(bkz:
okunduğunda ufku 2 katına çıkaran ince kitaplar)
aşağıya isimlerini, yazarlarını falan yazdığım kitapların hepsini yan yana koyarsanız toplam uzunluğu hepi topu 91 cm oluyor.
internetteki kitap satışı yapan sitelerden satın alırsanız ortalama 862,43 tl. tutuyor.
yani bakın sadece bu kadarcık kitap için şöyle sizi üzmeyecek kitaplık modelleri var.
http://i.imgur.com/MucHoWO.jpg http://i.imgur.com/mQLtcIp.jpg http://i.imgur.com/08Ojyax.jpg http://i.imgur.com/XbLWSb3.jpg http://i.imgur.com/1xc2LKH.jpg http://i.imgur.com/9vUAL2g.jpg http://i.imgur.com/HQ9yVWh.jpg http://i.imgur.com/vXwHE0q.jpg http://i.imgur.com/rpA4vmw.jpg books v. cigarettes kitabında bu ince kitap vs kalın kitap için şöyle bir bölüm var:
- "yayıncıların her iki üç yılda bir endişeye kapılmasına yol açan bir başka nokta ise, kısa öykülere rağbet olmaması. kütüphanecinin kendisi için kitap seçmesini isteyen neredeyse herkes 'kısa öykü istemiyorum,' ya da alman bir müşterimizin dile getirdiği biçimiyle 'küçük öykü arzulamıyorum,' diyor. nedenini sorduğunuzda, her hikâyede bir takım yeni karakterlere alışmanın fazla yorucu olduğunu söylüyorlar; ilk bölümden sonra artık düşünmeyi gerektirmeyen bir romanın 'içine girmeyi' seviyorlar."
ben sizi birkaç tane ince kitap ile baş başa bırakıyorum:
001 - 12,0 cm * 19,5 cm - 069 sayfa - 04,80 tl. -
e'siz potkal 002 - 13,5 cm * 19,5 cm - 120 sayfa - 08,00 tl. -
1339 ... or so an apology for a pedlar 003 - 13,5 cm * 19,5 cm - 099 sayfa - 09,02 tl. -
aramızdaki en kısa mesafe 004 - 13,5 cm * 21,0 cm - 095 sayfa - 07,92 tl. -
buf-i kur 005 - 13,5 cm * 21,0 cm - 120 sayfa - 11,25 tl. -
istanbul kriterleri 006 - 13,5 cm * 19,5 cm - 190 sayfa - 13,50 tl. -
zargana 007 - 13,5 cm * 19,5 cm - 137 sayfa - 09,72 tl. -
yazmak eylemi 008 - 13,5 cm * 19,5 cm - 119 sayfa - 08,10 tl. -
books v. cigarettes 009 - 13,5 cm * 19,5 cm - 167 sayfa - 05,92 tl. -
el llano en llamas 010 - 13,5 cm * 19,5 cm - 147 sayfa - 12,30 tl. -
engereğin gözü 011 - 13,0 cm * 19,0 cm - 157 sayfa - 11,89 tl. -
odin den ivana denisoviça 012 - 13,0 cm * 19,0 cm - 126 sayfa - 10,66 tl. -
sluchai na stantsii kochetovka 013 - 11,5 cm * 18,5 cm - 080 sayfa - 03,96 tl. -
angst 014 - 13,5 cm * 21,0 cm - 133 sayfa - 07,40 tl. -
les identites meurtrieres 015 - 12,5 cm * 18,5 cm - 055 sayfa - 05,11 tl. -
in der strafkolonie 016 - 13,0 cm * 19,5 cm - 141 sayfa - 12,14 tl. -
erken kaybedenler 017 - 13,5 cm * 21,0 cm - 174 sayfa - 08,45 tl. -
candide ve micromegas 018 - 13,5 cm * 19,5 cm - 087 sayfa - 06,48 tl. -
un cabinet d'amateur 019 - 13,0 cm * 20,0 cm - 198 sayfa - 13,30 tl. -
verbrechen 020 - 13,5 cm * 21,0 cm - 127 sayfa - 09,10 tl. -
pe strada mantuleasa 021 - 13,0 cm * 19,5 cm - 118 sayfa - 05,53 tl. -
waldo sen neden burada değilsin 022 - 13,0 cm * 20,0 cm - 151 sayfa - 13,30 tl. -
schuld 023 - 13,0 cm * 19,5 cm - 110 sayfa - 07,20 tl. -
der papalagi 024 - 11,0 cm * 16,0 cm - 030 sayfa - 05,00 tl. -
la voyage d'hiver 025 - 13,0 cm * 19,5 cm - 166 sayfa - 13,20 tl. -
precis de decomposition 026 - 13,5 cm * 19,5 cm - 192 sayfa - 09,38 tl. -
generation x 027 - 13,5 cm * 19,5 cm - 125 sayfa - 11,48 tl. -
ağır roman 028 - 13,0 cm * 19,5 cm - 108 sayfa - 08,61 tl. -
albayım beni nezahat ile evlendir 029 - 13,0 cm * 19,5 cm - 154 sayfa - 08,00 tl. -
man kan inte valdtas 030 - 13,0 cm * 19,5 cm - 058 sayfa - 05,25 tl. -
fakat müzeyyen bu derin bir tutku 031 - 14,5 cm * 21,5 cm - 096 sayfa - 07,20 tl. -
kompile hikâyeler 032 - 14,5 cm * 21,5 cm - 125 sayfa - 11,34 tl. -
one thousand mustaches 033 - 13,0 cm * 19,5 cm - 104 sayfa - 10,80 tl. -
un homme qui dort 034 - 13,5 cm * 21,0 cm - 069 sayfa - 03,90 tl. -
enchiridion 035 - 13,5 cm * 19,5 cm - 151 sayfa - 08,00 tl. -
laz kapital 036 - 13,0 cm * 19,5 cm - 115 sayfa - 11,20 tl. -
histoire et utopie 037 - 13,0 cm * 19,5 cm - 154 sayfa - 11,60 tl. -
kitab-ül hiyel 038 - 13,0 cm * 19,5 cm - 167 sayfa - 13,20 tl. -
muhteşem vahşi dünya 039 - 13,0 cm * 19,5 cm - 152 sayfa - 12,14 tl. -
bangır bangır ferdi açlıyordu evde 040 - 13,0 cm * 19,5 cm - 143 sayfa - 11,07 tl. -
el libro de arena 041 - 13,0 cm * 19,5 cm - 087 sayfa - 08,00 tl. -
quel petit velo a guidon chrome au fond de la cour 042 - 13,5 cm * 21,0 cm - 128 sayfa - 09,38 tl. -
hayal meyal 043 - 13,5 cm * 21,0 cm - 160 sayfa - 08,14 tl. -
kürk mantolu madonna 044 - 13,5 cm * 21,0 cm - 134 sayfa - 09,38 tl. -
kekeme çocuklar korosu 045 - 14,0 cm * 21,0 cm - 158 sayfa - 10,40 tl. -
a'mak-ı hayal 046 - 13,5 cm * 19,5 cm - 072 sayfa - 06,56 tl. -
l'infra-ordinaire 047 - 13,0 cm * 19,5 cm - 124 sayfa - 10,66 tl. -
olduğu kadar güzeldik 048 - 14,5 cm * 21,5 cm - 089 sayfa - 07,20 tl. -
soğuk sabun 049 - 12,5 cm * 19,5 cm - 108 sayfa - 08,74 tl. -
la fete de l'insignifiance 050 - 12,5 cm * 19,5 cm - 073 sayfa - 07,22 tl. -
theseus 051 - 12,5 cm * 19,5 cm - 120 sayfa - 08,74 tl. -
amerigo 052 - 12,5 cm * 19,5 cm - 109 sayfa - 08,74 tl. -
der tod in venedig 053 - 12,5 cm * 19,5 cm - 170 sayfa - 12,92 tl. -
die aufzeichnungen des malte laurids brigge 054 - 12,5 cm * 19,5 cm - 067 sayfa - 06,40 tl. -
the dead 055 - 12,5 cm * 19,5 cm - 043 sayfa - 03,00 tl. -
j'accuse... 056 - 13,0 cm * 19,5 cm - 094 sayfa - 10,00 tl. -
syllogismes de l'amertume 057 - 13,5 cm * 21,0 cm - 094 sayfa - 08,00 tl. -
la symphonie pastorale 058 - 12,5 cm * 19,5 cm - 122 sayfa - 10,50 tl. -
vierundzwanzig stunden aus dem leben einer frau 059 - 12,5 cm * 19,5 cm - 108 sayfa - 09,88 tl. -
la chute 060 - 12,5 cm * 19,5 cm - 102 sayfa - 06,08 tl. -
die verwandlung 061 - 12,5 cm * 19,5 cm - 118 sayfa - 09,12 tl. -
cronica de una muerte anunciada 062 - 12,5 cm * 19,5 cm - 055 sayfa - 07,22 tl. -
novecento 063 - 12,5 cm * 20,5 cm - 083 sayfa - 06,30 tl. -
die gouvernante 064 - 12,5 cm * 20,5 cm - 088 sayfa - 06,66 tl. -
brennendes geheimnis 065 - 12,5 cm * 20,5 cm - 069 sayfa - 05,92 tl. -
phantastische nacht 066 - 12,5 cm * 20,5 cm - 132 sayfa - 08,88 tl. -
sobachye serdtse 067 - 12,5 cm * 20,5 cm - 062 sayfa - 04,44 tl. -
brief einer unbekannten 068 - 13,5 cm * 19,5 cm - 096 sayfa - 06,75 tl. -
işkenceci 069 - 13,5 cm * 20,0 cm - 142 sayfa - 08,30 tl. -
kodin 070 - 13,5 cm * 21,0 cm - 075 sayfa - 04,44 tl. -
zinde be-gür 071 - 13,5 cm * 21,0 cm - 141 sayfa - 07,40 tl. -
sırça köşk 072 - 13,5 cm * 21,0 cm - 110 sayfa - 05,92 tl. -
se katre hun 073 - 13,0 cm * 19,5 cm - 092 sayfa - 09,02 tl. -
kambur 074 - 13,5 cm * 21,0 cm - 053 sayfa - 05,18 tl. -
le voyage de hafez 075 - 13,0 cm * 19,5 cm - 078 sayfa - 05,10 tl. -
