resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 3477
    kusra bakmayın biraz argo yazacağım ama kendisinin 10 tane daşşağı olsa, günlük öğünümü 10 a çıkarır her öğünde bir tanesini yerim, sonra lan niye acele ettim bitirdim hepsini, yarına bırakmadım diye üzülürüm. yine de üzerimdeki hakkını ödeyemem. siz anlayın durumu.

    galatasaray taraftarı açısından, kendisi ile kıyaslanabilecek başka herhangi bir futbolcu yoktur dünyada. kıyas kabul edilemez olandır. maradona, messi dahil. messi kim la? yüzü gözü kızarmış mı hiç cimbom için koşmaktan? işime yaramayan caminin papazı...
  • 3478
    futbolculugunun hicbir doneminde bir o kanatta bir bu kanatta, bir sol bekte bir sag bekte olmamistir.

    36 yasindayken oynadigi son super lig macinda trabzonspor'a 2 gol atmistir ve o gun futbolu birakmistir.

    kendisi futbolu birakma sebebi olarak gucsuz olmasini degil "antrenmanlara gitmenin artik zor gelmesini" gostermistir.

    adam gibi antrenman yapamamaktansa bu isi birakmistir, cunku o ciddiyetle antrenman yapan bir futbolcuydu.
  • 3480
    hagi saadece bir 10 numara değildi.

    dünyada bir çok 10 numara var, ama yönetici futbolcu yok saha içinde ve saha dışında, idmanda, tesislerde, diyaloglarında diğer takım arkadaşlarını yöneten, bunları yapmasınınyanı sıra da çok üst düzey yetenekleri olan oyuncu dünyada şu anda yok.

    gerard mesela bu örneğe uyabilir ama onun da yeteneği bir takımı sırtlar vaziyette değil.

    hagi gibi bir adam en son zidane'ı gördüm ondan sonra görmedim.

    acaba bir emre, bir okan'ın paçası sıkar mıydı hagi'nin yanında laubali oynamaya? zaten maçları hatırlayın, gereksiz birşey yaptılar mı hagi gidip fırça kayıyordu ve işte fark geliyor, fırça kayılan futbolcu kafasını öne eğip özür diliyordu.

    böyle birşeyi yaptıracak bir futbolcu şu anda dünyada yok. hagi saha içindeki teknik direktör gibiydi, real madrid barcelona gibi takımlarda çok rahat oynardı ama ancak saha içini kendi yönettiği bir takımı başarıya götürürdü.

    bu yüzden mukavelesinde avrupada bir kupa kazandırırsam .... kadar para alırım maddesi vardı.

    kimse ne sneijder ne de başkasından hagi olmayı beklemesin. bu insanlar öyle sıkça dünyaya gelen tipler değil. en basit örneği şu ki; messi gibi dünyayı fetheden bir futbolcunun aktif olarak futbol oynadığı bir günde yaşıyoruz ama messi bile bir hagi değil. belki hagiden daha yetenekli ama yöneticilik bakımından yanına yanaşamaz.

    hagi türkiye için, galatasaray için bir lütuftu. tıpkı atatürk gibi. dünyanın her ülkesinde bir lider vardır, olmuştur ama nasıl atatürk farklı bir insandıysa, hagi de öyle farklı meziyetleri olan bir insandı.

    sadece 10 numara değildi.
  • 3481
    hagi'nin çoğu maçını canlı izlemiş biri olarak, "ömrünün sonuna kadar bir odada bütün ihtiyaçların karşılanacak şekilde kalacaksın, yalnız her gün hagi'nin taşşaklarından yapılmış leziz yiyeceklerden yiyip, dev ekranda hagi'yi seyredeceksin." deseler, hemen kabul ederim. hagi ile kimse karşılaştırılamaz, o yeryüzüne gelen en büyük futbol sanatçısıdır.
  • 3482
    ne zaman kendisyle ilgili bir şey okusam, bir şey izlesem gözlerim doluyor.

    gözlerim doluyor çünkü 10'un yerini kimse dolduramayacağını bilip üzülüyorum.

    gözlerim doluyor çünkü 10'un yaşattıklarını hatırlayıp mutlu oluyorum.

    gözlerim doluyor çünkü 10'un bu takımı getirtiği seviyeyi hatırlayıp gururlanıyorum.

    gözlerim doluyor çünkü 10'un kimseyle kıyaslanamayacağını en bilmesi gerekenler durmadan biriyle kıyaslmaya çalışıyorum.

    gözlerim doluyor çünkü 10'u ne kadar özlediğimi, yerine kimsenin gelmeyeceği gerçeği beni derinden yaralıyor.

    metin oktay'ı canlı izleyen nesil onun yerine kimseyi koyamıyorsa ben de ölene kadar hagi'nin yerine kimseyi koyamam, gözlerim hep onu arar..

