• 3
    --- alıntı ---

    türk futbolunun marka değeri yoktu!
    palavraydı bu! bunu iddia edenler futbol kamuoyunun çocuksu saflığını kullanarak medya patronlarını bu işe çok para yatırmaya ikna etmeye çalışıyorlardı.
    nesi vardı peki futbolumuzun?
    çok ciddi boyutta bir ticari değeri vardı!
    dikkat ederseniz, "di'li geçmiş zaman" kullanıyorum.
    çünkü artık doğru düzgün bir "ticari değer"den söz etmek de güç!
    bir nokta çok açık!
    türkiye futbol federasyonu küme düşmüştür!
    herkes "hangi takım küme düşürülecek, hangi takımların kupaları alınacak, puanları silinecek?" diye merak ederken...
    federasyon, kendini küme düşürmüştür!

    her şeyden önce "etik"le hukuku karıştırmamak gerekirdi.
    ama karıştırıldı.
    oysa adı üzerinde... etik kurul!
    bu kurulun vereceği karar ve federasyon'a sunacağı rapor spor ahlakına dayalı olmak zorundaydı.
    anlaşılıyor ki, etik kurul üzerine düşeni yapmak yerine kolayına kaçmayı, topu adli yargıya bırakmayı seçmiş, federasyon'a da bunu empoze etmiştir.
    haydi, buna da "tamam" diyelim...
    ama o zaman 21 gün boyunca toplanıp çalışmaya ne gerek vardı? şimdi soruşturma üzerinde gizlilik kaydı olması nedeniyle delillere ulaşamadığını söylüyorlar.
    şaka gibi!
    bu zaten baştan belli değil miydi? neden kamuoyunu oyaladınız?

    federasyon hem "iddianamenin kabulünü bekleyelim!" diyor, hem de bir yandan "savunma hakkı"ndan söz ediyor.
    ama iddianame kabul edildiğinde de birileri kalkıp gayet haklı olarak "daha durun, gerçek savunma hakkına mahkemede sıra gelecek" dediğinde ne olacak?
    bu sefer de "yargının kararını bekleyelim" mi denilecek?
    ciddi bir yanılgı içinde federasyon.
    ya da hem kendini hem de bizi kandırıyor!
    oysa ceza hukuku başka, spor hukuku başkadır. federasyon spor hukukuna göre karar vermek zorundadır. bunun için "kanaat" ve "etik yargı" yeterlidir.
    şimdi m.a. aydınlar "şike ve teşvik yapıldığına dair bir kanaat bende henüz oluşmadı" diyebilir.
    e, iyi de...
    o zaman neden bir yığın insanı tedbirli ve tedbirsiz pfdk'ya sevk ettiniz?
    bu etik mi?

    http://www.sabah.com.tr/...ederasyon-kume-dustu

    --- alıntı ---
  • 4
    sabah gazetesindeki yazısında türkiye'deki yönetici gerçeğini anlatmaya çalışmış. okunması ve okutulması gereken bir yazı.

    --- alıntı ---

    (gbkz: "halkın kulübü" palavrası!)
    artık kesinkes anladım ki, kulüp taraftarlığı denen şeyin acıklı bir yanı var. o aşk, o bağlılık güzel belki! ama kulüplerin yönetici seçkinlerinin kafalarında dolaşan tilkilerle taraftarların kalbindekiler arasında uçurum var, uçurum!

    ***

    hepsini geçtim, şunca yıllık gazeteciyim...
    sıradan taraftarı "insan" yerine koyan çok az kulüp yöneticisi gördüm.
    öyle kulüp başkanları bilirim ki, fanatik taraftarlarla karşılaştıklarında içlerinde kabaran tiksinti duygusunu gizleyemezler.
    taraftar "nankör mahluk"tur onlara göre; en hafifinden "başağrısı"dır!
    müşteri olamayan, yani bilet, dekoder, forma almayan taraftarın bu başkanların gözünde hiçbir değeri yoktur.
    yine de ne yapıp eder, kendilerini kahraman gibi gösterip taraftarı bağlamayı becerirler!

    ***

    futbol dünyasının iki büyük efsanesi vardır. birincisi...
    "biz bir aileyiz" teranesidir.
    taraftarlar pek ciddiye alır bunu ama yönetici seçkinler gülüp geçerler!
    bir de renk aşkını kullanarak taraftarlar arasından kendine "asker" yaratanlar vardır. üç beş taraftarı kullanıp etrafa dayılanmaya bayılırlar.
    düşünün, nasıl bir aileyse bu, baba hep baba kalır ve çocuklar (yani taraftarlar) da hep çocuk!

