• 26
    8 mart 2015 fenerbahçe galatasaray maçının sonucunu değiştirmeyecek olan istatistik. her maç gibi 3 sonuca açıktır bu da. fenerbahçe, galatasaray'ı kadıköy'de 100 yıldır yense dahi 101. yıl yine yeneceğinin garantisi yoktur. çünkü futboldur bu ve futbolda hiçbir şeyin garantisini veremezsin.

    her kadıköy maçı öncesi "yine 6 atacaz ahıuaohahahhıahah xd xd xd" diyen ruh hastalarına da boşuna kulak asmayınız. yıllardır aynı goygoyu bir türlü ağızlarından düşürmezler ama sonra işlerine gelmeyince de "omo onloron oöfo koposo vooorr :(" diye sözde taşşak geçtiklerini sanacak kadar dengesizdirler. hor görmeyiniz.

    ayrıca olaya bir de şu açıdan bakmak gerekir. galatasaray kadıköy'de oynadığı son 4 derbiden 2'sinde istediğini alarak ayrılmış, birine ise şampiyon olarak çıkmıştır. 1 tanesi ise malum, takımın en ciddi kaos yaşadığı döneme denk gelmiş, çuvaldan hallice bir kaleci ile oynanmış ve sneijder'den yoksun çıkılmıştır.

    şampiyonluk apoleti ile çıktığımız maç * ise benim gözümde federasyonun fenerbahçe'ye o sezon verdiği bir teselli armağanıdır. takımımız da sağ olsun o maçta çok kasmamış ve faulden bilmemneden yediğimiz gollerle rakibe hediye etmiştik o maçı. yoksa tam konsantre olmuş bir şekilde çıksaydık o maça, güle oynaya yenerdik. fakat dediğim gibi. zaten üst üste 2. kez ezeli rakibine şampiyonluğu kaptırmış bir fenerbahçe vardı ortada. bir de şu malum serileri bozulsaydı o gün o stadda çok ciddi olaylar, protestolar vs. olurdu. sevgili federasyonumuz da aziz babasını kırmamış ve kıyağını geçmişti o maçtaki skandal hakem kararlarıyla ve bu teselli ödülünü onlara teslim etmişti.
  • 27
    bu istatistik bir sene daha gelişmiştir. evet suyun öte yanında fenerbahçe kırmak üzereyken tanımlanan rekorlar ve bunun gibi birkaç istatistik dışında pek bir övünç kaynağı yok hatta utanana bir çok utanç kaynağı var ama benim demek istediğim şey başka bir şey.

    hani deniyor ya her seferinde "galatasarayın en büyük düşmanı kendisi", taraftar düzleminde de bu değişen bir durum değil. işler güçler dizisinde galatasaraylı selçuk aydemir'in yine bir galatasaraylı sadi celil cengiz'in karakteri için yazdığı çok güzel bir replik vardır. uefa kupası zaferinin çok büyük bir başarı olduğuna, daha iyisinin gelmeyeceğine inandırıldık diyordu sanırım. biz olduk kafasına gelmişti artık taraftar. işte orda bittik biz abi demişti en son sadi.

    çok çabuk gaza gelen milletiz derler. o kadar mı yani. tamam güzel tespitmiş eyvallah. "duygusal milletiz", o da iyiymiş. de neden yani? benim yazdığım yazılarda hep dediğim şeydir bir şeyi sırf sonuç özelinde değerlendirmemek lazım*. nedeni bulmak sorunun ana kaynağına götürür bizi.

    1) cehaletin getirdiği erdem: bunun bir çok adı var aslında bir çok kişi de terimselleştirmiş bu sendromu, her neyse. ülkenin geri kalmasından, bilime verdiği önemin azalmasından, 3. dünya ülkesi olmasından*(u: işler güçler demişken kardeş payını da analım..sezai ustanın oğluna ufak bir gönderme anlayanlar :-d) dolayı gelen cehalet...geri kalan hikayeyi büyük çoğunluğunuz biliyordur ama ben yine üzerinden geçiyim. o bilgi azlığı insanlardaki ufku, beynini yorduğu şey sayısını dolayısıyla düşünme sayısını azaltıyor. dar bakan, düşünmeyen insanın beynindeki bu boşluk rahat konuşmasına,cahil cesaretine*, her şeyi bildiğini sanmasına* yol açar. böylelikle bu coğrafyanın insanı bilgisiyle değil duygusuyla hareket eden, korkusu olmadığı için çabık* gaza gelen insanlar oluyordur mutlaka.

    2- tutma ya da tutulma: bir şeye bağlanınca hayatımız daha kolay oluyor gerçekten. ama neye bağlandığımız yaşamı kolaylaştırırken aslında kendimizden nasıl kaybettiğimizi belirliyor. buraya kadar dağınık oldu şöyle toparlayım. bağlandığımız şey bize bir hayat gailesi bahşediyor,hayat akıp giderken amaçsızlığın pençesindeki i nsanlar için bir amaç oluyor, yüce bir amaç. hayatın nasıl geçtiğini anlamamak adına evet kolaylaştırıcı bir etkisi var ve herkes de bunun peşinde, hayatını anlamlılaştıracak bir amaç. içinizde ateist ya da herhangi başka bişey olanlar da var, siz bu şekilde bulmak istemişsiniz amacınızı. belki çevresel faktörler, geleneğin peşinden gitmekten dolayı*(u: ayrıca her şeyin birbiriyle bağlantılı olmasının bir "getirisi" olarak yukardaki konuyla bağlantısı olabilir bu gelenekçiliğin) bu yolu tercih etmişsiniz. öyle olmasa başka bir şekilde bu açlığı tamamlayacaktınız. işte galatasaray taraftarı olarak sizler**** takımınıza gönülden "bağlısınız". hayır iyi bir şey söylemedim hemen sevinmeyin :-) bu bağlılık, sahiplenmeyi, tutuculuğu beraberinde getiriyor. sahipleniyorsunuz, bir kadının çocuğunu sahiplenmesi gibi hep iyi tarafından bakmak istiyorsunuz. hep güzel görünüyor çocuğunuz size çünkü çirkin bir tarafı varsa onu görmek istemiyorsunuz. kendinize yakıştıramıyorsunuz, yakıştırmak istemiyorsunuz. kendinizle özdeşleştirmişsiniz çünkü. malesef hak yol değil bu, insana kusurları olan bir şeyi kendiyle özdeşleştirmek daha fazla sorumluluk, daha fazla yük demek. hallac-ı mansur "ene'l-hakk"* dedikten sonra derisini yüzmelerine rağmen belki de dünyanın en mutlu adamıydı. allah'tan bir parça olduğunu ve geri ona döneceğini bildiği için canı acımamış ve bu dünyadayken cenneti yaşayan adam demişler ona. bu açlığı doğru kullanıp ekstra sorumluluklar, yükler almak yerine bütün yüklerini kaldırıp atmış bir kenara. her neyse, sanırım fazla uzun oldu. işte taraftarların bu tutumu hele de uefa kupasından sonra galatasarayı bir çok insanın gözünde neredeyse ulvi noktalara çıkardı diyelim ve bu da kusursuzluk gafletini, hataları hasır altı yapma kültürünü hatta biat kültürünü beraberinde getirmiş olabilir.

    3) fareler ve destanlar→ destanların bir çok kültürde toplumları harekete geçirmek, onlarda milli bilinç oluşturmak için yazıldığı söylenir. belki doğru ama ben insanlara bir şeyler empoze edilip kitleleri uyutma silahı olarak kullanılabileceği gerçeğini de gözardı etmeyelim derim. sonuçta epik hikayeler, kan, şiddet insanların kontrol altına aldıkları gizli yüzleri. bir tane süper kahramanın gelip dünyayı kurtarması hikayesi insanların bu içgüdülerini tatmin etmek konusunda başarılı, sanatsal anlamda mı onu bilemem. insanların gizledikleri, gerçek insanların sahte hayatları içerisinde oynadıkları medeni insan rolünü törpülemek için en güzel yol olabileceğini hiç düşündünüz mü bilmiyorum. ayrıca şöyle bir şey daha var, bu hikayelerin tatlılığıyla ve yukarda bahsettiğimiz gelenekçilik*, çaresizlik içerisinde bir süper kahraman beklemek* hiç aktive bir davranış diil... bu fake hayatları, bu kaldırılmayan zincirleri, resmi prosedürleri hiçbir şey olmamış gibi devam ettirmenin en güzel yolu destansı aşklar, masalsı spor hikayeleri, hiç bitmesin değil mi bunlar. uefa kupası destanı hiç bitmesin!!

    tabiki örnekler çoğaltılabilir. öyle işte. yine biraz kafa ütüledim, konuyu baya esnettim... ama işte kabullenmicez... ne bize dayatılanları, ne üzerinde sürüklendiğimiz yaprakları ne de bunu... galatasarayın önünde engeller olabilir ama önce kendisi olmayacak, gelişimini engellemeyecek... kendisi dışındaki engeller daha iyi olmaması için, bu yüksek potansiyelin açığa çıkması için, 22 yılda elde ettiği 2 yıla 1 şampiyonluk istatistiğini daha da perçinlememesi için, türkiyenin bayerni olmaması için, her maç kafaya vura vura kazanmaması için yeterli değil, camia olarak büyük düşündükten sonra.

    yetmez...yetmez. üzerine sürekli koymamız lazım... sadece onlar değil, biz de... taraftar olmayıp mı yapacağız bunu. evet. hayatın anlamı değil bence, aslolan da değil, kişilerin üstünde de değil. ama en güzel miraslardan ve bizim ona iyi bakmamız gerekiyor. ayrıca babanın parası oğula kalmaz. bu mirasın üstüne koymalıyız. örneğin bizim de burada yazarken sorumluluklarımız var. kendimize çeki düzen vermemiz lazım her beyaz bölmeye geldiğimizde, ya da kimlere ne kadar destek vermemiz gerektiğini iyi bilmemiz lazım. tam olarak bilemesek de sorgulayıp ona göre davranmamız lazım. tabiki bunun da takıntı boyutuna geçmemesi lazım ilk önce.

    sabah akşam manipülasyon :-)
App Store'dan indirin Google Play'den alın