    ölene kadar galatasaray diyorsam, ölene kadar da bu adamın yeri hep ben de ayrı olacak.

    i love you hagi!
  • 3483
    kendisi asildir, gelenler kendini ancak hatirlatir bir kusaga. messi gelse, ronaldo gelse hagi'den cok kupa kaldirip gol atsa yine degismez. cunku hagi bizde oynadigi donemde futbolculuk standartlari otesinde bir adam olmustur bu taraftar icin. yani bu taraftar kendisini cok farkli kabullendi ve sevdi. yerini doldurmak imkansiz. ancak gelenler yeni bir ekol yaratirlar belki kendi adlarina.
  • 3489
    bazı futbolcular vardır, onlar sadece kendileridir.

    lionel messi'den dünyanın en iyi futbolcusunu yaratabilirsiniz, ancak gheorghe hagi'yi yaratamazsınız. zinadine zidane'ı, diego armando maradona'yı, fransesco totti'yi, pavel nedved'i, eric cantona'yı da yaratamazsınız. çünkü bu futbolcular, oynadıkları müthiş futboldan fazlasıdırlar. maradona, emperyalist ingiltere'ye karşı 'tanrı'nın eli'dir mesela. eric cantona, en asisidir yeşil sahaların. gheorghe hagi ise, adı üstünde, commandante'dir. son dakikada, sol ayakla sola falso vererek atılan goldür. hakeme diklenen, vurdumduymaz takım arkadaşını azarlayan, varını yoğunu değil varından yoğundan fazlasını sahaya koyandır gheorghe hagi.

    zinadine zidane, materazzi'ye o kafayı atmasa da susup gitse, zinadine zidane olabilir miydi? o bildiğimiz, sevdiğimiz zizou olabilir miydi? hayır, sadece 'çok iyi bir oyuncu' olarak kalırdı.

    gheorghe hagi de hagi'dir işte. o kadar. siz hagi'yi, sadece müthiş tekniği ve füze gibi şutları için mi sevdiniz? elbet hayır. o sahadaki kumandanıydı takımının. şairdi ama, attilâ ilhan'dı. kaptan'dı yani. başkaydı, bambaşka bir adamdı. topu ayağına alışından, sahadaki duruşuna kadar, ondan başka gheorghe hagi gelemez. başka efsaneler gelir. ama, siz hiç çalınan efsane duydunuz mu? ben duymadım. bu yüzden işte, galatasaray'ın iki efsanevi 10 numarası vardır: metin oktay ve gheorghe hagi. ne metin oktay hagi'dir, ne hagi metin oktay. ikisi de efsanedir.

    daha ötesi de şu arkadaşlar: ikisi de galatasaray'dır.
    gheorghe hagi, galatasaray'dır.
  • 3494
    yarın su takıma messi gelse kendisinin galatasaray taraftarının gonlundeki yeri değişmeyektir. messi ile sampiyonlar ligini alsak yine değişmeyecektir. çunku kendisi biz galatasaray'lılar için bir ''ilk''tir hatta oyle bir ilktir ki en derinde oldugundan ''son''dur. ilker asla unutulmaz. kendisine benden gelsin:

    (bkz: bugun hiç tanımadıgım wesley sineijder'e sırf sana benziyor diyo usulca sokulup merhaba dedim )

