• 1
    ne zaman takımdaki sonu gelmez sakatlıklardan bahis açılsa, "hamzaoğlu sezon başında nasıl bir antrenman yaptırmış ki herkes sözleşmiş gibi arka adalesinden sakatlanıyor" diye sorulsa imdada yetişen geyik.

    bu arkadaşların iddiasına göre hamzaoğlu yazın bir pas takımı kurmuş, buna göre oyun dar alanda oynanacak ve futbolcular depar atmayacakmış. takımı buna göre antrene etmiş. ama sezon ortasında gelen hoca bu sistemi bozup futbolculara depar attıracak idmanlar yaptırıca adale sakatlıkları baş göstermiş...

    aslında bu saçma sapan cevaba söylenebilecek binlerce karşı argüman var. "hamzaoğlu'nun planına göre futbolcular hiçbir zaman depar atmayacak mıydı ki depar atar atmaz hemen sakatlanıyorlar, dünyada bizim haricimizdeki bütün takımlar gerizekalı mı ki futbolcularını at gibi koşturuyor, madem hamzaoğlu oyunu hep dar alanda kısa pasla oynayabilmek istiyordu bunun için gereken antrenmanları hakkıyla yaptırdı mı" sorularını bir kenara bırakıyorum.

    tek bir şey soruyorum: kısa pas takımı oynayacak takımda umut bulut ve sabri sarıoğlu'nun ne işi var aga? top kontrol edemeyen adamlarla pas oyunu oynama hayali nasıl kurulur cidden aklım almıyor. hıyarla, lahanayla meyve salatası yapılır mı? "olsun ben hıyarla da meyve salatası yaparım" diyen adamın aşçılığına güvenilir mi?

    hadi bir laf ediyorsunuz bari azıcık arkasını düşünün ya.
  • 5
    sakatlık konusunu şerh etmeye yeterli bir argüman olup olmadığı konusunda derin şüphelerim var bu geyiğin. hatta bu sakatlık konusunun bırak türkiye'yi koca dünyada bile tam olarak açıklanamamış bir fenomen olduğunu düşünüyorum. bizden on kat daha zengin, on mislimiz daha geniş imkanlara sahip dev kulüplerin bile bazı dönemlerde o kadar çok oyuncusu sakatlanıyor ki bizdeki sakatlıkları hh'ye yıkmanın çok da adil olmadığını görüyorum.

    misal bayern'in geçen sene bu sıralar neredeyse kadrosunun yarısı sakattı: ttp://www.trollfootball.me/upload/thumb/troll_football_image_2756d68631c6cb8a6294a4398cfcc83b.jpg

    bu da bu sezon manu'nun aynı anda sakatlanan oyuncularından oluşan 11: http://lebuzz.eurosport.co.uk/...td-s-injury-xi-1.jpg

    bu da aynı manu'nun geçen seneki sakat 11'i: https://4backfour.files.wordpress.com/...11/united-injury.png

    bunlar ufak bir araştırmayla bulduklarım. geçenlerde oynanan bayern-juve maçında da juve'nin en önemli dört adamından üçü: chiellini, marhisio, dybala sakattı.

    diyeceğim o ki, van gaal'i de, guardiola'sı da, allegri'si de yeri gelince bu dertten muzdarip olabiliyor. bu adamların teknik bilgileri, maddi imkanları, antrenörleri hh'ninkilerden katbekat fazladır, buna kimsenin itiraz edeceğini sanmam. ve fakat gel gör ki bu hocalar, bu hocaların ekipleri, kısacası bu dev kulüpler bile bu sorunla boğuşabiliyor.

    "hh pas takımı kurdu, oyuncular depar atınca yıpranıp sakatlandı." argümanı akıl dairesinin içinde olmamakla beraber kestirip atacak sağlık-fitness donanımım da yok. belki de haklı yönü olan bir düşüncedir. sakatlıkla ilgili düşüncem budur.