    ***

    futbol dünyamızın ikinci büyük efsanesine gelince...
    yürek parçalayıcı bir aldanış ve aldatıştır! büyük kulüplerimizin "halkın kulüpleri" olduğu palavrasından söz ediyorum.
    oysa kulüpler, hele özellikle üç büyükler devlet, sermaye ve siyaset seçkinlerinin operasyon aygıtlarıdır.
    şimdi soruyorum...
    futbol denen bu oyunu seviyoruz, tamam da...
    her şeyi kontrol etmek isteyen holding patronlarının, iktidara çengel atmış siyasetçilerin, güç odaklarıyla kalıcı bağlantılar kurmak isteyen yüksek bürokratların kalbimizdeki saf bağlılık duygusuyla kedi fareyle oynar gibi oynamalarına daha ne kadar izin vereceğiz?

    --- alıntı ---

    http://www.sabah.com.tr/...kin-kulubu-palavrasi
  • 6
    --- alıntı ---

    geçen gün eurosport'ta giro italia'yı, yani italya bisiklet turu'nu türkçe anlatımla izleyeyim dedim...
    bisiklet konusundaki bilgilerinin sahiciliğine aşina olduğum eurosport anlatıcıları, sağ olsunlar...
    esas görevlerini bir yana bırakıp ne çok kitap okuduklarını, italyan marksist hareketler tarihini ne kadar iyi bildiklerini, spor makalelerini new yorker gibi dergilerden takip ettiklerini falan gözümüze gözümüze soktular. iyi, güzel.
    derken laf gezi eylemlerine geldi, parktaki "medeniliği" uzun uzun övdüler.
    sonunda lafı gezi parkında gördükleri esprili bir pankartın ne çok şey anlattığına bağladılar.
    pankart diyormuş ki; "böyle medeniyet isviçre'de bile yok!"
    eh, ne denir buna?
    kapkaranlık bankacılık ülkesinin steril ve küçük dünyasına "medeniyet" diyen solculuğu hangi avrupalı ciddiye alır?
    içerde de bizim halk gülüp geçiyor.
    sen o kadar oku, öğren, ezberle! yine de hem içerde, hem dışarda hep ofsaytta kal!
    buna çıldırıyorlar işte!
    artık "acaba neden?" diye düşünmeye başlamanın zamanı gelmedi mi?

    --- alıntı ---
    http://www.sabah.com.tr/...si-olmayan-baticilik

    --- alıntı ---

    haşmet babaoğlu, 1955 yılında, bursa’da dünyaya geldi. çok genç yaşlarda ailesi ile beraber istanbul’a taşınan babaoğlu çocukluğu ve gençliğini bu şehirde geçirdi.
    istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü’nden mezun olan babaoğlu, yüksek lisansını da aynı bölümde tamamladı. okulu bitirmesinin ardından uzun bir süre boyunca işsiz kalan babaoğlu, bu dönem boyunca ağırlıklı olarak ansiklopediler için yazdığı telifli yazılardan gelen paralarla geçindi.

    gazetecilik mesleği aklında yokken, garip bir tesadüf sonucunda nokta dergisine giren babaoğlu, daha sonraki yıllarda çeşitli dergi ve gazetelerde editörlük ve köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. spor yazılarına o yıllarda yeni kurulan yeni yüzyıl gazetesinde başlayan başarılı yazar, gazetenin kapanışına kadar bu yazıları sürdürdü. aldığı olumlu tepkilerin de etkisiyle spor yazılarından bir daha hiç kopmayan babaoğlu, yeni yüzyıl’ın ardından sırasıyla yeni binyıl, sabah ve vatan gazetelerinde yazılarını sürdürdü.

    köşe yazılarının yanı sıra edebiyata da el atan babaoğlu, toplam dört adet kitap piyasaya çıkarttı; herkes birbirine sevgi herkese karşı (1998), bekle beni gelmeyeceğim (2001), rüyalarını ver bana (2003) ve haydi kıralım hayallerimizi (2004)

    babaoğlu halen atv’de yayınlanan yaşamdan dakikalar adlı söyleşi programının sunuculuğunu yapmaktadır ve de 2002 yılından bu yana ntv’de yayınlanmakta olan, ülkemizin en fazla izlenen spor programlarından birisi olan 90 dakika’da fuat akdağ ve hıncal uluç ile beraber, ağırlıklı olarak futbol üzerine olmakla beraber her türlü spor üzerine düşüncelerini paylaşmaktadır

    --- alıntı ---

    birinci alıntı haşmetlerinin caner eler için yazdığı yazı ki isim zikretme gereği bile düşünmemiş. ikinci alıntı ise haşmetlerinin internette bulunan biografisi. paşam tamamen tesadüfler ve hayat şansının yanında olması sebebiyle medyada bir yere gelmiş, bulunduğu ortamlardan veya aile geçmişi sayesinde tipik beyaz türk sıfatına uyan buna uygun bohem bir hayat süren dolayısı ile halk'tan kopan ve kendisini onlardan üstün gören sınıfın silahşörlerinden birisidir. bir nevi hıncal ulaç'un kötü bir replikasıdır. caner'i gizli özne olarak belirttiğ yazıdan da anlaşılacağı üzere kötü olan kalemini patronları için düzen için iyice satmış layığını bulmuştur. ama unutmasın ki herkes ölür ve tarih herkesi bir şekilde yazar!

    bu arada beğenmediği küçümsediği caner eler'in de hayatından küçük bir parça yazacağım haspel kader belki bir yerde bu entryi görür de belki utanır.

    --- alıntı ---

    kimi hayatlar vardır. çoğumuzunki gibi sıradan. ortalama sağlıklı bir hayat, hayatını idame ettirecek ortalama bir maaş, ortalama bir ilişki. bu liste uzatılabilir. ancak bu "ortalama"lar arasında, "ortalama"nın ne kadar önemli olduğunu; bu listeden bir madde eksildiğinde anlayabilir insan. işte o noktada mücadele başlar, azim başlar, sıradışılık başlar. işte böyle bir azmin öyküsü caner eler. 20 yaşında kemik kanseri olduğunu öğrenmiş. hem de itü'de profesyonel olarak basketbol oynadığı sırada. sekiz yıl boyunca bir dizi ameliyat geçirmiş, sayısız kemoterapi seansına girmiş. ancak tüm bunlar olurken o yılmamış, hasta yatağında sayısını hatırlayamadığı spor ansiklopedisi bitirmiş, o da yetmemiş, iki yabancı dili daha ( ispanyolca ve italyanca) simultane çeviri yapacak düzeyde öğrenmiş. tedavinin son zamanlarında eurosport'a başvurmuş, o'nu karşılarında koltuk değnekleriyle gören yetkililer çok şaşırmış, ancak mutlu son, kendisi tam 5 senedir eurosport'ta çalışıyor, aynı zamanda ntv'de euroleague maçları anlatıyor.

    o'nu ekranda, fransa bisiklet turu zamanında champs-élysées'deki bir kitapçının tanıtımını yaparken ya da bir federer maçında, federer'in çocukluğuna dair bilgiler verirken bulabilirsiniz. bisiklet, tenis, atletizm ve basketbol anlatıcılığının bana göre ülkedeki açık ara bir numarası. sıradan bir maçı bile verdiği bilgilerle, anlattığı ilginç hikâyelerle bir şölene çeviriyor, anlatımındaki coşku hiç bir şekilde düşmüyor.

    azim, mücadele, sıradışılık. ortalamaların çok ötesinde.

    --- alıntı ---
  • 7
    https://mobile.twitter.com/.../1021836652321427458

    --- alıntı ---

    fransa bisiklet turu bugün yerel çiftçilerin protesto gösterisiyle durduruldu. polis göstericileri yüzlerine biber gazı sıkarak dağıttı,bisikletçiler de gazdan etkilendi.. peki bizim pek demokrat solvcu/gezici @eurosport_tr yorumcuları ne yaptı?

    --- alıntı ---

    adam solculuğa takmış.bir üst entry'de de giydirmiş. oha daha üst entrylerde de giydirmiş eurosport'un türk spikerlerine.
    sen a spor izle, trt izle haşmet.

    adamlar 4-5 saat bisiklet yarışı anlatıyorlar. konu bazen ülkemize de geliyor. kusra bakma da gerçekleri korkmadan söyleyebiliyorlar.
    peki sen söyleyebiliyor musun?

    edit: bu da güzel insan caner eler'in cevabı:
    https://twitter.com/.../1022231476690190336

    --- alıntı ---

    eleştiri her zaman olabilir, biz bunu saygıyla karşılarız ekipçe. ancak burada bir iftira ve yalan söz konusu. ilk başta olay tam olarak ekrana yansımadı.kısa bir süre ekrana yola yuvarlanmış saman balyaları yansıdı ve çiftçilerin protestosu ile yarışın durduğu haberi geldi.

    buna da bisiklet sporu terminolojisinde etap nötralize oldu denir. (yani şu anda yarışılmıyor ve imkan olursa devam edecek etap). sonra jandarma tarafından biber gazı kullanıldığı anlaşılınca ve bize haberi ulaşınca yayında fransız kolluk kuvvetlerinin bunu yapmasını eleştirdik.

    olayın gerçeği budur efendim. burada bir yalan söylenmiştir hakkımızda. nedenleri malumdur. bilginize arz ederim. sevgiler, saygılar.

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın