aynı isimdeki diğer başlıklar:
resim
Harold Kewell
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Avustralya
  • 341
    the sydney morning herald'da 15 mart 2009 tarihli bir ropörtajı yayınlanmıştır. elimden geldiği kadarıyla harry'nın dediklerini çevirmeye çalıştım. afiyet olsun. *

    --- alıntı ---
    'istanbuldaki tarihi yerleri gezip görmek istiyorum fakat zamanım yok. çok fazla maç yapıyoruz ve zamanımız hep antrenmanlar ve dinlenmelerle geçiyor.makineler gibi yaşadığımız söylenebilir. '

    istanbulda kişisel fizyoterapisti les gelis'le aynı evi paylaşan harry les hakkında şöyle demiş;

    ' les benim istanbuldaki ailem. burda hep birlikteyiz ve zamanımız yemek yemek, uyumak ve arada bir xbox oynamakla geçiyor. bunların dışında ben devamlı çalışıyorum zaten. '

    ' burada çok mutluyum, hava harika. artık güneşde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı, bronzlaşma üzerine biraz çalışmam lazım. biraz türkçe'de konuşabiliyorum. 'merhaba' diyebiliyorum ve... sanırım bu kadar' *

    'oyuncular çok iyi. hepsi az biraz ingilizce konuşabiliyor fakat sahada hepimizin konuştuğu ortak bir futbol dili var.'

    ' eğer bir galatasaray taraftarına takımları ülkedeki ilk 4 kulüpten biri mi diye sorarsanız, sizi vurabilirler. onlar için türkiye'de tek bir kulüp var o yüzden bu kulübün bir parçası olmak muthiş bir şey.'

    ' oyuncuların üstünde çok fazla baskı var. ikinciliği kabul etmiyorlar. taraftarlar için ikinci olmak sonuncu olmakla eşdeğer. ancak birinci olursan mutlu oluyorlar. '

    ' evet çok baskı var ama bir açıdan bu harika. tabi bu saçlar için pek iyi değil, saçlarımda beyaz teller görmeye başladım ama sanırım futbolda biraz baskıya ihtiyacınız var. eğer baskı olmazsa rahatlayıp, baştansavma bir moda girebiliyorsunuz. '

    ' herkes bir maçta 10 gol görmek ister ve bende onların 9'unu atmak isterim fakat böyle birşey olamıyor çünkü artık herkes defans yapıyor. bu yüzden kontra atak oynamak zorundayız fakat ben bu tarz oyundan hoşlanmıyorum.
    --- alıntı ---

    ropörtajın tamamı ;

    http://www.smh.com.au/...4/1236919631369.html

    * *
  • 2059
    gitmişse eger, aşırı şekilde * üzüntü yaşatmayacak oyuncudur. gelin, nedenlerime bi bakalım ;

    dünya kupası ile ilgili açıklamaları: son açıklamaları gerçekten çok soğutmuştur beni kendinden. ' dünya kupasına neredeyse hazırım, bir de kupa başlamadan birkaç maç yaptım mı, tadından yenmez' açıklaması, bence kabul edilir değildir. bu açıklama uluslar arası ajanslarda geçmiştir, ne kendi sitesi ne de resmi sitemiz bunu yalanlamamıştır. buranın galatasaray oldugunu unutmuş herhalde bir anlık da olsa..

    (gbkz: sezonu sakat gecirmesine ragmen sezon ortasında yerine yarım adam nonda'nın gönderilmesi:) tabi ki bunda kendi günahı yoktur. ancak içerdeki atletico madrid macı gözümün önüne gelince, gerçekten adama kinleniyorum dolaylı da olsa. ardanın forvetteki cırpınışları, kendi kanadına geldiği andaki etkili oyunu akla geliyor tabi ki. ancak dediğim gibi, bunun müsebibi harry değil, polat ve yönetimidir.

    yaşının ilerlemesi, sakatlıklarının normalden uzun sürmesi : adamcagızın liverpool kariyerini hepimiz biliyoruz. sakatlıklardan başını kaldıramadı zavallı. artık yaş da kemale ermeye başladı, sakatlıklar normalden uzun sürüyor. bu da yabancı kontenjanı sebebiyle can sıkıyor.

    galatasaray taraftarı: evet yanlış okumadınız, adamdan az da olsa sogumamın sebebi kendi taraftarımızdır. süper oyuncudur, karakteri yerindedir, tam bir profesyoneldir. ancak, bunların yanında sırf sihirli bir gülümsemesi var diye hagi klasmanına konulma cüreti nerden geliyor ? gerci mazur görülmeli, sevmesini de bilmiyoruz, nefret etmesini de..

    yıllık maliyetinin yüksek olması: son 2 yılda yapılan hatalar sayesinde clye gidemeyen takımın gelirleri de azalmıştır pek tabi. bu sebeten dolayı kemerleri sıkmanın vakti geldigini, polat da dile getirmiştir.

    ne yazık ki sözlüğümüzde, entrylerin tamamını okumadan yorum yapan arkadaşlarımız cogunlukta, onlar için altını çizerek tekrarlıyorum;

    * harry , takımımızın son yıllardaki en isabetli yabancı transferidir.
    * futbolu bıraksa, al franka yardımcı yap denilesi karakterdedir.
    * gecen yılki uefa serüveninde stoper oynayabilecek kadar profesyonel ruhlu ve mütevazidir.
    * ekstra karizması sayesinde takım üzerindeki etkisi tartışılmazdır.

    en üstte anlatılmak istenen, eger gercekten sözleşme yenilemeyecek olursa, bu takımımız icin dünyanın sonu değildir, zira bu gözler ne gidenler görmüştür...
  • 4222
    sahadaki performansı ve saha dışındaki tavırlarıyla, kendi takım ve rakip taraftarlar tarafından sevilen ve saygı gören, müthiş yetenekli eski futbolcumuz.

    bizde oynadığı zaman da çok iyi performans göstermiş, taraftarın sevgilisi olmuştur ve her zaman hatırlanacaktır.

    galatasaray efsanesi midir ? bence değildir. football manager'daki "sevilen kişiler" kategorisine girer benim için.
  • 2684
    maç bittiğinde belli ki hemen bir oyuncu formasını istemişti. kendi formasını rakibe vermiş, rakibin forması da kendi omzunda duruyordu. suratındaki o ifadeyi görenler oldu mu bilmiyorum ama, "ben daha n'apayım abi?" dercesine dolu dolu, sinirli sinirli bakıyordu "harry, harry kewell" tezahüratlarına alkışlarıyla karşılık verirken. sonra bir kez daha, neden deliler gibi sevmekte haksız olmadığımı farkettim. 19 ağustos 2010 galatasaray karpaty lviv maçından aklımda kalmasını istediğim tek an, budur. büyüksün harry.
  • 4223
    kendisinin carprazlardan yaptigi vuruslari unutamadigimiz eski futbolcumuz. o gelene kadar carprazdan oyle temiz golluk sut ceken birini ben galatasaray'da izlememistim (hagi'ninkileri saymiyorum, zira onlar sut degil fuze kategorisindeydi).

    kewell'in carprazdan attigi gollerin benzerlerini simdi totenham'daki harry kane atiyor bu arada, oyle goller izlemeyi ozlediyseniz eger. keramet isimde sanirim.*
  • 4408
    bize transferini üniversitenin bilgisaray odasında resmi sitemizinin ana sayfasından öğrendiğim klas futbolcumuz. beklemediğim bir anda öğrenip sevinmiştim, sevincimi paylaşacak birini arıyordum (şimdiki gibi el altında internetinle kolayca herkesle iletişim kurulmuyordu), yanımda oturan ve tüm gün futbol konuştuğumuz üniversiteden arkadaşıma söyledim. adam resmen tanımadı çünkü kendisi alman alt liglerinin holiganıydı, üst seviyeyle pek alakası yoktu, ben de serzenişte bulunuyordum bu adamı nasıl tanımazsın diye. her neyse sonra siftah yaptığı 17 ağustos 2008 galatasaray kayserispor maçında formamızla topa ilk temasında gol attığında tribünde olma mutluluğunu yaşadım. o süper kupadan başka kupa da nasip olmadı ne yazık ki, yanlış zamanda doğru futbolcuydu. leeds united döneminde bizim maçta kırmızı yiyip orta parmak gösteren adam yıllar sonra gözbebeğimiz oldu. böyle de enteresan bir spordur bu futbol denen spor.
  • 1952
    harold "harry" kewell 22 eylül 1978'de sydney'de dünyaya geldi. ilkokulu smithfield public school'da, ortaokulu ise st johns park high school'da okuduktan sonra liseyi okumak için westfield sports high school'a yazıldı.

    buraya parantez açmak istiyorum; avustralya'da bizdeki endüstri meslek lisesi, ticaret meslek lisesi gibi spor liseleri var. yani spor ile ilgilenen, bu konuda yetenekli gençler sayısal-sözel derslerle önce bir silkelenip sonrasında ancak üniversitede spor okumak yerine henüz lise çağında bu alana yönelebiliyor. yani harry kewell lise yıllarından beri spor ile iç içe, profesyonelce yetişmiş, futbolu derslerden arta kalan zamanda antrenmanlarda geliştirmek yerine doğrudan futbolu okumuş biri. avustralya milli futbol takımındaki birçok futbolcu spor liselerinden yetişmiştir.

    neyse efendim; lisede bu işi yerinde öğrenirken marconi stallions futbol kulübüne katılır genç harry. burada u13 ve u15 takımlarında yerel gençler liginde oynar. önceleri stoper olarak oynar* fakat sonra yeteneğinden dolayı sol kanada geçer. henüz 14 yaşında tayland, ingiltere ve italya'da turnuvalara katılma fırsatı elde eder. ingiltere'ye gittiği zaman premier lig maçlarını izleme fırsatı bulur. böylece avrupa futbolu ile tanışmış olur. o yaştaki bir çocuk için inanılmaz tecrübelerdir bunlar.

    15 yaşına geldiğinde "big brother movement" adlı değişim programı yardımıyla brett emerton ile beraber leeds united takımında 4 hafta geçirme ve denenme fırsatı bulur. iyi bir performans göstermesine ek olarak babasının aynı zamanda ingiliz pasaportu taşımasından dolayı kısa sürede leeds united'a transfer edilir. böylece profesyonel futbol hayatına başlamış olur.

    leeds united'da geçirdiği ilk sezon olan 1995/1996'da 2 premier lig maçında oynar. 1996'nın nisanında ilk milli maçına çıkar. sonraki sezon olan 1996/1997'de ise ligde ancak 1 maçta forma giyme fırsatı olmasına rağmen aynı sezon milli takımın banko oyuncularından biri haline gelmiş ve 1998 dünya kupası elemelerinde oynamıştır. buna ek olarak o yaz düzenlenen 1997 konfederasyon kupası'nda avustralya milli futbol takımı ile ikincilik yaşar.

    1997/1998 sezonuna gelindiğinde harry kewell, leeds united ilk onbirinin düzenli isimlerinden biri olmuştur. bu sezonda 4-5-1 sisteminde sol çizgide oynamıştır. orta sahadaki david hopkin ve lee bowyer gibi savaşçı ve dirençli isimler genç harry'nin orta saha sorumluluğunu azaltmış ve yeteneklerini rahatça ortaya koyabilmesini sağlamıştır. o dönemde jimmy floyd hasselbaink tek forvet olarak oynamakta ve takımın gol yükünü çekmekte idi. 29 lig maçında 5, 6 kupa maçında da 3 gol atar o sezon harry.

    1998/1999 sezonunda takıma yapılan takviyelerden dolayı 4-4-2'ye döner leeds. orta sahanın solunda yine harry, ortada önceki sezonku gibi lee bowyer - david hopkin ikilisi, sağda ise stephen mcphail oynamaktadır. forvette ise alan smith ile jimmy floyd hasselbaink vardır. lakin bu sezon leeds united takımı tek bir taktiğe bağlı olarak oynamaz ve birçok maçta sol kanada ek olarak ofansif orta saha olarak oynama fırsatı bulur harry. sezon boyunca ligde 38 maçta 6, kupada 7 maçta 3 gol atar, avrupa'da ise 4 maça çıkar.

    1999/2000 sezonu harry için yepyeni bir başlangıç olacaktır. çünkü sağ kanat eirik bakke, sol kanat ise jason wilcox tarafından parsellenmiştir. orta sahanın değişilmez ismi lee bowyer'in partneri ise bazen david hopkin, bazen david batty idi. o sezon boyunca alan smith'in arkasında serbest adam olarak oynar. kendisine güvenen ve her zaman saygı ile andığı david o'leary'nin güvenini boşa çıkarmaz. 36 lig maçında 10, 5 kupa maçında 2 ve 12 avrupa maçında 5 gol atar. o sezon bilindiği üzere uefa kupasında yarı finalde bize karşı elenirler. düzenli olarak forma giyme şansı bulduğu ilk üç sezonda 4-5-1 ve 4-4-2'nin sol kanadına ek olarak üzere "10 numara" pozisyonunda da oynama şansını bulur. artık harry kewell yeteneğinden ötürü "the wizard of oz", yani "oz büyücüsü" olarak anılmaya başlanmıştır.

    2000/2001'de geçirdiği sakatlık yüzünden toplamda ancak bir devre kadar maç oynama fırsatı bulur. leeds bu dönemde alan smith'in yanına mark viduka ve devre arasında robbie keane'nin katılmasından dolayı 4-4-2'nin dışında kimi maçlarda 4-3-3 oynar. orta sahada lee bowyer ve olivier dacourt, kimi zaman da david batty, sağ kanatta eirik bakke, solda ise kewell sakatlandıktan sonra jason wilcox oynar. kewell'in eksikliği böylece çok hissedilmez. kulüp o sezon şampiyonlar liginde yarı finale yükselir. 17 lig maçında 2 gol atar ve avrupa'da 9 maçta forma giyer harry o sezon.

    2001/2002'de sahalara eski performansı ile geri döner fakat yine sakatlık yüzünden birkaç maç kaçırır. orta sahada harry kewell, o olmadığı zamansa jason wilcox, david batty, lee bowyer ve eirik bakke dörtlüsü sezonu götürür. forvette ise taktiğe bağlı olarak mark viduka, robbie keane, alan smith ve robbie fowler dönüşümlü olarak oynar. bu sezonda da 4-4-2 ve 4-3-3 taktikleri ile oynar leeds. 27 lig maçında 8, 1 kupa maçında 1 ve 7 avrupa maçında 2 gol ile tamamlar sezonu.

    leeds united ile son sezonu olan 2002/2003'te düzenli olarak oynar ve iyi bir sezon geçirir. sezon boyunca yine aynı dörtlü orta sahayı, mark viduka ve alan smith'de forveti parseller. genel olarak 4-4-2 ile oynar leeds o sezon. nick barmby, paul okon, james milner, robbie fowler, robbie keane gibi isimler bir türlü ilk onbirin düzenli isimlerinden olamazlar. son sezonunda 31 lig maçında 14, 5 kupa maçında 1 ve yine 5 avrupa maçında 1 gol atar.

    2003'te liverpool'a 9 milyon sterlin karşılığında biraz da olaylı bir şekilde transfer olur. ilk sezonu olan 2003/2004'te düzenli olarak forma giyer. o dönemde liverpool öncelikle 4-3-3 ve 4-5-1 karışımı bir taktik ile oynuyordu. orta sahanın ortasında steven gerrard ve danny murphy başta, bu isimlere ek olarark dietmar hamann ve igor biscan oynuyordu. ofansif orta saha vladimir smicer, forvet ise michael owen idi. sol kanatta john arne riise* ve emile heskey'e karşılık sağ kanatta kimse olmadığı için daha çok yönlü bir oyuncu olan kewell bu tarafa kaymak zorunda kaldı. her ne kadar solda daha özgür olsa da uyum sağlamakta zorlanmadı ve iyi bir sezon geçirdi. 26 lig maçında 7, 5 kupa maçında 1 ve 8 avrupa maçında 3 gol attı. o yaz 2004 okyanusya uluslar kupası'nı kazanan milli takımının önemli bir parçası idi. mark viduka ile beraber forvet olarak oynamıştır.

    2004/2005 sezonunda sakatlıklar yüzünden ilk devre düzenli olarak forma giymez ve toplamda yine ancak bir devre kadar maça çıkabilir. sağ kanada sezonun formda isimlerinden olacak luis garcia geçer, kewell sakat olduğu zaman sol beke djimi traore geçer ve john arne riise sol kanada kayar. orta sahanın ortasında gerrard'ın yanına xabi alonso gelir. real madrid'e giden owen'in yerini milan baros ve djibril cisse alır. sezon genelinde 4-4-2 ve 4-5-1 varyasyonları ile oynar liverpool. kewell bu sezonda sol kanatta oynar, bunun dışında şampiyonlar ligi finali başta olmak üzere birçok maça forvetlerin formsuzluğu yüzünden(u: baros 26 maç 9 gol, cisse 16 maç 4 gol, morientes 13 maç 3 gol, sinama-pongolle 16 maç 2 gol) ileri uçta second striker olarak başlar. final maçında henüz 23. dakikada başının belası sağ kasığından sakatlanıp çıkmasına rağmen 2005 yılında liverpool ile şampiyonlar ligi şampiyonluğu yaşar. 18 lig maçında 1 gol atar, kupada 1, avrupa'da 12 maça çıkar.

    2005/2006 sezonunda sakatlıklar yüzünden birkaç maç kaçırsa da yüne düzenli olarak oynar. bu sezon liverpool'da düzenli olarak oynadığı son sezondur. takımı genelde 4-4-2 oynar ve sağda luis garcia, ortada gerrard ve xabi alonso ile oynar. forvette ise djibril cisse ve peter crouch vardır. 27 lig maçında 3 gol atar, 7 kupa, 6 da avrupa maçına çıkar. o yaz düzenlenen 2006 dünya kupası'nda takımının en önemli isimlerinden olur ve attığı golle milli takım tarihinin ilk dünya kupası ikinci turunu ülkesine hediye eder.

    bundan sonraki iki sezon sağ kasığındaki kronik sakatlık yüzünden kewell için tam bir kabus şeklinde geçer. 2006/2007 sezonunda ligde 2, avrupa da ise 1 maç oynar. ligde penaltıdan bir gol kaydeder. bu sezon sol kanatta mark gonzalez forma giyer.

    2007/2008 sezonunda ise çoğu oyuna sonradan dahil olmak üzere 10 lig, 2 kupa ve 3 avrupa maçında forma giyer. bu sezon sol kanatta düzenli olarak ryan babel oynar. bu sezon sonunda liverpool ile sözleşmesi biter ve kulübünce yenilenmez.

    sonraki sezon olan 2008/2009'un başında bedelsiz olarak takımımız galatasaray'a transfer olur. ilk sezonunda arda turan ile birlikte kanatlarda dönüşümlü olarak oynarlar. sağ kanatta oynamaya önceden alışkın olduğu için sıkıntı çekmez ve kısa sürede hem bir oyuncu olarak, hem de bir figür olarak takımın vazgeçilmezlerinden biri olur. hatta hamburg maçlarında ihtiyaçtan dolayı büyük bir sorumluluk alarak ilk mevkisi olan stopere döner ve elenmemize rağmen iki başarılı maç çıkarır. hatta penaltıdan da olsa bir gol kaydeder. sağ kasığından yaşadığı ufak bir sakatlık sebebiyle kış zamanı yine birkaç maç kaçırır. toplamda ligde 26 maçta 8, kupada 2 maçta 1 ve avrupa'da 9 maçta 4 gol atar.

    içinde bulunduğumuz sezon olan 2009/2010'a yine takımımızda başlar, cassio lincoln'ün gidişi ile boşta kalan mevkiye arda turan'ın gelmesinden dolayı düzenli olarak sol kanatta oynamaya başlar kewell. lakin baros'un sakatlanması ve nonda'nın formsuzluğundan dolayı milli takımda düzenli olarak oynadığı mevki olan forvete geçer, başarılı maçlar çıkarır. kış mevsimi geldiğinde sağ kasığından yine sakatlanır kewell. (bkz: #292653)* şimdilik ligde 16 maçta 9, hali hazırda elenmiş olduğumuz kupada 2 maçta 1 ve avrupa'da 9 maçta 4 golü vardır.

    sol kanat ve forvet olarak oynadığı avustralya milli futbol takımı ile toplamda 45 maça çıkıp 13 gol atmıştır. attığı goller ve detayları şuradan görülebilir; (bkz: #305523) milli takımı ile 1997 konfederasyon kupası, 2004 okyanusya uluslar kupası, 2006 dünya kupası ve 2007 asya kupası'na katılmıştır. bir aksilik olmadığı takdirde 2010 dünya kupası'na katılacaktır.

    buradan varılacak sonuç şudur ki harry kewell futbol kültürü ile profesyonel bir şekilde iç içe büyümüş, profesyonellerin tecrübeleri ile kendi yeteneklerini harmanlamış, orta saha çizgisinin önündeki tüm mevkilerde; sağ kanat, sol kanat, hücuma dönük orta saha-oyun kurucu, ikinci forvet ve forvet; rahatlıkla oynayabilen ve kariyeri boyunca farklı pozisyonlarda, görevlerde üst düzey olarak oynayıp başarılı maçlar çıkarmış, şampiyonluklar yaşamış ve bir ülkenin yetiştirmiş olduğu en büyük ve en başarılı futbolcudur. yetenekli, çok yönlü ve önemli bir oyuncu olmasının yanı sıra karakteri ile takımı motive, taraftarı mutlu eden bir figürdür. ayrıca takımımızda gördüğü sevgi ve asıl mevkisine dönüşü ile şanssız yılların ardından bir bakıma yeniden doğmuş, futbol kamuoyunun dikkatini çekmiş ve dünyada adından tekrar söz ettirmeye başlamıştır.

    rahatlıkla söylenebilir ki sakatlıkları dışında top oynadığı her an uyumlu ve yüksek performans gösteren bir imaj çizmiştir. top oynayabilecek kondisyon, arzu ve mecale sahip olduğu müddetçe hem bir karakter hem de bir marka olarak kesinlikle takımda bulunması gereken bir isimdir harry kewell.
  • 3290
    böylesine kıymetli bi insanı, hakkında hala 'milli takım için galatasaray'ı kullandı, takmadı, yattı bıkbıkbık' diyenler, 'gülüşüne tav oluyorsunuz' sığlığında alay edenler varken, 'ne verdi ki bu takıma' diyecek kadar gördüğüne kör olmuş, detaylardan uzak insanlara rağmen, izleyebildik/izleyebiliyoruz ya şu güzel renkler altında, ne diyeyim mucize gibi bir şey valla. çünkü hak etmediğimiz o kadar açık ki, her an belli ediyoruz.

    kewell'ı sadece bir futbolcudan ibaret sananlar var mesela, varın gerisini düşünün. bu oyuncunun adamlığının, profesyonelliğinin, insanlığının, galatasaray isminin büyüklüğüne nasıl yakıştığının, o büyüklüğün nasıl ve ne derece farkında olduğunun, saha içinde/dışında sahip olduğu duruşun bize kattıklarının, onca çirkinliğin içindeki nerdeyse tek güzel şey olarak parıldayışının görülmemesi, umursanmaması ve hala laf söylenebilmesi ancak bu topraklarda olur zaten. ağlarsın sonra niye avrupada yokuz, niye takım olamıyoruz, niye kötüyüz bilmem ne. sen daha sahip olduğun değerlere sahip çıkmaktan acizsin, ne bekliyorsun ki..

    ha bir de bu adamın '19' numarasını başkasına veren, galatasaray gibi bir kulübün içinde görev alıp da bu kadarcık ayrıntıyı bile düşünemeyen insanları da allah bildiği gibi yapsın.
  • 4114
    bazı formalar bazı oyuncularla hatırlanır.

    hagi'nin füme forması.

    metin oktay parçalısı.

    hatta muslera'nın yeşil kaleci kazağı.

    bunlar gibi harry kewell'da turuncu formayla hatırlanır.

    hala bazı sabahlar uyandığımda "harry harry kewell" diye "daddy cool" söylüyorsam;
    sahaya bakıp "ah ulan kewell" olacaktı diyorsam nedenleri çoktur.

    baya özlüyorum ben bu adamı.
    bildiğiniz gibi değil.
  • 738
    kendisi asaleti ve mükemmeliyetçiliği ile tam bir başak burcu. her ne kadar bu burca kıl payı dahil olsa da. işte bu asalet sebebi ile yakışıyor galatasaray'a.