    gelelim hh ve pas takımı muhabbetine. beğenelim veya beğenmeyelim hh'nin pasa dayalı bir takım kurduğu doğrudur. hemen "auvvv..." demeden pas takımını açıklayayım çünkü pas takımı deyince insanlar direkt olarak barcelona'yı düşünüyor. oyuncuların üçgenlerle atağa kalktığı, kalecinin bile iki forvetin baskısı altındayken topu gelişigüzel dikmediği, şut çekmek yerine topu paslaşarak kale içine sokan o ütopik sistemi kurduğunu kimse iddia etmiyor; zaten o sistemi bırak kurmaya taklit etmeye bile ne hh'nin ne de şu kadronun kalibresi yeter. onu bi' geçelim müsaadenizle. hh'nin pas takımı selçuk-bilal-sneijder merkezli; onları destekleyen chedjou-hakan tandemli; ara ara podolski'nin de katıldığı; en büyük eksiği istasyon forvetimizin olmayışı olan bir sistemdi. şurada dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım hatta. (bkz: #1928980)
    pasa dayalı oynayan takımlarda ki bunlar büyük takımlar dediğimiz takımlar oluyor, en önemli husus oyuncu aralığının kısa olmasıdır. defans ve forvet hattı orta sahaya yakındır. stoperlerin atletiktir (thiago silva, mascherano, ramos...), forvetlerin de dinamiktir (cavani, dybala, aubameyang...). bu sayede oyunu rakip alana yıktıkları gibi garanti pas türü olan kısa paslarla top kontrolünü de ellerinde bulundururlar. şimdi hh bu sistemi en azından türkiye'de ve avrupa'daki bazı takımlarla oynarken uygulayabileceğini düşünüyordu. ve bence başarılı da oldu. ama kadronun büyük handikapları vardı ve bu noksanlıkla en az ilintilenecek kişi de hh'dir. kulübü ffp'nin kıyısına getiren kişinin hh olduğunu kim söyleyebilir? ama bir tavşan suyuyla (barcelona kadrosu) bir de tavşanın suyunun suyuyla (galatasaray kadrosu) yapılan çorba (pas takımı) var. imdi, ne dedik? stoperlerin ya da en az bir stoperin atletik olacak*. bizim elimizde kimler var? chedju ve hakan. ikisinin ayağı da düzgün fakat hız olarak oldukça eksikler. bu çok büyük bir handikap. aslında bu sistemin en büyük açığı da bu. çok hızlı bir stoperin bile olsa rakip forvet şayet hayvansa seni madara edebilir: http://gfycat.com/WideGrimyIndianpangolin
    bizimkiler üstüne üstlük bir de yavaş. e ne oluyor? sercan yıldırım gibi vasat altı bir adam bile gelip gol atabiliyor sana. bu savunma boyutu. bir de hücum boyutu var sistemin. en ilerideki adam, alıp verecek, oyun kuracak, kanatlara açacak kısacası istasyon olacak: https://www.youtube.com/watch?v=83Exjx0PHy0
    bizde kim var(dı)? umut ve burak. bu adamların hayatları boyunca olmadıkları ve olamayacakları bir roldür, istasyon forvetlik. ha bunun çözümü kolaydı defansta yaşadığımız sıkıntıya nazaran. atlet ve teknik bir stoper almak için minimum 15 milyon euro para bayılman gerekir ki ekseriyette değil ekalliyette bulunan bir oyuncu tiplemesidir bu ve fakat istasyon forvet bulmak o kadar da zor bir mesele değil aslında. hem istasyon hem leblebici forvet* demiyorum bak, sadece istasyon forvetten bahsediyorum. bu adam gol atamasa bile sneijder, podolski, selçuk bir şekilde atardı. bunun da iki tür çözümü vardı: elmander tarzı çok namlı olmayan birisi (matri) ya da ununu elemiş eleğini asmış kaliteli biri (berbatov). çok büyük maliyet altına girmeden böyle bir adam alabilirdik. o da yönetimin iş bilmezliği. hh'ye böye bir seçeneğin sunulup da onun bunu kabul etmediğine de kimse inandıramaz beni. umut ve burak'ı yücelten o dandik açıklamaları neden yaptı peki? adamın en büyük eksiği oydu da ondan çünkü. (bkz: hakla ilişkiler) (bkz: pr) (bkz: hitabet) (bkz: belagat) (bkz: siyaset) aslında deliler gibi niasse'yi istedi bu adam. niasse'yi çoğu kişi konservatif kontracı zenci sanıyor ama benim izlediğim kadarıyla o adamda bundan fazlası var. pasör fovet görevini de rahatça üstlenebiliyor. neyse, biz "olan"a dönelim. hh, defans ve forvet hattının bu defolarına rağmen orta sahadaki kaliteli üçlüyle (evet, selçuk ve bilal pas oyunu için son derece kalitelidir.) bu işi iyi kötü götürüyordu. atletico maçları hariç kaybetsek bile ezildiğimiz bir maç hatırlamıyorum onun döneminde.