l'art et la manière d'aborder son chef de service pour lui demander une augmentation
076 - 13,0 cm * 19,5 cm - 091 sayfa - 06,40 tl. -
şinel 077 - 12,5 cm * 19,5 cm - 104 sayfa - 08,74 tl. -
cinque scritti morali 078 - 12,5 cm * 19,5 cm - 075 sayfa - 05,70 tl. -
skvernyj anekdot 079 - 12,0 cm * 19,5 cm - 155 sayfa - 08,40 tl. -
sokakta 080 - 12,5 cm * 19,5 cm - 092 sayfa - 07,98 tl. -
vukuf mütekerrir 081 - 12,5 cm * 20,5 cm - 050 sayfa - 05,11 tl. -
bartleby the scrivener 082 - 13,5 cm * 19,5 cm - 216 sayfa - 09,75 tl. -
fifteen dogs 083 - 13,5 cm * 21,0 cm - 168 sayfa - 09,62 tl. -
nine short stories 084 - 13,5 cm * 21,0 cm - 165 sayfa - 07,40 tl. -
yalnız seni arıyorum 085 - 13,5 cm * 21,0 cm - 167 sayfa - 09,62 tl. -
le premier siecle apres beatrice 086 - 13,5 cm * 21,0 cm - 108 sayfa - 06,66 tl. -
anayurt oteli 087 - 13,5 cm * 21,0 cm - 198 sayfa - 08,88 tl. -
the catcher in the rye 088 - 13,5 cm * 21,0 cm - 151 sayfa - 07,40 tl. -
franny and zooey 089 - 13,5 cm * 21,0 cm - 155 sayfa - 07,40 tl. -
aylak adam 090 - 13,0 cm * 19,5 cm - 112 sayfa - 09,84 tl. -
herkes herkesle dostmuş gibi 091 - 13,5 cm * 19,5 cm - 197 sayfa - 17,60 tl. -
la vie devant soi 092 - 12,5 cm * 20,0 cm - 126 sayfa - 07,40 tl. -
a modest proposal 093 - 13,5 cm * 19,5 cm - 199 sayfa - 11,34 tl. -
dias y noches de amor y de guerra 094 - 13,5 cm * 19,5 cm - 188 sayfa - 12,30 tl. -
the picture of dorian gray 095 - 13,5 cm * 19,5 cm - 160 sayfa - 12,00 tl. -
sult 096 - 13,0 cm * 19,5 cm - 174 sayfa - 13,12 tl. -
hikayem paramparça 097 - 13,0 cm * 19,0 cm - 134 sayfa - 12,00 tl. -
uzak 098 - 13,5 cm * 19,5 cm - 069 sayfa - 04,38 tl. -
ein hungerkünstler 099 - 13,5 cm * 19,5 cm - 080 sayfa - 04,38 tl. -
ein landarzt 100 - 12,5 cm * 19,5 cm - 089 sayfa - 08,40 tl. -
la casa de papel 101 - 10,5 cm * 16,0 cm - 065 sayfa - 03,60 tl. -
über die dummheit......................
..................................
............................................
.......................................................
...................................................................
.............................................................................
01 -
e'siz potkal -
ersin tezcan georges perec'in la disparition kitabındaki gibi "e" harfi kullanılmadan yazılan bir kitaptır. kitap içinde 5-6 tane bulmaca da vardır.
bir intihar şekli olarak:
- "bir çığa bağıracağım adını."
02 -
1339 ... or so an apology for a pedlar -
trevanian -
1339...ya da öyle bir yıl -
bir sokak satıcısı adına apoloji trevanian'dan mükemmel bir masal kitabı.
ağzı çok sıkı bir şekilde kelime yapan bir sokak satıcısı geceyi geçirmek için bire eve sığınır. ev ahalisi ise o gece kıyametin kopacağına inanır ve huşu ile dua etmektedir. sokak satıcımız çenesiyle alayının anasını laciverde boyar. çok güzel diyalogları vardır.
- "bu dünyadaki en lüzumsuz adamım. yiyecek sıkıntısına düştüğümüzde feda edilecek ilk kişi ben olurum herhalde. ya da sevgi yokluğunda. ben azar azar her türlü yeteneğe sahip biriyim. zekiyim ama asla akıllı biri değilim. sözlerimde hiçbir derinlik yoktur hepsi kaçamak cevaplardır. sevecenimdir ama asla sevgi veremem. sadece eleştiririm, asla yaratıcı olmam. eğlenirim ama mutlu olamam. üzülürüm ama incinmem. çok konuşurum ama asla ne düşündüğümü belli etmem. her şeyle ilgilenirim, hiçbir şeye bulaşmam. büyüleyiciyimdir ama içten değilimdir. hile yapmakta üstüme yoktur! maddenin benim için hiç önemi yoktur, beni biçim ilgilendirir."
- "ben konuşmaktan başka bir şey bilmeyen bir adamım, sen ise sağırsın. ne kadar olmayacak bir çiftiz!
ama benim sağırlarla konuşmak ve dilsizleri dinlemek gibi bir marifetim vardır. biliyor musun, kafanın içindeki bu huzuru kıskanıyorum.
03 -
aramızdaki en kısa mesafe -
barış bıçakçı barış bıçakçı'nın kısa kısa bölümlerden oluşan kitabı. bana göre en güzel kitabı. ufak bir çocuğun anlatımıyla insana sıkı bir nostalji yaptırıyor. hele erkekseniz daha da sarıyor.
- "sonra öyle güzel utandı ki, her şeyi unuttum."
- "bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!"
- "satranç oynadık. o düşünürken ben onu seyrediyordum. yüzünün çocuksuluğuna aykırı düşen boynunu ve satranç tahtasına doğru eğildiğinde ortaya çıkan göğüslerinin başlangıç çizgisini seyrediyordum. (ne yapayım nihan?)"
- "oya ile ben yaşıttık. aylin ise daha beş yaşındaydı. odamın duvarına pastel boyayla yaptığı bir resmi asmıştım. '
nayli' diye imzalamıştı resmi. kâğıdın kenarından yazmaya başlayınca ismini sığdıramamıştı."
04 -
buf-i kur -
sâdık hidâyet -
kör baykuş zamanında iran'da yasaklı kitaplar arasında gösterilen, iran edebiyatından, içinde değişik tanımlamalara yer veren
sadık hidayet kitabı. ince bir kitap olduğuna aldanmayın, duygu yoğunluğu bakımından kalın bir kitaba tekabül eder.
- "kapıyı bir ölü ağzı gibi açık bırakmıştı."
- "suya düşmüş de çamaşırları değiştirilen bir kız vücudunun diri eti gibiydi kum."
- "bir salatalık gibi serinletici, hoş, buruk bir tat veren bacaklarını öptüm."
05 -
istanbul kriterleri -
ibrahim paşalı yer yer sert dokundurmalar yapan ibrahim paşalı kitabı.
onurlu isyankâr marcos bir söyleşide bir özeleştiri yapar:
- "zira bu toplantı, bizi, solu hep sınırlamış olan çizginin ötesine geçmeye zorluyor. oysa sol, genellikle 'hayır, hayır ve hayır' demekle yetinir, ancak hiçbir şey önermez ve alternatif sunmaz."
- "insanın zevkli dakikalar geçirdiği yerler vardır... paris ve londra, hayatta her zaman aşka ve medeniyete önem verdiğini söyleyen, başkalarına ahlâk dersi vermeyi çok seven ünlü fahişelerden sadece ikisidir. saraybosna yerle bir edilirken, milli kütüphane yakılırken, eşi bulunmaz kitaplar ve yazma eserler kül olurken, mostar köprüsü yıkılırken, saraybosna'da ordusu olmayan bir halk 1300 gün boyunca avrupa'nın dördüncü büyük ordusu tarafından bombalanırken avrupa birliği, unesco ve nato neredeydi? bin üç yüz gün!"
- "kalsik batı müziği'yle dünyanın en iyi iki müziğinden biri olan klasik türk müziği'ni yasaklamasalardı, bu ülkede ezanlar makamıyla okunmaya devam edecekti."
06 -
zargana -
hakan günday "hayat her omuza aynı ağırlıkta çökmez." lafını doğrularcasına yazılmış bir kitap. tam bir yeraltı edebiyatı klasiği.
zargana adlı kahramanımız daha 12 yaşındadır ve evlatlık olduğunu öğrenir. öğrendikten sonra da hemen evi terk eder. bu sefer 4 kişinin tecavüzüne uğrar. olaylar gelişir...
kitap
jacques dutronc'un "hayat cinsel ilişki ile bulaşan ölümcül bir hastalıktır." sözü ile başlar.
"batı hafifleşmek, doğu ağırlaşmak için kaldırdı kadehlerini."
