaçıların sayısını arttırmak. takımın neredeyse 2 tane siprinteri var. bunlardan biri rodriguez, diğeri ndiaye. aslında tolga da bolca sprint atıyordu ancak biz öncelikli olarak topu onunla kullanmıyorduk. bu noktada bizim speedy'i kesip yerine selçuk gibi bir orta saha oyuncusu yerleştirmeye çalıştı. pas sayısını arttırmak, topun kaybını azaltmaktı amacı. topu kaybetmek bizim için çok bir sorun değildi. biz bu sezonun başında geçen seneden çok daha fazla top kaybı yapmamıza karşın bir o kadar daha fazla topu geri kazanıyorduk. aslında top kaybı neredeyse bizim için iyi oluyordu. çünkü topu geri alabildiğimiz için hücuma çıkarken de dengesiz bir ekip karşımızda oluyordu. ancak takım belli bir miktar geriye gittikten sonra ileri çıkamıyordu. bu yüzden top kayıplarının yeri ve sayısıyla alakalı bir düzenleme yapmaya çalıştı. (bu arada bu anlattıklarımın da yine fernando'ya yapılan baskıyla alakalı olduğunu söylemem gerekmiyor her halde.) tudor bu tarz durumlarda hep rodrigues'i zayıf halka gördü. ama kimse kimseyi kandırmasın. herkes rodrigues'i zayıf halka olarak görüyordu. takımda en çok küfür yiyenlerden biriydi. ancak rodrigues'in yokluğu suyun akacak yol bulamaması gibi bizim oyunu kitleyen bir durum oluşturdu.
neyse bu denemelerin sonucunda yeterli bir geri dönüş bulamadı ve biz tudor'u gönderdik. şimdi tudor ile fatih terim'i kıyaslayıp tudor'u adamdan saymıyoruz. bu ayıp bir şey. hem tudor'a ayıp ve haksızlık hem de fatih treim'e ayıpı. kimi kimle kıyaslıyorsunuz yahu. fatih terim çözümler üretmekte, oyuncularla ilişkilerinde tabiki de çok daha iyi.
(burada dayanamadım bir şeyi daha söylemem gerekiyor. fatih terim stephen curry gibi. stephen curry tarihin en iyi üçlükçüsü olduğu için diğer iyi yanlarını insanlar göz arda ediyor. fatih terim taktik yönden de gayet üst düzey bir adamdır. isteyen berabere kaldığımız genlerbirliği maçının ilk yarısında baskı yaparken takımın duruşunun muntazamlığına bakabilir.
* ya da başka bir örnek olarak mariano'nun golüne
*, linnensin ve nagatamonun asistine
* ve hatta hatta bir önceki döneminde eboue'nin real madrid'e karşı attığı golde
* ve direğe çarpan topundaki
* pozisyonlara bakabilir. tamamen aynı kafanın yaratıcılığının ürünü pozisyonlar bunlar.)
benim anlatmaya çalıştığım nokta, bence tudor potansiyel vaad eden iyi fikirleri olan ama gelişmesi gereken bir hoca. fatih terim'le de kıyaslanmaz. adil olmaz ama bu durum tudor'u da yok etmez. sebebi basit. biz sınırı fatih terim olarak belirlersek, dünya üzerinde galatasaray'ı çalıştıracak adam zor buluruz. fatih terimden daha iyi olanları alıp kolundan buraya getiremiyorsun.