    sonra denizli dönemi başladı. denizli takımın gol yemesini çözeceğini düşünerek defansı geriye çekti. bilal'in kendi sistemiyle alakası olmadığını bildiğinden de o mevkide ilkin chedjou'yu oynatıp devre arasında da donk'u aldırdı. bu da orta sahanın otuz kırk metre yerine atmış yetmiş metrede tahakküm kurmasına dayalı bir sistemdi. üç tane pogba'n olsa o iş olur fakat üçü de otuzlarında olan selçuk-donk-sneijder bu sikleti çekemezlerdi, çekemediler de. e bu işler jenga gibidir. denizli de yanlış parçayı çekince sistem çöktü. takım gol atmamaya ve bunun verdiği stresin sonucunda da cayır cayır gol yemeye başladı. şu kötü lazio'ya karşı bile varlık gösteremeden elendik.

    en basitinden jose rodriguez'i ele alalım. hh döneminde takımın geleceği olarak görmüyor muyduk bu adamı? çünkü o adam son on beş, yirmi senede piyasaya çıkan hemen her ispanyol gibi tam bir pas oyuncusuydu. adamlardaki sistem terminatör'deki t-100 prototipi gibi bu tarz adamlardan onlarca yetiştirdi, yetiştiriyor. peki aynı jose'yi denizli döneminde de itin tenazül uzvuna sokan gene biz olmadık mı? çünkü denizli'nin en hafif tabirle çağ dışı, ne idüğü belirsiz sisteminde futbolun z kuşağından bu tarz adamlara herhangi bir rol yok. koşan, koşan, daha da koşan adamlara; aurelio'lara, ernst'lere, saidou'lara yer var. çünkü adamın bildiği futbol o. aklı seksenlerde takılı kalmış.

    sabri ve umut'la pas oyunu mu oynanır, sorusuna gelince hh'nin de sabri ve umut'a taptığını, onların groupie'si olduğunu sanmıyorum. elbet yönetimden oyuncu istemiştir. salı günü bombaları patlatacak olan yönetim de "ya hamzacığım olsa dükkan senin, yap bir şeyler işte..." demiştir. hh de tüm sene eli mahkum oynatmak zorunda kalacağı adamlarla papaz olmamak adına onlara sahip çıkan açıklamalar yapmıştır. şimdi bu benim senaryom. ortadaki iki senaryoya bakalım şimdi:

    1- hh, bilerek ve isteyerek sabri'yle umut'a sahip çıktı, onları oynattı.
    2- yönetim yok çekince mecburen oynatıp adamları cebren övmek zorunda kaldı.

    occam usturası diye bir şey var. bilinmeyen bir durum karşısında basit açıklama doğru açıklamadır, der. örneğin, mutfaktan ses geldiğinde bir düşünce cinlerin mutfakta ayin yaptığını söylüyor diğeriyse bunun bir fareden geldiğini öne sürüyorsa occam'ın usturası ikinciyi seçer. sabri ve umut konusunda da ikinci teori bana daha mantıklı geliyor. birinciyi rasyonalize etmek isteyen arkadaş varsa bana evvela hh'nin sabri ve umut'un hangi hasletlerine binaen onları isteyebileceğini açıklamak zorunda. şayet elinde imkanlar varken böyle bir psikopatça seçimler yaptığına iman ediyorsanız usturayı taşa sürtüyorsunuz, benden söylemesi.

    peki, hh süper miydi? başta açıklamaları olmak üzere, oyuncu değişiklikleri ve disiplin konusunda oldukça eksik bir hocaydı hh. fakat bunlar onun bir sistem kurduğu yönündeki sava herhangi bir halel getirecek de değil. en azından denizli'nin sistemine nazaran epey eli ayağı düzgün bir sistemi vardı. bunu doğrulayacak minvalde istatistikler de mevcut zaten:

    --- alıntı ---

    galatasaray ezeli rakibi beşiktaş'a 2-1 mağlup olarak daha 15. haftada şampiyonluk yarışından uzaklaştı. ancak zirveden uzaklaşmanın dışında derbide ve astana maçında oynanan etkisiz oyun sarı-kırmızılı taraftarların ve camianın tepkisine neden oldu. bilindiği gibi yönetim 1 ay önce kötü futbol nedeniyle teknik direktör hamza hamzaoğlu ile yolları ayırmış mustafa denizli'yi takımın başına getirmişti.

    pas sorunu var

    ancak hamzaoğlu ile denizli dönemlerinin takım istatistiklerinin ortalamalarına baktığımızda galatasaray'ın futbol olarak gerilediğini net bir şekilde görüyoruz. sezonun ilk 11 haftasında takımın başında olan hamza hamzaoğlu ile aslan maç başına ortalama 7.54 gol pozisyonuna girdi. 12. haftada takımın başında taffarel yer alırken denizli 13. haftadaki kasımpaşa maçıyla göreve geldi. deneyimli hocayla çıkılan 3 maçta ise bu rakam 2.75'e kadar düştü. hamzaoğlu’nun cim-bom’u topla ortalama 593.18 kez topla buluşuyordu. denizli’de bu rakam 417.5’e kadar geriledi.

    şut çekemiyor

    hamzaoğlu döneminde rakip kaleye maç başına 16.72 şut çeken sarı-kırmızılılar, denizli döneminde ise 7. 5 şut kullanabildi. iki hoca arasında en ilginç fark ise pas oranında ortaya çıktı. hamzaoğlu döneminde maç başına ortalama 520 pas yapan aslan, denizli’yle sadece 360 pas yapabildi. galatasaray genç teknik adam döneminde kalesinde ortalama 4.09 gol pozisyonu verdi. deneyimli teknik adam döneminde bu rakam 5.5'e çıktı.

    --- alıntı ---

    kaynak: http://www.webaslan.com/...-coktu-SXHBQ82870SXQ
  • 10
    açıkçası hayatta en çok merak ettiğim konulardan biri hamzaoğlu'nun geçen yaz boyunca o meş'um oyuncu grubuyla ilgili*** ne düşündüğü. bu isimleri gerçekten beğeniyor muydu, yoksa amiyane tabirle gaza getirmek için mi övüyordu hala meraktayım. mesela kendisinin melo'yla ilgili düşüncelerini biliyoruz. yönetimden yapılan açıklamalara göre, melo'nun sözleşmesi yenilenir yenilenmez hamzaoğlu başkanın yanına gidiyor, "bunu yapman iyi olmadı" diyor. sonra melo'ya inter'den teklif geldiğinde hamzaoğlu "muhakkak satalım" diye ısrarcı oluyor ve melo inter'e satılıyor. bence doğru da yapılıyor. (kaynak: http://www.haberturk.com/...r-dedigimde-terledi)

    ancak burak yılmaz'a west ham united'dan teklif geldiğinde hamzaoğlu'nun ne yaptığını bilmiyoruz. başkan bu teklifi reddederken hamzaoğlu karşı çıktı mı, çıkmadı mı bilmiyoruz. melo'nun satılması yönünde yaptığı baskıyı, burak'ın satılması için yaptı mı bilmiyoruz. bilgimiz yok. "melo için verdiği sert tepkiyi burak için verse illa kulağımıza gelirdi" demeyeceğim, cidden günahını almak istemiyorum kimsenin.

    ancak bildiğimiz bir şey var, hadi sabri neyse de burak ve umut'la pas oyunu oynayamazsın. hatta belli bir sistemi olan hiçbir oyun oynayamazsın, sadece burak -eğer formundaysa- kontratak hücumunda iyi bir forvet olur, o kadar. bunun dışında hiçbir işe yaramayan iki tane adamın var. öyleyse ya para olmadığı için bunlardan birini gitmeye zorlayıp gelen parayla yeni bir forvet alacaksın, ya da bu ikisini yedek bırakıp kadro içinden başka bir çözüm deneyeceksin (sinan gümüş veya podolski). bak sen allah'ın işine ki başına talih kuşu konmuş, bu iki kazmadan birine teklif gelmiş. cesareti olan bir teknik direktör gerekirse burak'ı euro 2016'ya kadar kadro dışı bırakmakla tehdit edip gitmesi için zorlar, onun satışından gelecek 10 milyon euro'yla orta karar bir forvet aldırırdı. hamzaoğlu bunu yapmadı, belki yapmak istemiş ama cesaret edememiştir, belki "burak'ı satsak kalan sürede kimi bulup getirecekler belli değil, bu beceriksizlere güvenilmez" demiştir. orasını da bilmiyoruz.