07 -
yazmak eylemi -
ferit edgü raymond queneau, bir olayı 99 farklı kişinin bakış açısı ile anlatır. ve bu ferit edgü'ye ilham kaynağı olur. sonra oturup kendisi bir olayı 101 değişik kişinin bakış açısı ile yazar. pek güzeldir, değişiktir.
mevzu bahis olayımız ise kısaca:
devrimci bir örgüt istanbul'da bazı dükkanlara girer ve dükkân sahiplerine gözdağı vererek kepenkleri kapatmalarını ister. eğer kepenk kapatmayan olursa cezalandırılacaktır. işte ferit edgü bu olayı 101 değişik kişinin ağzından yorumlar.
uzun:
- "acıyayım mı güleyim mi bilemediğim bir çocuktu bugün dükkânıma gelip, ertesi günü dükkânımı kapamamı isteyen..."
bilinç:
- "dükkânları açmamışlar bugün. iki kişi geliyor, iki yeni yetme, sağcı ya da solcu (çünkü amaç bir, yollar aynı), 'yarın dükkânı açamayacaksın' diyor, esnaf da açmıyor dükkânı."
şaşkınlık:
- "doğrusu çok şaşırdım. tüm dükkânlar kapalı! ihtiyaçlarımızı nasıl göreceğiz? manav kapalı! kasap bile kapalı! tüm dükkânlar nasıl kapalı olabilir?! şaşırmamak elde mi?!"
militan 1:
- "bana da görev verildi. örgütün aldığı bir kararı uygulatma görevi. benim gibi birçok arkadaşa da bu görev verilmiş olmalı. eylemimize aynı gün, aynı anda başlayacağız."
dış basın:
- "istanbul'da, dükkânlarını açtıkları takdirde şiddete başvuracaklarını bildiren bilinmedik kişilerin tehdidi karşısında birçok dükkân bu perşembe günü kapalı kalmıştır."
telgraf:
- "bizim caddeye büm tükkânlar kapalı stop anasistler tehdidi altıyız stop bizde kapadık stop."
08 -
books v. cigarettes -
george orwell -
kitaplar ve sigaralar sahafta çalıştığı zamanları, kitapçıda yaşadığı diyalogları, çocukluk yıllarını anlattığı, paris'teki bir hastanede yaşadığı sıkıntıları anlattığı bir kitap.
hele kitabın başlarındaki yaptığı tespit bana "vay anasına yavv, tee eskidende mi varmış bu dallamalardan" cümlesini kurdurttu.
- "sahafta çalışırken -sahafta çalışmıyorsanızbu mekânı kafanızda çekici yaşlı beyefendilerin uçsuz bucaksız deri ciltli kitap sayfalarının arasında gezindiği bir tür cennet olarak canlandırmanız ne kadar da kolay- beni en çok etkileyen şey gerçek kitapseverlerin az bulunurluğu olmuştu. dükkânımızın olağanüstü ilginç bir kitap stoku vardı, ancak müşterilerimizin yüzde onunun bile iyi kitabı kötü itaptan ayırt edebildiğinden şüpheliyim.
ilk baskı züppeleri, edebiyat sevdalılarından daha fazlaydı ama ucuz ders kitapları için pazarlık yapan doğulu öğrenciler onlardan da çoktu; yine de en çok yiğenleri için doğum günü hediyesi arayan kafası karışık kadınlar geliyordu." (bkz:
okumalık kitap)
- "katolikler ve komünistler, karşıtlarının hem dürüst, hem de zeki olamayacağını varsayma konusunda birbirlerine benzerler."
09 -
el llano en llamas -
juan rulfo -
ova alev alev tam bir garibanlık, fakirlik, yokluk, yoksulluk kitabı. anlatılan kısa öykülerin hepsinde de bu satırbaşlarından izler var.
- "asla cırcırböceği öldürmedim. felipa'nın dediğine göre, cırcırböceklerinin nefes bile almadan sürekli gürültü yapmalarının sebebi, araf'ta acı çekmekte olan ruhların haykırışları duyulmasın diyeymiş. cırcırböceklerinin tükendiği gün dünya aziz ruhların çığlıklarıyla dolacak ve hepimiz korku içinde kaçacak delik arayacakmışız."
10 -
engereğin gözü -
zülfü livaneli17. yüzyıl osmanlısını bir hadımın ağzından anlatan zülfü livaneli romanı. zülfü livaneli'ye 1997 balkan edebiyat ödülünü kazandırmıştır.
gün kavuşurken köye bir adam geldi ve peygamber olduğunu söyledi. köylüler adama inanmadılar, "ispat et!" dediler.
adam karşılarındaki eski suru gösterdi ve "eğer bu duvar konuşur ve benim peygamber olduğumu söylerse inanır mısınız?" diye sordu.
köylüler, "elhak, inanırız!" dediler.
adam duvara döndü ve elini uzatarak, "konuş ya duvar!" buyurdu.
bunun üzerine duvar dile geldi ve şöyle dedi:
"bu adam peygamber değildir. sizi kandırıyor. peygamber değildir."
latince lügatinde "ahit" kelimesi
testamentum olarak yer alır. "
eski ahit"e
vetus testamentum, "
yeni ahit"e ise
novum testamentum derler.
testamentum kelimesi, kadim bir geleneğe dayanarak, erkek husyesinin adı olan "testis" kelimesinden türemiştir. bu şaşırtıcı bağlantıyı kurmam kolay olmadı, ben de yıllarca merak edip erkek yumurtası ile kutsal kitapların ne gibi bir ilişkisi olabilir diye uzun uzun düşündüm, ama epey araştırdıktan sonra gerçeği buldum.
kadim çağlarda, kudüs yöresinde yaşayan erkekler savaşa gidecekleri zaman bir daire olurlar ve birbirlerinin husyelerini tutarak yemin ederlermiş. insan bedeninin en duyarlı organı üzerine edilen yemin herhalde akıldan çıkmayacağı için, bu gelenekten
testament, yani "testis üzerine edilen yemin" kelimesi türemiş. kutsal kitaplara da bu yeminin adını uygun görmüşler.
hem bizim zekeriya sofrası dediğimiz şey de "zeker" yani "erkek organı"ndan türememiş miydi? "zeker"i, "bereket"in karşılığı olarak kullanmıyor muyduk?
11 -
odin den ivana denisoviça -
aleksandr soljenitsin -
ivan denisoviç'in bir günü askere gidenler bilir, askeriyede ahmet, mehmet, doktor, mühendis, fakir, zengin yoktur. orada siz sadece bir adet kafasınız. bir kişisiniz.
ivan denisoviç adlı mahkûm kitapta bir numara olarak belirtilir
ş-854çalışma kamplarındaki yaşanan zor şartlar ancak bu kadar çarpıcı bir şekilde yazıya dökülebilirdi.
- "hükümlünün iki çift ayakkabısı olması görülmüş şey miydi!.. şuhov iki şıktan birini seçecekti; ya bütün kış fotinlerle geçirecek ya da baharda karlar eriyince keçe çizmeleriyle kalacaktı."
- "şuhov çizmesinden kaşığını çıkardı."
- "ayaz sanki zehirli bir duman gibi çevresini sarmıştı, şuhov öksürmeye başladı. soğuk -27 dereceydi, ateşi ise +37 derece! bakalım kim kimi yenecekti."
- "cezalıyı gündüzleyin hücreye kapatmazlardı, bir adamın işten eksik olması demekti bu. gün boyunca canını çıkarırlar, akşamleyin de hapse atarlardı."
- "dualar da şikâyet dilekçesi gibidir. ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile red cevabıyla geriye çevrilir."
12 -
sluchai na stantsii kochetovka -
aleksandr soljenitsin -
kreçetovka istasyonu'nda bir olay ve
matriyona’nın evi - "iki öyküden oluşan soljenitsin kitabı.
kreçetovka istasyonu'nda bir olay adlı parçada; karısına sadık, görev bilinci ile yoğrulmuş, boş zamanlarında
das kapital'i okuyan zotov adlı teğmenin bir demiryolu istasyonunda başından geçen ikilemler, sefaletle yüzleşmesi, özlemleri anlatılıyor.
- "ta uzaklarda, belarus'ta karnında bebeğiyle almanların elinde kalan karısının özlemini duyuyor denilemezdi. kaybettiği malını mülkünü de düşünmüyordu, çünkü zotov'un zaten bir şeyi yoktu ve olmasını da istememişti.
akıl almaz savaşın sürüp gidişinden duyduğu eziklik ve hüngür hüngür ağlayamamaktı sıkıntısı."
matriyona’nın evi adlı parçada ise
matriyona adında babayiğit bir kadının hayatı üzerinden tam bir dram ile karşılaşıyorsunuz. yani yokluk, garibanlık, sevdiğin ile evlenememek, hastalık, savaş falan alayı ile sarsılıyorsunuz.
- "kira'nın kocasının verdiği eski kaputtan kendisine bir manto diktirdi. köyün kambur terzisi kumaşın altına pamuk koyarak öyle güzel bir manto dikmişti ki, matriyona altmış yıldır göremediği şeyi bu yaşında giydi."
- "yelena adını koyduğumuz bir kızımız vardı. ölüverdi bir gün teknede yıkarken. zavallının yıkanması bile yarım kalmıştı."
- "matriyona'nın boz renkli örme bir
atkısı vardı. öldükten sonra bunu benim tarka'nın kullanmasını istemişti. biliyorsun değil mi? peki, izin verirsen şunu hemen götüreyim. yarın sabah akrabaları sökün ederler, o zaman bir daha alamam."
- "malları paylaşacaklardı. kız kardeşlerden biri keçiyi alacaktı."
13 -
angst -
stefan zweig -
korku stefan zweig bu eserinde, eşini aldatan bir burjuva karısının şantaja maruz kalmasını işler.
- "demek siz evli hanımefendiler, soylu kibar hanımlar, başkalarının erkeklerini ayartmaya giderken böyle giyinirsiniz. yüzünüze tül korsunuz, öyle ya, sonradan yine kibar kadın pozunda olmak için tül kullanırsınız..."
güzel stefan zweig benzetmelerinden bazıları:
- "kurumuş, kavrulmuş şeyler gibi donmuş, iki yana sarkmış ellerini yokladı."
