• 1
    baştan yazalım, kötü oynadığımızı düşünmeyen varsa bu yazıyı yok saysın. ben başta kendim olmak üzere son maçlardaki bana göre iğrenç oyunumuzun nedenlerini yazmaya çalışacağım. eğer tabelaya bakarsak, tabelanın bize kıyak yaptığını görüyoruz. trabzonspor maçının son saniyesinde kıl payı girmeyen gol;2, diyarbakırspor maçında son saniyede yarım metreden kaçan gol;2, toplam 4 puan daha geride olmaktan kurtardı galatasaray'ı. kasımpaşa maçını da son dakikalarda çevirdiğimizi düşünürsek, aslında olmamız gereken yerden çok daha yukarda olduğumuzu görürüz.

    başlarda ne kadar gol yersek yiyelim, oynanan oyun zevk verdiğinden, takımı geleceğe umutla taşıdığından tarafımızca benimsenmişti. tribünlerin coşkusu maç be maç artmaktaydı, fenerbahçe maçına kayıpsız çıkılacağı, hatta o maçı da bu kez utkuyla geçeceğimize inanıyorduk. ve biz büyüdükçe medya sülükleri saldırıyorlardı dört bir yandan. kafaları karıştırıyorlar, galatasaray galip geldikçe oynadığı takımları küçümsüyorlardı. o ilerlemeyle defansın da gün geçtikçe daha bir oturacağı, dolayısıyla gol yemeden geçirilecek maçlar kapıdaydı. korku dağları bekliyordu bu bağlamda. galatasaray, surinamlıyla bu sene şampiyon olursa, seneye yeni yapılmış, en büyük stadyumda vizyona girecek galatasaray korku filmi daha şimdiden ürkütüyordu vak vakları.

    godot'u bekler gibi beklediler ilk puan kaybımızı. eskişehir'e puan kaptırılınca tamam dediler, kıvama getirmek üzereyiz cim bom'u. halbuki eskişehir maçında da takım diğer maçlarından daha kötü oynamamıştı. yenen bir şans golünün üstüne yatan rıza o baş belası 1 puanı alıp gitmişti. fenerbahçe'ye yenilince üstelik zaiat büyük olunca, medyamızın ağzı kulaklarındaydı. keita cezalıydı, elano formsuz, arda hasta, baros sakat, nonda demir atmış, yük oz büyücüsü'ne kalmıştı.

    yaşanan bunca şanssızlık olmasa kewell hala yedek olarak oyunlara sonradan girecekti. ilk 11 oynayan nonda başına iş almış fazladan her maç 10 km koşar hale gelmişti. sözleşmesi narindi, bir kaç maç arayla sonradan girecek, toplamda maç başı koştuğu mesafe 2 km. yi aşmayacaktı! bu süre içinde de diri kalacak, öncekilerin yıprattığı defansa karşı bir iki gol atacak allah'ın yürü ya kulumu olacaktı.

    surinamlı için elano daha uzun süre adeptasyon sorununu aşamayacaktı. öyleysem yanında oturtabilirdi, kazasız sorunsuz yedek beklemeyi sorun etmeyen büyük futbolculara hoca olmanın dayanılmaz huzurunu yaşıyordu. ah dunga elano'dan vazgeçseydi, fener'li santos'tan vazgeçtiği gibi. rijkaard'ın son 5 dakikada fasülyeden oynattığı elano blumer her brezilya maçında ilk 11 çıkıp hocanın başına iş açıyordu. oynatmadığı bir maçı kaybederse sülüklerden çekeceği vardı. imdadına arda'nın aslan gribi yetişti. artık ne olursa olsun elano'yu ilk 11 yazabilirdi. ve elano'lu 11 son maçta sahadaydı.

    işte biz bu takımı irdeliyoruz.

    daha önce yazdık, formülümüze geri dönüp bakınca elano'nun bu maçta kötü oynayacağını öngörmüşüz. muhtemelen bu kadroyla elano bir kere daha oynarsa yine kötü oynayacaktır. üstelik bu hafta maç bursa'da. ben surinamlının yerinde olsam, ya da surinamlı benim sandığım kadar büyükse elano'yu ilk 11 oynatacaktır. defans kurgusu aynı çıkacağından eğer oynarsa verimsiz bir haftaya daha geçmiş olsun.