    ikinci çözüme gelelim, hamzaoğlu'nun neden başakşehir maçı haricindeki her maçta burak veya umut'u ilk 11'e koyduğunu da bilmiyoruz. bu isimleri sahaya sürerken aklından ne geçiyordu, gerçekten pas oyununu oynamayı mı umuyordu yoksa başka bir planı mı vardı onu da bilmiyoruz. ancak dediğim gibi, kesin olan şey hamzaoğlu'nun ısrarla burak ve umut'u oynattığı ve hamzaoğlu'nun bir pas takımı kurmak istediği yönünde iddialar olduğu. bu iki önermenin birbiriyle çeliştiğini futbolla az çok ilgilenen her insan fark edecektir diye düşünüyorum.

    bu durumda hamzaoğlu bir pas takımı kurmak istiyordu ise bile bu yönde gereken adımları atmadığı sonucuna ulaşmak mümkün. pas takımı kurmak isteyen adam ona göre forvet sattırır/forvet aldırırdı. eğer bütün bu gayretlerine rağmen kimseyi sattırıp aldıramıyorsa elindeki diğer alternatifleri denerdi. hamzaoğlu ikisini de yapmadı, bunun tek suçlusu o değildi ama tamamen suçsuz da değildi. "adama kimseyi transfer etmediler o ne yapsın" deyip onu bir kenara alamayız. çünkü her fırsatta bu iki kazmayı hem oynattı, hem övdü. ikisini de yapmamak kendi elindeydi, ikisini de kendi hür iradesiyle yaptı. ilk başta ben de bunu basit bir iletişim problemi olarak görüyordum ama sonradan bu fikrim ciddi manada değişti.

    sen transfer istiyorsun, yönetim "yapamayız elindekilerle idare et" diyor, kucağına bombayı bırakıyor. bu durumda temel mantık ilkelerine sahip bir insan, kurtulmak istediği futbolcuları her fırsatta överek bütün sorumluluğu kendi üzerine almak gibi bir aptallık yapmazdı.

    hadi bunu yaptı, durduk yerde ''ben yerli oyuncuyu kadroma katmakta çekinmiyorum. hatta hazır bir yabancı almaktansa yerli oyuncuyu almayı tercih ediyorum.'' nevinden akıllara zarar bir beyanat vermezdi. bu beyanatın kimseye bir faydası yok, zaten umut'u sabri'yi öveceğin kadar övmüşsün, hiçbir futbolcunun özel olarak ismini anmadığın halde bu ikisini özel olarak onore etmişsin. taraftar sana bilenmiş, bu iki kabiliyetsiz futbolcu için resmen koltuğunu riske atmışsın. artık böyle bir laf etmek yalnız sahici bir inatla açıklanabilir.

    hadi bunu da yaptı, hiçbir sebep yokken "umut'un sözleşmesi uzamasaydı bile ben uzatırdım" demezdi. hadi bunu da dedi, yönetim onu yanına çağırıp "hoca sözleşme uzatmak senin işin değil, ne diyorsun sen" dediği zaman sözünün arkasında durup kendini kovdurmazdı.

    yani iki ihtimal var, ya hamzaoğlu taraftarı delirteceğini bilerek ve yönetime meydan okuyup kovulmayı göze alarak, inanmadığı şeyleri büyük bir azimle bulduğu her fırsatta söylüyor (çünkü beyanatların yoğunluğu ve içeriği futbolcuları motive etme amacını çoktan aşmış, hamzaoğlu'nun adeta şahsi bir davasına dönüşmüş) ya da hamzaoğlu cidden bu futbolculara güveniyor.

    tam emin olamasam da ikinci ihtimal bana daha yakın geliyor. hamzaoğlu umut, burak ve sabri'yi hangi hasletleri sebebiyle sevmiş olabilir, onu bilmiyorum. bunu tespit edip açıklamak gibi bir görevim olduğumu da düşünmüyorum. ortada çuvala sığmayan bir mızrak var. kim, bu mızrağı ne maksatla çuvala sığdırmaya çalışmış, mızrağın neyini beğenmiş, aklından ne geçirmiş diye düşünmek benim işim değil. ama açıkça belli ki bu mızrak bu çuvala sığmıyor.

    (hamzaoğlu'nun denizli'den iyi olmasını lehine bir kriter olarak kabul etmiyorum çünkü tolunay kafkas bile, hatta yılmaz vural bile denizli'den daha faydalı olurdu. beşiktaşlıları kederden tiner müptelası ettiği 2009-10 sezonundan sonra süper lig'de takım çalıştırabileceğini düşünmüyordum ama çekilecek çilemiz varmış demek ki)
App Store'dan indirin Google Play'den alın