- "bir olta iğnesi gibi beynine saplanmış bu yaşantının dehşetinden kurtulmak için bağırmak..."
- "bu sefer de yabancı bir semtte, hareket ve bakışları kendisine maddi acılar veren telaşlı insanların itişip kakışmaları arasına düşmüştü."
- "talihin şımarttığı, ailesinin nazlı büyüttüğü, paraca sıkıntıda olmadıkları için her dileği gerçekleşmiş biri sıfatıyla karşılaştığı hüsranın ilk sıkıntısı ona pek ağır gelmişti."
- "yakın bir gök gürültüsü gibi tehlike yuvarlanıyordu."
14 -
les identites meurtrieres -
amin maalouf -
ölümcül kimlikler dinler, diller, aidiyetler, ülkeler, göçmenlik, yurttaşlık vb. gibi kavramları ustaca işleyen, anlatan, sorgulayan, sorgulatan amin maalouf kitabı.
- "aslında bizler çağdaşlarımıza, atalarımıza olduğundan çok daha fazla yakınız. size prag, seul ya da san francisco sokaklarında rasgele çevirdiğim biriyle, kendi büyük-büyükbabamla olduğundan çok daha fazla ortak şeyim olduğunu söylesem, abartmış mı olurum?"
- "yarın almanya ile fransa arasında ilişkiler her iki ülkenin ingilizce konuşanlarının elinde mi olacaktır, yoksa fransızca konuşan almanlar'ın ya da almanca konuşan fransızlar'ın mı? yanıt hiçbir kuşkuya yer bırakmamalıdır."
- "kendimizde kabul ettiğimiz bütün aidiyetlerimiz arasında dil, neredeyse her zaman en belirleyici olanlardan biridir. en azından, bütün tarih boyunca bir bakıma başlıca rakibi, ama bazen de müttefiki olduğu din kadar. iki topluluk farklı diller konuştuğunda, ortak dinleri onları bir araya getirmeye yetmez -katolik flamanlar'la wallon'lar, müslüman türkler'le kürtler ya da araplar, vs.-; dil ortaklığı da, bugün bosna'da ortodoks sırplar'la katolik hırvatlar'ın ve müslüman boşnaklar'ın yan yana yaşamasını sağlayamıyor. dünyanın her yanında ortak bir dil etrafında kurulan pek çok devlet dini çatışmalar yüzünden parçalandı ve ortak bir din etrafında toplanan nice devlet de dil çatışmaları yüzünden bölündü."
15 -
in der strafkolonie -
franz kafka -
ceza sömürgesi bir suç işliyorsunuz ceza olarak bu suçun adı dövme gibi vücudunuza kazınıyor. ve kitapta bu dövme makinesinin çalışma prensibi tek tek işlenmiş. hırsızın vücuduna "hırsız" yazılıyor, savaş suçlusuna "şerrefsiz" yazılıyor, tecavüzcüye "sapık orospu çocuğu" yazılıyor vb. gibi. okuyun, okutturun. radyo tiyatrosu var, onu bari dinleyin.
16 -
erken kaybedenler -
emrah serbes emrah serbes bizi çocukluğumuza götürüyor ve orada biraz misafir ediyor, keşke bu misafirlik hiç bitmeseydi.
- "vaktinde biri ülkemizdeki bütün kızları çok pis korkutmuş, hiçbirinde gerçeği söyleyecek cesaret bırakmamış. ben kız olacağım da ders vermeye gittiğim evde beni öpecekler var ya, dünyayı ayağa kaldırırım, analarını sikerim."
- "saat ücretini yetmiş beş liraya çıkaralım," dedi. "para her kapıyı açar."
gizem'i aramadan önce bana döndü, "hocaya yetmiş beşi veririm ama zayıf alırsan da belanı ızdırabını sikerim."
- "evde, ilk yalnız kaldığımız anda taban girdim teyzemin kızına. karnına kurşun yemiş gibi iki büklüm oldu, kaldırdım, seri tokatlarla sersemlettim, sonra da tuttum saçlarından çarptım duvara. çünkü en iyi savunma hücumdur. ayrıca ne demişler, acıma yetime koyar götüne. hah ha ha!"
17 -
candide ve micromegas -
voltaire -
candide ve micromegas- "her şey en iyisi içindir."
- "unutmayınız ki burun gözlük takabilmemiz için yaratılmıştır, bu yüzden gözlük kullanıyoruz. bacaklar açıkça görüldüğü üzere kasıtlı olarak örme uzun çorap için tasarlanmıştır, bunun için uzun çorap giyiyoruz."
1759 yılından beri sadece fransızcası 17 ayrı versiyonla basılmış ve hangisinin en eski versiyon olduğu bilinmiyormuş. voltaire bazı ülkelerle, krallarla, kişilerle alay eder. örneğin engizisyon cezaları ile alay ederken, gerçek bir olaydan yola çıkarak, lizbon depreminden sonra depremi önlemek için tek çareyi insanları asmakta bulan zihniyete çatarak ele alır.
:ç.n.iyimserlik denince akla gelen pollyanna'dan sonra 2. isim olan leibniz'e biraz laf sokan bir voltaire romanı.
18 -
un cabinet d'amateur -
georges perec -
harikalar odası kitaba adını veren olay ise yine zengin, aristokrat vık vık vık heriflerin yaptığı bir işmiş.
şöyle ki:
şimdi zenginsiniz, paraya para demiyorsunuz, türlü türlü sanat eserleri koleksiyonunuz var. misafirlere bu eserleri sergilemekten kıvanç duyuyorsunuz. müzayedeler sizin yaşam amacınız. vs. vs.
işte bunlar size kâfi gelmiyor ve tutup elinizdeki bütün sanar eserlerini bir odayı koyuyor ve bir ressam çağırıp ondan sizi bu sanat eserleri ile dolu olan oda içinde resmetmesini istiyorsunuz.
resim, heykel, sergi vs. gibi sanatsal aktivitelere ilgisi olanlar için güzel bir kitap. kitap içinde adı geçen sanat eserlerini duymadığım/bilmediğim için bana sanat galerisi tanıtım broşürü gibi geldi.
19 -
verbrechen -
ferdinand von schırach -
suç "hipokampus, poseidon'un arabasını çeken hayvandı, yarı at, yarı solucandı. beynin şakak bölgesindeki bir bölüm bu adla anılır. orada hafıza bilgileri kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya dönüşür."
almanya'da avukatlık yapan ferdinand von schirach, kendisine gelen ilginç davaları paylaşıyor. kitabın arkasındaki tanıtım yazısı bile kitabı okumak için yeterli sebep:
- "biri türk, biri yunan, biri arap üç genç , japon bir mafya babasının evini soymaya kalkıyor."
- "hâkimler, mahkum ettikleri bir banka soyguncusu için aralarında para topluyor."
- "genç bir kadın kardeşini öldürüyor. sevgisinden..."
20 -
pe strada mantuleasa -
mircea eliade -
yaşlı adam ve bürokratlar bir sebepten dolayı nezarete atılan adam, cezasını geciktirmek için, celladının ya da görevlinin merakını uyandıracak şekilde bir hikâye anlatmaya başlar, ama hikâye başka hikâyeyi de peşinde getirir, yeni hikâye başka bir hikâyeye yön verir derken hangi hikâye içinde olduğunuzu unutursunuz.
21 -
waldo sen neden burada değilsin -
ismet özel bu kitap için "ismet özel'in hayat hikâyesi" diyebiliriz. sosyalist takıldığı zamanları, şiire başlayışı, şairlik zamanları, müslümanlığı vb. gibi olaylardan bahsediyor.
kitaptan bazı bölümler:
- "sanat eserlerinin iki sahibi birden olamaz. bu şartlarda nasıl olsa böyle bir sanatçı çıkacaktı diyemeyiz. sanat eseri keşfedilmek üzere bir yerde bekliyor değildir. on yedinci yüzyılın son çeyreğinde
leibniz ve
newton birbirlerinden habersiz
infinitesimal hesaplamayı bulmuşlardı. sanatın alanında böyle yakınlıklar gerçekleşmemiştir. ingiliz tarihinin bir başka
cromwell ortaya çıkaracağını düşünebiliriz, ama ingiliz edebiyatının bir başka
milton vereceği söylenemez.
kolomb yeni bir kıta bulduğunu bilmeden öldü. sanatçıların başına böyle kazalar gelmez. kısacası sanat gayri şahsi kılınamaz."
- "ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge
ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı"
şairliğe ilk başlayış zamanlardaki acemiliklerini şöyle anlatır:
- "şiiri seçişim verilen şartlarda en iyisini yapma niyetimin sonucuydu. lâkin en iyisini yapabilmek için en kötüsünden başlamak kaçınılmaz görünüyordu."
ismet inönü için:
- "italya'da duçe, almanya'da führer artık yoktu. peki, bizim "
milli şef" ne olacaktı? akılları durduracak bir pişkinlikle diktatörümüzü demokrat yaptık."
çok partli döneme geçiş için:
- "tarihte ilk defa başına hiç haberi olmayan bir şey geldi: oy mekanizması aracılığıyla yönetime etkide bulunmak. müslüman halk oyunu yasaklara karşı, sıkıntılara karşı, yoksulluğa karşı, şahsiyet fukaralığına karşı kullandı. 1946'da ve 1950'de müslüman halk için kimin iktidara geleceği önemli değildi, kimin iktidardan gideceğiydi önemli olan."
demokrat parti dönemi için:
- "artık kimse kur'an öğrendiği veya öğrettiği için kanuni takibata uğramıyor, dindarlığı sebebiyle hakarete uğramıyordu. demokrat parti dönemi, müslüman halk için uzun sürmüş ağır bir hastalıktan sonra gelen "
nekahat" dönemiydi sanki.