    direk söylüyorum, kötü oynuyoruz, kötü oynamaya da devam edeceğiz. kötü oyunun ilk sebebi servet- gökhan tandemidir. ikiside aynı futbolcudur, benim için ikisinden bir fazladır. kim daha çok para ediyorsa bir dakika düşünülmeden satılmalıdır. her biri ayrı ayrı oynadıkları takımların en iyisi olabilirler. kaldırım taşlarının her biri doğrudur, ancak bir araya getirildiklerinde eğri büğrü, yuvarlak kavşakları oluştururlar. iki doğru birleşince inanılmaz bir yanlış çıkıyor bizim savunmada. her ikisi de yerden gelen toplara yatarak müdaheleden yoksunlar, oyuna sokma becerileri yok. bu gidişle 3 tane daha rijkaard olsa ne yazar, onlar mı geliştirecek futbol stillerini? servet'in oynadığı, oynayacağı en büyük oyunları seyrettik. daha fazlası olmaz, gökhan zan ise benim beşiktaş'tayken en büyük kozumdu. her galatasaray maçından önce gözüm beşliktaş'ın maçındaydı. aman gökhan'a bir şey olmasındı. işte o gökhan beleş bonservis kontenjanından ali sami yen'e çıktı. emre'ler sakat olduğundan, milli takım'ın adaletli dağılım(beşiktaş'tan 1 kişi) sisteminden beraber oynadıkları ve hiç te iyi oynayamadıkları biçimde aynı takımda servet'le buluştular. kader işte, fakat işimiz iyi futbol bu sene. kaleye teknik bir kaleci getirildi. şu ana kadar kurtarış kalecisi olup olmadığını anlayamadık. inanılmaz top çıkarmışlığı yok henüz. çok bariz olmasa da yediği gollerin çoğunu büyük takım kalecisi yemez. ben umudumu kesmedim, çünkü tekniğine güveniyorum. topu oyuna en kısa yoldan, en efektif şekilde sokmaya çalışıyor, hatta olumsuzluklarını saydığımız stoperlere rağmen sokuyor da.

    gel gelelim, usta kaleci topu usta işi oyuna sokamıyor, gerideki ustalar ortadaki büyük ustaya topu enerjisiz aktaramıyor. kabiliyet yok, bu yüzden çok garanti olmadan topu tandem, kaleciden almıyor, dolayısıyla orta saha mümkün olduğu kadar ilerde top bekleyemiyor. hatırla popescu- taffarel ikilisini. onların pas trafiğinden eksilen bir iki oyuncu oluyor, top fazla enerji kaybedilmeden hagi'yle buluşturuluyor, diri kalmış usta, her seferinde başka bir hünerle ameliyata giriyordu. ve bahtiyarız ki çoğunda muzaffer çıkıyordu.

    işte geriden oyunu iyi, verimli, usta işi kuramadığımızdan orta sahada kim olursa olsun topla kaleye çok uzak mesafede buluşabiliyor, ve karşı savunmaya savaş gücü kazandırıyor. lincoln feda edildiğinde, surinamlının daha iyi birisini alacağına inancım tamdı. elano geldiğinde heyecanlanmıştım. daha önce iyi oyunlarını seyrettiğimiz emre güngör'ün yaşı gençti, çok daha iyi maçlar oynayabilirdi. emre aşık ise emre aşık'tı, 5 sene daha oynatsalar, 5. sene daha iyi oynayacağı garantiydi. semih kaya'yı bekledik en kritik maçlarda güven duyduk, oynatsınlar istedik, daha önce hiç seyretmediğimiz halde. emre aşık'da teknik değil diyen çıkar, çıksın evet teknik değil ama ne yapayım ki ben onu yerden havadan savaşırken seyretmeye doyamıyorum. servet'in götünü dayayarak topla adamı avuta çıkarmasını seyretmektense emre aşık'ın çift dalmasını topa dokunmasını dokunamadığında da en azından sarı kart almasını seviyorum. maçın tansiyonu arttığında, birinin kılına dokunduklarında efelenmesini seviyorum. 15 kişinin kafaya çıktığı bir topa kimin vurduğuna sonradan baktığımızda topa en son emre aşık'ın saçlarının değmesini seviyorum. kalemize korner atılırken dengem bozulmuyor. emre aşık savunmadayken varsın orta sahadakiler biraz daha fazla koşsunlar, biraz daha yakın oynasınlar emre'ye, defansı güvenli duran takımın ortası ne yapar yapar topu ileriye daha bir güvenle aktarabilir.

    göbeği fazla uzun yazdık galiba, aslında söyleyecek çok daha fazla şeylerim vardı. bir iddiayla noktalayayım. en geç 4 maç sonra gökhan ve servet'ten biri bu takımda olmayacak.

    sabri'yi bu sene yeni transfer gözüyle seyrediyorum. iyileşen, yolunu dört gözle beklediğimiz uğur uçar'ın şanssızlığı, şansımız oldu. orta yapmasını, şut çekmesini öğrendi. son kullandığı serbest vuruş harika gitmişti.son yediğimiz golde her zamanki gibi ilk direkteydi. top son direkte olmayanın yüzünden(sarp) girdi. sabri iyi oynayacak galatasaray'ın sağ tarafında uzun yıllar oynayacaktır. sol tarafta bu sene bir gariplik var gibi. hakan balta kötü oynarken çekilmiyor. ama şu an için altarnatifi yok, son maçlarda çok verimsiz. takım oyunu oynuyoruz elbette, takımın kötülüğü bireysel olarak futbolcuların kötülüğünden kaynaklanıyor. paradoks, futbolcular iyi olsalar takım iyi olacak zaten. ancak balta'nın gereğinden fazla kötü oynamasında da bir bit yeniği aramaktayım. yok, sami yen'e yıldırım düşse tandemden bilmiyorum, o kadar nankör değilim, sanki takım iyi olsa bile bu sene balta iyi olmayacakmış gibi geliyor. bir sorunu var gibi, bakacağız, kötü futbol oynamamızın sebebi değil sayabiliriz kendisini. iyi bir galatasaray'da bir kaç maç seyredelim bakalım sonrasına bakarız.