    (bkz: anladım ki hiç kimse sen değil)

    http://www.youtube.com/watch?v=MRFPpm-E8Qk

    dun gece hic tanimadigim sneijder'e
    sirf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedik
    dun gece hic tanimadigim sneijder'e
    sirf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedik

    tanidik bir huzur aradik saskin bakislarinda dun
    bildik bir soz bekledik eskiden kalma oylesine
    konustu bir seyler soyledi bekledigimiz sozler bunlar degil
    yuzumuze bakti gozlerimize ama senin gibi degil

    anladik ki hic kimse hic kimse sen degil
    hic kimse senin gibi canimizdan ote can degil
    anladik ki hic kimse hic kimse sen degil
    hic kimse senin kadar fikrimize huzur degil

    anladik ki hic kimse hic kimse sen degil
    hic kimse senin kadar umudumuza yol degil
  • 3497
    çocukluk anıları, güçlü, berrak olurmuş. bende kesin bir sorun var, çünkü çocukluk anılarımın çoğu bulanık. uyanıklıkla uyku arasında kalınan zamanlarda duyulan konuşmalar gibi. rüya gibi, birden başlayıp birden kesilen görüntüler, eksikliklerle dolu anılar.

    televizyona bakıyorum. nasıl, ne zaman, nerede bilmiyorum, hatırlamıyorum. sadece televizyona bakıyorum; alabildiğine güzel gülen bir adam ve ona sarılan adamlar. hayranlıkla şaşkınlık karışımı bir şey hissediyorum.
    televizyona bakıyorum, onun yüzüne. baktıkça bakası geliyor insanın. bir takıma deli gibi bağlanmanın; ondan gelecek her mutsuzluğa kendini savunmasız bırakmanın bu kadar güzel olabileceğini kim bilebilirdi ki? sevinçten kalbim patlayacak gibi çarpıyor. o anı, sarı kırmızıyı, gülüşünü hiç unutmamacasına, bir nefeste içime çekiyorum sanki.

    böyle tanışıyorum onunla. fotoğraflardan başka, radyoda adını söyleyen sesten başka; muhtemelen ilk defa, böyle görüyorum. ilk anımızı, zamandan mekandan, herkesten kopararak, böyle kazıyorum beynime.

    sonra,
    karanlık, soğuk bir odaya uzatıyorum kafamı. ailemizin geri kalanı diğer odada, televizyon izliyor.
    radyo açık, kısık sesiyle. oda buz gibi, kapkaranlık. halam radyonun başında ayakta duruyor. önce uzatıyorum kafamı odaya, sonra yanına sokulup ben de bekliyorum onun gibi. babam yanımıza gelip gidiyor, sanki duramıyor yerinde. mutfağa gidiyor bir sigara yakıyor. içiyor, geliyor. gidip bir sigara daha yakıyor. ama öyle bir an geliyor ki; o ışığını kimsenin açmaya gerek duymadığı odada, buz kesmiş eller ve ayaklarla, babam halam ve ben, içini görmek ister gibi sessizce radyoya bakıyoruz. heyecanla maçı anlatan adamın ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyoruz. zaman geçiyor...
    galatasaray çaresiz kaldıkça daha çok üşüyorum sanki. galatasaray üzüldükçe oda daha çok kararıyor. ama o an geliyor, spiker adını bağırmaya başlıyor. bağrışmalarla, kahkahalarla sarılıyoruz üçümüz birden. ne üşüyen el ayak kalıyor, ne karanlık.
    onun adı hem aydınlığı getiriyor, hem de sıcaklığı. zamanla daha iyi öğreniyorum bunu.

    günden güne, elleriyle yapıyor yerini. çok küçük olmamama rağmen hafızamın çoğu şeyi sileceğinden şüphelenir gibi; emek emek, an be an kazıyor adını anılarıma.
    futbol nedir bilmeden, galatasaraylı olan ben, galatasaraylılığın "iyi olanın yanında olmak" dışında ne olduğunu tam çözemeden, onu tanıyorum. galatasaray'ı nasıl saf, nasıl çocukça seviyorsam, onu da öyle seviyorum. galatasaray'a nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum.

    sonra yıllar geçiyor, çocukluk geçiyor. büyüyorum. galatasaraylı olmak ne demek, az çok öğreniyorum. bu arada bir çocukluk rüyasının kahramanlarının kimisi bırakıp kaçıyor, kimisi televizyonlara çıkıp ileri geri konuşuyor, bazısı "zaten başka takımlıydım." diyor. ama artık büyüdüm ya, üstünde durmuyorum. umurumda değil diyorum. "zaten ben pek sevmezdim onu."