1960 darbesi ve 1961 anayasası için:
- "tanzimattan bu yana yaşadığımız her batılılaşma hamlesinde olduğu gibi ülkede yaşayan insanların büyük çoğunluğuna aklı ermez zavallılar gözüyle bakılıyor, onlara
mahcur muamelesi yapılıyordu."
mizahi bir olayı anlatır:
- "kısacası siyasi iddialarla ortaya çıkanlar, siyasi bilinç söz konusu olduğunda acınacak bir manzara arz ediyorlardı. bir mizah furyası başlamıştı. polis kitap toplamak için girdiği evde eflatun'un devlet'ini görünce demiş ki: "yahu biz kızıl devlet bilirdik, bu eflatun devlet de nereden çıktı?"
22 -
schuld -
ferdinand von schırach -
suç 2 - "mevzu bir kadın" dedi holbrecht.
- "mevzu hep kadınlardır" dedi diğeri.
sonra almanya'daki dava için almanya'ya yollandı. brezilya'daki bir yıl hapis cezası, feci şartlar nedeniyle, buradaki üç yıl hapis cezasına eşit olarak hesaplandığı için almanya'daki davası kapandı. serbest bırakıldı.
23 -
der papalagi -
göğü delen adam "bize, ışığı getireceğinize inandırmıştınız," demişti son kez birlikte olduğumuzda, "oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti!"
24 -
la voyage d'hiver -
georges perec -
kış yolculuğu - "edebiyat tarihindeki intihalleri konu edinmiş bir georges perec romancığı."
25 -
precis de decomposition -
emik michel cioran -
çürümenin kitabı - "gece geçmişinizde kaç uykusuz gece saklıdır?"
- "yalanlar hiyerarşisinde hayat en ön yeri işgâl ediyorsa, hemen ondan sonra, yalan içinde yalan olan aşk gelir."
- "bir gün bir adam onu zengince döşenmiş bir eve soktu ve şöyle dedi: 'sakın yerlere tükürme'. canı tükürmek isteyen diogenes, adamın suratına bir balgam attı ve ona, bulduğu tek pis yerin orası olduğunu ve oraya tükürdüğünü haykırdı" (diogenes laertios).
bir zenginin evine kabul edildikten sonra, yeryüzündeki tüm varlıkların üzerine boşaltacak bir tükürük okyanusuna sahip olmadığı için kim pişmanlık duymamıştır? saygın ve göbekli bir hırsızın suratına yollama korkusuyla küçük balgamını kim yutmamıştır?"
26 -
generation x -
douglas coupland -
x kuşağı aşağıdaki bkz.'ların hepsi doludur. (ekşi'de doludur diye düzeltmem gerekiyor)
(bkz:
mcjob)
(bkz:
yoksul jet sosyete)
(bkz:
tarihsel yetersiz doz)
(bkz:
tarihsel aşırı doz)
(bkz:
tarihsel ziyaretler)
(bkz:
brezilifikasyon)
(bkz:
aşılanma gerektiren zaman yolculuğu)
(bkz:
on yıl karmaları)
(bkz:
et yağlandırıcı bölme)
(bkz:
duygusal ketçap patlaması)
(bkz:
kanamalı at kuyruğu)
(bkz:
boomer kıskançlığı)
(bkz:
mekanik süreklilik)
(bkz:
konsensüs terörizmi)
(bkz:
hastalık binası göçü)
(bkz:
çark etme)
(bkz:
ozmoz)
(bkz:
güç bulutu)
(bkz:
aşırı yükleme)
(bkz:
toprak tonları)
(bkz:
etnomanyetizm)
(bkz:
yirmili yaşlar ortası krizi)
(bkz:
başarıfobi)
(bkz:
güvenlik ağı - cılığı)
(bkz:
boşanma seçeneği)
(bkz:
kalıcılık karşıtlığı)
(bkz:
güdümlü nostalji)
(bkz:
şimdiki zamanın inkarı)
(bkz:
bambileştirmek)
(bkz:
öpüşmekle geçen hastalıklar)
(bkz:
abartıcılık)
(bkz:
azlık)
(bkz:
statü dengeleme)
(bkz:
sona kalmacılık)
(bkz:
platonik gölge)
(bkz:
zihinsel sıfır mekan)
(bkz:
yalnızlık tarikatı)
(bkz:
ünlülerin ölümlerinden pay çıkarma)
(bkz:
imparatorun yeni alışveriş merkezi)
(bkz:
fukarakondri)
(bkz:
kişisel tabu)
(bkz:
mimari sindirim)
(bkz:
japon minimalizmi)
(bkz:
emek ve devreler)
(bkz:
seçmen blokajı)
(bkz:
armanizm)
(bkz:
fakirlik düzeni)
(bkz:
müzikal ayrımcılık)
(bkz:
101 - izm)
(bkz:
yuppie heveslileri)
(bkz:
ultra yakın geçmiş nostaljisi)
(bkz:
başkaldırı ertelemesi)
(bkz:
bariz minimalizm)
(bkz:
kafe minimalizmi)
(bkz:
çeşnicilik)
(bkz:
sahte aile)
(bkz:
kıvranmak)
(bkz:
tenezzül edilen eğlence)
(bkz:
tenezzül edilen sohbet)
(bkz:
tenezzül edilen meslek)
(bkz:
anti kurban belirteci)
(bkz:
tenezzül edilen beslenme)
(bkz:
tele - kıssadan hisse)
(bkz:
tbf)
(bkz:
tbmf)
(bkz:
bence - cilik)
(bkz:
kağıt kuduzu)
(bkz:
bradycilik)
(bkz:
karadelikler)
(bkz:
kara inler)
(bkz:
strangelove reprodüksiyonu)
(bkz:
şövalyeler)
(bkz:
fakirlik saplantısı)
(bkz:
fişi çek pasta dilimini kap)
(bkz:
zayıfın yanında yeralma)
(bkz:
2+2=5' izm)
(bkz:
tercih felci)
27 -
ağır roman -
metin kaçan - "şu hayattan zevk almadan bir günümün geçtiğini anlarsam o akşam kendimi düşünerek öldürürüm."
- "tuttukları partinin siyasetinden hiç anlamayanlar, gece, gündüz, sigara, içki ve kadından başka sözcük bilmeyenler 'parti tutma modası'na kapılıp futbol takımı tutar gibi partili oldular."
- "ali, kolera'nın sokaklarından o kadar sinirli ve ateşli geçiyordu ki, önüne çıkan karlar korkudan donarak ölüyordu."
28 -
albayım beni nezahat ile evlendir -
ilhami algör - "çevreme bakındım, yanı başımda efes'in öyküsü adlı bir kitap duruyordu. uzanıp aldım, rastgele bir sayfayı açtım. "dert anası meryem ana" başlığı ve ziyaretçilerin anı defterine bıraktıkları notları okudum:
- "dileğim ikinci bir newton olabilmektir."
- "bana doktor olmak için zihin açıklığı ve ölülerden, hastalardan korkmamak ve tiksinmemek için cesaret ver."
- "meryem, keşke kürtaj olaydın."
29 -
man kan inte valdtas -
marta tikkanen -
bir erkeğe nasıl tecavüz edilir kitapta bahsedilen bir erkeğin erkeğe olan tecavüzü değil, bir kadının erkeğe tecavüz etmesi olayı.
tova adlı bir kadına martti wester adlı biri tecavüz eder. ve roman kahramanı tova bunun intikamını almak ister. bu intikama giden süreç boyu yaşadıkları, iç çekişmeleri vs. hepsine ince ince değinilir.
- "böyle bir şey olamaz," diyor martti wester, "eğer bir erkek kendi istemezse, dünya yüzünde kimse ona tecavüz edemez, eğer kalkmıyorsa, kalkmıyordur, yapacak bir şey yoktur, uğraşmak faydasızdır, erkek kendi karar verir, isteyip istemediğine ve kiminle, ne zaman ve ben seninle istemiyorum, şimdi istemiyorum ve hele bu şekilde hiç istemiyorum."
tova şunları söylüyor:
- "tecavüzün tamamlanmış sayılması için ve yasalarca geçerli kabul edilmesi için gelmen gerektiğini kim söylüyor. tecavüz ettiğin kadınlar için durumun nasıl olduğunu sanıyorsun sen? yoksa zevk aldıklarını falan mı düşünüyorsun? sadece sen üstlerine çıkıp salyalarını akıttığın için art arda orgazma vardıklarını, zevkten çıldırdıklarını, bundan hoşlandıklarını mı sanıyorsun? eğer boşalmadan tecavüz olmuyorsa o zaman dünyada tecavüze uğrayan o kadar da çok kadın yok demektir, bundan emin olabilirsin!"
30 -
fakat müzeyyen bu derin bir tutku -
ilhami algörhalk diye kime denir?
- "belli ki kırmızı plakalı arabalar içinde, kalın birileri geçecekti. aklıma 'son imparator' adlı filmden, çocuk imparatorun saraydan çıktığı sahne geldi. kafilenin önünde eskort mahiyetli, çinli ölçülerine göre ızbandut denilebilecek iki zebani, havayı yaran el kol hareketleri ile yolu açıyor, adlarına
halk,
tebaa,
kul,
kıl,
tüy denilen garibanlar, duvar diplerine çekilip, büzülüp, yerin dibine girip taş kesiliyorlardı."
- "madamın biri karşımda dikilmiş, çaydanlık deliğine bakar gibi bana bakıyordu."
31 -
kompile hikâyeler -
nihat genç - "genelev sokağında bir tabela gördüm. vizite: 100, sevişme: 150, kompile: 200...
kompile ne demek? dedim sokaktakilere. gülmekten her biri bir yana kaçtı... öğrendim. ne zamandır genelevlerinde müşteri azalmış. ve basında o günlerde travesti, eşcinseller manşetlerden inmiyormuş. müşterilerin tercihleri, genelev geleneklerini alt üst etmiş... kompile demek, arkadan da demek.