    çok değil 1 sene önce bir alt yazıda gördüm ismini galatasaray'la birlikte. aylardan temmuz belki de haziran'ın sonu idi. tekrar baktım, aklıma leeds united maçında kart gördüğündeki sevincim geldi, yine gülümsedim. galatasaray maçları dışında çok fazla maç seyretmediğimden, atıp tutacak kadar bilmiyordum oyununu, tek bildiğim iyi topçu olduğu idi. saçları kısalmıştı o yıllardan bu yana ve sanki seneler yüzüne daha bir sevimlilik eklemişti, hani bazı insanların yaşı ilerledikçe çizgileri daha sevimli kılar ya onları, öyle bir şeydi işte.

    gerçek midir, değil midir derken 3-4 temmuz gibi resmi sitemiz açıkladı transferini, kewell artık galatasaraylı idi.
    ilk kez giydi o formamızı ve de golü buldu kayseri'ye karşı, daha bismillah demiştik ki o gol sevinci yaşıyordu. işte galatasaray taraftarı o gol sevincini yaşarken anlamıştı artık her gol sonrası onun yüzüne bakmak istediğini. çok tepki almış turuncu formamızın satışları patlamıştı, sırf ona yakışıyor diye. turuncu forma alıp arkasına kewell yazdırmak ritüeldi artık, hele bir de kumral açık tenli iseniz, sizden iyisi yoktu. zaten golleri dizdiğimiz konyaspor maçında golü kaçırınca çocuklar gibi üzülmüştü de baros teselli etmişti onu, işte o zaman bir şeyi daha anlamıştık, bu adam hep gülmeliydi. üzüntüsünün sevimli bir yanı olsa da biz onu gülümserken görmeliydik.

    bundan sonrası çok güzel gitti kewell ile. yeri geldi topa bilmem kaç metreden vurdu, bordo'ya attığı gol gözlerimizi şaşı etti. takım zor durumlara düştü ama o yılmadı. defansımız oldu. yeri geldi oyuna 92. dakikada sokuldu, ama yine gıkı çıkmadı, işini yaptı sadece. biz bir sene içinde onu göğsümüze bastık, sakatlandığında ödümüz koptu, sahalara döndüğünde nazar duaları okuduk. bu taraftarın bu kadar kısa sürede kalpten bu kadar sevdiği kaç yabancı oyuncu var ki?

    şimdilerde orda burda haberler okuyorum "yedek olduğu için küskün", "gitmek için gün sayıyor", "galatasaray'ın bizimle kal teklifini reddetti" diye. insanın inanası gelmiyor ki bunlara! gözleri galatasaraylı gibi bakıyor, galatasaray'a gönül veren biri bunu çok rahat anlar, hepimiz anlıyoruz. geçen sezon uzatmalarda oyuna sokulurken, yedek kalırken, mevkisinde oynamazken kırılıp darılmadı da şimdi mi yedeğim diye darılacak? taraftar o oyuna girsin diye ortalığı inletirken, rijkaard gibi bir hocanın ilk 11'i özel insanlardan oluşturmak gibi bir amacı olmadığını bilip sadece taktik icabı yedek olduğunu bilirken mi kırılacak galatasaray'a ve gün sayacak? ben bir taraftar olarak hiçbir şekilde inanmıyorum bunlara. evet belki de gidecek, hatta ne yazık ki yüksek ihtimalle gidecek ama bunun sebebi galatasaray'a kırgınlığı olmayacak.

    bizler bu yıl transfer haberleri ile coşmuş taraftarlarız. yönetimden şimdi beklediğimiz ise ne yapıp edip bu adamın ve eşinin ikna edilmesidir, bu kadar çok sevdiğimiz bir yabancı (ne yabancısı aslında değil mi?) bizlerle kalmalı. bizler daddy cool melodileriyle onu belki yıllar sonra anarız, bu yıllarda dady cool onun attığı gollerin müziği olmaya devam etmeli.

    o yüzden gitme kal harry, gitme kal bu şehirde, kal bu renklerle!
App Store'dan indirin Google Play'den alın