    ama çocukluk kaldırmıyor böyle şeyleri. bir yerlerde, hayranlıkla onlara bakan, galatasaray deyince kalbi patlayacakmış gibi çarpan çocuk paramparça oluyor. anılarda bir yerlerde belki, galatasarayın renklerine aşık, birbirini seven futbolcuların takımı olduğunu sayıklayarak ağlıyor. korkuyor her şeyden çok inandığı yıkılır diye.
    her ağladığında, her korktuğunda da ona koşuyor. onun o güvenli, sıcak, şimdi ezelden beri tanıdıkmış gibi gelen yüzüne... o da her defasında kendi çocukluğuna sarılır gibi sarılıyor, hiç bırakmadan. ben ne zaman ağlayarak koşsam, o da kollarını kocaman açıyor.

    tanımadığı, hayatında görmediği bir çocuğu, bir kere bile yüz üstü bırakmaz mı insan, istemeden de olsa? hagi bırakmıyor.

    ben de her ağladığımda ona sığınmaya devam ediyorum. ağlatan, o olduğunda bile.
    gitmek zorunda olduğunu bile bile, gitme diyerek ağlıyorum. kızmak istiyorum, küsmek istiyorum gidiyor diye, yapamıyorum. nasıl küsersin ki? bir kere bile kırmamış kalbini, bir kere bile örselememiş. hem o da ağlıyor seninle, nasıl kızarsın?
    zaten öğreniyorum zamanla, o gitse de, bırakmıyor kollarını açmayı.
    "ama galatasaray ne zaman birinci, ben o zaman mutlu…"
    bırakmıyor bugün bile çocukluğumu kurtarmayı.

    gözleri dolu dolu gidişinden sonra, bir gün, elime bir kurşun kalem alıyorum. bomboş bir sayfaya boydan boya tribünü çiziyorum. sonra arkası dönük, elinde bayrakla o'nu, tribünlere koşarken. böyle bir an kalmış aklımda, bir fotoğraf karesi gibi. gözümde öyle net canlanıyor ki, çiziyorum hepsini. sonunda her yeri kurşun kalemle yapılmış o resimde, sadece elindeki bayrağı sarı kırmızıya boyuyorum.
    o'nun ellerinde sarı-kırmızıyı tuttuğu, gri bir dünya; benim dünyam.

    o günler; onun tribünlere koştuğu, sarı kırmızıyı giyip sahaya çıktığı, yüreğini eline alıp oynadığı günler geri gelmeyecek.
    üzülüyorum çok, insan mutluyken ne kadar mutlu olduğunu anlayamıyor. hele çocukluk, fark edemeden geçip gidiyor. çok zaman sonra "ne kadar mutluydum o gün" diyorsun. öyle isterdim ki geri dönebilmeyi. dönüp çocukluğun, huzurun, dünyanın en güzel sevgisinin tadını doya doya çıkarmayı. onunla tekrar, en başından tanışmayı. yine yüzüne baktıkça bakmayı. gördüğüm adamın, hayatımın en unutulmaz şeylerinden biri olduğunun her an farkında olmayı. karanlık bir odada spiker adını haykırırken, orada durup ailemle aslında neyi paylaştığımı bilmeyi.

    buz gibi ellerim. yıldızlardan daha parlak, daha aydınlık gözleri. deliler gibi sevinişlerimiz. insanı sarıp sarmalayan gülüşü. mutluluk gözyaşlarım. parken'de, elinde türk bayrağıyla tribünlere koşuşu...
    çocukluğumu kurtaran adam. her şeyi unutsam, kendimi unutsam; yine de unutmayacağım adam.

    süper kahramanım,

    http://s14.directupload.net/.../120611/8uomvymv.swf

    iyi ki doğdun.
  • 3498
    selam olsun günlerin en güzeline, selam olsun seni doğuran ana'ya, selam olsun galatasaray ile buluşuğun o güzel yıllara.

    kalbimin en güzel yerinin sahibi, en güzel günlerimizin baş öznesi... iyi ki doğdun ciga'm, iyi ki doğdun commandante, iyi ki doğdun galatasaray'ın ruhu.

    bu gece içen olursa, bir kadeh de hagi için kaldırsın.

    https://www.youtube.com/...&feature=related
App Store'dan indirin Google Play'den alın