32 -
one thousand mustaches -
allan peterkin -
1001 bıyık tarih boyunca bıyık ile alakalı olan ne varsa onların alayının derlemesi.
kralların, padişahların, imparatorların bıyık hakkında söylemleri, kestikleri cezalar vb. gibi haberler.
ilginç bıyık tiplerinden bazıları:
adolphe menjou bıyığı
tren vagonu
fişek bıyık
surat süpürgesi
ingiliz bıyığı
fu manchu bıyığı
zaviyeli nişan bıyığı
hovarda bıyığı
imparator bıyığı
zapata bıyığı
handlebar club: palabıyık kulübü
american mustache institute: amerikan bıyık enstitüsü
dünya sakal ve bıyık şampiyonası
glorius mustache challenge: şanlı bıyık iddiası
movember: 1999'da avusturalya'nın adelaide şehrinde kurulan movember, başlangıçta "kedi bıyıkları için bıyık uzatın!" sloganı ile
hayvanlara karşı zulmü engelleme kraliyet cemiyeti'ne (royal society for the prevention of cruelty to animals) fon sağlamak amacıyla sekiz üyenin inisiyatifle kurulmuştur.
bıyık fincanı http://i.hizliresim.com/za60j7.jpg 33 -
un homme qui dort -
georges perec -
uyuyan adam "sevmeyi falan değil yalnızlığı öğren. çünkü en çok ona ihtiyacın olacak."
:charles bukowski kitabı.
- "önemli olan tek şey yalnızlığın: ne yaparsan yap, nereye gidersen git, gördüğün hiçbir şeyin önemi yok, yaptığın her şey boşuna, aradığın her şey sahte. var olan tek şey yalnızlık, her seferinde er ya da geç karşında bulduğun, dost ya da yıkıcı yalnızlık; onun karşısında, her seferinde yalnız kalıyorsun, yardımdan yoksun, şaşkın ya da afallamış, umutsuz, sabırsız."
- "yalnızsın. yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı, sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun. saydamlığı, hareketsizliği, varolmayışı öğreniyorsun. bir gölge olmayı ve insanlara sanki hepsi birer taşmış gibi bakmayı öğreniyorsun. oturur durumda, yatar durumda kalmayı, ayakta durmayı öğreniyorsun. her lokmayı çiğnemeyi, ağzına götürdüğün her parça yiyecekte aynı manasız tadı bulmayı öğreniyorsun. resim galerilerinde sergilenen tablolara sanki duvar parçalarıymış, tavan parçalarıymış gibi, duvarlara, tavanlara da yağlıboya resimlermiş gibi bakmayı öğreniyorsun, üstlerindeki hep başa dönen onlarca, binlerce yolu, amansız labirentleri, kimsenin çözemeyeceği metni, parçalanmakta olan yüzleri bıkmadan yorulmadan izliyorsun."
34 -
enchiridion -
epiktetos -
kılavuz kitap - "sana zevk veren, faydalı veya derinden sevdiğin hangi nesneler varsa, en basit şeylerden başlayarak, kendine onların genel tabiatının ne olduğunu telkin etmeyi unutma. mesela, özel bir seramik çömleği seviyorsan, kendine, sevdiğin şeyin topraktan yapılma bir çömlek olduğunu hatırlat. böyle yaparsan, o çömlek kırıldığında çok fazla üzülmezsin. çocuğunu ya da karını öperken, sonuç itibarıyla fani bir insanı öptüğünü hatırla ki, onlardan biri ölürse çok fazla üzülmeyesin."
35 -
laz kapital -
yılmaz durmuş komünist jargondaki kelimeleri: laz şivesiyle ve karadeniz insanını merkeze alarak örneklendiren eğlenceli bir
yılmaz durmuş kitabı.
- "işçi sinifi tarihun itici gücüdür ve tarihun akişini değişturecek sınıftır" dedum diye "halkun öteki kesumi ense yapacak" demedum. köylü, memur, genç, öğrenci, sanatkâr, kuçuk esnaf.. sağlı solli ilerleyelum beyler, hanumlar. her şeyi işçi sınıfından beklemeyun da!"
tröst: şirketlerin tek yönetim altında birleşip, hammadde kaynaklarını ve işletmeleri kontrol etmelerine höst denir. bu terim zamanla 'tröst'e dönüşmüştür. bazı dillerde, "yuuh ayu, boşan da semeruni ye!" şeklinde kullanilmaktadur.
36 -
histoire et utopie -
emil michel cioran -
tarih ve ütopya 2. mehmet konstantinopolis'i kuşatmaya aldığında, her zamanki gibi bölünmüş olan, üstelik haçlılar'ın anısını kafasından sildiğine sevinen hıristiyanlık âlemi, müdahaleden imtina etti. kuşatma altındakilerin önce hissettiği rahatsızlık, felaketin kesinliği karşısında hayrete dönüştü.panikle gizli bir tatmin arasında kalan papa yardım vaadinde bulundu, ama çok geç gönderdi yardımını: "mezhep ayrılıkçıları" için acele etmenin ne lüzumu vardı? bununla birlikte "mezhep ayrılığı" başka yerde güç kazanacaktı. roma, bizans'ın yerine moskova'yı mı tercih etmiştir. uzakta bir düşman daima yakında bir düşmana tercih edilir. buna benzer olarak, günümüzde anglo-saksonlar, avrupa'da rus üstünlüğünü alman üstünlüğüne tercih etmek zorundaydılar. zira almanya fazla yakındı.
- "bir ütopya hazırlamak, bir kıyamet hazırlamaktan daha mı kolaydır?"
- "kuşkuculuk, incinmiş ruhların sadizmidir."
siyasi liderler için: "insanlar dinliyorlardı ya; anlamalarına ne gerek vardı?"
37 -
kitab-ül hiyel -
ihsan oktay anar - "eliuzun kâmil paşa dünürü altın bey ise onun, kendisine ejderha menisi satan esnafı üç beş arkadaşıyla gelip falakaya yatırdığını, üstelik adamın ne acılar çektiğini daha iyi anlamak ve hissetmek için zavallının tabanlarına vurulan beşyüz değneğin aynısının kendi ayaklarına da eksiksiz vurulmasını istediğini nakletmiş."
38 -
muhteşem vahşi dünya -
andrey paltonov - "tek kurşunla altı değil yedi kişi öldürülebilirdi, yedinci hemen değilse de sonradan nasılsa ölür, devletse yüzde on dört oranında ateş tasarrufunda bulunmuş olurdu."
39 -
bangır bangır ferdi çalıyor evde -
mahir ünsal eriş - "buyurun lütfen," dedi doktor kibarca. "kötü haber vereceğim buyurmaz mısınız?" demek bu. oturdum. sayısız ilaç eşantiyonu, kırtasiye malzemesi tarafından bayram yerine çevrilmiş, alelade bir doktor masasının ardına mevzilenip oturdu o da. kalemliğine bayıldım, istersem verir mi? aman vermesin, şimdi herkes acıyacak zaten bana. ben ölüp giderken, onlar yaşamaya devam edebildikleri için bana karşı ezilecekler, vicdan azabı duyacaklar ve bu azabı bana acıyarak hafifletecekler içlerinde. istemiyorum zaten kalemlik malemlik, vermesin. elişi dersine ödev mi yapacağım sanki kalemlerle. hoş, adam zaten onkolog. kimse grip olduğu için, sırtı tutulduğu için gelmiyor ki. gelenlerin hepsi ölüyor ya da ölmek üzere. bu kadar insana eşantiyon mu yetişir? işte ben de sana acıyacak bir şey buldum, genç-yaşlı demeden tüm hastalarıyla senli-benli konuşan artist doktor. sen başarısız bir doktorsun. çünkü başarısız olmaya mahkum bir alan seçmişsin, sana gelen hastaların hepsi bu hastalık yüzünden ölecek ve sen hiç kimseyi tamamen kurtaramadan emekli olacaksın, seni zavallı.
"maalesef, kanser çok ciddi ve tehlikeli bir hastalıktır. ancak, inanın elimizden geleni yaparak, birlikte bunu atlatmaya çalışacağız."
bu da "acılar içinde öleceksin ama bu acının tadını doya doya çıkarabilesin diye ömrünü uzatabildiğimiz kadar uzatacağız," demek.
"yalnız önemli bir nokta var. hastalığın tüm vücudunuza yayılmasına engel olmak için göğsünüzü bir an önce ameliyatla almak zorundayız."
demek güzelliğime de kastettin doktor frankenstein.
"tek çaresi ameliyat mı bunun?" diye sordum. gözlerimi hızla kaçırdım sonra. pazarlık yapıyormuş gibi görünmek istemedim göz göze gelerek. bana merhametle bakışını görmek istemiyorum hiç kimsenin. başımı eğdim, önümdeki sehpada duran, uçaktan aşırılmış dergilere baktım.
40 -
el libro de arena -
jorge luis -
kum kitabı - "
esse est percipi"
41 -
quel petit velo a guidon chrome au fond de la cour -
georges perec -
bahçedeki gidonları kromajlı pırpır da neyin nesi savaşmayı reddederek, askerlikten çürüğe çıkmak için uğraşan bir kişiye yardımcı olmaya çalışan arkadaş grubunun yaşadıklarını anlatan eğlenceli georges perec kitabı. kitabın arkasında 150-200 arası söz sanatı var.
antitrope - ters söyleyiş - istidrak
cacemphate - bozuk tını - biahenk
epithete contradictoire - çelişkili sanlık - tenakuzlu vasf-ı tahsini
metagramme - yoğrulum değişmesi - inkılab-ı kelime
paralipse - önemsemezleme - tahfif-i arifane
42 -
hayal meyal -
tarık tufan - "evlet, insanlar hakkında allah'a uy, allah hakkında insanlara uyma."