    galatasaray'a zarar vermek isteyenler, sarp ile balta'yı aynı takımda oynatarak gereği kadar verebilirler. ortalamadan fazla atan galatasaray'dan ürkenler, ortalamadan fazla yemesi dolayısıyla sebeb, sorun ürettiler. belki zorunluluktan, belki konjoktürel, belki eyyamdan, fakat en son olarak da surinamlının takım sisteminden olacak sarp ile topal 20 metrekare alan içersinde oynamaya daha doğrusu oynatmamaya başladılar. yetmiyormuş gibi bir defansif orta saha oyuncusu daha peyda oldu yine gerekçeli sebeplerden. uzun yazdığımız paragraflardan dolayı, sanki çok iyi yapabilirlermiş gibi oyun kurma görevini nöbetleşe, dahası rastgele(top kime gelmişse) yapıyorlar. banko bir oyun kurucu olmadığına göre bence sistem ve istem dışı olarak yine rastgele hücum bölgesine aktarmaya uğraşıyorlar. teknikleri sınırlı olduğundan, öyle unutulmaz bir pas trafiği içersinde göremiyoruz kendilerini. maçtan sonra yayınlanan koşu istatistiklerine giriyorlar ancak benim gibi dikkatli taraftara göre sanki hiç koşmamışlar. ben onları göremeden, onlar topla buluşamadan maç bitiyor. sülüklerde en çok notu onlara veriyorlar. biz anlamıyoruz futboldan çünkü, bu mudur? ikinci büyük maceraya yürütülmek istenen, bu ideal için büyük surinamlıya emanet edilen takımın bir numaralı çapası mustafa sarp olamaz. olursa bir yerlerden döner, spordur denip, alışmıştık denip geçiştirilemez. büyük takım kendi ligindeki sıralı şampiyonluklardan birini sırası geldiğinde cevat hocayla da, saftig'le de alır, fatih terim'le, hagi'yle de kaçırır. büyük takım avrupa stadlarında kupa kaldırmalıdır. yarın hangi avrupa takımının orta sahasını ürkütecekler, kim korkacak, kim yılacak, kim pes diyecek bu orta sahaya. bana sorarsanız ikiside fazla ama hadi cellat olmayalım. ikisinden biri fazla diyelim ve birini feda edelim. aynı gerekçelerle elbet. sembol galatasaray futbolcusu olamayacaklarına göre, fazla profesyonel kimse ona kementi atmalıyız bir an önce. ve atılacaktır göreceksiniz yakında.

    iyi futbolun peşindeyiz, bizim gibi amatörler buna hatice diyorlar. endüstri canavarları ne kadar netice peşinde olsalar da haticeden vazgeçmeyenlerin nesli tükenmedi henüz. ben nonda'yı saymıyorum. nöbetçi idare edici, 4 maç daha idare ederse başımıza koyalım. baros'un sakatlığı takımın hassas dengesini bozdu bence. kewell'dende çok korkuyorum, bu kadar devamlılığı her an sakatlanmaya yol açacak gibi. kaptan arda ve kewell ne kadar kötü oynarsak oynayalım tabelaya giderler. beklenen bu değil, beklenen iyi futbol.

    teknik, oyun kurucu bir stoper, önlerinde her topa müdahele edebilecek rakip çapadan en az 2 km. fazla koşacak, şutör, pasör bir ön libero(sağlam linderoth). topun yönüne bağlı olarak yanında bir bezdirici, fazla teknik olmasına gerek yok, top rakipteyken topa en fazla 3 metre mesafede, gerekirse rakibin en önemli futbolcusunu bitirebilecek biri(iyi bir barış, topal...,) ve bir oyun kurucu. voleyboldeki gibi maç içinde dönüşümlü, kime denk gelirse o(elano, arda...,) saydığımız özellikteki iki ön libero bu oyun kurucuyu taşıyacaklar. topu kaptırdığında saldıracaklar. cephedekiler mi? bırakında onlar şov yapsınlar. kewell, arda, elano, baros, keita, artık hangi 3 kişiyse onlar. maçın sonucu mu? bilmem tabelada bir takım rakamlar yazar elbet, ama biz büyük bir futbol seyretmiş oluruz mutlaka.

    çok şey istemiyoruz, biz bu filimi 10 sene önce gördük. ve bu takım, bu kadroyla o unutulmaz filmi yeniden seyrettirebilir. bu takımım genlerinde vardır, her güzel macera bizim tarafımızdan yazılacaktır. 10 sene bekledik yanımıza yaklaşan olmadı. bu kupa demek ki 2. defa alınacak ve onu da büyük galatasaray alacaktır. bir efsaneydik, efsaneler ölmez şekil değiştirir. ne olur biraz daha güzel futbol.
App Store'dan indirin Google Play'den alın