kurt ile kuzunun hikayesi ile başlayım:
kurt ile kuzu aynı nehirden su içiyorlarmış. kurt nehrin üst tarafından, kuzuysa alt tarafından içiyormuş. kurt bir ara kuzuya seslenerek, “suyumu bulandırıyorsun, şimdi seni yiyeceğim.” demiş.
kuzu, ''aman efendim, bendeniz suyun aşağısındayım. nasıl olur da sizin suyunuzu kirletebilirim?'' demiş karşılık olarak. kurt yine dönmüş ve şöyle demiş: ''sen geçen sene benim suyumu kirletip elimden kaçmıştın.'' kuzu demiş ki: '' nasıl olur, ben bu senenin kuzusuyum.'' kurt, '' olsun, ben seni zaten yiyeceğim.'' son olarak kuzu ise, ''senin niyetin beni yemek, bari suyu bahane etme.''demiş.
olay da aslında bundan ibaret. kurt moderasyon, kuzu bazı yazarlar. moderasyon zaten ceza verecek de bahanesi olsun. allah var, bu moderasyonun her zaman hakkını teslim ettim. böylesine kalabalık bir platformda asayişi sağlamak kolay hadise değildir. emek gerektirir. bu sebeple, öncelikle moderasyon sakın alınmasın, kırılmasın. sadece ve sadece bir eleştiridir yazacaklarım. eleştiri…
hemen hemen her gün hh, selçuk inan, burak yılmaz, ünal aysal, dursun özbek başlıklarında fuzuli entryler girilirken, fuzuliğinin yanında bu entrylerin çoğunda kişisel bir nefret söz konusu iken, geçmişte bazı kişilere apaçık şekilde küfürler edilmiş ve de bu olanlar cezalandırılmamışken
tobias rieper’in cezalandırılması her şeyden önce komiktir. vahimdir.
daha önce tartışma yaşadığım bir yazarımıza geçenlerde mesaj attım. dedim ki ''şu güzelim sözlükte huzur içinde yazalım, ön yargılarımızı bırakıp objektif olalım ki kimse kimseye laf söylemesin. sadece sarı kırmızı armamızı düşünelim, sportif olayları dert edelim.'' karşılık alamadım ama bu önemli değil. burada herkesin önünde de söylüyorum. hangi fikirden olursanız olun, hakkımda ne düşünürseniz düşünün, yolunuz medeniyet; amacınız fikir beyanıysa sizden mesaj almak gururdur benim için.
biri laf söylüyor öteki provokasyon diyor. provokasyonla itham edilen kişi cevap veriyor, senin yaptığın provokasyon diyor. ve bunların her biri ayrı ayrı olmasa da toplamı provokasyon oluyor.
bir insanın kendini ifade edebilme hakkını devlet bile alamaz kişinin elinden. öyle şey mi olur? idam cezası da verin oldu olacak.
''adaletin olduğu yerde’’ yazan arkadaşlarımız vardı en son burada. hatta abilerimiz diyeyim. her nerede iseler bir tutam ''adalet'' de buraya getiriversinler.
son yapılanlar tabiri caizse ‘’şaka gibidir.’’ önce ben ‘sözlük formatına aykırılık’ tan ceza aldım, ardından da tobias rieper. ikimizin de ceza gerekçesi komik. ya beyler, biraz vicdanlı olun da düşünün yaptıklarınız doğru mu yanlış mı diye.
herkes her şeyi doğru yapacak diye bir şey yok bu dünyada. hata yapabilirsin. hata velinimettir. çünkü sana yol gösterir. haa tabii hatanı kabullenirsen. şimdi sözlükte son dönemde verilen cezalar doğru mudur yanlış mı? doğruysa kimse kusura bakmasın sözlüğün yarısının ceza alması gerekir. yanlışsa bir allah’ın kulu çıkıp özür dileyiverse büyük bir medeniyet örneği olur. bu saatten sonra moderasyona diyebileceğim tek şey şudur: ‘’eğer ki hatalı entry, niteliksiz, formata aykırı entry görürüm, eğer ki nefret söylemi ile bezenmiş entry görürüm, bilin ki şikayetim vardır. ve de siz bu şikayetlere ceza kesmezseniz, asayiş ellerinizin ucundan kayar gider.’’
adalet herkese lazım. adaletin herkesi kapsaması lazım. hükümetin şakşakçılarının bu ülkede gezdiği gibi rahatça, bir o kadar umursamaz tavır ile yazan yazarların da bu sözlük hukukundan nasibini alması gerekmez mi?
moderasyonun emekleri büyük. vicdanları da dürüst. ama terazi hafif yamuk, azıcık kıpırdanmayla düzelebilecek bir iş. şu teraziye bir el atın üstadlar.
başka bir hikayeyi daha paylaşmak isterim:
kadı'nın biri fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var. kadı, fırıncıya 'ben bunu aldım' demiş. kadıya itiraz edilir mi? fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
- hani bizim ördek?
fırıncı boynunu büküp: "uçtu" deyince iş kavgaya dönüşmüş. kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarmışlar. kadı sırayla sormuş... ördeğin sahibi:
- bu adam ördeğimi hiç etti! diye şikayet etmiş. kadı, fırıncıya sormuş:
- ne yaptın bu adamın ördeğini?
fırıncı: "uçtu" demiş. kadı, kara kaplı defterini açmış:
- ördeğin karşısında tayyar yazılı. tayyar "uçar" anlamına gelir. o halde ördeğin uçması suç değil!
diyerek fırıncının beraatine karar vermiş. kadı gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... onun şikayetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
- her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...
davacı: "ne olacak?" diye sorunca kadı:
- şimdi, demiş. fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.
tabii gayrimüslim şikayetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş. çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı:
- tamam! demiş. karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!
böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulmuş. kadı dönmüş yahudi'ye:
- senin şikayetin ne?
yahudi ellerini açmış:
- ne diyeyim kadı efendi? demiş. adaletinle bin yaşa sen, e mi?