43 -
kürk mantolu madonna -
sabahattin ali madonna'nın giydiği bir kürk üzerine, geniş halk kitleleri sanatçıyı hayvanlara yapılan [
http://i.hizliresim.com/kEd18r.jpg işkencelere çanak tuttuğunu] hatırlatarak kınar ve olaylar gelişir (!).
- "bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur..."
44 -
kekeme çocuklar korosu -
tarık tufan - "karanlık bir odada kara bir kedi yakalamak zordur; özellikle de odada kedi yoksa."
45 -
a'mak-ı hayal -
filibeli ahmed hilmi - " azizim!, insanlar mantığı, kendi söyledikleri doğru görünsün diye icat etmişlerdir."
bir deli gördüm. elindeki bir teraziyle oynuyordu. "ne yapıyorsun?" diye sordum, bana şu cevabı verdi:
- "ahmaklıkla bilgeliği tartıyorum.
- "bundan maksadın nedir?"
- "mal varlığımı tespit etmek."
- "ee, nasıl bir durumda?"
- "ahmaklığım o kadar , o kadar ağır geldi ki, sanırım bu zamanın karun'u benim."
46 -
l'infra-ordinaire -
georges perec -
olağan-içi diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da şaşırtmaya devam ediyor georges perec.
yani olağan olan şeyler için kafa yormuş, hiç öyle abidik gubidik yollara sapmadan sadece sadeliği ön plana almış.
mesela kitabın bir bölümünde 200 küsür tane kartpostal mesajını yazmış, bildiğin sıradan mesajlar.
başka bir bölümünde perec bir sene boyunca ne yiyip içtiyse onun envanterini çıkarmış.
diğer bir bölümde "vilin sokağı" diye bir yeri 6 sene boyu gözlemleyip olan değişiklikleri yazıya dökmüş.
47 -
olduğu kadar güzeldik -
mahir ünsal eriş - "güzel kokular sıktım üstüme başıma sonra, bunu çok uzun zamandır yapmamış olduğumu fark ettim. o gitmeden önce bile. sevilirken, kendimize, sevdirmeye çalıştığımız zamanlardaki kadar bakmıyoruz çünkü."
48 -
soğuk sabun -
nihat genç - "eskiden hacı adaylarının konya'ya uğraması bir gelenekti, hatta hatay'da soğukoluk denilen fahişelerin yerine gitmek de bir gelenekti, burada kendi paralarını fahişelerin paralarıyla değiştirirlerdi, sebebi, fahişelerin paraları daha müslüman, daha hak edilmiş para olduğu için, bu paraları alıp öyle haca giderleri, ismail 'bu yalan' diyor, diyanet işleri başkanlığı'nın altmışlı yıllarda fetvası var, para değiştirme işlemine son vermek için."
49 -
la fete de l'insignifiance -
milan kundera -
kayıtsızlık şenliği bana kalın gelen kitaplardan biri. yani ince olmasına ince bir kitap ama kitabın içeriğini anlama konusunda bir kalın gelme durumu var.
- "yoldaşlar, kant'ın en önemli görüşü, 'kendinde şey'dir, buna almancada 'ding an sich' denir. kant, görünüşlerimizin ardında nesnel, bununla birlikte gerçek bir şey, bir 'ding' olduğunu düşünüyordu. ama bu görüş yanlıştır. görünüşlerimizin ardında gerçek hiçbir şey, hiçbir 'kendinde şey', hiçbir 'ding an sich' yoktur."
50 -
theseus -
andre gide -
theseus andre gide kitabında mitolojinin bu kahramanının aşklarını, hayatını, götlüklerini anlatıyor.
sen git
minotaurus denen öküzbaşı öldür,
prokrustes denen ibineyi gebert, sonra seni hayata bağlayan ariadne'yi terket. sende de varmış inceden bir götlük ama neyse, geminin hatırına seni affediyorum.
- "
ikaros doğmadan önce ve öldükten sonra, kısacık hayatı boyunca ete kemiğe büründürdüğü insanın tedirginliğinin, arayışın, şiirde atılımın simgesi olarak kaldı. oyununu gerektiği gibi oynadı; ama kendiyle son bulmuyor o. kahramanlara böyle olur. kahramanlıkları devam eder ve şiirle, sanatla yeniden ele alınarak sürekli bir simge haline gelir. işte bu yüzden avcı
orion cennetin çirişotu tarlalarında hâlâ sağlığında avlandığı hayvanları kovalayıp durmaya devam ederken, omuz kayışındaki takımyıldız alameti de göklerde sonsuzlaşmıştır.
tantalos bu yüzden sonsuza kadar aç ve susuz kalmaya mahkûm edilmiştir.
korinthos kralıyken dertlerin yiyip bitirdiği
sisyphos, bu yüzden hiç durmadan aşağı yuvarlanan koca bir kayayı ulaşılmaz bir tepeye çıkartmak için çabalamaktadır.
çünkü şunu bil ki, cehenennemde en büyük ceza hayattayken tamamlayamadığın işe tekrar tekrar başlamaktır."
51 -
amerigo -
stefan zweig -
amerigo tarihsel bir yanlışlığın hikayesi amerika'yı kolomb keşfediyor ama kıtanın adına amerigo vespucci'nin adı koyuluyor. neden? vespucci, koca bir kıtaya adının verildiğinin haberi bile olmadan göçüp gidiyor.
stefan zweig bu kitabında, amerika kıtasının adlandırılmasında, keşfedilmesinde geçen yanlışlıkları, yanılgıları, raslantıları, yönlendirmeleri anlatır.
...
kaderin cilvesi olarak kitabı için "mondo novo e paesi nuovamente retrovati da alberico vesputio florentino"dan (floransalı alberico vesputio'nun bulduğu yeni topraklar ve yeni dünya) daha uygun bir ad bulamaz. böylece büyük yanlışlıklar komedyası da başlamış olur, çünkü adı geçen başlık tehlikeli biçimde çift anlamlıdır. sanki bu yeni topraklara '
yeni dünya' adını vespucci vermiş, aynı zamanda bu yeni dünya onun tarafından keşfedilmiştir; başlığın bulunduğu kapak sayfasına sadece şöyle bir göz atanlar bile kaçınılmaz biçimde bu yanlışlıktan nasibini alacaktır.
...
52 -
der tod in venedig -
thomas mann -
venedik'te ölüm fazlaca edebi yönüne giremeyeceğim. 14 yaşında bir erkek çocuğuna inceden inceden aşık olan ünlü bir erkek yazarı anlatan roman. bazı çevrelerde bu romanın thomas mann'ın kendini anlattığı söylenegeliyor.
- "güzellik karşısında cesaretimizi kırıp havalardaki başımızı yere eğdiren, tanrı'dır kuşkusuz..."
- "sevenin sevilenden daha tanrısal olduğu, çünkü tanrının sevilende değil, sevende bulunduğu fikrini söyledi."
53 -
die aufzeichnungen des malte laurids brigge -
rainer maria rilke -
malte laurids brigge'nin notları- "sevgili olmak, tutuşmak demektir. seven olmak: bitmez bir yağlı ışık saçmak. sevilmek fani olmaktır, sevmekse baki olmak."
- "nasıl olur da herkes, hâlâ senin aşkından söz etmez? o zamandan beri, bundan daha dikkate değer ne oldu ki? onları meşgul eden ne?"
- "çünkü yalnızlık, mutluluktu benim için."
54 -
the dead -
james joyce -
ölülergabriel:
- "öteki dünyaya, yaşlılıktan yavaş yavaş kaybolmak ve solmaktansa, bir tutkunun zaferi ile cesurca geçmek vardı. yanında yatan karısının, kendisine yaşamak istemediğini söyleyen sevgilisinin o andaki gözlerinin bakışını yıllarca kalbinde nasıl sakladığını düşündü."
http://i.hizliresim.com/XdZ1d7.png 55 -
j'accuse... -
emile zola -
suçluyorum - "büyük yazarlar, ülkelerinde ikinci bir hükümet gibidir." sözünü sonuna kadar haklı çıkaran bir kitap.
aslında kitap değil gazetede yayınlanmış bir emile zola yazısı. ama can yayınları bu yazıyı ve bu yazının dayandığı davanın öncesini, sonrasını tahsin yücel çevirisi ile kitaplaştırmış.
"bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın."
:maide suresi 8. ayet56 -
syllogismes de l'amertume -
emi michel cioran -
burukluk çeşitli konularda güzel tespitler, sözler bulunduran cioran kitabı.
sözün körelmesi - "bir zihni, karanlık fikirleri kavramaktan duyduğu tiksinti kadar hiçbir şey kurutamaz."
- "
benjamin constant'dan sonra hiç kimse hayal kırıklığının tonunu bulamamıştır."
- "shakespare: bir gül ile bir baltanın buluşması."
uçurum dolandırıcısı - "ötekileri bizden daha mutlu olmalarından dolayı cezalandırmak için, onlara bunaltılarımızı aşılarız; daha iyisi olmadığından. zira acılarımız, ne yazık ki(!) bulaşıcı değildir."
- "özgürlük mü? afiyeti yerinde olanların safsatası."
zaman ve kansızlık - "hüzün: hiçbir mutsuzluğun doyuramadığı bir iştah."
yalnızlık sirki - "aklî dengesi bozuk olanların sayısını birkaç misline çıkarmak, zihin özürlüleri vahimleştirmek, şehrin her köşesinde akıl hastaneleri inşa etmek mi istiyorsunuz?
sövme'yi yasak edin.
aşkın canlılığı - "bir yosma için canına kıyan kişi, dünyayı alt üst eden kahramandan daha bütün ve daha derin bir tecrübe yaşar."
tarihin başdönmesi - "insan felaket salgılar."
- "bunama alametleri göstermeyen bir siyaset adamı beni korkutur."
- "it kopuk takımı bir mitosu benimserse, bir katliama veya daha kötüsü, yeni bir dine hazırlıklı olun."
boşluğun kaynağında - "deliliğe ancak gevezelerle suskunlar ulaşabilir: bütün sırlarını boşaltmış olanlar ve fazla biriktirmiş olanlar."
57 -
la symphonie pastorale -
andre gide -
pastoral senfoni yasak aşkı anlatırken, mezhep, din, aile içi tartışmalara kadar bir çok konuya da değiniyor.
- "ben öyle demek istemedim." diye itiraz etti. "benim demek istediğim, insanoğlu bu dünyayı çirkinleştiren, kirleten, acı veren günahlar ve düzensizliklerden çok, güzelliği, refahı, düzeni ve ahengi sağlayan şeyleri hayal eder. ruhumuzun buna daha çok eğilimi vardır ve bunu yaparken de beş duyumuz yol gösterir bize. aynı zamanda da doğruyu bulmamıza yardım eder. hatta, bana kalsa, bize şimdiye kadar öğrettikleri
si sua bona norint sözü yerine virgile'in fortunatos nimium'unu
si sua mala nescient sözünü öğretmeyi tercih ederdim: insanoğlu ne kadar mutlu olurdu.
si sua bona norint - iyiliği bilmiş olsalardı.
si sua mala nescient - insanoğlu kötülüğü bilmeseydi.
58 -
vierundzwanzig stunden aus dem leben einer frau -
untergang eines herzens -
stefan zweig -
bir kadının yaşamından 24 saat -
bir yüreğin ölümü bu kitapta ayrı ayrı iki öykü var.
1.
bir kadının yaşamından 24 saat 2.
bir yüreğin ölümüstefan zweig ilk hikâyede:
eşini ve üç çocuğunu terk ederek kendisine gelen bir kadını sırf kumar tutkusu yüzünden yüzüstü bırakan dallama bir genci ve bu dallamaya ilk görüşte vurulup hayatını zehir eden bu ayran akıllı, yoğurt kafalı kadını ve onun bu yirmidört saatlik zaman diliminde yaşadığı ikilemleri, heyecanları ve pişmanlıkları gün yüzüne çıkarıyor.
- "belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır."
ikinci hikâyede ise:
karısı ve kızının rahat bir hayat sürmesi için ömrü boyunca çalışıp didinen, yemeyip yediren, giymeyip giydiren bir babanın fedakârlığı ve bu fedakârlığının hiçe sayılması üzerine karısı ve kızının bu vurdumduymazlığına sinirlenerek hayat küsmesi, yavaş yavaş ölüme doğru ilerlemesini anlatmış.
- "fedakârlığının karşılığında beklediği sevgiyi ve saygıyı bulamayan bir insanın yavaş yavaş hayattan kopması ve huzuru ölümün soğuk kucağında arayışı."
59 -
la chute-
albert camus -
düşüşiçinde bolca sorgulamalara yer veren albert camus eseri. eski bir avukat aracılığıyla da bize bu sorgulamalarını gösterir. ve bu kitapta dikkat çektiği konularla okuyanını dipsiz kuyularda bırakır.
kitabın her satırı güzel, ama beni en çok şu bölüm:
- "bakın, dostu hapse atılan bir adamdan söz ettiler bana, adam her akşam evinde yerde yatıyormuş, sevdiği kişiden esirgenen bir rahatlıktan yararlanmamak için. kim, aziz bayım, kim yatar yerde bizim için?"
ve bu bölüm düşündürdü:
- "bizim küçük köyde, bir misilleme eylemi sırasında bir alman subayı ihtiyar bir kadından, iki oğlundan rehin olarak kurşuna dizilecek birini seçmesini nazikçe rica etmişti. seçmesini, tasarlayabiliyor musunuz bunu? şunu mu? hayır, şunu. ve onun alıp götürüldüğünü görmesini.
şehitler için şu dediği nasıl:
- "şehitler, aziz dostum, unutulmak, alaya alınmak ya da kullanılmak arasında bir seçim yapmak zorundadırlar. anlaşılmaya gelince, asla."
avukat, suçlu, masum üzerine:
- "bir insanın öldürülmesi için her zaman nedenler vardır. buna karşın, onun yaşamasını haklı çıkarmak olanaksızdır. işte bu yüzden suçlu her zaman avukatlar bulur, masum ise bazen."
karısından ölerek intikam almaya çalışanlar için:
- "karımızı cezalandırmak için öleceğimizi sanırız, oysa özgürlüğünü veririz ona."
gerçek aşk:
- "gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. bunların dışında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır."
ekşi sözlük'te de mebzul miktarda bulunan amsalakları da unutmamış:
- "her ne olursa olsun, ten düşkünlüğüm öylesine gerçekti ki, on dakikalık bir macera için bile anamı babamı inkâr ederdim."
rüşvet, dalkavukluk için:
- "hiçbir zaman rüşvet almadım, bunu söylemeye gerek yok, ama hiç kimse için aracılıkta bulunmaya da tenezzül etmedim. işin daha az rastlanır yanı, ben, kendisine yaranmak için hiçbir gazeteciye, dostluğundan yararlanayım diye hiçbir devlet görevlisine dalkavukluk etmeye kalkışmadım. iki-üç kez legion d'honneur nişanını alma şansına erdim, ama bunu, benim için gerçek bir ödül olan sessiz bir onurla reddettim. son olarak, yoksullardan hiçbir zaman para almadım, bunu da herkese ilan etmedim. bütün bunlarla övündüğümü sanmayın, aziz bayım. değerim sıfırdı: toplumumuzda tutku yerine geçen açgözlülük her zaman güldürmüştür beni. benim amacım daha yüksekti; bu deyimin benim için yerinde olduğunu göreceksiniz."
pişmanlık:
- "birinin kendini suya attığını varsayın. iki şeyden biri, ya onu kurtarmak için arkasından suya atlayacaksınız ve soğuk mevsimde sağlığınızı tehlikeye atacaksınız ya da bırakacaksınız gitsin, o zaman da suya dalmaktan kaçınmanız bazen tuhaf kırıklıklar bırakacak sizde. iyi geceler! nasıl?"
60 -
die verwandlung -
franz kafka -
dönüşümhttp://i.hizliresim.com/9gk6Eo.jpg insanlık aleminin patronluk müessesesini icat ettiğinden beri patronların ne kadar karaktersiz olduğunu gözler önüne seren roman. böceğinde falan değilim, benim için böcek olsun olmasın
adam olsun ciğerimi yesin. ulan otobüsün evladı, işçinin evine kadar girip de hasta yatağına kadar kontrol etmek nedir a be kamyonun çocuğu. hadi inanmadın geldin eve, ne demeye hemen işçinden vazgeçiyorsun, olabilir yani, yarına böcek olarak uyanmayacağımızın garantisi mi var. ağa, ağa!! senden büyük allah var!!
http://i.hizliresim.com/jXlEj9.jpg 61 -
cronica de una muerte anunciada-
gabriel garcia marquez -
kırmızı pazartesi bir namus davasını anlatan
gabriel garcia marquez kitabı.
kolombiya'daki ailelerden birinin kızına zengin bir adam talip olur. damat gelinin kız olmadığını bahane ederek ailesine geri gönderir ve gelinin 2 abisi bu olayın müsebbibi olan genci öldürür. bu bilgi henüz kitabın başında verilir.
kitabın esas dikkate değer tarafı, gencin öleceğini bütün kasaba biliyordur, 2 abi genci öldüreceklerini bütün kasabaya deklare ederler, ama kimse cinayetin önüne geçemez, belki de geçmek istemez veya herkes başka birinden bir hamle bekleyerek olayı geçiştirir.
- "kitaptaki piskoposun da ayrıcana damak tadına sokayım.
horoz ibiği çorbası nedir?, kodumununun herifi!!"
- "doğruyu söylemek gerekirse, çorbasına ibik sağlamak için horozları kesen, arta kalanları da çöplüğe atan bir adamın eliyle kutsanmayı istemiyordum"
62 -
novecento-
alessandro baricco -
bin dokuz yüz gemide doğup, gemide büyüyen ve hiç karaya ayak basmadan gemide ölen bir piyanistin eğlenceli ve sıradışı kısa hikâyesini konu alıyor. galaksi'nin en iyi piyanisti.
"
danny boodmann t.d. lemon bin dokuz yüz"
- "ragtime. ama daha hiç duyulmamış bir şeye benziyordu. çalmıyordu, kayıyordu. bir kadının bedeninden aşağı kayan ipek bir sabahlık gibiydi ve dans ederek yapıyordu bunu. amerika'nın tüm genelevleri vardı o müzikte ama lüks genelevler. jelly roll, klavyenin son tuşlarına doğru yönelerek görünmez notaları nakış gibi işledi ve melodi yükseldi, yükseldi, sonunda mermer bir zemine düşen küçük bir inci çağlayanını andırarak bitti. sigarası orada, piyanonun kenarında duruyordu hâlâ. yarısı yanmış ama külü düşmemişti. gören, gürültü etmemek için düşmediğini söylerdi."
63 -
die gouvernante-
stefan zweig -
mürebbiye 4 tane kısa hikayeden oluşan stefan zweig eseri.
- "geçkin bir anneyi çiçek açmakta olan kızıyla birlikte gördüğünüzde, bayağıca olmakla birlikte bir o kadar da kaçınılmaz olarak aklınıza düşen, kızın yanaklarında şimdiden kırışıklıkların, gülüşlerinde yorgunluğun, umutlarında hayal kırıklıklarının hazır beklediği düşüncesi miydi acaba?"
geç ödenen borç adlı hikâyeden:
- "insana mutluluk kadar sağlık katan başka bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir."