---
alıntı ---
geçen gün eurosport'ta giro italia'yı, yani italya bisiklet turu'nu türkçe anlatımla izleyeyim dedim...
bisiklet konusundaki bilgilerinin sahiciliğine aşina olduğum eurosport anlatıcıları, sağ olsunlar...
esas görevlerini bir yana bırakıp ne çok kitap okuduklarını, italyan marksist hareketler tarihini ne kadar iyi bildiklerini, spor makalelerini new yorker gibi dergilerden takip ettiklerini falan gözümüze gözümüze soktular. iyi, güzel.
derken laf gezi eylemlerine geldi, parktaki "medeniliği" uzun uzun övdüler.
sonunda lafı gezi parkında gördükleri esprili bir pankartın ne çok şey anlattığına bağladılar.
pankart diyormuş ki; "böyle medeniyet isviçre'de bile yok!"
eh, ne denir buna?
kapkaranlık bankacılık ülkesinin steril ve küçük dünyasına "medeniyet" diyen solculuğu hangi avrupalı ciddiye alır?
içerde de bizim halk gülüp geçiyor.
sen o kadar oku, öğren, ezberle! yine de hem içerde, hem dışarda hep ofsaytta kal!
buna çıldırıyorlar işte!
artık "acaba neden?" diye düşünmeye başlamanın zamanı gelmedi mi?
---
alıntı ---
http://www.sabah.com.tr/...si-olmayan-baticilik---
alıntı ---
haşmet babaoğlu, 1955 yılında, bursa’da dünyaya geldi. çok genç yaşlarda ailesi ile beraber istanbul’a taşınan babaoğlu çocukluğu ve gençliğini bu şehirde geçirdi.
istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü’nden mezun olan babaoğlu, yüksek lisansını da aynı bölümde tamamladı. okulu bitirmesinin ardından uzun bir süre boyunca işsiz kalan babaoğlu, bu dönem boyunca ağırlıklı olarak ansiklopediler için yazdığı telifli yazılardan gelen paralarla geçindi.
gazetecilik mesleği aklında yokken, garip bir tesadüf sonucunda nokta dergisine giren babaoğlu, daha sonraki yıllarda çeşitli dergi ve gazetelerde editörlük ve köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. spor yazılarına o yıllarda yeni kurulan yeni yüzyıl gazetesinde başlayan başarılı yazar, gazetenin kapanışına kadar bu yazıları sürdürdü. aldığı olumlu tepkilerin de etkisiyle spor yazılarından bir daha hiç kopmayan babaoğlu, yeni yüzyıl’ın ardından sırasıyla yeni binyıl, sabah ve vatan gazetelerinde yazılarını sürdürdü.
köşe yazılarının yanı sıra edebiyata da el atan babaoğlu, toplam dört adet kitap piyasaya çıkarttı; herkes birbirine sevgi herkese karşı (1998), bekle beni gelmeyeceğim (2001), rüyalarını ver bana (2003) ve haydi kıralım hayallerimizi (2004)
babaoğlu halen atv’de yayınlanan yaşamdan dakikalar adlı söyleşi programının sunuculuğunu yapmaktadır ve de 2002 yılından bu yana ntv’de yayınlanmakta olan, ülkemizin en fazla izlenen spor programlarından birisi olan 90 dakika’da fuat akdağ ve hıncal uluç ile beraber, ağırlıklı olarak futbol üzerine olmakla beraber her türlü spor üzerine düşüncelerini paylaşmaktadır
---
alıntı ---
birinci alıntı haşmetlerinin caner eler için yazdığı yazı ki isim zikretme gereği bile düşünmemiş. ikinci alıntı ise haşmetlerinin internette bulunan biografisi. paşam tamamen tesadüfler ve hayat şansının yanında olması sebebiyle medyada bir yere gelmiş, bulunduğu ortamlardan veya aile geçmişi sayesinde tipik beyaz türk sıfatına uyan buna uygun bohem bir hayat süren dolayısı ile halk'tan kopan ve kendisini onlardan üstün gören sınıfın silahşörlerinden birisidir. bir nevi hıncal ulaç'un kötü bir replikasıdır. caner'i gizli özne olarak belirttiğ yazıdan da anlaşılacağı üzere kötü olan kalemini patronları için düzen için iyice satmış layığını bulmuştur. ama unutmasın ki herkes ölür ve tarih herkesi bir şekilde yazar!
bu arada beğenmediği küçümsediği caner eler'in de hayatından küçük bir parça yazacağım haspel kader belki bir yerde bu entryi görür de belki utanır.
---
alıntı ---
kimi hayatlar vardır. çoğumuzunki gibi sıradan. ortalama sağlıklı bir hayat, hayatını idame ettirecek ortalama bir maaş, ortalama bir ilişki. bu liste uzatılabilir. ancak bu "ortalama"lar arasında, "ortalama"nın ne kadar önemli olduğunu; bu listeden bir madde eksildiğinde anlayabilir insan. işte o noktada mücadele başlar, azim başlar, sıradışılık başlar. işte böyle bir azmin öyküsü caner eler. 20 yaşında kemik kanseri olduğunu öğrenmiş. hem de itü'de profesyonel olarak basketbol oynadığı sırada. sekiz yıl boyunca bir dizi ameliyat geçirmiş, sayısız kemoterapi seansına girmiş. ancak tüm bunlar olurken o yılmamış, hasta yatağında sayısını hatırlayamadığı spor ansiklopedisi bitirmiş, o da yetmemiş, iki yabancı dili daha ( ispanyolca ve italyanca) simultane çeviri yapacak düzeyde öğrenmiş. tedavinin son zamanlarında eurosport'a başvurmuş, o'nu karşılarında koltuk değnekleriyle gören yetkililer çok şaşırmış, ancak mutlu son, kendisi tam 5 senedir eurosport'ta çalışıyor, aynı zamanda ntv'de euroleague maçları anlatıyor.
o'nu ekranda, fransa bisiklet turu zamanında champs-élysées'deki bir kitapçının tanıtımını yaparken ya da bir federer maçında, federer'in çocukluğuna dair bilgiler verirken bulabilirsiniz. bisiklet, tenis, atletizm ve basketbol anlatıcılığının bana göre ülkedeki açık ara bir numarası. sıradan bir maçı bile verdiği bilgilerle, anlattığı ilginç hikâyelerle bir şölene çeviriyor, anlatımındaki coşku hiç bir şekilde düşmüyor.
azim, mücadele, sıradışılık. ortalamaların çok ötesinde.
---
alıntı ---